AŞKIN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ

By lenandre

336K 13.3K 387

KARAKTER TANITIMI ÖMÜR AYDEN Kitabımızın baş karakteri olan kızımız ünlü bir avukatın kızı. Her kitapta biraz... More

İlk Tereddüt
TEHDİT
YALANLAR
GÖNLÜM İSTERSE GELİRİM...
SEN KAŞINDIN, BEN DE KAŞIDIM.
BİR AN ÖLDÜM SANDIM.
İMKANSIZ...
BU DEFA SİL BAŞTAN YOK
ÖLMEK İSTEMİYORUM.
KORKU
ÇOK ZORMUŞ...
MAVİ ORKİDELER
SEN BENİ NE SANIYORDUN??
YÜZLEŞME
ÇOK MUTLUYUM, ÇÜNKÜ...
GEÇMİŞTEN KALAN İZ
ECE MESELESİ
TANGO ( part )1
TANGO (PART 2)
ŞOK
ÖFKE
KÖTÜ GEÇMİŞ
GELECEK BÖLÜMLERDEN BİR KESİT
SEYAHAT
İZİN VERME
DOLUNAY (part 1)
DOLUNAY(Part 2)
AĞRI
İSİMSİZ NOTLAR
ÇAĞIN, TUNA KİM?
AYRILIK
CEZA OLARAK SENİ GÖNDERMİŞ BANA
KISKANÇLIK
TELEFON
YENİ DOST
KESİT
NEFES
PATLAMA
TEK ŞANS
KÜÇÜK MİSAFİR
HALKA(+18)
KUTLAMA
TAŞINMA
BEKLEMEK
İYİ BİRİNE BENZİYORSUN
ENZO
KESİT
SAKIN BENİ BIRAKMA!!!
BEKLENMEDİK GİDİŞ
SARHOŞLUK
ÖZEL BÖLÜM
DAVET
BÜYÜK TANIŞMA
NİŞAN
GÜZEL ŞEYLERİN SONU OLUR MU??
DUYURU
DUYURU
KAN
EN BÜYÜK SIR
MUTLULUK
ÖZEL BÖLÜM 1
SU YÜZÜNE ÇIKMAYA ÇALIŞAN GERÇEKLER
KÜÇÜK UMUTLAR İÇİN BÜYÜK YALANLAR
BİTTİ Mİ HER ŞEY
GELECEK BÖLÜMDEN BİR KESİT
TUZAK
GALİBA ARTIK EVLİYİZ?
BAL VE AYI
DURMAK KELİMESİNİ UNUT!!
BÜYÜK SÜPRİZ
KIZ MI? ERKEK Mİ?
SENDE KİMSİN??
BAYAN ALEXİS
PLAN
ALEXIS'IN TUZAĞI

TEKİLA

11K 351 3
By lenandre

MULTİMEDYA 1: Barkın'ın mekanında çalan parça.

MULTİMEDYA2: Çağın ve Ömür'ün yarış yapacağı tekilalar...

Koca bir hafta sonu tek yaptığım iş DÜŞÜNMEK...

Hayır cevabını vermek için bu kadar düşünmek niye. Kafamı bu kadar uzun aynı konuyla meşgul etmemiş biri olarak bu konu da kendimi kınamaktan alamıyorum.

Çağın ile çalışmak istiyor muyum?

"Hayır"

"Evet" ama neden evet diyeceğim.

Bence ben birkaç ay daha düşüneyim. Yok düşünmekten sıkıldım, dava dosyalarımın kokusunu özledim. Ofisimdeki rahat sandalyemi ve camdan masamı özledim. Evet yarın sabah kalkıp hemen ofisime gitmem gerek.

Telefonumu cebimden çıkarıp Şebnem'in numarasını tuşladım. Şebnem benim ofisteki elim, ayağım kısacası her şeyim. Ben en az Barkın kadar iyi tanır ve ne zaman ne yapacağımı çok iyi bilir. Ben aradığım da ise en geç üçüncü çalışta o telefonu açar bu hiç değişmezdi. Benim ilk ve tek sekreterim diyebilirim.

"Ömür Hanım,nasılsınız?"

"Süperim Şebnem, yarın ki görüşmelerimi bana e mail atar mısın? "

"Eee, ben." bu daha önce karşılaşmadığım bir durum. Şebnem çok gergin bir ses tonu ile konuştu.

"Bir sorun mu var Şebnem?"

"Ömür Hanım ben nasıl söyleyeceğim bilmiyorum ama, müvekkilleriniz sizinle çalışmak istemediklerini söyleyip davaların geri çektiler." başımdan aşağıya bir kova buzlu su döküldü ve ben titremeye başladım.

"Hepsi mi? " diye son bir cesaretle sordum.

"Evet, çok üzgünüm ben onlara haberlerin yalan olduğunu söyledim fakat başarılı olamadım. Gerçekten çok üzgünüm. Benim size ne kadar saygı duyduğumu biliyorsunuz. Gerçekten özür dilerim."

"Anladım, sonra görüşürüz." telefonu kapatacağım sırada bir hıçkırık sesi duydum.

Şebnem" Ofisi kapatacak mısınız?" diye ağlayarak sorduğunda içimde aynı anda hem öfke hem de pişmanlık tohumları büyümeye başladı.

"Ben ofisi kapatsam bile senin geleceğini karartmam Şebnem, anlaştık mı? Seni yarı yolda bırakmam. Sen bunları kafana takma ve şu an yıllık izin yaptığını düşün. " telefonu elimden bırakmadan Çağın'ı aradım.

Çağın'ın sesini duyduğum an öfkem doruk noktasına ulaştı "Sen ne kadar suçum yok desende bu olanlardaki en büyük suç senin, bütün müvekkillerim bana arkasını döndü, bana ya bana. Onlar düne kadar bana gözleri kapalı davalarını verirken senin gibi biri yüzünden hepsi gitti."

"Ömür neler oluyor? İki gün önce gayet iyiydik. Kim körükledi seni?"

"Benim körüğe ihtiyacım yok." yumruğumu sıkıp tırnaklarımı avucuma geçirdim.

"Senin yaptıkların yeterince büyük bir ateş yaktı zaten. Şimdi senin yapman gerekeni sana söyleyeceğim. Yarın gelip şirketinde hukuk departmanı başkanı olarak göreve başlayacağım, yanımda özel asistanım ile birlikte hem de yüksek bir maaş ile. Bunu sakın sana boyun eğmişim gibi düşünme bundan sonra sana kök söktüreceğim." telefonu kapattım.

Elimdeki sıcak sıvıyı görmezden gelerek pantolonuma silerken vücudumda inanılmaz bir rahatlama hissettim.

ÇAĞIN'DAN

Gerçekten beni bu kadar zora sokacağını tahmin etmemiştim. Kimse beni bu duruma düşürmeye cesaret bile edemezken o istediğini yaptırmayı başardı.

Onu şirketime istememin iki nedeni var; birincisi gerçekten çok parlak bir iş geçmişi var, ikincisi ise ne olduğunu çözemediğim bir çekim yüzünden.

Kayalıklarda onu bulduğum hayatımda hiç korkmadığım kadar korktum. Eğer onu kurtaramasaydım, kendimi öldürmek isteyecek kadar çok korktum. Asi tavırlarını, sinirlendiğinde kaşlarının havaya kalkması, gözlerinin yeşillerinde ki kahverengi minik noktaları bir daha göremeyecek olmam.

İçimde çok farklı duyguların oluşmasına neden oldu. Daha önce tatmadığım duygular, sanki hep benimle birlikte vardılar ama onunla birlikte ortaya çıktılar.

Beni bir labirenttin içinde bırakıp gitmiş gibi hissettim, her dakika onu düşünmek, yüzünün hep gözlerimin önünde olması, yemek yerken acaba o ne yiyor diye düşünmem. Bütün bunlara cevap bulmak o kadar zor ki. Beynim yeterince bulanıkken bir de bunları düşünmek çok zor.

Belki bunların cevabını artık bulabilirim, ne de olsa çok yakınımda, her an görebileceğim, ne yaptığını, nasıl çalıştığını,kalemi nasıl tutuğunu, hangi eliyle yazı yazdığını.

Salonda bunları düşündükçe içim içime sığmamaya başladı ve sesli bir şekilde kahkaha atmaya başladım. Ben kahkaha atmaya devam ederken Sevda annem telaşla salona girdi "Ne oluyor oğlum?" diye sorduğunda omuzlarımı kaldırıp "Hiç, sadece gülmek istedim." cevabını verince kaşlarını çatıp

"Sadece deliler kendi kendine güler oğlum.?" dediğinde ayağa kalkıp yanına giderken "Akıllı olduğumun da bir ispatı yok değil mi annem? Ayrıca çok mutluyum çünkü senin deyiminle inatçı keçi dediğin Ömür'ü şirketimde çalışmaya ikna ettim."

Sevda anne gözlerini kısıp "Yoksa sen..." dedi ama içeri giren koruma yüzünden sözü yarıda kaldı.

"Çağın Bey Eren Soydan yine geldi, sizinle görüşmek istiyor." al işte bütün kahkahalarım öfkeye dönüştü.

"Ne laftan anlamaz adam bu? Daha kaç defa red edeceğim. Gelsin son kez konuşalım."

Merdivenlerden çıkarken "Çalışma odama gelsin." dedim.

Beyaz ve siyah renklerin dans ettiği odama girdim. Evde oturmaktan en çok zevk aldığım oda burası olduğundan dolayı burayı dekor ederken çok özen göstermiştim. Üzeri dağınık olmayan ama kağıtlarla kaplı masa oturduğum sırada beni büyük zarara uğratan en büyük rakip şirketin varisi içeri girdi. Benim yerimde başka biri olsa bu adamın şu an da çok pişman göründüğünü söyleyebilirdi fakat ben asla o yanılgıya düşmeyecek sayılı insanlardan biri olduğum için bu adamın yüzünde gördüğüm tek şeyin saf kötülük olduğunu biliyorum. Geçen bir ay içerisinde beni küçük sayılamayacak bir zarara uğrattı, yeni üreteceğimiz bilgisayar parçalarının tasarımlarını şirketten biri aracılığıyla çaldı ve benden önce piyasa satış yaptı. Tabi bende bunun üzerine elimdeki deliller eşliğinde mahkemeye başvurdum, ondan alacağım para benim açığımı kapatacak fakat bu Eren'in şirketinde büyük bir delik açacak.

Davanın haftaya olmasına rağmen Eren sürekli gelip davayı geri çekmem için bana yalvarıp yalvarıp geri gidiyor.

Önümdeki koltuğu işaret ettim. "Evet, seni son kez dinliyorum."

Eren boğazını temizledikten sonra "Çağın lütfen anlaşabiliriz, ben gerçekten çok pişmanım." dedi.

"Bunu yaptıktan söylemen ne acı Eren, sen resmen hırsızlık yaptın. Bende cezanı kestim, bu kadar açık." ellerimi masanın üstünde birleştirip biraz daha savunma yapmasına izin verdim, ne söylerse söylesin davayı geri çekme gibi bir durum söz konusu bile değil.

"Bak anlık bir kriz anında verilmiş bir karar yüzünde hemen beni infaz etme, bir kere daha düşün lütfen."

"İş dünyasında rekabet her zaman var Eren ama sen bu rekabet durumunu benim zararıma kullandın. Senin söylediklerin fikrimi değiştirmez, haftaya mahkemede görüşürüz." dedim

Eren'in yüzündeki sahte pişmanlık bir an da silindi ve yerine karanlık bir gülümsemeye bıraktı "Erkan gibi biriyle bunu yapman çok kötü." dediğinde bu defa gülümseme sırası bendeydi.

"Ben artık Erkan ile çalışmıyorum, şimdi ki avukatım ise istersem şirketini bile senden alır. Anlatabildim mi?"

Eren koltuktan hışımla kalkarken göz bebekleri inanılmaz derece büyümüştü, içindeki alevleri söylemiyorum bile.

"İş dünyasında bir daha birinin ayağını kaydırmak istersen, adamına kendi seviyen den seç ki canın yanmasın." Eren inanılmaz bir hızla odamdan çıkıp gittiğinde arkama yaslanıp yarın ki iş gününü düşünmeye başlamıştım bile.


EREN SOYDAN

Sen Çağın Işıkhan gerçekten beni çok küçümsedin, bunu sana ödeteceğim hem de en ağır şekilde. Olayı buraya getireceğini bilseydim, işi yurt dışından yürütürdüm ama yaptım bir hata işte. Bundan sonra hata yapma lüksüm yok sadece yok etme lüksüm var.

"Hakan buraya gel!" diye güvenlik şefini çağırdım.

Hakan beş saniye sonra salonun kapısındaydı.

"Olanlardan haberin olduğunu varsayıyorum, senden isteyeceklerim en geç yarın önümde olacak anlaştık mı?" dediğimde koruma sorgusu sualsiz başını salladı "Ne yapmam gerektiğini söyleyin yeter efendim" dediğinde bütün vücudumdaki sinir akımı yavaş yavaş gitmeye başladı.

"Rakiplerini sevmeyenlerin gittiği yola başvuracağız. Öncelikle şu yeni avukatı bul ama yaklaşma. O kısmı ben yapacağım. Çağın Işıkhan sürekli takibinde olsun; yediği,içtiği, gittiği yerler kısacası gölgesi ol."

"Anladım efendim, hemen çıkıyorum." içki dolabına gidip özel zamanlarda içtiğim viskimden bir bardak doldurdum ve tek dikişte bitirdim.

Bu keyfimi tam olarak yerine getirmişti.


ÖMÜR'DEN


I want your body
Won't live without it
So turn up the party
I'm feeling naughty
Stay close to me
I'll be all that you need
Don't deny
What you want baby
I want your body

Dans edip şarkıyı söylerken aynı zamanda kıyafet seçmeye çalışıyordum, ne de olsa yeni bir işe başlıyordum. Tabi ki insanların saygınlığı kıyafetinden belli olmaz ama ilk defa bir şirket ortamına gireceğim için bir miktar resmiyet iyi olabilir. Kendi ofisimde genelde pantolon, gömlek ve ceket üçlüsü ile giderdim. Elbiseler ile aramın pek iyi olduğu söylenemez. Elbette dolabımda elbiselerim var fakat onları genelde arkadaşlarım ile gittiğim mekanlarda giymeyi seviyorum ama belki bugün bir istisna yapabiliriz. Elim askılarda dolaşırken evin içinde Inna'nın sesi yankılanıyordu.

Elim askılardan birinde durdu, siyah biraz diz üstü ama görünüş olarak resmi bir elbiseydi, nereden aldığımı hatırlayamadım. Göğüs kısmında dantel işlemeler olduğu içinde dekoltesi görünmüyordu. Elbiseyi hızlı bir şekilde üstüme geçirdim, kısa saçlarımı seri bir şekilde maşa ile kıvırdım.

Ayna da kendime baktığımda hazır olduğumu gördüm, acaba makyaj yapmalı mıyım? diye düşünürken ilk günden palyaço diye anılmak istemediğim bir gerçekti. O yüzen yüzüme dokunmadım, siyah topuklu ayakkabılarımı giydim. Merdivenlerden inerken aklıma dolan düşünceleri kovamadım: merdivenlerden düşüşüm kısa bir süre gözlerimin önüne geldi ve yok oldu.

Başımı sallayıp düşünceleri kovalarken adımlarımı hızlandırdım, el çantası yerine sadece kendi bilgisayar çantamı aldım, evden çıktım.

Fazla trafik olmadığı için yirmi dakika sonra Çağın'ın imparatorluğunu önünde arabadan indim, anahtarları valeye verirken gülümsemeyi ihmal etmedim. Danışmanın olduğu kısma yürürken çalışanlar aralarında fısıldaşmaya başladı bile. Tüylerim diken diken olurken sarışın ve manken gibi görünen kıza "Çağın Bey geldi mi?" diye sordum.

Başını masadan kaldırmadan "Randevunuz var mıydı?" diye soru sorduğunda boğazımı temizleyip "Ömür Ayden derseniz, randevuya ihtiyaç kalmaz." dediğimde kız kafasını öyle bir kaldır ki boynu acımış bile olabilir.

"Affederseniz Ömür Hanım ben..." elimi kaldırıp susmasını sağladım.

"Sorun değil, telefon edersen eğer memnun olurum." dedim.

Kız hemen telefonda kısa bir görüşme yaptı ve "On yedinci kat efendim" dedi.

Ona gülümseyerek teşekkür ettim, asansöre doğru yürümeye başladığım sırada arkamda biri seslendi gibi geldi. Arkamı dönüp kim olduğuna baktığımda Erkan'ı elinde bir kutu ile bana doğru gelirken gördüğüme pek de şaşırdığım söylenemez, Çağın'ın onu kovacağını biliyordum.

"Demek sendin" dedi aramızda yirmi santim mesafe kala.

"Ne bendim, Erkan. Senin yerine asıl layık olan kişi mi? "dediğimde Erkan'ın yüzünde büyüyen öfke kırıntıları belirmeye başladı.

"Çıkan haberlerden sonra bir daha bu adam ile görüşmezsin sanıyordum, kaleyi içten feth etmeye mi geldin?" tam cevabını verecekken aramdan o tanıdık ses duyuldu.

"Kaleyi korumak için geldi. Senin yaptığının aksine." Erkan başını yere eğdi.

Burnuma gelen tanıdık koku başımı ona doğru çevirmem için beni zorladı fakat çevirmedim. Kolunun benim koluma değdiğini hissedebiliyordum, çıkan sürtünme sesi kulaklarımdaki zarı tırmalıyordu sanki. Biraz yana doğru kaydığımda oda aynı şekilde hareket etti.

"Sanırım gidiyordunuz Erkan Bey" dedi. Erkan tek kelime etmeden arkasını dönüp neredeyse koşarak gitti.

"Küçük avukat hoş geldin." dediğinde ona pislik dememek için dilimi ısırmak zorunda kaldım.

"Gel seni odana götüreyim."

"Ama önce" diye yüksek sesle konuştuğunda çalışanlar işlerini bırakıp bütün dikkatlerini bize verdiler.

"Evet, şimdi sizlere bir konuşma yapacağım ilk ve son kez."

Tam şu anda yer yarılsa da içeriye girsem diye düşünmedim değil. Bu konuşma kesinlikle yüzde yüz benim gelişimi açıklamak için. Ve ben bunca insanın odak noktası olmaktan nefret ediyordum. Çağın beklenmedik bir hareket yaparak elini belime koydu.

"Ömür Ayden dün benimle birlikte çalışmayı kabul etti, hukuk departmanının başına geçti. Bu konuda bir sıkıntı yoktur umarım. Şimdi asıl mesele birkaç gün öncesinde çıkan yalan haberler, hepiniz benim yaptığım basın açıklamasını görmüşsünüzdür değil mi? "

Aaa!! Beni şu okuyamadığım gazeteler, haberler. Ellerimi yumruk yapıp biran önce bitmesi için dua etmeye başladım. Çünkü burada kaldıkça midem garip bir şekilde kasılmaya başlamıştı, sabah kahvaltı etmediğimde olamaz çünkü ben hiç kahvaltı etmem, belki de hasta olacağım.

"Tek bir söylenti sizi ömür boyu işsizliğe götürür, kesinlikle açıklamanızı duymaya bile gerek duymam, kendinizi kapının önünde bulursunuz. Şimdi işinize dönebilirsiniz." dedi ve ben boğuluyor muşum gibi derin derin nefesler almaya başladım.

Çağın elini belimden çekmeden "Gidelim" dediğinde başımı sallamakla yetindim.

Asansöre girdiğimiz an da gözyaşlarım akmaya başlayacaktı az kalsın, Çağın'ın elini sert bir şekilde ittim "Oyun mu oynuyorsun sen? Beni böyle gösterilere alet etme." sesimdeki vurguyu anlamış gibi başını salladı.

"Aşağıdaki gösteriyi yapmasaydım iki şey olurdu Ömür: Sen iki gün içinde ağlayarak bu şirketten çıkıp giderdin, bende bu yüzden katil olurdum." dediğinde ona doğru dönüp kaşlarımı çattım.

"Hepsi seni suçun."

Çağın üzerine alınmadan omuzlarını silkmekle yetindi, bunun beni ne kadar çıldırttığını ise karnına çarpan elimin tersiyle anladı "Ahh!! Ne yaptın?" dediğinde şaşkın bir şekilde ona baktım, hissetti mi yani?

"O kasların ne işe yarıyor acaba?"

Çağın koyulaşmış gözleriyle yüzüme eğilip "Kast ettiğim acı o değildi? Vurmak için yanlış bir bölge bence." dediği an başımdan aşağıya bir kova sıcak su döküldü.

"Lanet olsun" diye mırıldandım. Asansörden pancar gibi kıpkırmızı bir suratla çıktım.

Çağın "Sol taraftan" dediğinde onu duymadım, sağa doğru yürüdüm. İki saniye sonra elini belimde hissettim, beni diğer tarafa yönlendirip "Aklı bir karış havada bir avukatım var."diye dalga geçti.

Nihayet lüks koridorda siyah bir kapının önünde durduk Çağın kapının kolunu indirirken "Biraz aceleye geldi artık idare edersin" dedi ve kapıyı açtı.

Sanırım büyülendim, bu kadar zarif ve hoş bir oda beklemiyordum. Bütün eşyalar modern görünümlüydü. En ufak ayrıntı bile kaçmadan hazırlanmış, bana sunulmuş. Şehrin bütün binaları cam duvarlardan görünüyordu, gece olduğunda buranın manzarasını düşünmeden edemedim. Oda ikiye ayrılmış gibiydi. Çalışma masası, beyaz bir sehpa ve koltuklar bir tarafta, diğer tarafta ise beyaz pırıltılı bir duvara montelenmiş büyük ekran televizyon karşısında rahat siyah süet, ve geniş kanepe burada yatıya kalabilirim sanırım. Kanepenin hemen yanında odanın renklerine zıt bordo bir sehpa daha vardı, üzerinde bir sürü dergi ve kitap koyulmuş.

"Beğendin mi?" bu soruya klasik bir cevap verebilirdim fakat ben "Daha sade olabilirdi?" diyerek ufak bir eleştiri de bulundum. Çağın biraz kasıldı "İstersen başka odaya geçebilirsin." dediğinde hemen ona dönüp "Bence hemen işe başlamalıyım, senin yüzünden uzun süredir işlerimden uzak kaldım."

"Elbette, haftaya önemli bir davan var, sana asistanımla dosyaları gönderirim." arkasını dönüp gideceği sırada ona seslendim. "Şebnem ne zaman gelmeli?" diye sordum

"Hemen gelip başlayabilir. Seni tanıyan bir asistan avantaj demektir."

Rahat koltuğuma oturup biraz tadını çıkardım. Manzarayı izlemek için yağa kalktım ve camın dışına doğru küçük bir yolculuğa çıktım. Akıp giden trafiğin arasında kalan yayalar, satıcılar ve mağazalar. "Tanrım gerçekten bir gece burada kalıp bu manzarayı kitap okuyarak değerlendirmeliyim."

"Ömür Hanım" arkamı döndüğümde siyah saçları omuzlarına dökülen yirmi beş yaşlarında bir kızın elinde dosyalar ile bana baktığını gördüm.

"Evet, dosyalar." gülümseyerek yanına gidip dosyaları alırken "İsmini öğrenebilir miyim"dedim.

"Çiğdem Ulus, üç senedir Çağın Bey'in özel asistanıyım" dediğinde ister istemez vücudum kasıldı, nedenini sorgulamadan "Onu iyi tanıyor olmalısın" dediğimde yüzünde çok tatlı bir gülümseme belirdi.

"Kendisi, bana tıp okuyabilmem için burs verdi ancak ben bu şirkette çalışmak istediğimi söyledim. İnsanların özgürlüğüne değer verir."

"Neden tıbbı bıraktın?" diye meraklı bir şekilde sorduğumda "Çağın Bey babasından kalan şirketi yönetmek yerine burayı kurdu, en baştan. Bende buranın bir parçası olmak istedim ve şimdi buradayım." garip bir şekilde bu kızı sevmiştim.

Dosyaları masama bırakıp oturduğumda uykumun geleceğini anladım ve "Çiğdem rica etsem bana kahve getirecek birini bulur musun?" dediğimde sevimli bir gülümseme eşliğinde "Elbette" dedi.

Saat dörde gelirken üçüncü kahvemi bitirmiş ve dava ile boğuşuyordum. Dava konusunda en ufak bir sıkıntı bile olmazdı. Çünkü bizim aleyhimizeydi. Çağın dava açmakta sonuna kadar haklıydı, adamlar resmen hırsızlık yapmışlar bu yüzden şirket zarara uğramış.

Çağın çok kızmış olmalı, onu kızgınken görme zahmetine girmiştim; beni merdivenlerden atmıştı. Garip bir şekilde ürperdim, kollarımı bedenime sarıp ısınmaya çalışırken kapım iki kere tıkladı. Koltuğumda ki rahat pozisyonu bozdum "Girin" dedim.

Çağın kolunda koyu mavi ceketiyle odaya girdiğinde derin nefes alıp kendimi onun akımına karşı koymaya çalışırken buldum. Çağın'dan yayılan akımı düşüncelerimde üfleyerek yok ettikten sonra "Sevgili patronum beni ziyarete mi geldi?" dediğimde gülümsedi.

Odama bir güneş doğmuş gibi ısındım. Küçücük bir gülümsemesi bana neler yapıyor. Bu duygunun ismi ne acaba?

"Hazır mısın bakalım?"

"Neye hazır mıyım?"

"Sana haber vermeyi unuttular mı yoksa?"

"Ya bilmece gibi konuşmasana? "diye çıkıştım.

"Akşam Barkın'ın mekanında toplanıyoruz, senin yeni işini kutlamak için?"

Başımı sallayıp "Peki bana sordunuz mu?"

Çağın başını yana yatırıp gözlerini kıstı "Hayır, gerek duymadık." cevabını verdi.


"Aaa çok güzel benim yapmam gereken işler var, siz gidip eğlenin." senin o küçük beynini söküp köpeklere atmak istiyorum.

"Ömür lütfen uyuzluk yapma?" ellerimi masanın üstüne koyup "Buradaki tek uyuz sensin. Emrivakilerden hoşlanmam."

Çağın bana doğru gelirken "Bana film alıntısı yapma, gelmeni istiyorum ve geleceksin." Son kelimedeki vurguyu hissettiğim halde omuzlarımı silkip "Gelmeyeceğim." dedim

"Sevda anne bile seni iki günde tanıdı. Bu nasıl bir inat böyle. Kadın haklı sana inatçı keçi demekte."

"Ben inatçı değilim, sadece kurallarımın çiğnenmesini sevmiyorum. Bu konuda senin kadar başarılı olan yok."

"O zaman bu sefer nasıl kırabilirim acaba?" Çağın işaret parmağını düzgün ve şekilli çenesine koydu. Düşünüyordu...

"Zor kullanmayı sevdiğimi biliyordun değil mi?" dediğinde sesli bir şekilde yutkundum.

"Ne yazık ki öyle birkaç anım var ama bu defa olmaz." tavrımdan taviz verme gibi bir niyetim yoktu en azından bu defa.

"Peki o zaman bir anlaşma yapalım ne dersin?" bakışlarım onun keskin gözleriyle buluştuğunda merakım kendini gösterdi ağzımdan "Nasıl?"sözcüğü kaçtı.

"Bu gece oraya gelip, benimle shot atarsan, en önemlisi kazanırsan, bana bir gün boyunca istediğini yapmana izin vereceğim." dediğinde şaşkınlığım ciddi anlamda kendini aştı ve "Hahh! "diye garip bir ses dudaklarımdan kaçtı.

"Var mısın?" bu resmen iddiaydı, kazanırsam ödülüm çok büyük görünüyordu.

"Her istediğimi mi?" diye sorduğumda Çağın başını sallayıp onay verdi.

Kıkırdayarak "Seni hadım ettirsem mesela" dediğimde Çağın'ın gözleri neredeyse yuvalarında çıkacaktı.

"Bunu yapmak değil denemeye bile kalksan seni deneme tahtası yaparım Ömür" sesindeki tehdit tonu beni korkutmasa da bunu yapamayacağımı net bir şekilde ifade etti.

"O zaman hadi gidelim." askıdan siyah ceketimi aldıktan sonra beraber şirketten çıktık. Arabama doğru giderken Çağın "Beraber gidelim araban nasılsa orada kalacak, sen yarın buradan alırsın" dedi.

Mantıklı geldiği için kabul ettim. Barkın'ın mekanında gazeteci bulunmazdı daha doğrusu bulunamazdı.

Mekana girdiğimizde Barkın ve Günce bizi karşıladılar, her zaman ki locaya oturduk. Anında içki servisleri yapılmaya başladığında "Biz Çağın ile iddiaya girdik, buraya gelirken biraz huysuzluk ettim ve beni ikna etti."

Barkın "Kaybeden ne yapıyor?" yüzümde kocaman bir gülümseme ile "Bir gün boyunca ona istersem yapacağım." Günce elindeki içkiyi püskürttüğünde yanlış anladığını düşünüp "Saçmalama" diye onu uyardım.

Çağın garsonu yanına çağırdığında benim gözüm Alp'i arıyordu. Günce'nin koluna dokunup "Alp nerede?" diye sorduğumda gülümseyerek "Bugün izinli, kız arkadaşıyla birlikte."dedi

O sırada mekanında içinde Ellie Goulding'in muhteşem sesi kulaklarımı doldurdu. Bu şarkıyı çıktığı günden bu yana dinlerim, hiç bıkmadan hem de. Çok anlamlı, insanın derisine kadar işliyor. Barkın sevgilisine elini uzattı ve ayağa kalktılar. Çiftler bir bir kalkıp dans etmeye başladılar.

You're the light, you're the night
Sen gündüzüm, gecem
You're the color of my blood
Sen kanımın rengi
You're the cure, you're the pain
Sen ilacım, hastalığım
You're the only thing I wanna touch
Sen dokunmak istediğim tek şey
Never knew that it could mean so much, so much
Asla bilemedim bunun bu kadar manidar olacağını
You're the fear, I don't care
Sen korkumsun, umrumda değil
Cause I've never been so high
Çünkü hiç böyle olmamıştım
Follow me to the dark
Karanlığa kadar takip et beni
Let me take you past our satellites
Seni uydularımızdan uzağa çıkarmama izin ver
You can see the world you brought to life, to life
Yaşamaya geldiğin dünyayı görebilirsin

So love me like you do, love me like you do
Öyleyse sevdiğin gibi sev beni
Love me like you do,
Sevdiğin gibi sev beni
Touch me like you do, touch me like you do
Dokunduğun gibi dokun bana
What are you waiting for?
Neyi bekliyorsun?
Fading in, fading out
Bi' görünüp bi kayboluyorsun
On the edge of paradise
Cennetin kıyısında
Every inch of your skin is a holy grail I've got to find
Vücudunun her yeri bulduğum bir kutsal yer
Only you can set my heart on fire, on fire
Yalnız sen kalbimi ateşe verebilirsin
Yeah, I'll let you set the pace
Evet, bunu yapmana izin vereceğim
Cause I'm not thinking straight
Çünkü normal düşünmüyorum
My head spinning around I can't see clear no more
Başım dönüyor, daha fazla net göremiyorum
What are you waiting for?
Neyi bekliyorsun?
Love me like you do, love me like you do
Sevdiğin gibi sev beni
Love me like you do, love me like you do
Sevdiğin gibi sev beni
Touch me like you do, touch me like you do
Dokunduğun gibi dokun bana
What are you waiting for?
Neyi bekliyorsun?
Love me like you do, love me like you do
Sevdiğin gibi sev beni
Love me like you do, love me like you do
Sevdiğin gibi sev beni
Touch me like you do, touch me like you do
Dokunduğun gibi dokun bana
What are you waiting for?
Neyi bekliyorsun?

Şarkı çalmaya devam ederken sahnede dans edenlerin üstlerine gelen ışıklar garip şekiller oraya çıkarıyordu. Gözümün önünde beliren el dikkatimi dağıttı.

Çağın "Dans et benimle "diye kulağıma fısıldadığında ensemden aşağıya doğru soğuk bir damlanın aktığını hissettim fakat sadece hayalden ibaretti. Kendimi elimi ona uzatırken bulduğumda şarkının sözleri kulağımdaydı.

Evet bunu yapmana izin vereceğim, çünkü normal düşünemiyorum... Çevirisi aynen böyleydi.

Onunla olduğum hiç bir zaman normal düşünemedim ki. Bana zarar verdiğinde, beni parçalara ayırdığında, beni kurtardığında asla ben gibi davranmadım. Gerçek Ömür'ün kalkanları o kadar kalın ki uzun zamandır kimse kıramadı.

Piste yavaş yavaş dans ederken Çağın belimi sahiplenircesine sarıyordu, Ömür birinin onu sahiplenmesinden nefret eder.

Çünkü hiç böyle olmamıştım.

Şarkının sözü sorularıma cevap verdi. Ama bu kabul edemeyeceğim bir seçenek. Çağın'ın omuzlarında duran ellerimi sıktım ve gözlerimi kapattım. Böylece o muhteşem yüzüne bakmak zorunda kalmayacağım.

Nihayet şarkı bittiğinde gözlerimi açtım, Çağın alnını alnıma yaslayıp "Bir gün gerçek seni tanıyacağım." diye fısıldadı. Dilimi tutmayı beceremedim ve savunma yapar gibi "Benden başka yok" dedim

Başını "Hayır" der gibi salladı. "Yalan söylüyorsun, senin görünmeyen bir yanın daha var ve ben onu görmek için ne gerekirse yapacağım." ellerimi omuzlarından çekip "Artık şunu yapalım, eve gitmek istiyorum" diye patladım.

Belimdeki ellerini yanmış gibi çekti, beni tek başına bırakıp locaya gitti. Bende arkasında gidip yerime oturdum. Garson elinde bit tekila kulesiyle geldiğinde geçmişte yaptığım yarışları hatırlayıp gülümsedim. Tepsiyi kırmızı masaya bırakıp giderken Çağın'ın garsonun cebine bir yüzlük yerleştirdiğini gördüm.

Barkın koltukta doğrulup ilk shotları aldı ve önümüze bıraktı. "Eğer sarhoş olursan seni değil sevgilimi tercih edeceğimi unutma kuzucuk" dediğinde ona dil çıkardım.

Minik bardağı elime alıp Çağın'a doğru kaldırdım ve aynı anda tek yudumda içtim, yakıcı sıvı boğazımdan aşağıya akarken hiç gecikmeden ikinciye geçtim. Her içtiğim bardağı önüme koydum ki sayılar belli olsun. Her shotta etraf biraz daha bulanıklaştı, en sonunda elime birisi vurduğu için durmak zorunda kaldım. Boğazım alev topu yutmuşum gibi yanıyordu. Tanrım hiç böyle olmamıştı neden acaba diye düşünürken Barkın tepeme dikilip "On yedi bardak ve sıfır limon, sen kafayı mı yedin? Çağın on üçte pes etti. Derdin ne?" kelimelerin çoğu boğuk çıktığı için ne söylediğini pek anladığım söylenemez.

"Kesinlikle sana bakıcılık yapmayacağım bu gece, alt tarafı bir iddia yüzünden kendine zarar vermene göz yumdum resmen."

"Ben iyiyim" ayağa kalkmak için atağa geçtim ama ufacık bir sorun vardı ayaklarım yerden kayıyordu. Kalkmaktan vazgeçip "Barkın yere dökülmüş, kayıyor." ne söylediğim belli değil. Kelimeler ağzımın içinde dans ediyorlar galiba.

"Çağın al onu evine götür, mümkünse gece yanında kal." dediğinde elimi kaldırıp "İtiraz ediyorum, Sayın Hakim" diye bağırdım.

"Reddedildi kuzucuk, bu da senin sorumsuzluğunun cezası." sonra sessizlik oldu. Yanaklarımda hissettiğim iki öpücük.

"Hadi bakalım küçük avukat, daha gidip sana bakıcılık yapacağım" kolumu tutan elini ittirip "Ben kazandım değil mi? Yaşasın" diye çığlık attım.

"Sabahta aynı performansı işe giderken görmek istiyorum"

"Ovvv!! Bence yarın izin kullanmalıyız." Çağın eliyle belimi kavradı, neredeyse hiç güç kullanmadan beni kaldırdı.

Mekan etrafımda dönmeye başladığında boştaki elimle Çağın'ın göğsüne yapıştım. "Deprem mi oluyor acaba?"

Çağın yüksek sesli bir kahkaha attı elimin altındaki göğsü titredi. Sarhoş bile olsam atan kalbini net bir şekilde duyabiliyordum.

Sarhoşken kimse benim kadar vurdumduymaz olamaz "Çok güzel atıyor, kimin için atıyor?" dediğimde dilimi ısırdım.

"En azından sarhoşken kuralların yıkılıyor." başımı kaldırıp yüzüne bakmaya çalıştım ama benden uzun olduğu için sadece çenesinin altını gördüm.

"Kurallarımı sadece sen yıkıyorsun tamam mı? Baksana senin kollarında olmamam gerekirdi." vücuduma aniden işleyen soğuk şok geçirmeme neden oldu.

"Kutuplara ne zaman geldik biz?" Çağın bir kez daha kahkaha attığında görüntüler silikleşmeye başladı.

"Sen gerçekten inanılmazsın, bundan sonra ne zaman kurallarını çiğnemeni istersem sana içki içireceğim." son gücümü kullanıp "Eğer bunu yaparsan, sonrasında çok pişman olursun. Yapma olur mu daha fazla zorlama. Benim içimde çok fazla parça var, sen onlara her dokunduğunda canımı yakıyor. Bir diken gibi batıyor, en kötüsü de kabuk bağlayan bütün yaralar bir bir açılıp kanıyor...

Ve son gücüm tükendi, kendimi uykuya bıraktım.




Continue Reading

You'll Also Like

149K 14.7K 34
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
1.6M 115K 28
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
66.9K 4.2K 14
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]
159K 6.9K 29
siz: askerim biçim biçim siz: ölürüm asker için siz: teröristler bana düşmandır siz: asker sevdiğim için Siz: çevik asker giderken siz: teröristler ç...