AŞKIN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ

By lenandre

336K 13.3K 387

KARAKTER TANITIMI ÖMÜR AYDEN Kitabımızın baş karakteri olan kızımız ünlü bir avukatın kızı. Her kitapta biraz... More

İlk Tereddüt
TEHDİT
YALANLAR
GÖNLÜM İSTERSE GELİRİM...
SEN KAŞINDIN, BEN DE KAŞIDIM.
BİR AN ÖLDÜM SANDIM.
İMKANSIZ...
BU DEFA SİL BAŞTAN YOK
ÖLMEK İSTEMİYORUM.
TEKİLA
KORKU
ÇOK ZORMUŞ...
MAVİ ORKİDELER
SEN BENİ NE SANIYORDUN??
YÜZLEŞME
ÇOK MUTLUYUM, ÇÜNKÜ...
GEÇMİŞTEN KALAN İZ
ECE MESELESİ
TANGO ( part )1
TANGO (PART 2)
ŞOK
ÖFKE
KÖTÜ GEÇMİŞ
GELECEK BÖLÜMLERDEN BİR KESİT
SEYAHAT
İZİN VERME
DOLUNAY (part 1)
DOLUNAY(Part 2)
AĞRI
İSİMSİZ NOTLAR
ÇAĞIN, TUNA KİM?
AYRILIK
CEZA OLARAK SENİ GÖNDERMİŞ BANA
KISKANÇLIK
TELEFON
YENİ DOST
KESİT
NEFES
PATLAMA
TEK ŞANS
KÜÇÜK MİSAFİR
HALKA(+18)
KUTLAMA
TAŞINMA
BEKLEMEK
İYİ BİRİNE BENZİYORSUN
ENZO
KESİT
BEKLENMEDİK GİDİŞ
SARHOŞLUK
ÖZEL BÖLÜM
DAVET
BÜYÜK TANIŞMA
NİŞAN
GÜZEL ŞEYLERİN SONU OLUR MU??
DUYURU
DUYURU
KAN
EN BÜYÜK SIR
MUTLULUK
ÖZEL BÖLÜM 1
SU YÜZÜNE ÇIKMAYA ÇALIŞAN GERÇEKLER
KÜÇÜK UMUTLAR İÇİN BÜYÜK YALANLAR
BİTTİ Mİ HER ŞEY
GELECEK BÖLÜMDEN BİR KESİT
TUZAK
GALİBA ARTIK EVLİYİZ?
BAL VE AYI
DURMAK KELİMESİNİ UNUT!!
BÜYÜK SÜPRİZ
KIZ MI? ERKEK Mİ?
SENDE KİMSİN??
BAYAN ALEXİS
PLAN
ALEXIS'IN TUZAĞI

SAKIN BENİ BIRAKMA!!!

3.1K 128 2
By lenandre

Tekrardan merhabalar, ramazan nasıl geçiyor bakalım?

Bölümü oruçlu kafayla yazıyorum artık ne olur bilemem sevgili okuyucularım.

İyi okumalar :))



ÇAĞIN'DAN

Hastaneden dönerken yanımda sürekli ağladı ve bu benim sinirlerimin daha da gerilmesine neden olmaktan başka işe yaramadı. O benimle tanışmadan önce tek bir göz yaşı dökmezken şimdi neredeyse her günü göz yaşıyla geçiyor ve ben bunu kendime yediremiyorum.

Elimden hiç bir şey gelmedikçe kinim daha da büyüyor  öfkem yükseliyor ama tek yapabildiğim haber beklemek yani sıfıra sıfır ve artık bundan çok sıkıldım. Vitesi geçirirken yan koltuktaki sevgilime baktım başı koltuğun kenarına düşmüş, uyuyordu ama hala gözlerinin kenarlarında ıslaklıklar vardı. Elbisesi kırış kırış olmuş ve fazla üzgün görünüyordu, normalde uyurken kaşları çatıkken şimdi ise çok bitkin ve kırılgan. 

Evin büyük kapısının açılmasını beklerken Samet bana sinyal verip önümden girdi. Yol boyunca arkamızda onunla birlikte iki araba daha vardı. Arabayı çakıl taşlı alanda durdurup önce kendi kemeri sonra da Ömür'ün kemerini çözdüm. 

Başını hafifçe kaldırıp "Geldik mi?"diye kısık sesle sorduğunda başımı salladım. Hareket etmeye çalıştığında kolunu tuttum.

"Bekle, seni ben taşırım."

Elleriyle koltuktan destek alıp doğruldu, bende kapıyı açıp arabadan indim ve onun tarafına yürüdüm. Ben daha kapısına ulaşamadan arabadan çıkıp koşarak eve gitti, şaşkınlığım geçtiğin de bende arkasından koştum. Salon tarafındaki banyodan gelen sesleri takip ettim. Sevda anne klozete eğilmiş sevgilimin sırtını okşayarak rahatlatmaya çalışıyordu.

Ömür zorlanarak ayağa kalkmaya çalıştığında hızlıca yanına gidip onu kaldırdım, başı omzuma düştüğünde Sevda anne bana kaşlarını çatarak baktı.

"Odaya götür ve duş almasına yardım et. Bende nana limon kaynatıp geliyorum, böyle giderse kız hasta olacak." sesindeki sertliği anlamamak mümkün değil, ayrıca Sevda annenin çok nadir sinirlendiğini bilecek kadar zaman geçirdim onunla.

Duş almasına yardım edenedim çünkü kapıyı kilitleyip beni dışarıda bıraktı. Mavi bornozuyla odaya geri geldiğinde doğruca yatağa girip yattı. Sevda anne elinde tepsiyle kapıda göründüğünde gidip tepsiyi elinden aldım "Teşekkürler anne." deyip onuda dinlenmeye gönderdim.

Yatağa oturup tepsiye de yanıma koydum "Hadi bunu içmen gerek,boş mide ile uyumana izin veremem." elleriyle zorda olsa bardağı kavrarken titrediğini gördüm. On dakika sonra bardağı bitirip uykuya daldığında bende kendimi huzursuz bir uykuya teslim ettim.

2 HAFTA SONRA

ÖMÜR'DEN

Olaysız ve sakin ardından daha iyi duruma gelmeyi başardık en azından ben toparlandım.  hızlı bir şekilde iyileşti ama bugün ki kutlamaya  katılamıyor . Evet Çağın'ın ve Barkın'ın çok önceden ortağı oldukları bir yetiştirme yurdunun güzeli bir kutlaması var.

Ve yakışıklı sevgilimin şu an önümde şort ve tişört ile durmasının tek sebebi orada çocuklarla futbol oynayacak olması.

"Bana yedek tişört koymalısın çünkü orada harikalar yaratırken terleyeceğim." kucağımdaki çıplak bacaklarını ittirip "Kalkıp kendin yapmaya ne dersin, ayrıca senin hiç futbol oynadığını görmedim, futbolda iyi olduğuna emin misin? Sonra sakatlanırsın falan."

"Hayatım uzun zamandır oynamasam bile yeteneğim var." yanağımı sıkıp koltuktan kalktı ve elime uzanıp beni ayağa kaldırdı.

Burnunu burnuma sürtüp "Eşofmanların çok yakışmış ama benim asıl merak ettiğim içinde ne olduğu bu defa kırmızı var gibi?" omzumun kenarından görünün askımı boştaki elimle kapatmaya çalışırken gülüyordu.

Yanağına sert bir şekilde vurup kollarında sıyrıldım "Bugünlerde fazla utanmaz oldun farkında mısın? Ve ben bu halinden nefret etmeye başladım."

Suratını astığında gülmemek için kendimi zor tuttum eliyle göğsüne vurup "Benden mi nefret ediyorsun? Ben senin nişanlın sayılırım ne demek nefret etmek."

Omuzlarımı silkip "Beni ilgilendirmez bu senin suçun o yüzden şimdi o tembel kıçını kaldır ve gidelim. Bugün eğlenmek istiyorum." kapıya doğru koşup dışarı çıktım.

Güneş anında tüm vücudumu etkisi altına alırken tenimin altına kadar işleyip ısınmamı sağladı. Havanın güzel olması demek bugünün çok güzel geçeceğine işaret ediyor. Kollarımı kaldırıp esnettim. Boynumda bir serinlik hissettiğimde gülümseyerek  "Güneş bize gülüyor, bu sonunda bir şeylerin iyi gideceğine işaret." saçlarımı topladığım için açıkta kalan boynumu öpmeye devam etti.

"Güzel aşıklar anı bozmak istemezdim ama az önce Barkın aradı size ulaşamamış. Çabuk gelsinler yoksa bu çocukların hepsini geldiğinizde size bırakıp gidecekmiş."

Çağın boynuma nefesini üfleyip "Off" dediğinde gıdıklanıp güldüm. Elini tutup "Yürü hadi, haklılar. Senin yüzünden geç kalıyoruz."

"Ama yeter artık bu nedir böyle her şeyin suçlusu ben miyim? " diyerek trip attığı an büyük bir kahkaha attım ve Samet'in açık tuttuğu kapıdan arabaya bindim. Çağın'da yanına yerleştiğinde suratı hala asıktı. Samet arabayı çalıştırıp hareket ettirdiğinde başımı sevgilimin omzuna yasladım "Suratının bu halini sevmedim, hemen düzeltmelisin." diye onu uyardığımda bu defa omuz silken o oldu. Şaşkın bir şekilde yaptığı hareketleri gözlemlerken bu defa gerçekten ciddi olduğunu anladım ama özür dilemek yerine farklı bir yol seçtim; tırnağımın ucunu yanağına sürttüm ve hemen geri çektim.

Yan gözle baktığımda dizinin üstündeki eli yumruk şeklindeydi bu defa bacağını gözüme kestirip sert bir şekilde sıktım ama elimi geri çekmeye fırsatım olmadı ve onun avucuna hapis oldu "Arabanın arka koltuğunda bitkin bir halde yatıyor olmak istemiyorsan şu tahrik edici hareketlerine son ver çünkü Samet'i arkadaki arabaya geçirmem iki dakikamı alır." sessiz bir şekilde ve tıslayarak kulağıma söyledikleri yüzünden zorlukla yutkundum.

"Be ben şey i için" iki kelimeyi bir araya getirip konuşmayı da beceremeyince sakin bir şekilde oturmaya mahkum oldum. Gıcık o her zaman bir  şekilde beni güldürüp amacına ulaşmayı beceriyor ama ben daha deneme aşamasında çuvallıyorum. Neyi yanlış yapıyorsam.

Piknik alanı çok uzak olduğu için canım sıkılmaya başladı "Samet yabancı radyoyu açsana lütfen, sıkıntıdan patlamak üzereyim." başını sallayıp müzik çalar ile oynadı ve sonunda istediğim ritim kulağıma dolduğunda "Dur!!" dedim.

Ben şarkıya eşlik etmeye başladığımda en azından ortam canlanmış oldu. Bu şarkı çok farklı hoş bir şarkı olduğu için seviyordum. Sözleri ise anlam yüklü gibi görünmese de aslında gayet anlamlı.

"Without you, without you...." ritme kapılıp giderken birileri yan gözle beni izliyordu ama hiç de ilgilenme gereği duymadım. Yol boyunca hep şarkı dinleyip durdum ve eğlendim.

Piknik alanına geldiğimizde herkesin çoktan kutlama faslına geçmiş olduğunu görünce istemeden olsa moralim bozuldu ama belli etmeden arabadan inip doğruca meyve tabağıyla bakışan Günce'nin yanına gidip ona sarıldım.

"Nasılsın? Canın mı sıkkın senin?" saçlarını omzundan aşağıya atıp omuzlarını silkerken arkamda bir nokta bakıp dudaklarını büktü "Ömür, abiciğin olacak adam bana et vermiyor , neymiş etlerde hastalık falan olabilirmiş, lütfen konuşur musun onunla?"

Çağın elini omzuma atıp araya girdi "Etleri ben aldırdım Günce o yüzden rahatlıkla yiyebilirsin." Günce'nin yüzü birden aydınlandığında koşarak mangalın başındaki sevgilisinin yanına gitti. Çağın önüme geçip yüzüme doğru yaklaştığında parmaklarımın ucunda yükselip dudaklarına ulaştım tam öpecekken arkamdan uzun zamandır duymadığım birinin sesini duydum ve donakaldım.

"Ömür ne yapıyorsun kızım?" yutkunup olduğum yere sinerken Çağın ne olduğunu çözmeye uğraşıyordu. 

"Anneciğim, babacığım hoş geldiniz, bende sizi bekliyordum." sırıtarak gelen bir abicik.

Barkın'a içimden lanetler yağdırırken yüzüme bir gülümseme yerleştirip arkamı döndüm. Hiç değişmeyen yüzlerine baktım.

Kaşlarını  çatmış ilgiliyle Çağın'ı gözlemleyen Fatih babaya bakarken ne diyeceğimi düşünüyordum.  Özellikle beni korumayı seven biri olarak bunu ona açıkladığım da baya sıkıntı çıkaracağa benziyor. Nur anne yanına yaklaşıp bana sıkıca sarıldığında onu ne kadar özlediğimi çok net bir şekilde hissettim. Alıştığım anne kokusunu bastırmamı sağlayan sınırlı insanlardan biriydi Nur annem. Ailem öldükten sonra her zaman bana anne olmak için uğraşıp beni mutlu etmeye çalışırdı. Hatta bazen Barkın bana gösterdiği ilgiyi kıskanıp tartışma çıkarırdı ortaya. Geceleri benim başımda uyuya dalmamı beklerken hep güzel hikayeler anlatıp acımı hafifletmeye çalışırdı ama ona gittikten hemen sonra ben yatağımda tek kaldığım an ağlamaya başlardım, zaten bir süre sonra yurt dışına gitme kararı aldım ve sonra uzun süre konuşmadık. Türkiye'ye döndüğümde ev bulma konusunda ve mirası kullanma konusunda Fatih baba yardımcı oldu. Kendi mesleği serbest muhasebecilik olduğu için beni çok güzel bilgilendirmişti. Ve her zaman bir baba gibi beni sevmişti. İkisininde hakkını ödeyemem gerçekten.

Nur anne kollarını  benden ayırdığı an kendimi Fatih babanın kollarında buldum, hep yaptığı gibi öpmek yerine benim kokumu içine çektiğinde gülümsedim. "Nasılsın güzel kızım. Uzun zaman oldu değişiklikler olmuş hayatında?" geri çekildiğinde hemen onları tanıştırma gereği duydum.

"Fatih baba, Nur anne bu Çağın benim sözlüm. Bir süredir birlikteyiz." Fatih baba gözlerini Çağın'dan ayırmadan "Ne kadar uzun bir süre bu? İki yıl falan mı?"

"Hayır baba neredeyse altı ay olacak, ve tekrardan hoş geldiniz." Barkın yanıma yaklaştığı an karnını cimdikledim. "Allah seni kahretmesin, aptal ne diye haber vermedin?"

"Kargaşada unutmuşum işte." deyip işin içinden sıyrıldı.

Günce elinde et tabağıyla yanımıza geldiğinde Nur anne hemen yanına gidip ona sarıldı "Ay benim güzel gelinim nasılmış, kuzum canın bir şey istiyor mu senin? Hemen gidip alırlar."

"Yok anneciğim, teşekkürler. Şu tek istediğim et yemek." dediğinde şaşkın bir şekilde onlara baktım. Ne ara bu kadar samimi oldular. Şu iki hafta içinde sanki Dünya yerinden oynamış. Neyse en azından çok iyi anlaşmışlar. Hep beraber masaya oturduk Çağın benim yanıma oturmayı planlamıştı ama Fatih baba aramıza oturunca bu plan suya düştü. Yemek yerken bu yüzden somurtup durdu.

Yemek sonuna doğru Çağın sorgu yolunda ilerlerken ecel terleri dökmeye başladı.

"Nasıl tanıştınız evlat?"

Çağın çatalını masaya bırakıp "Mahkemede efendim, beni karımdan boşarken." dediğinde içtiğim meyve suyu yolunu şaşırıp nefes boruma kaçtığı için öksürüğe yakalandım. Fatih baba usulca sırtıma vurup "İyi misin?" diye sorduğunda ağzımı peçeteyle silip başımı salladım.

"Sen devam et Çağın, dinliyorum."

"Ben yanlış bir evlilik yapmıştım efendim, Ömür'de eski karımın avukatlığını yapıyordu. Sonra bir şeyler oldu, tanıştık ve beraber olmaya karar verdik bir ay önce de ona evlenme teklifi ettim ve kabul etti." söyledikleri doğruydu sadece bazı kötü kısımlar eksikti o kadar.

"Anladım oğlum. Peki Ömür sen ne zamandır boşanma avukatlığı yapıyorsun?" of baba neden bu kadar ayrıntıya giriyorsun anlamıyorum. Kestirip atsan olmaz sanki.

"Babacım birinin ricasıyla ilk ve son kez baktığım bir davaydı. "

"Aferin benim güzel kızıma. Çağın evladım ailen nerede?" bu soru biraz can sıkıcı bir soruydu ama Çağın hiç tedirgin olmadan "Öldüler efendim uzun bir süre oldu."

Nur anne üzüntüyle araya girdi "Çok üzüldüm oğlum başın sağ olsun." 

Fatih baba birden ayağa kalktığında hepimiz ayağa kalktık sadece Günce yemeğine devam ediyordu zaten baştan beri bizi hiç dinlememişti.

"Çağın benimle biraz yürür müsün?" gözlerim Çağın'a kaydı. Biraz tedirgin görünüyordu ama olsun. Fatih baba onu biraz terletsin hem benimde işime gelir. Bu aralar onun tasmasını çok gevşek bıraktım benim yerime babam sıksın.

Kurbanlık koyun gibi Fatih babamın arkasından giderken arkasını dönüp bana baktığında ona öpücük attım.

Onlar gelmesini beklerken buraya asıl gelme amacımızı gerçekleştirmek için çocuklar ile oynamaya başladım. Hepsi birbirinden masum ve güzel çocuklar. Onlarla bu şekilde vakit geçirmek o kadar anlamlı geldi ki hiç ayrılmak istemedim. Aldığımız hediyeleri dağıtırken gözlerindeki gülücüklerin ne kadar gerçek olduğu ortadaydı çünkü onların buna ihtiyacı vardı hepsinin tek sevilmeye ihtiyacı vardı. Kim bu yaşlarda sevgi istemez ki ya da başının okşanması, yanağına koyulan küçük bir buse...

Bütün bunlar onlar için o kadar anlamlı ki sizinle geçirdikleri şu kısacık vakit onların hayatları boyunca unutmayacakları anıları kayıt ediyor. Sizi aile yerine koyup öyle seviyorlar. Anne babalarından bir şekilde ayrı kaldıkları için bu kısacık ve güzel gün onlara çok şey kazandıracak. Belki bu gece yataklarına yattıklarında huzurla uykuya dalacaklar ya da yine anne baba özlemiyle ağlayarak, kim bilir belki de en azından sağlıklı ve güvenden oldukları için Allah'a şükür ederek. Kafalarından neler geçtiğini kim bilebilir ki?

Şu an tek istediğim mutlu edebildiğim kadar çok çocuk mutlu etmek ve sevmek.

Beraber uçurtma uçururken hepsi heyecanla daha yükseğe çıkması için tezahürat yapıyorlardı en sonunda bir tanesi yanıma gelip "Bulutlara değmesi gerek." dediğinde gülümseyerek başını okşadım ve uçurtmayı onun ellerine bıraktım.

"Şimdi ipi sıkıca tut ve onun bulutlara değdiğini hayal et çünkü bunu  ben değil hayal gücümüz başarır. Bulutlar bize olduğu gibi uçurtma içinde çok uzak. Bizi yaratan onların bizden uzak olmasını istemiş bu da onun bir bildiğinin olduğunu gösteriyor. Biz şimdilik sadece hayal edelim, belki bir gün bu hat-yalin gerçek olur." gülücükler saçarak arkadaşlarının yanına gittiğinde başımı kaldırıp mavinin güzel tonlarına baktım.

"Bu Dünya için fazla iddialısın, fazla mükemmel ve fazla ulaşılmaz." sesli bir şekilde dile getirdiğim düşünceme güldüm. "Ve fazla temiz."

"Ömür." Nur annemin sesiyle kendimi toparladım.

"Nasılsın güzel kızım?" omzundan dökülen beyaz saçlarına bakarken gülümseyerek cevap verdim.

"Fazla iyiyim anne, Çağın hayatıma girdiğinde bu yana fazla mutlu, fazla heyecanlı... Her şeyden çok fazla. Sence normal mi?"

"Acı, öfke, nefret gibi kötü duygular az ise bence hiç bir sorun yoktur güzel kızım. Çünkü seni fazla seviyor." dediğinde aynı an da kahkaha attık.

"Emin ol bunu farkındayım, ne yaparsın bazı şeylerin dozu ayarlanmıyor."

"Sana bakarken  yüzünün ifadesinde sürekli değişimler meydana geliyor sanki bir yerlerden sana ateş edeceklermiş gibi savunma halindeyken birden gözlerini içi gülmeye başlıyor. En önemlisi  sende ona o şekilde bakıyorsun." dışarıdan böyle göründüğümüzü bilmek beni şaşırttı.

"Sen bütün bunları bu kadar kısa süre de mi gözlemledin?"

"Gözlem değil bunlar apaçık ortada olan şeyler. Onu daha ilk gördüğüm an seni ne kadar sevdiğini fark ettim. Ve Fatih'te bunun farkında birazdan geldiklerinde Çağın gülerek gelecek emin ol çünkü iznini almış olacak."

"Ciddi misin?" dediğimde kaşlarını çattı.

"Kırkı yıllık kocamı tanımam mı ben?" 

Ve gerçekten haklı çıktı kısa süre sonra samimi bir şekilde ormanın içinden geldiklerinde ikisi de gülüyordu kırk yıllık tanıdıklarmış gibi hemde. Çağın ile Barkın çocuklarla maç yapmaya gittiklerinde Fatih baba ile biraz daha konuştuk ve kısa zamanda nişan yapacağıma dair söz vermek zorunda kaldım. Aynı evde kalma konumuza biraz kızsa da Tuna olayını ayrıntıya girmeden biraz anlattığım da sesini çıkarmadı hatta emniyetten tanıdıklarını arayacağını söyledi bu beni biraz daha rahatlatsa da çözülmeden pek rahat edemeyecektik.

Bir süre sonra maç alanından bağırış sesleri geldiğinde birden huzursuz hissettim.  Ayağa kalkıp kalabalığa doğru yürürken içimden bir ses sürekli aynı ismi söyleyip duruyordu ve iç sesim haklı çıktı. Kalabalık açıldıkça yerde kıvranan sevgilimi gördüm. Barkın gülmek ile gülmemek arasından ona yardım etmeye çalışırken birileri burnundan soluyordu. Barkın koluna girip yerden kaldırmaya çalıştığında "Yavaş olsana hayvan." diye tısladığın da çocukların duyup duymadığını kontrol ettim ama hepsi kendi işlerine dönmüşlerdi. Çağın boştaki koluna da ben girdim.

"Ne  oldu? Anlatmak ister misiniz?"

Barkın gülmesini tutmak için dişlerinin arasından "Artislik  yapmaya çalışıyordu, ve sonuç." kızarıp şişmeye başlayan bileğine gözlerim kaydığında alt dudağımı ısırıp ""Doktora gitsek iyi olur, hem ben sana ne demiştim evden çıkarken."

"Güzelim birde sen başlama istersen, zaten canım yanıyor. Ayırca şu yanımdakine söyle benimle konuşmasın ona pas vermeye çalışıyordum top yerine bileğime tekme attığı için bu durumdayım."  söyledikleri karşısında kaşlarımı çatıp Barkın kızdım "Öküz olduğunu bu kadar belli etme bu adam benim kocam olucak, senin yüzünden sakat kalmasını istemem. Ayrıca bilmiyorsan oynama." bu defa gülen taraf Çağın oldu.

"Aldın mı cevabını babacık." dediği an bütün yükü bana yüklendi "Ahh!! Ne yapıyorsun?" Çağın'ın kolundan çıkıp önümüzden yürümeye başladığında ben hala yükün altından kalkmaya uğraşıyordum. Barkın fazla uzaklaşmadan Çağın birden bağırdı "Günce geçen barda bir kız sevgiline asılıyordu." Barkın saniyeler sonra yanımıza gelip sevgilimin ağzına elini kapattı ve koluna girdi.

"Allah senin belanı versin diyeceğim ama... bana baktı ve güldü "Vermiş zaten. Bundan sonra gelme oğlum benim mekanıma." Çağın omuzlarını silkip "Elime koz verme sende, bilirsin kullanmaktan çekinmem."

Bu defa Barkın ile aynı anda cevapladık "Biliyoruz." masadan eşyalarımızı toplayıp arabaya yerleştik. Biz arkaya otururken Samet şoför koltuğuna oturdu ve yola çıktık. Yol boyunca Samet'e en az on kere "Dikkatli sür" diye bağırdığı için en sonunda son ses müzik dinlemeye karar verdik.

Hastanenin önünde durduğumuzda patladım "Ne kıymetli canın varmış senin, yol boyunca hiç susmadın. Sanki bacağın koptu." tek kelime etmesine izin vermeden içeri girdim ve doktor bulmaya çalıştım. Özel hastane bile olsa hafta sonu olduğu için işimiz biraz uzun sürdü.

Yarım saat sonra çıkarken Çağın'ı Samet taşıyordu çünkü ayağında siyah bir bandaj vardı ve doktor yürümemesini söylediği için sırıtıp duruyordu. Tabi benim sevgilim olayı abartmayı sevdiği için neredeyse tüm vücudunu hareket ettirmeme kararı aldı.

Yolda giderken en azından bu defa sessiz kaldı çünkü doktorun verdiği ilaç yüzünden uyukluyordu. Eve yaklaşırken başı omzuma düştüğünde rahatsız olmadan bende başımı ona yasladım.

İkimiz beraber odamıza çıktığımızda Samet onu yatağına bırakıp odadan çıkarken "Teşekkürler." demeyi ihmal etmedim. "Zevkti diyeceğim ama yalan olur." dediğinde kahkaha atıp "Tahmin edebiliyorum."

"Ben hala buradayım farkındasın umarım." aynı anda yatakta yatan sevgilime baktığımızda başımı sallayıp "Farkında olmamak mümkün değil." 

Samet gülerek odadan çıktığında kafama inen yastıkla gülümsemem sona erdi "Doktor sana hareket etme demedi mi?" diye uyardım.

"Canım isterse çok da güzel hareket ederim ben."

"İyi arada beynine de bu komutu ver belki işe yararda oda işleve geçer." yaptığım kapağın rahatlığıyla banyoya girerken arkamdan homurdandığını duydum.

Sabah yine onun sesiyle uyanmaya sevinemedim neden mi? Çünkü güne beni azarlayarak başladı. Bacağına tekme atmışım ve onu uyandırmışım. Sinirli bir şekilde yataktan kalktım ve çabucak üstümü değiştirdim.

"Ben bugün evde olmayacağım Işıkhan sende  kıymetlin ve bacağınla yatakta rahat rahat  seviş." dedikten hemen sonra odadan çıktım ve alt kata indim.

Merdivenlerin sonunda az kalsın Sevda anneye çarpıyordum "Pardon anne, sabah sabah çok gerildim." elindeki fincanı bana uzatıp "Papatya." dediğinde altın bulmuş gibi sevinerek elinden alıp küçük bir yudum aldım.

"Günaydın anne lütfen şu çocukla ilgilen bugün yoksa beni delirtecek. Ben öğleden sonra falan gelirim mümkünse yediklerine fare zehri falan kat." dediğimde küçük kahkaha attı.

"İlahi güzel kızım,  sen bakma ona canı kıymetli işte. Ben onu toparlarım merak etme." çayımı ayak üstü bitirip Sevda anneye sarıldıktan sonra evden çıktım.

Samet benim için şoför kapısını açtığında binmeden önce onunla biraz konuşmaya karar verdim "Hadi atla, bu saatte herkes uyuyor seninle kahve içeceğim." dediğimde ilk önce bana garip bir şekilde baktı, sonra başını sallayıp diğer koltuğa geçtiğinde biraz şaşırdım. Kapımı kapatıp kemeri taktıktan sonra yola koyulduk.

"Çok gerginsin sebebi Çağın mı?" dediğinde başımı yana yatırıp "Evet." dedim

Evden uzaklaştıkça biraz rahatlasam da uykumu da alamadığım için hala huzursuzdum, böyle içimde kötü bir his varmış gibi Direksiyondaki tuşa dokunup camı biraz araladığımda Samet endişeli bir şekilde "İyi misin?" diye sordu. Son anda kararımı değiştirip sert bir frenle arabayı sağa çektim, nefesimi zorlayan kemeri açarken "Sen kullan lütfen. İyi hissetmiyorum." kapıyı açıp arabadan indiğimde oda hemen yanıma gelmişti bile.

Tekrar yola çıktığımızda daha iyi gibiydim ama sıkıntım geçmemişti. Şehir merkezine geldiğimizde "Nereye gitmek istersin. İyi misin sen, çok solgun görünüyorsun her an ölecekmiş gibi." Samet'in benzetmesine güldüm.

"Sorun yok uykumu falan alamadım, ondandır. Neyse şurada sakin bir cafe var ben sağda ineyim sen otoparka git." arka koltuktan çantamı aldım araba durduğunda hızlı bir şekilde indim.

Cam kenarına oturup Samet'i beklerken garson geldi ve menü bıraktı. Sayfaları karıştırırken acıktığımı hissedip kahvaltı çeşitlerine baktım, seçtiğim kısmı açık bırakıp Samet'i bekledim. Beş dakika sonra karşıma oturduğunda hemen sipariş verdik.

Birlikte kahvaltı ederken normal konulardan, Çağın'dan ve yeni sevgilisinden konuştuk. Saat on ikiye gelirken kalkmaya karar verdik. O hesabı öderken ben kapının orada bekliyordum, telefonum çalmaya başladığında Günce olduğunu düşünerek ekrana baktım ama yanıldım. Çünkü sabah ona mesaj atıp yanına geleceğimi haber vermiştim. Ekranda yanıp sönen isme bakarken bir an açmamayı düşündüm ama kararımı hemen değiştirip ekrana dokunup açtım.

"Evet, ne vardı?"

"Hayatım artık telefonları böyle mi açıyorsun."gözlerimi devirip biraz sabır diledim.

"Aslında açmazdım ama Günce sandım aceleyle açmış bulundum, şimdi kapatıyorum."

"Dur dur dur!!!" sesindeki endişe karşısında zafer kazanmışcasına güldüm.

"Sabah ki öküzlüğüm için özür dilerim geldiğinde daha ayrıntılı konuşuruz ama şu an sana ihtiyacım var. Şirkete gitmen gerek."

"Yine mi?" diye patladığımda Samet yanıma gelip "Ne oldu?" diye sordu. 

Dudaklarımı hareket ettirip "Araba." dediğimde  hemen gözden kayboldu.

"Tamam şimdi kapatıyorum şirkete geçince ararım seni tekrar." telefonu kapatıp arka cebime koydum. Samet arabayla önümde durduğunda beklemeden hemen bindim "Şirkete gidiyoruz, dosya almamız gerek." yüzünden beliren gülümseye yüklediğim anlamın yanlış olma ihtimali yoktu Şebnem'i göreceği için sevinmişti. Günce'yi yolda tekrar aradığımda yine açmadığı için davetsiz misafir olma kararı aldım.

Şirketin önünde arabayı durdurduğun da benimle beraber indi ve valeye güzel bir hareketle anahtarları fırlattı, vale anahtarı kolaylıkla tuttuğunda gülerek yanlarından geçtim. Asansöre yönelirken Çağın'ı aradım açmasını beklerken Samet yanımda ıslık çalarak mutlu olduğunu belli ediyordu koluna vurup "Şapşal aşıklara benziyorsun, kes şunu. Gören seni benim korumam değil başka bir şey sanacak." dediğimde gözlerini kısıp "Hiç sanmıyorum." diye kesin bir şekilde konuştuğu sırada telefondan ses geldi.

"Kiminle atışıyorsun sen?" asansörün kapısı açıldığında adımlarımı hızlandırıp odasına giderken sonunda cevap verdim.

"Sen varken başkalarına sıra gelmiyor maalesef." diye onu eleştirdim. Canım biraz daha onu kızdırmak istemişti.

Kulağım ile omzuma sıkıştırdığım telefon ile Çağın'ın odasına girerken ona söyleniyordum.

"Neden bu işler hep bana kalıyor, ben senin ayak işlerini yapmak zorunda mıyım?"

"Evet evet dün bileğini top oynarken incittin çünkü küçük çocuklara gösteri yapmaya çalışıyordun. Bana bildiğim şeyleri anlatma ne zaman dışarı çıksam illa şirkette bir dosya unutuyorsun."

"Hangi dolapta?" büyük beyaz dolaba ilerlerken onu dinledim.

"Okey tam önümde, telefonu kapatıyorum."

"Bende seni seviyorum." telefonu kapatıp arka cebime koydum. Bu adam ya beni çok iyi tanıyor ya da ben elinde kukla falan oldum. Resmen beni parmaklarında oynatıyor her anlamda oynamak hemde :)

Dolabı açıp içinden söylediği gri dosyayı aldım ve kapıya yöneldim. Ben kapının koluna dokunmadan kapı açıldığında gördüğü kişi karşısın sinirlerime hakim olamadım.

"Ne işin var senin burada? Geçen defa yeterince açık olamadım galiba Ece?" ismini ağzıma almaktan bile nefret ediyorum ama mecburum işte.

Kırmızı elbisesiyle odaya girip kapıyı kapattığında bir kaç adım geri çekildim. Ve arka cebimde ki telefona ulaştım "Çıkıp gitmen için sana 3 saniye veriyorum." yanından geçip kapıyı açtım ona doğru döneceğim sırada enseme çarpan bir şey yüzünden büyük kitaplığın önüne yüz üstü düştüm.

"Ne halt ediyorsun." kısık çıkan sesim onu güldürdü.

Kararmaya başlayan gözlerimi zorlukla açıp ellerimin üstünde doğrulmaya çalıştığımda şu pisliğe arkamı döndüğüm için kendime lanet ediyordum.

"Bu geçen defa bana yaptıkların için." dediğinde başımı zorlukla kaldırıp pis şekilde gülen yüzüne odaklandım. Topukluları ile kitaplığa doğru yürüdüğünde yine bir şeyler karıştıracak sandım ama iki eliyle dolabı üstüme ittiği an tek yapabildiğim kollarımla başımı korumak oldu.

Gözlerim kapandığı an bilinmezliğin içine haps oldum.

ÇAĞIN'DAN

Salonda otururken rahatım gayet yerindeydi asi avukat ile biraz atışsam da akşam geldiğinde onu yumuşatmasını bildiğim için bunu kendime dert edinmiyordum. Dünden beri üstüne fazla gittiğimin farkındaydım ama onunla uğraşmak benim için hobi gibiydi hem de sinirlendikçe asileşiyordu bu da onun daha seksi ve çekici olmasını sağlıyordu.

Orta sehpanın üstünden telefonum titremeye başladığında eğilip telefonu almaya çalışırken  Ömür'ün özel olarak yaptırdığı sehpanın üzerinde duran çerçeveye çarptım ve düşürdüm. Mavi camdan yapılan çerçeve parçalara ayrıldığında içindeki fotoğraf ortaya çıktı. İkimizin olduğu güzel bir fotoğraftı. Sanırım Günce çekmişti telefon ısrarla çalmaya devam ederken gözüm Ömür'e takılı kaldı. Birbirimize bakıyorduk ve gülüyorduk, masa da duran ellerimiz birleşmişti. Telefonu bırakıp fotoğrafı yerden aldığımda yarısı yerde kaldı Ömür'ün oldu kısım yerde cam kırıklarının altında kaldı. Telefon sustu ama saniyeler sonra tekrar çalmaya başladığında kim olduğuna bakmadan açtığımda kulağıma ilk gelen ses siren sesiydi.

"Çağın beni duyuyor musun?" hışırtılı gelen sesten başka bir şey duyamadığım için ayağa kalkıp "Ne oldu?" diye bağırdım içeriden Sevda anne koşarak geldiğinde konuşmasına izin vermeden elimi kaldırdım.

"Samet ne oldu? Ömür nerede?"

"Onu hastaneye götürüyorlar, durumu çok kötü. Ece onun çok kötü yaralamış." bir yere tutunma gereği duyup elimle etrafımı yokladım ama sadece boşluğa tutundum.

"Öldü mü?" siren sesi tekrar yükseldiğinde farklı bir ses duydum "Hasta şoka giriyor, acele edin hastaneye yetişmeliyiz." duyduğum son ses buydu.

Evden çıkıp, arabaya nasıl bindiğimi bilmiyordum. Vücudum benden bağımsız hareket ediyordu. Arabayı son sürat kullanırken aklımda hala yerde kalan yarım fotoğraf vardı.

MÜZİĞİ DİNLEYEREK OKUYABİLİRSİNİZZZ...

Hastanenin önünde arabayı boşluk bir yere park ettikten hemen sonra bandajlı bacağımı zorlayarak koştum. Samet gözleri yaşlı bir şekilde beni karşıladığında afalladım. O ağlamış mıydı? Benim korumam ağlamıştı. Neden? 

Beynime yüklenen olumsuz düşünce kafamın içini kemirmeye başladığında elimle boğazımı sıkıp nefesimi kestim elimi geri çekerken koluma damlayan ıslaklığı görmezden gelmeye çalıştım.

Samet'in yakalarını tutup "Kes ağlamayı ve bana olanları anlat. Onun yaşadığını duymaya ihtiyacım var." elinin tersiyle yüzünü silerken konuştu "Doktorlar olumlu konuşmadılar, yanında gitmedim eğer gitseydim engel olabilirdim. Üstüne kitaplığı devirmiş."" yumruklarımı sıkıp "Bul onu, Ömür gözlerini açmadan bana onu getir." anından yanımdan uzaklaştığında vakit kayıp etmeden içeri girip danışmadan Ömür'ün bulunduğu servisin yerini öğrendim. Merdivenler bacağımı zorlayarak çıkarken acımı hiç hissetmedim çünkü şu an acıyan tek yer kalbimdi ve geçmesi için ihtiyacım olan şey bu duvarların arkasından canıyla uğraşıyor.

Koridorda ilerlerken koltuklardan birinde sallanarak oturan Şebnem'i görünce adımlarımı hızlandırdım. Tam önünde durduğumda usulca başını kaldırıp bana baktı. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, yüzündeki makyaj yanaklarından siyahlıklar bırakmış. Hemen toparlanmaya çalıştığında omzuna dokunup "Otur lütfen." dedim ve bende yanına oturdum.

Karşımdaki beyaz duvara bakışlarımı sabitleyip düşünmeye başladım. Buraya daha kaç defa geleceğimizi içeride yatanın hangimiz olacağını ya da birimizin buradan sağ çıkamayacağını. Ölüm düşüncesi kafamın için dönüp dururken onun yüzünü hayal etmekte zorlanıyordum çünkü eğer ölürse bir daha hayallerimi süsleyen o yüzünü göremezdim, dokunamazdım onu hissedemezdim bile. Şu an bile bu kadar acı çekerken yokluğuna dayanabileceğimi sanmıyorum.

İçimden dua ederken tek istediğim "Beni bırakıp gitmemesiydi o kadar, yaraları ağır olabilir ama bir şekilde iyileşir değil mi?" ellerimi yukarı doğru kaldırıp "Lütfen beni bırakmasına izin verme Allah'ım çünkü onsuz ne yapacağımı bilmiyorum, benim nefes alma sebebimi benden alırsan arkasından benim ruhumda sana yaklaşır ve on ulaşana kadar durmaz. Lütfen ona dayanma gücünü ulaştır ve tekrar benim kollarımda olsun."

"Onu ben buldum." başımı yanımda hala sallanıp duran Şebnem'e çevirdim. Boğazındaki hareketten yutkunduğunu görünce istemsizce nasıl bir şekilde bulduğunu düşünmeye başladı.

"Çok mu kötüydü?" derken boğazımdaki kuruluk kendini göstermek istercesine ağrıdı.

"Ece'nin odadan koşarak çıktığını görünce Samet'e seslenip odaya koştum. Kapının yan tarafındaki kitaplığın altında yatıyordu ve ister inan ister inanma doktorlar nasıl sağ çıktığını bilmiyorlar. Hemşirelerden biri başını korumak için kolunu siper ettiğini söyledi. O çok kötü görünüyordu, hareketsiz öldüğün sanıp çığlık çığlığa bağırdım. İçimden bir parçanın kopup gittiğini hissettim."

Koltuğun kenarını sıkmaktan ağrıyan elimi umursamadan onu dinledim. Herkese kendini sevdirmenin bir yolunu bulmayı nasıl beceriyor acaba? Ona bir şey olduğunu onu seven herkes etrafından belirip acı çektiklerini söylüyorlar. Benim kalbim cayır cayır yanıyor bu iliklerime kadar hissediyorum eğer ölürse ne yapar onu sevenler; bir süre yas tutarlar, ağlarlar ve bu kadar.

Ben bir Ömür yas tutsam da bu kalbimdeki ateş sönmez hatta azalacağını bile sanmıyorum. Benliğim onunla kaplanmış durumda her hücremde o var. "Lütfen uyan." diye sessiz bir yakarışta bulundum.

"Canı çok yanıyor mudur Çağın?" 

"İlaç verdikleri için hissetmez Şebnem bunu kafana takma, seni bu halde görürse bana çok kızar hadi biraz hava al. Çok çirkin görünüyorsun." kaba konuştuğumun farkındaydım ama biraz toparlanması gerekiyordu.

"Doktor geldikten sonra bu söylediklerinizi yapacağım." al işte ne bekliyorsam patronu gibi inatçı.

On dakika sonra doktor mavi kapılı odadan çıkıp bize doğru gelirken aynı an da ayağa kalktık Şebnem biraz sendelediği için nazik bir şekilde kolunu tutup ona destek oldum. Doktor ellerini önlüğünü cebine koyduktan sonra "Ömür hanımın durumu şu anda kontrol altında ama size söylemek istediğim bazı ciddi riskler var.

"Ne kadar ciddi, hayati derecede mi?"

"İsminizi öğrenebilir miyim?" dediğinde "Çağın Işıkhan." dedim.

"Çağın bey omzundaki sinirler büyük bir hasar almış sanırım başını korumak isterken olmuş, kolunda bir sorun olup olmadığını ancak uyandığında öğrenebiliriz. Bunun dışında kaburgaları ve omurgası da kaza sırasında zarar görmüş. Sizinle uyandığında daha net konuşabilirim. Eğer büyük sıkıntısı yok ise bir bir buçuk aya kendini toparlar. Ama  sinirlerde bir problem varsa ameliyat süreçleriyle bu süre uzar." 

Ölmediğine sevinemeden bu riskler ortaya çıktığı için huzursuz olmuştum. "Ne zaman uyanır peki? Yani sonuçta ne kadar erken tedavi olursa o kadar iyi değil mi?"

"Ağrı kesicilerin dozunu yüksek tutmak zorundayız çünkü fiziksel anlamda çok fazla ağrısı olduğu kesin. Bu ilaçların etkisi kişiye göre değişir bu yüzden size kesin bir zaman veremem ancak yarın ve diğer gün uyanma olasılığı yüksek. Geçmiş olsun, sormak istediğiniz bir soru olursa odam alt katta." dedikten sonra merdivenlere yöneldi.

Şebnem kolumu  bırakıp koltuğuna  geri oturdu "Şükürler olsun ki iyi." içimden şimdilik iyi diye geçirirken cebimdeki telefonum çalmaya başladı. Telefonu çıkarıp ekranda yazan numaranın kim olduğunu çözmeye çalıştım fazla beklemeden açıp kulağıma götürdüm.

"Çağın nasılsın, çok geçmiş olsun." bu ses 

"Lanet olsun bu senin işin değil mi? Ne istiyorsun ondan *r*spu çocuğu. Birine zarar vereceksen ben buradayım. Ona bir daha dokunacak olursan...

"Şşşştt, sakin ol!! Bunu ben yaptırmadım. Eski karın başına buyruk davranmayı seviyor aslına bakarsan ondan sıkıldım. Gelip alır mısın?"

"Oyun mu oynuyorsun? Seni öldüreceğim p*ç herif."

"Çok kabasın üstelik ben sana kan bağıyla bağlıyken küfür etmen çok ironik." koridorda ileri geri yürürken kana bağı meselesine takılmış durumdaydım.

"Çankıra'da İnci sitesinden D blok 15. kat. Onu gelip al kim bilir belki karşılaşırız kardeşim." telefonu kapatacakken durdum ve "Ne dedin sen?" diye tısladım.

"Duydun işte babamın oğluyum bende hani p*ç dedin ya, ben p*ç değilim." gelen dıt sesiyle birlikte girdiğim şoktan çıkmaya çalışıyordum.

Babamın oğlu, Tuna, Ece birleşmeyen parçalar ile kalakaldım. Bunu çözmem gerekiyordu hem de hemen. Şebnem'e bir şey demeden doktorun odasına girip Ömür'ü görmek için izin istedim. Beraber odaya girdiğimizde "İki dakika diyerek klasik repliği söyleyip odadan çıktı.

Ona baktığımda gözüme çarpan ilk şey omzundaki ve göğsündeki atel oldu, kalıp gibi vücudunun her yerinde vardı. Bütün kemikleri kırılmış gibiydi. Sağ omzundan başlayıp dirseğine kadar inen atelin kemerleri göğüs kafesinden bağlıydı.

(Bu şekilde arkadaşlar)

Yanına gidip yüzüne eğildim ve ilaç tadının olduğu dudaklarını öptüm. "Uyandığında yanında olacağım güzelim." tekrar eğilip öptükten hemen sonra odadan çıktım.

Şu sürtüğü artık yok etmem gerekiyordu.

Temizlik imandan gelir artık bir yerden temizlemeye başlamalıyım değil mi?

Bölüm sonu okuyucularım, uzun ve soluklu bir bölüm yazdım iyi okumalar...

Geç geldiği için kusura bakmayın :)

Continue Reading

You'll Also Like

123K 869 46
Bengi ile Cem Can ile Nalan İki evli çift. Bengi ile Can iş arkadaşıdır, zamanla aralarında yakınlaşma başlar ama ikisi de evlidir. Hem aşklarını y...
1M 64.1K 121
[TAMAMLANDI] Askeri kurgu. Eşcinsel içerik. #ondeli #gizliaşk #itiraf #komutan&asker #aşiret #operasyon #sırlar #kavga #travmalar #derinizler
3.1M 156K 66
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
DİLVAN By Helin

General Fiction

3.9M 190K 57
Tek davası okumak olan Avin Mirşad. Bin derdin dermanı olan Maran Mirşad. "Mardin şahidim Maran yüreğimin güneşisin. Dışımı aydınlatırken yüreğimi...