stepbrother complex || tokyo...

By lostyourvibes

192K 20.9K 38.9K

"çektiğim tüm acılar, ona kavuşmak içindi belki de." → baji keisuke x matsuno chifuyu (switch) ← × lise × ç... More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3 (m)
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8 (m)
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8 (m)
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6 (m)
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6 (m)
5.7
5.8
5.9
özel bölüm - 1 (m)
özel bölüm - 2 (m)
özel bölüm - 3 (m)

the final

2.9K 304 1.6K
By lostyourvibes

finale özel bolca yorum gelirse çok sevinirim ^^

tw : koklatılmış cinsellik + kaos, şiddet, kan, depresif düşünceler + yüksek dozda fluff

tw2 : aşırı ötesi uzun bölüm

Chifuyu

Osaka, Tokyo'ya baya uzaktı ve sırf bu yüzden bile şehre sonsuza dek tapabilirdim. Tek bir tanıdığımız dahi yoktu burada üstelik. Küçük, eşyalı bir ev tutmuştuk birkaç gün otelde kaldıktan sonra ve eski düzenimizi sürdürmüştük.

Kazutora piçinin bizi ifşalaması, Tokyo'daki hayatımızı bitirmeye yetmişti. Sapık muamelesi görmüş, aşağılanmıştık. Sosyal medyadaki nefret dolu yorumlar, sinirlerimi bozunca tüm hesaplarımı kapatıp telefon numaramı değiştirmiştim.

Ah, yorgun ve bitiktim çokça. Hiçbir orospu artığıyla uğraşamazdım.

Yaz tatilinin ilk haftalarını sadece birbirimize odaklanarak geçirmiş, üzücü konulara girmekten kaçınmıştık. Şehirde el ele geziyor, bolca öpüşüyor, sürekli sarılıyor, evdeyken de sevişmeden kapatmıyorduk geceyi.

Keisuke, yaşanan faciaların yıkıcılığına dayanmamı sağlıyor ve de kalbimdeki acıyı yatıştırıyordu. Onun desteği ve şefkati olmasaydı, kendimi öldürürdüm muhtemelen. Keisuke'den başka hiçbir dayanağım kalmamıştı. Annemin yokluğunu bile doldurmaya çalışıyor, kalbimi şefkate boğuyordu.

Yıllarca sevdiğim, uğruna annemi yitirdiğim çocuk, yerin dibine sokmuştu beni gaddarca. Babamdan bile daha fazla kötülüğü dokunmuş, travmalarımı tetiklemişti. Günlerdir kâbus görüyor, kesik kesik uyuyordum.

Çökmüş gözlerimi umutsuzca ovalayıp bir bira daha söyledim. Evde takılmaktan sıkılınca, düzgün şarkılar çalan bir bara gelmiş ve bira söylemiştik.

Hâlâ ilk birasını yudumlayan sevgilim, bana onaylamayan bir bakış attı. "Biraz yavaşlasan mı, bebeğim? Dördüncüyü içiyorsun hani?"

Şımarıkça sırnaşıp yanağını öptüm. "Yanımda sen varsın. On biraya dek yolu var yani."

Belimi kavrayıp başımın tepesini öptü. "Mideni bozarsan seni cezalandırmam gerekebilir."

Dizimi bacağına sürtüp biradan büyük bir yudum aldım. "Beni cezalandırman için bile midemi bozabilirim, Kei."

Birkaç bira daha devirdikten sonra yiyişmeye başlamış, hızımızı alamayınca da hesabı ödeyip tenha bir sokağa sıvışmıştık. Sırtım duvara yaslanmış, Keisuke'nin dudaklarını açlıkla öperken aramızdaki mesafeyi sıfıra indiriyordum. Dilini benimkine dolamış, belimi sımsıkı kavramıştı.

Soluklanmak için ayrılınca boynuna sarılmış, güzel kokusunu içime çekmiştim. "Nakil işini halletmeliyiz. Yarın okulu arayalım."

Son dönemi Osaka'daki liselerden birinde okuyacak, lanetli şehirden uzak kalmayı sürdürecektik. Tokyo'nun da bizi özleyeceğini sanmıyorduk zaten.

Yanağımı okşayıp tapılası gülüşlerinden birini sundu. "Olur, bebeğim. Sen nasıl istersen."

Yeniden dudaklarına uzanıp yumuşacık saçına daldırdım elimi. Alt dudağını emiyor, her bir tutamı nazikçe okşuyordum. Ah, şuracıkta düzüşebilirdik. Fena azmıştım amına koyayım.

Kemerine uzanınca dudağımı ısırıp geriledi. "Uslu dur, Fuyu."

Homurdanıp boynuna bastırdım ıslak dudaklarımı. "Seni çok fena istiyorum, ne yapayım?"

Duvara daha fazla bastırdı bedenimi. "Kamuya açık alanda yapamayız. Eve varana dek kendini tutmalısın."

Her ne olursa olsun, bu kuralı esnetemiyordum. Bana sakso çektiği ilk sefere rağmen, hiçbir şekilde görülme riskimiz bulunan yerlerde sevişmeye yanaşmıyordu. Fazla kıskançtı.

Boynunu yaladım. "Çok gıcıksın."

Hızlıca kucakladı beni ve kıkırdadı. "Altımda inlerken de aynısını söyleyebilecek misin acaba?"

Göğsüne sokulup homurdandım. "Daha fazla oyalanma. Bebeğinin inlemeye ihtiyacı var, Kei."

Eve varınca çabucak soyunmuş, gece boyunca da arsızca düzüşmüştük. Tanrım, ona doymam imkânsızdı. Altında inlemeye de, onu iletmeye de bayılıyordum. Ten uyumumuz mükemmeldi.

Öğlene doğru uyanmış, tıkındıktan sonra da okulu aramıştık. Müdür vekiline durumu olabilecek en uygun şekilde açıklamış, nakil işlemleri için ne yapmamız gerektiğini sormuştum.

"Nakil başvurusu için okula uğramalısınız," demesiyle ağlamak istemiştim. "Buradan alacağınız belgeyi de yeni okulunuza iletip kayıt işlemlerini halledebilirsiniz. Tabii, hepsinden önce yeni okulunuzu ayarlamalısınız. Ah, senin gibi zeki bir öğrenciyi yitirmek çok üzücü Matsuno."

Matsuno...

Bir an önce Baji olmak istiyordum ulan.

Prosedürler, değiştirilemez ya da esnetilemezdi. Sike sike geri dönecektik Tokyo'ya... Lise terk olmak mı daha kötüydü yoksa şehre uğrama zorunluluğu mu, karar veremiyordum.

Keisuke'nin dünkü tişörtünü giymiş, tezgahta otururken sigara içiyordum. Ellerim titriyor, ense köküm ağrıyordu. Tokyo'ya adım atma fikri bile, kahrolmama yetmişti.

Keisuke, boştaki elimi sımsıkı tutmuştu. "Meleğim, işimiz uzun sürmeyecek. Dilersen arkadaşlarımızdan bile gizler, kılık değiştiririz."

Haftalar öncesinde siparişini verdiğim yüzükleri hatırlayınca, omzuna yaslandım. "Olabilir, düşünmeliyim."

Takemichi, faciadan sonra Kazutora'nın Draken ve Mitsuya'dan da birkaç posta dayak yediğini söylemişti. Günlerce hastanede yatmış, ardından da Kyoto'ya dönmüştü. Mikey de onunla gitmişti hatta.

Sigarayı söndürüp kucağına çıktım ve yanaklarını avuçlarımın arasına aldım. "Benden asla sıkılmayacaksın, değil mi?"

Bezgin bir bakış attı. "Senden sıkılana, Tokyo Kulesi girsin amına koyayım." Kalçamı avuçladı. "Beni kızdırma."

Alt dudağını kemirdim. "Kızdırırsam ne olur?"

Kalçamı ağır ağır yoğurdu. "Seni sakatlamak istemiyorum, meleğim. Hele de geceki doyumsuzluğunun üstüne."

O kadar çok sevişiyorduk ki, aşırı zorlamadığımız sürece sakatlanmıyorduk artık. Aşık olduğum çocukla, tekrar ve tekrar bütünleşme arzumu nasıl bastırabilirdim ki üstelik? Bir ömür boyunca, koynuna girecektim her fırsatta.

Biraz daha oynaştıktan sonra şehirdeki liseleri araştırmış, en az kuralcı gibi görünenini gözüme kestirmiştik. Son dönemi gereksiz kurallarla boğuşarak geçirecek değildik yani.

Ertesi gün, okula uğrayıp gerekli işlemleri halletmiş ve yola çıkmadan önce uzun saatler boyunca sarılarak uzanmıştık. İkimiz de gergin ve mutsuzduk ama öpüşmek hafifletiyordu, kötü hislerin ağırlığını.

Keisuke, iyi ki de reşitti. Boktan annesiyle uğraşmamız gerekirdi aksi takdirde ve işlerimizi zorlaştırmak için her türlü boku yerdi kahrolası.

Termosu kahveyle doldurmuş, bolca abur cubur ve atıştırmalık almış ve güzel bir şarkı seçip yola çıkmıştık sabaha karşı. Altı saat civarı sürecekti yol ve Tokyo'ya yaklaştıkça göğüs kafesimdeki baskı artıyordu. Hiçbir tanıdığa rastlamadan, sorunsuzca eve dönmekten başka hiçbir dileğim yoktu.

Keisuke'nin dizlerine yatmış, bacaklarını okşuyordum nazikçe. Ufak tefek yara izleriyle kaplı bacaklarına bayılıyordum. Aslında, ona dair her bir detaya bayılıyordum ama neyse.

Şehre girince soluğum kesilmiş, titremiştim. Tanrım, gerçekten de çok korkuyordum. Huzurumuzu yitirmekten, yeniden incinmekten...

Saçımı okşadı. "Bebeğim, seni tanıştırmak istediğim biri var. Uygunsa, oraya gidelim mi okuldan önce?"

Ağrıyan boynumu ovalayarak doğruldum. "Uygun tabii ki, sevgilim."

Elimi kavrayıp her bir parmağımı nazikçe öptü. "İyi ki bana şans verdin. Seni öylesine çok seviyorum ki, sensiz geçen yıllarıma acıyorum."

Yanağını öptüm. "Aynı durumdayız."

Tanıdık sokaklardan geçerken içim daralmış, elini daha sıkı tutmuştum. Tanrım, bir yerlerden Kazutora ya da Mikey fırlayacak diye ödüm patlıyordu.

Arabayı durdurup burukça gülümsedi ve arabadan inince yeniden el ele tutuştuk. Kısa molalar haricinde saatlerce oturmaktan her bir tarafım uyuşsa da, beni yönlendirmesine izin verip adımlarını yakalamayı başarmıştım. Kısa bir yürüyüşün ardından da hedefimize ulaşmış ve saygıyla eğilmiştik.

"Selam baba," diye mırıldandı Keisuke ve dolan gözlerini kırpıştırdı. "Uzun zamandır yanına uğramıyor, daha doğrusu uğrayamıyordum çünkü eskiden olduğum rezil yaratığı görmeni istemiyordum."

Elini sıkıp yanaklarını sildim. Benim için dönüştüğü adama tapıyor, çabasıyla gurur duyuyordum. Zorlu yollardan geçmiş, aşkla ödüllendirilmiştik.

Mezar taşını okşadı. "Bu, Chifuyu. Kendisi, hayatımın aşkı ve onun sayesinde iyi yönde değiştim. Chifuyu'yu tanıyabilseydin onu çok severdin, biliyorum." Gözlerini elinin tersiyle sildi. "Benim için endişelenme sakın. Chifuyu benimle çok güzel ilgileniyor."

Bir şeyler söyleyecektim ki, "Sizi rezil ibneler," diye bağıran tanıdık sesle irkilmiş ve arkamıza dönmüştük.

Siktir, babamın burada ne işi vardı?

Üstünde tedavi merkezinin kıyafetleri vardı ve suratındaki ifade, tüylerimi diken diken etmişti. Delilikle parlıyordu gözleri ve yerinde duramadığı her halinden belliydi.

Keisuke'ye doğrulttu parmağını. "Annen, nakil başvurusu yaptığını sistemden görünce o iğrenç yerden kaçmama yardım etti. Buraya geleceğiniz de, içine doğmuş resmen."

Hassiktir.

Cebimdeki bıçağın kabzasını kavradım. "Bizden ne istiyorsun, piç kurusu?"

Arkasında tuttuğu elini havaya kaldırdı. Siktir, silahı vardı. Havaya ateş edip kıkırdadı, iğrenç bir tonda. "Sence, ne istiyorum?"

Keisuke, önüme geçmeye çalışınca bıçağı cebimden çıkardığım gibi piç kurusunun üstüne atladım ve tam da silah ikinci defa patlarken bıçağı karnına sapladım. Bağırınca, silahı tutan eline soktum bıçağı ve yere düşen silahı tekme atarak uzaklaştırdım.

Tanrım...

Kanlar içinde yere devrilen piç, kusma isteği uyandırsa da zaman kaybetmeden polisi arayıp durumu açıkladım hızlıca. Adrenalin yüzünden kulaklarım uğulduyor, başım dönüyordu.

"Tanrım," diye söylenerek arkama dönerken tüm dünyam başıma yıkılmıştı.

Keisuke, her şeyim, mezar taşının üstüne devrilmişti ve beyaz taş giderek kızıllaşıyordu.

Ambulansı arayıp ona koştum ve yarılan kafasından dökülen kana karşın ağlamamak için alt dudağımı ısırdım. "K-kei..."

Onu sarsarken, omzundan vurulduğunu anlamamla bi' nebze de olsun yatışmış ve onu güzelce yere yatırmıştım. Hırkamı yırtıp omzundaki yaraya sıkıca bastırdım ve diğer parçayı da kafasındaki yaraya tuttum.

"İyi olacaksın," diyordum başımı göğsüne yaslarken. "Beni bırakmayacağını biliyorum."

Kanamayı azaltmaya çalışıyor, saldırma ihtimaline karşın piç kurusunu süzüyordum ikide bir. Tanrım, onun yüzünden daha ne kadar batacaktım? Ne zaman gerçekten kurtulacaktım?

Omzundaki baskıyı arttırıp yanağını avuçladım. Yüzü solgunlaşıyor, dudakları morarıyordu. Burnumu çekip dudaklarına yumuşacık bir öpücük verdim. "İ-iyi olacaksın."

Kendimi yerden yere atmak istesem de, Keisuke için sakinliğimi korumak zorundaydım. Deliliğe kapılamaz, onu korkutamazdım. Gözlerini açtığında, beni iyi durumda bulmalıydı.

Ambulans görevlileri gelince rahatlamış, durumu özetlemiş ve onları izlemiştim. Piç kurusu babamla başka bir ekip ilgileniyordu ve belli ki hayattaydı. Wakasa, bu işi hallederdi nasılsa.

Hastaneye varınca, bir köşeye yığılıp kalmıştım çaresizce. Keisuke'yi ameliyata almışlardı zaman kaybetmeden.

Kana batmış, acıya bulanmıştım. Dizlerimi kendime çekip sımsıkı kapattım gözlerimi. Keisuke için güçlü kalacak, travmalarıma yenilmeyececektim. Can çekişen sevgilimi üzme riskine giremezdim.

Tanrım, o piç kurusu nasıl kaçabilmişti ki? Hele de Bayan Baji'nin orospuluğu da neyin nesiydi öyle?

Gözlerimi kırpıştırıp Wakasa'yı aradım ve konum atıp onu beklemeye başladım. Polislerle yalnız konuşursam işler sikilebilir, haklıyken haksız durumuna düşebilirdim. Durumu gören polisler, saygılı bir mesafede bekliyordu neyse ki.

Geçmek bilmeyen dakikaların ardından, Wakasa gelmiş ve mezarlıktaki kamera kaydını da beraberinde getirmişti. Olayları algılayamıyor, sözcükleri seçemiyor, beynim patlayacakmış gibi hissediyordum.

Tanrım, Keisuke'yi koruyamamıştım. Birkaç saniye daha önce hamle yapabilseydim, silahı ateşleyemezdi piç kurusu. Benim yüzümden yaralanmıştı. Tüm suç, bendeydi.

Alt dudağımı parçalamış, titreyen ellerimi yumruk hâline getirmiştim. Keisuke iyileşmezse kendimi öldürecek, boktan ıstırabımdan sonsuza kadar kurtulacaktım. Onun bana sarılmadığı bir hayatla cebelleşmeyi istemiyordum.

Polislerle işimiz bitince, ameliyathanenin olduğu taraftaki sandalyelerden birine yığılıp kalmıştım. Ciğerlerim batıyor, nefes alamıyordum. Keisuke'yi koruyamamanın acısı, dayanılır gibi değildi.

Wakasa, omzuma sarıldı. "Arkadaşlarını getireyim. Tek kalmanı istemiyorum, ufaklık."

Başımı belli belirsiz sallamakla yetinmiş, gözlerimi kapıya dikmiştim. Doktorun iyi haberlerle gelmesi için tüm kalbimle yalvarıyordum, kutsal olan her şeye. Ona yeniden sarılabilmek için sol kolumu verebilirdim.

Sadece birkaç saat önce, mutlulukla öpüştüğümüze inanmak bile öylesine zordu ki... Birkaç milyon yıl öncesinde kalmıştı tüm iyi anlar sanki...

Takemichi, Senju, Hakkai, Mitsuya ve Draken tarafından sarılınca ağlamamak daha da zorlaşmıştı. Takemichi'ye sarılmış, titremelerimi serbest bırakmıştım.

"Baji'ye bir şey olmaz," diyordu Draken. "Mikey azmanının elinden bile kurtulmayı başarmıştı yani."

Bana moral vermeye çalışıyor, ameliyatın bitmesini bekliyorlardı. Tanrım, Keisuke yerine ben yaralanmalıydım...

Doktor çıkınca koşturdum. "D-durumu nasıl?"

Tek tek baktı yüzlerimize. "Ailesinden biri yok mu?"

Gözlerimi kırpıştırdım. "Erkek arkadaşıyım. Ailesi yok."

Diğerlerinden uzaklaşınca içini çekti. "Omzundaki yara ciddi değildi, kurşunu alıp yarayı temizlediler ama düşerken kafasını çok kötü çarpmış ve beyin sarsıntısı geçirmiş."

Yapıkları müdahaleleri dinlerken dengem kaymış, duvara tutunmak zorunda kalmıştım. Tanrım...

"Birkaç gün uyutacağız," dedi doktor. "Uyandığında da hasarın boyutunu göreceğiz. Kendinizi en kötüsüne hazırlamalısınız."

Siktir, ne?

Gözlerim karardı ve yığılıp kaldım...

Kendime geldiğimde, bir hastane yatağındaydım ve kolumda serum vardı. Tüm faciaların kâbus olmasını dilesem de, ağlamaktan gözleri kızarmış Takemichi'yi görünce göğüs kafesimdeki baskı artmıştı.

"Baji-kun'u yoğun bakıma aldılar," dedi saçımı okşarken. "Birkaç gün uyutulacak."

Doğrulmaya bile kalkışamayacak kadar bitiktim. "Hepsi de benim hatam, Takemichi. Çok daha dikkatli davranmalıydım."

Alnımı öptü. "Mezarlıkta yaşananlar, ülkenin yeni gündemi şu anda. Belki de on defa izlemişimdir videoyu, sen uyurken ve kendini suçlaman için tek bir sebep bile yok. O puşta saldırmasaydın, kurşun daha öldürücü bir noktaya isabet edebilirdi."

Bacaklarıma sarılıp iki büklüm kalakaldım. "Tanrım, çok korkuyorum. Keisuke'siz yapamam, Takemichi."

Kolunu omzuma sardı. "Baji-kun, güçlü biri. Seni yalnız bırakmayacaktır, Fuyu."

Beklemek, gerçekten de cehennemdi.

Gerekmediği sürece hastaneden ayrılmıyor, vaktimin büyük bir kısmını cam bölmenin gerisinden onu izleyerek geçiriyordum. Zaman olgusunu ufaktan yitirmiş, giderek içime gömülmüştüm. Hiç kimseyle konuşmuyor, iç sesimle sürekli yalvarıyordum umutsuzca. Tanrı'nın zerre kadar bile acıması varsa, onu bana bağışlardı.

Kafasındaki sargılar, solgun yüzü ve bedeninden sarkan kablolar yüreğimi katlanılamaz bir acıya boğsa da elimden hiçbir sikim gelmiyordu. Bekliyor ve daha fazla bekliyordum sadece.

Bahçeye çıkmış, sigara içerken gökyüzünün parlaklığı gözlerimi sikiyordu. Bulutsuz, sıcak bir ağustos günüydü. Sevgilimle havuz keyfi yapamadıktan sonra, ne anlamı vardı ki böyle bir havanın?

Günler öncesinde almam gereken ama şehirden sıvışırken unuttuğum yüzükleri anımsayınca kulaklığımı takıp yürümeye başladım. Tanıdık bir amcıkla karşılaşma ihtimali, azıcık bile sikimde değildi. Piç kurusu babamı bıçaklamayı başarmışken, hiç kimseyle uğraşamazdım.

Kuyumcu, suratımın hâlini görünce irkilmişti. Mezardan yeni çıkmış gibi görünüyordum muhtemelen, farkındaydım. Ödemeyi yapıp siyah kutuyu cebime atmış, yeniden hastanenin yolunu tutmuştum. Keisuke'yi yalnız bırakmaktan hoşlanmıyordum.

Odasının olduğu kata varınca kulaklığımı çıkarmış, duyduğum kaotik seslerle irkilmiştim. Tanrım, gerçek bir karmaşa hakimdi katta.

Keisuke'nin odasına yaklaşırken, hemşirelerden biri koluma yapıştı. "Yarım saat önce uyandı ve Chifuyu, diye birinin adını haykırmayı kesmiyor. Kim bu Chifuyu?"

Cevap verme zahmetine girmeden, odaya daldım. Keisuke, onu zapt etmeye çalışan hasta bakıcılardan kurtulmaya çalışırken adımı sayıklıyordu.

Siktir, uyanmıştı sahiden de!

"Bana bırakın," diye bağırıp hasta bakıcıları ittirdim ve Keisuke'nin ellerini tuttum. "Buradayım, sevgilim."

Kehribar gözleri ağır ağır bana çevrilmiş, ardından da şaşkınlıkla dolmuştu. "Siktir, gerçeksin."

Ha?

Sertçe yutkunup doktora diktim gözlerimi. "Sorun ne?"

"Amneziden şüpheleniyoruz," demesiyle dizlerimin üstüne düşmem bir olmuştu.

Amnezi... Siktiğimin hastalığı... Önce annemi, şimdi de sevdiğim adamı bulmuştu...

Keisuke, normal odaya alınırken bir sigara daha içmek için bahçeye inmiştim. Keisuke, beni görünce yatışmış ve hasta bakıcılarla boğuşmayı kesmisti. Adımı sayıkladığı hâlde, gerçekliğime dair şüpheleri vardı belli ki. Doktorun dediğine göre, kendi adını bile hatırlamıyordu.

Cesaretimi toplayınca, yanına gittim ve kendimi gülümsemeye zorladım. "Hey."

Hastane kıyafetlerine, kafasındaki sargılara ve tüm çökmüşlüğüne rağmen hâlâ tapılası görünüyordu.

Meraklı bakışları yüzümde gezinirken, kocaman gülümsedi. "Adımı bile hatırlayamıyorum ama birinin senin için süt ısıtmasına bayıldığını biliyorum." Yanına oturmam için yer açtı. "Sürekli seninle ilgili rüyalar gördüm ve gerçekten varsın, ha?"

Bana ilk defa süt ısıttığı günü anımsayınca gözlerim dolmuş, alt dudağımı dişlemiştim. Hayatımın en kötü günlerinden biriydi aslında ama Keisuke'nin ilgisi, ruhumdaki darbeleri hafifletmişti.

Yanağımı okşadı. "Tanrım, gerçekten varsın."

Gözlerimi kırpıştırdım. "E-evet, varım. Birkaç gündür uyuyordun. Bugün uyanacağını bilseydim bir anlığına bile uzaklaşmazdım yanından."

Çocuksu bi' masumlukla gülümsedi. "Şu anda yanımdasın ve önemli olan da bu." Kafasına dokundu. "Beynim sikilmiş galiba. Hatırlayabildiğim her şey de seninle ilgili."

Derin nefesler alarak bastırdım ağlama isteğimi. "Kafanı çok kötü çarptın." O anlar, yine ve yeniden zihnimde dönerken kanım çekilmişti. "S-seni koruyamadım. Çok özür dilerim."

Yanaklarımı avuçladı. "Chifuyu, biz beraber miydik sahiden?" Başımı sallayınca minik bir öpücük kondurdu dudaklarıma. "Yumuşak öpücüklere bayılıyorsun."

Tanrım, kendini bile unutmuşken tüm bunları nasıl hatırlayabilir ve bana aşkla bakabilirdi ki?

Göğsüne sokulup sımsıkı sarıldım ona. Sarılmayı gerçekten de çok özlemiştim "Başka neleri hatırlıyorsun?"

Saçıma daldırdı parmaklarını. "Kızarmış erişteyi, kedileri, mangaları, şarabı ve yağmurlu havaları çok seviyorsun." Belime sarıldı. "Rüya sandıklarım anılarımdı galiba. Senin gibi muhteşem biriyle mi çıktım gerçekten?"

Tanrım...

Gözlerimi belki de milyonuncu defa kırpıştırdım. "Bir de kendini görmelisin."

Saçımı öptü. "Özet geçebilir misin? Kaç yaşında olduğumu bile bilmemek tuhaf."

Keisuke'nin geçmişini unutmak için ettiği her bir dua, yerine ulaşmıştı anlaşılan. Tanrı, en samimi dileğini gerçekleştirmişti.

Biraz uzaklaşıp dizlerinin üstüne oturdum ve dolan gözlerimi hızlıca sildim. "İsmin Keisuke Baji ve on sekiz yaşındasın. Mart ayında yakınlaştık ve mayısta da çıkmaya başladık. Şu anda da ağustostayız. Kedilere, kızarmış erişteye, animelere ve yanan araba videoları izlemeye bayılıyorsun."

Sivri dişlerini göstererek güldü. "Araba kısmı hariç benziyoruz. Ayrıca, ne sikime yanan arabalarla ilgileniyorum ki? Ne çeşit bir insan böyle saçma bir hobi edinir?"

Karnın acıktı diye araba yakıyordun orta okuldayken...

Kahkahamı tutamamış, elimi ağzıma bastırmıştım. "Yakma fetişin var."

Kaşları havalanmış, dudakları bükülmüştü. "Az biraz deliymişim galiba."

Yanağını öptüm. "Her halinle mükemmelsin ve seni çok seviyorum."

Başını yana yatırdı. "Seni gerçekten gördüğümden beri, kalp ritmim bi' tuhaf. Beynim çoğu yönden sıfırlansa da seninle ilgili detayları tutmayı başarmışım." Elimi alıp kalbinin üstüne koydu. "Kalbim seni unutmamış."

Kendimi daha fazla tutamadım ve yeminimi bozarak, koyverdim gözyaşlarımı. Göğsüne sığınmış, hıçkırarak ağlıyordum. Genzim yanıyor, başıma ağrılar saplanıyor, bedenim sarsılıyordu ama... rahatlıyordum da. Keisuke'nin nazik dokunuşları, iyi hissettiriyordu.

Yatışınca, doğrulup cebimdeki kutuyu çıkardım. "Çok daha romantik planlarım vardı ama daha fazla bekleyebileceğimi sanmıyorum." Safir taşından yapılan yüzüğü tuttum. "Biliyorum, yeni uyandın ve h-"

Öperek susturdu beni. "Evet, yeni uyandım ve pek de insan görmüş sayılmam ama eminim ki senden daha muhteşemi yoktur. Üstelik, bu konuya dair birkaç anım var."

Ellerim titrediği için biraz zorlansam da yüzüğü takmayı başarmış, mutlulukla gülümsemiştim. "Okul biter bitmez evlenmeyi planlıyorduk. Chifuyu Baji olacağım falan."

Yanakları kızarmıştı. "B-bu konuyu konuştuğumuz günü hatırlıyorum genel olarak."

O gün, onu şarapla kaplayıp gözlerini bağlamıştım... Tanrım, çok çılgın bir deneyimdi...

Kehribar taşından yapılan yüzüğü parmağıma geçirdi ve ellerimi tutup gülümsedi. "Sanırım, hatırlamaya değer tek kişi sensin. Ailem hakkında bile hiçbir fikrim yok." Suratını buruşturdu. "Zorlayınca başım ağrıyor."

Alnını öptüm. "Kendi ailemizi kurmaya çalışıyoruz. Biraz daha toparlandığında detaylara inebiliriz. Seni zorlamayayım şimdiden."

Kenetli parmaklarımıza baktı. "Doktor, anılarımın zamanla dönebileceğini söylese de içimden bir ses bunu istemiyor." Alt dudağını sarkıttı. "Belki de kötü biriydim eskiden ve bu yüzden de kendimi hafiflemiş hissediyorumdur."

Başına gelen en büyük facia, en büyük huzuru sağlamıştı ona. Kalbini acıya boğan, ruh sağlığını bozan anılarından kurtulmuştu. Tam da dilediği gibi, güzel günlerimize sahipti sadece.

Ona sımsıkı sarıldım. "Birbirimize kavuşmak için her türlü bokluğu yaşadık ama artık hiçbirinin önemi yok. Hiç kimse aramıza giremez nasılsa."

Wakasa'nın dediğine göre, Bayan Baji yediği boklardan ötürü on beş yıl boyunca hapisanede çürüyecekti. Orospu çocuğu babam da, idam edilecekti.

Yıllarca, yanlış anlaşılmalar ve iletişimsizlik yüzünden gereksizce nefret etmiştik birbirimizden. Amaçsızca dövüşmüş, kaosun köpeği olmuştuk. Rezil ebeveynlerimiz evlenmeye kalkışmasaydı asla yakınlaşamaz, gerçek aşkla kutsanamazdık.

Eski düşmanıma, benim için değişen çocuğa, iliklerime kadar aşıktım ve bizi çok güzel günler bekliyordu.

tekte atmamı sizler istemiştiniz...

eh, bence güzel bitti :")
tokyorev + bajifuyu için yazdığım en uzun fic budur falan
bitirmek cidden koyuyor çünkü yazmayı en çok sevdiğim fic'ti kesinlikle ama daha fazla uzatırsam saçmalardım muhtemelen

birkaç klişeden yola çıkarak olabildiğince ilginç hâle getirmeye çalıştım kurguyu ve umarım sizler de okurken keyif almışsınızdır <3

asırlar sonra falan özel bölüm yazacağımı da söyleyerek bitiyorum KWJSMDGSKSJSMDMMDFBMDFBM













Continue Reading

You'll Also Like

10K 418 25
selamlar bu benim ilk kitabım bu yüzden biraz acemice olabilir lütfen kusurlarıma bakmayın . Benim en sevdiğim ship Law ile Luffy'dir hikaye de karak...
4.1K 248 11
"Childe'ın Liyue'den ayrılması ya da daha doğrusu Zhongli tarafından ihanete uğramasının(?) üstünden yaklaşık 3-4 ay geçmiştir.Northland Bankası'nda...
15.5K 1.9K 16
𝚃𝙾𝙳𝙾𝙱𝙰𝙺𝚄𝙳𝙴𝙺𝚄 • fluff & smut & aksiyon • | işkence | - yeni bölüm gelmeyecek! ⚠️ belirteceğim bölümler işkence içerecektir. ⚠️ U.A. Lisesi...
6.5K 634 25
♤ bitmiş bir evliliği, ne toparlayabilir?