YASEMİN (Tamamlandı)

By turlik

114K 11.4K 6.5K

||TAMAMLANDI|| "Peki seni en çok ne mutlu eder?"diye sordum. "Bir kere gülsen yeter..."dedi düşünmeden. "Sen... More

MERHABA
1.Bölüm~Yeniden Var Olmak
2.Bölüm~Hiçbir Şey Sandığınız Gibi Değil
3.Bölüm~ Rüyalar Gerçek Olur Mu?
4.Bölüm~Sabır Taşı Çatladı
5.Bölüm~Cesaret & Esaret
6.Bölüm~ Oluruna Bırak
7.Bölüm~Savulun Alçaklar
8.Bölüm~Bekle Beni İstanbul
9.Bölüm~İşte Hayat
10.Bölüm~Aklı Karışık Bir Yasemin
11.Bölüm~Taktik Bizim İşimiz
12.Bölüm~Bir Küçük Kedi Meselesi
13.Bölüm~Dahiyane Fikirler
14. Bölüm~Asık Suratlı Bir Ozan
15. Bölüm~Teker Teker Gelin
16. Bölüm ~ Taşlar Yerine Oturuyor
17. Bölüm ~ Soluma Kastın Mı Var Be Adam?
18. Bölüm ~ Ateşe Uçan Pervane
19. Bölüm ~ Baş Belası Sandık
20. Bölüm ~ Yüksek Dozlu Can Sıkıntısı
21. Bölüm ~ Nasılım Biliyor Musun?
22. Bölüm ~ Düşmem Ben Kanatlarım Var Ruhumda
23. Bölüm ~ Bu Kulaklar Daha Neler Duyacak?
24. Bölüm ~ Kaçan Kovalanır Mı?
25. Bölüm ~ Hayırdır İnşallah
26. Bölüm - İz Peşinde
27. Bölüm - Göbek Adı Merak
28. Bölüm ~ Kalp Hırsızları
29. Bölüm ~ Yanalım O Zaman
30. Bölüm - İnadım İnat
31. Bölüm ~ Elveda Galata
32. Bölüm ~ Keşif
33. Bölüm ~ Yine Yangınlar Yine Ben
34. Bölüm ~ Davetsiz Misafir
35. Bölüm ~ Başımın Belası
36. Bölüm ~ Eller Deliye Biz Akıllıya Hasret
37. Bölüm~ Çelişkiler Kraliçesi
38. Bölüm ~ Kilitli Kutu Açıldı
40. Bölüm ~ Bir Söz Bir Hayat EVİMİZ
41. Bölüm ~ Yüzleşme
42. Bölüm ~ Bir Kere Gülsen Yeter
43. Bölüm ~ Mucizeyi Açan Anahtar
44. Bölüm ~ Bol Bilinmeyenli Denklem
Mutlu Sonsuzluk - VEDA

39. Bölüm ~ Alev Alev

1.9K 189 48
By turlik

(+18 sahneler mevcuttur. Başta belirteyim dedim...)

Keyifli okumalar...

“Yasemin,”dedi iç gıcıklayan bir sesle. “Bu gece benimle yansana…”

Kalbimin üstündeki eline elimi koydum. Hissetmesini ister gibi, “Ben zaten yanıyorum…”dedim.
Uzanıp dudağıma kısa bir öpücük bıraktı.

YAZARDAN…

Ozan, yanında tüm çıplaklığıyla yatan ve gözlerine aşkla bakan bu kıza nasıl tutulduğunu, nasıl bu denli kalbine aldığını düşündü. Oysa onun kalbi bir robotunkinden farksızdı. Evet, teorik olarak robotun bir kalbi olmaz ama koordinasyon için gerekli bir mekanizması olur. Ozan’ın kalbi de bir robotu hareket ettiren mekanizmaya eş değerdi. Sadece kan pompalayan bir organ, yaşam devamlılığı için yaratılmış bir kas yığını…

“Dokunmaya bile kıyamıyorum Yasemin… İncinirsin diye aklım çıkıyor. Aklım çıkıyor ama sen hiç çıkmıyorsun aklımdan…”

Yasemin ne diyeceğini bilemez halde sırıtıp durmaktan yanak kaslarının ağrıdığını hissetti. Bu adamın içinden çıkan şeye asla inanamıyordu ve uzun yıllar boyunca da inanabileceğini sanmıyordu. O uzun yıllar boyunca yanında olacak mıydı acaba? Yasemin son nefesine kadar yanında ona aşkla bakan ve ağzından çıkan kelimelerle kendini deliye döndüren adamla yaşamak istiyordu ama Ozan bunu istiyor muydu acaba?

Kafasına acabaları sokmak istemiyordu ama elinde değildi. Ozan en başta anlatmıştı ona olabilecekleri. Yapabilecekler miydi? Bir arada olup da her ayrılığa, mecburiyetlere göğüs gerebilecekler miydi?

“Canım,”dedi Ozan yanında tek kelime etmeden yatan kızın boynuna burnunu dayayıp. İçine derin bir nefes çekip kızın doyamadığı kokusunu ciğerlerine doldurdu.

“Efendim?”

“Uyudun mu?”

“Mümkün mü?” diye sordu Yasemin kısık bir sesle.

“Değil…”diyen ses aynı onun gibi kısık sesle cevap vermişti.

Ozan elini Yasemin’in göğsüne usul usul dokundurup kızın tepkisini bekledi. Karşılığında memnun bir mırıltı hissedince elini bu kez bastırarak küçük, diri göğsü iyice hissetmek ister gibi sıktı. Yasemin az evvel verdiği memnun tepkinin daha fazlasını vererek devam etmesini ister biçimde kısacık inledi.

Ozan keşfine kaldığı yerden devam ederken bedenini iyice kıza çevirdi ve dudaklarını kızın boynuna, oradan da çenesine getirdi. Çenesine bıraktığı ıslak öpücüğün ardından bu kez rotası dudaklardı. Kızın dudaklarına usul usul öpücükler bıraktı. Kendi bedeninde başlayan ve hissedilmemesi mümkün olmayan değişimin farkında olan Yasemin kısa bir an duraksasa da belli etmeden öpücüklere karşılık vermeye devam etti.

“Ozan?”dedi soru sorar bir tonda.

“Canım?”diye yanıt verdi Ozan.

“Beni tanıdığın ilk günden sonra bu yaşadıklarıma inanabiliyor musun? Ben inanamıyorum…”

Ozan cevap vermedi. Onun cevabı temaslarda saklıydı. Yasemin bu temasların arasına saklanmış cevapları biliyordu ama duymayı da deli gibi istiyordu.

Elleri kızın vücudunda gezinmeye devam ederken birkaç ay öncesini, Yasemin’i pazarda kendi arabasına binmeye çalışırken yakaladığı zamanı düşündü. Bu düşünce ile sadece kendi hissedebildiği bir keder yayıldı kalbine. O gün tüm olanlardan haberi olsaydı eğer asla yaşanmak zorunda kalanlar yaşanmazdı. Her şey için affetse bile sırf bunlar yüzünden affetmeyecekti annesi ve babasını. Bile bile Yasemin’i ateşe atmışlardı. Ya planladıkları gibi olmasaydı ve işler onların kontrolünden çıksaydı ne olacaktı diye düşünmekten kafayı yiyordu çoğu zaman.

Elleri kızın iki bacak arasında yeni bir keşfe çıkarken aklına dolan düşünceleri savmak istedi. Şimdi asla sırası değildi ama yine de kendine engel olamıyordu.

Yasemin’in heyecan ve arzudan titreyen bedeninden uzaklaşmadan kendini kızın üstüne bıraktı. Yasemin iki bacağının arasında belirgin bir şekilde kendini hissettiren sertliğe bir tepki vermek istedi, veremedi. Ozan’ın yanlış anlamsından ve kendi yüzünden bu büyülü anın mahvolmasından korktu. Sıcak öpüşe kendini teslim etti ve büyük bir istekle karşılık verdi. Artık acemiliğini üstünden atmıştı. Her ilki öğrendiği adam onu öyle güzel öpüyordu ki, içgüdüsel olarak öğreniyordu Yasemin öpüşmeyi de…

“Öyle güzel kokuyorsun ki, senden uzakta kalınca bağımlılar gibi eksikliğini hissediyorum…”

Ozan öpücüklerine kısa aralar verip kızın boynunu ve kulağının arkasını kokluyordu durmadan.

“Ne zamandan beri?”diye sordu Yasemin gayri ihtiyari. Duymak istiyordu. Hissettikleri asla yeterli gelmiyordu ona.

“Arabama bindiğin geceden beri…”dedi düşünmeden.

“Bana çok kötü davranıyordun…”dedi Yasemin titreyen çenesi nedeniyle zor çıkan sesiyle.

“Kötü mü davranıyordum?”dedi Ozan aralarında bir baş mesafesi bırakarak. “Hiçbir şey bilmiyordum ve seni tanımıyordum Yasemin…”dedi kızın omzuna düşen saçları kenara çekerek.

“Sen de haklısın…”dedi adamın dudağına bir öpücük bırakarak.

“Herkes haklı. Bir ben haksızım.”

“Haklı haksız aramıyoruz sevgilim. Diyelim arıyoruz; burada bir haklı varsa sadece sensin. Daima sensin…”

“Ben seni görmeden, sesini bile duymadan sevdim…”dedi göğsüne derin bir nefes doldurarak.

“Biliyorum,”dedi Ozan. “Ben de senden farklı sayılmam. Kim olduğunu, annemlerin neden seninle bu kadar ilgilendiği bilmeden kendimle savaşıyordum. Olmaz dediğim her an öyle bir şey oluyordu ki ben sürekli kendi savaşımın mağlubu oluyordum. İçimde kanlı bıçaklı iki adam vardı ve kazanan hep seni sadece kendine isteyen adam oluyordu. Mantığıyla hareket etmek isteyen yanım bir köşede yaralı yatıyordu ve ben o ikisi arasında sadece seni kendine isteyen adamı tutuyordum.”

O gece, onun arabanın bagajında olduğunu annesinden öğrendiği gece yaşadıkları hiç de bugünlerde böyle bir sevdanın içine düşeceğinin sinyalini vermemişti ona. Yarı karanlık bir arabanın içinde hiç susmadan konuşan fakat işine gelmeyince ağzından tek kelime çıkmayan bu kız o gece onu sadece sinir etmişti. Her şey yeterince garip değilmiş gibi bir de manasız korkuları ve takıntıları vardı. Hiç tanımadığı bir adamın evine geliyordu, sorgusuz sualsiz hayatına sızıyordu ama buna rağmen rahattı da. Sanki olmak istediği tek yer onun eviymiş gibi davranıyordu. Ne söylediklerine aldırıyordu ne de kızgın bakışlarına. Bir de öyle iyi laf sokuyordu ki, Ozan deli oluyordu. O zaman sinirden deli olan adam şimdi varlığına deli oluyordu. Kokusuna, bakışına, doğallığına ve lafını sakınmayan diline deli oluyordu.
İlk mağlubiyetini düşündü dudağının ucunda hafif bir tebessümle. O güne kadar çok iyi idare etmişti ama o günden sonra artık içinde tutmakta zorlanmaya başladığı günler kapısına dayanmıştı.

Yasemin’i o Engin denen dallama dişçinin kızına bakıcılık yapmaya başlamasıyla ne kadar kıskandığını ve akabinde kıskançlığın neyden kaynaklandığını fark etmişti. Aksi gibi pizzacıya yaptığı baskıyı da yapamıyordu bu adama. Yasemin o herif evde yokken ilgileniyordu kızıyla ve ikisi yalnız kalmıyordu. Adamın bakışları ve ettiği bir iki laf geldi yeniden aklına. Sinirle gözlerini yumdu. Bir eli Yaseminin ıslak saçlarını okşarken diğeri usulca göğsüne dokunuyordu. İkisi de trans halindeydi ve kafalarında milyonlarca farklı düşünce vardı.
Ozan aklına gelen adama içinden seri üretim küfürler etti. Nasıl güzel çakmıştı ama o yumruğu çenesine. Yaptığıyla gurur duymuyordu ama o dallamada hak etmişti sonuna kadar. Hadsiz hadsiz karşısına geçip, ‘Niyetin ciddi değilse çekil aradan’ demişti. ‘Yasemin kızıma iyi bir anne bana iyi bir eş olacak ama arada sen olduğun için tek bir adım bile atamıyoruz…’ Üç gündür tanıdığı bir kız ile gelecek hayali kuracak kadar mı aşık olmuştu bu herif Yasemin’e? Hiç sanmıyordu. Bir insan bu kadar sürede böyle bir kararı veriyorsa, ya şuursuzdu ya da çaresiz…

Bunu düşününce o hastane koridorunda onu komalık edene kadar dövmediği için pişman oldu. Adi herif bir de koca bir buket kırmızı gül getirmişti. O güllerin yapraklarını tek tek yolup götüne tıkmak istemişti ama Yasemin o haldeyken bunu yapamamıştı. Elinden alıp çöpe atmakla yetinmişti ama içi hiç soğumamıştı.

Aşkı düşünürken nerelere gelmişti. Kendi kendine homurdanırcasına sesler çıkardı. Aklını kaybetme noktasına gelip neden o herifi düşünüyordu ki? Sonuçta zafere giden yolda her şey mubahtı ve şu an Yasemin onun kolları arasındaydı. Yanında yatan kızın dudağına bir öpücük bıraktı. Anında aldı karşılığını. Yasemin, gözlerinde büyük bir aşk ile kendisine bakıyordu. Zihninden geçen her düşünceyi okumak ister gibi hem de…

“Yasemin,”dedi neredeyse inleyerek.

“Ozan…”diyen ses içini gıcıkladı. Ozan nefesini tuttu. Sanki nefes alsa dünya dönmeyi bırakacaktı ve her şey bir an da donup kalacaktı. Aynı şeyi kollarında kedi gibi yatan kızın da düşündüğünü bilmiyordu. Yasemin de nefesini tutmuştu ve Ozan’dan gelecek soruya odaklamıştı kendini. Az önce adını seslenmişti ama şimdi kımıldamadan yatmaya devam ediyordu. Heyecana yenik düşmekten korktu. Kısa süreliğine gözlerini kapatıp, kendini dinledi. Ölecek gibiydi. Arzudan kavrulan bedeninin sonu olacağını, Ozan’ın, bacak arasında dolaşan parmakları nedeniyle aklını bu yatakta bırakarak öbür dünyaya erkenden göç edeceğini düşündü. O parmaklar her ne yapıyorsa Yasemin’i bu dünyadan uzaklaştırıyordu. Başka bir alem vardı ve Yasemin şu an oradaydı. İstemsiz bir inleme kaçtı boğazından.

İçinde fokur fokur bir kazan kaynıyordu ve taşmak üzereydi. Karnından yükselen ve kasıklarına hücum eden sızı onu bambaşka bir boyuta sokmuştu. Bedeni zangır zangır titriyor ve sanki bişbir patlama anı yaklaşıyor gibiydi. Kendini aldığı zevke bırakmak istese de ne yapması gerektiğini bilmediği için olabildiğince karın kaslarını sıktı.

“Sıkma kendini. Rahat bırak…” dedi Ozan yaptığı eylemi bırakmadan. Az sonra neler olacağını biliyordu ve Yasemin’in bu rahatlamayı kendini kasmadan yaşamasını istiyordu.

“Ben, bana…” Ve Yasemin içinden yükselen alevin aniden yükselmesiyle girdiği girdap nedeniyle devam edemedi. O an daha önce tatmadığı bir zevk tattı. Kulakları uğuldamaya, gözleri buğulu görmeye ve bedeni kontrol edemediği tepkiler vermeye başlamıştı. Sarsılarak ve inleyerek gözlerini kapadı. Bir süre kımıldamadan öylece kaldı.

“Aç gözlerini…”dedi Ozan’ın kadife yumuşaklığındaki sesiyle.

Yasemin, bunu bekliyormuş gibi anında açtı gözlerini. Akşam karanlığı çökmüş loş odada, yanında yatan ve son noktasında olan Ozan’la göz göze geldi.

“İyi misin?”

Yasemin sesinin nereye gittiğini bilmiyordu. Konuşmak istese de konuşamıyordu. Kasıklarında kıpırtılar, beyninde şimşekler baş göstermişti, nasıl konuşsundu?

“Çok değişik…”diyebildi sadece.

“Bu sana iyi hissettiriyor mu peki?”

“Tuhaf ama evet… Çok iyi hissetiriyor…”

Neredeyse bir saattir sakince ona dokunan adam şimdi sert bir hareketle yeniden üstüne çıktı. Hareketleri kabadan ziyade sert ve beklemeye tahammülü yokmuş gibiydi. Yasemin dudaklarına kapanan dudaklara karşılık verirken yeni bir şey keşfetti. Ozan’ın dili ağzının içindeydi ve bu ona müthiş bir zevk verdi. Aynı şeyi bu kez kendisi denedi. Dilini çıkartıp Ozan’ın dilinin üstüne koydu. Bu hareket ile Ozan şaha kalkmış bir at gibi kollarının üstünde doğruldu. Kendini azıcık geriye çekip bedeninde fazlalık olan tek giysisi, iç çamaşırını bir çırpıda çekip çıkardı.
Kızın örselenmiş dudaklarına kapandı yeniden. Ne yapsa yetmiyordu. Ne öpüşmeler kâr ediyordu ne de sert göğsünün altında ezilen küçük göğüsler dizginleyebiliyordu onu. Aldıkça daha fazlasını istemeye başlayan nefsinin son raddesine gelmişti.

Yasemin, Ozan’ın çekip çıkardığı çamaşırından açıkta kalan ve varlığı uzun zamandır net bir şekilde hissettiği sertlikten memnun olması nedeniyle kısa bir an utanç duydu. Arsızca bu anı hayal ettiği anlara tezat, bu kez somutlaşan sonuç onu kızartacak kadar utandırmıştı. Bu dakikadan sonra ikisinin de geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini biliyordu ama buna rağmen utanmasına engel olamıyordu.

“Razı mısın?” diyen ses beklentiyle kendisine bakıyordu. Yasemin dünden razıydı ama bunu belli etmek ona utanç veriyordu. Kimden ve neyden utandığını bile bilmiyordu üstelik.

Ozan, boynuna oradan göğüs oluğuna minik öpücükler kondururken hayır demeyi aklına bile getirmedi. Terden sırılsıklam olmuş el göğsüne kapandığında Yasemin kasıldı. Ozan bunu fark ettiğinde, “Yasemin,”dedi şehvetten kısılmış sesiyle.

Yasemin yanıt veremedi. Kendini çaresizce bedeninin en kuytu köşelerinde dolaşan parmakların insafına bıraktı. Hissettiği her dokunuş ona müthiş bir haz veriyordu. Ozan’ın dudakları göbeğine oradan daha aşağılara inince onu tutan tüm prangalar bir an da çözüldü. Elleri sevdiği adamın saçlarına gitti istemsizce. Her teli okşayarak ellerini adamın ensesinde gezdirmeye başladı. Ozan sanki komut almışçasına daha da aşağılara indiğinde Yasemin yaprak gibi titriyordu. Tarifi imkansız bir duygu çemberinin tam ortasında kalmıştı ve ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

“Ozan,”diye fısıldadığında aklını kaybedecek kadar kuvvetli bir sarsıntı yaşadı. Zangırdayan bedeni ve şaşkın suratıyla, “Çok acayip…”diyebildiği sadece…

Acayipti çünkü daha önce böyle bir duygu yaşamıştı. Acayipti çünkü yaşadığı şey onu kuvvetli ama zevk dolu bir sarsıntıya uğratmıştı.
Ozan dakikalar sonra başını olduğu yerden kaldırınca toprak gözleri zindanları andıran kapkara gözlerle karşılaştı. O gözler, o örselenmiş dudaklar ve dudakların kenarına mühürlenmiş gibi duran tatlı tebessümü gördüğünde Ozan için her şey durdu. O anı aklına kazıyabilmek için bir süre kızın pembeleşmiş yüzünü izledi. Hafifçe doğruldu ve kızın kesik inlemelerine kulak verdi. Utandığını ama buna rağmen halinden memnun olan kızın teslimiyetini görünce zaman kaybetmeden yerini aldı.

“Tekrar soruyorum. Razı mısın, sevgilim?”

Utangaç, pembe yüz önce gülümsedi. “Hı hı…”diyebildi sadece. Başka bir şey diyecek hal mi kalmıştı sanki? Yasemin dakikalar önce hem aklını hem de konuşma isteğini yitirmişti. Bu saatten sonra razı gelmeyecekti de ne yapacaktı sanki?

Ozan’ın yüzünde memnun bir gülümseme peydah oldu önce. Biraz sonra da derin bir keder… Yasemin bunun farkındalığı ile bedenini saran kıskançtan kurtarmaya çalıştı. Yana doğru kayarak Ozan’ın altından çıkmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Bu anın yaşanmasını ne kadar istediğini gözlerinden ve sözlerinden hissetmemiş olsa, Ozan’ın neredeyse pişman olduğunu düşünmeye başladı. Yüzüne bunu yansıtan ve burnunu burnuna sürten adamdan derin ve sesli bir soluk firar etti. Akabinde de Yasemin’in içine düştüğü ikilemin yanıltıcı olduğunu ispat eden kelimeler.

“Bir yanım deli gibi seni sevmek isterken diğer yanım canını yakacak olduğum gerçeği ile beni kahrediyor…”

O pozisyonda, aklı başından binlerce kilometre uzaktayken kahkaha atmak da ancak Yasemin’e göre bir hareketti. İki dudağının arasından kaçan kahkaha Ozan’ın da gülümsemesine neden oldu. Yasemin, koşullar ne olursa olsun, sıra dışı karakterinden asla ödün vermiyordu ve Ozan Yasemin’in en çok bu hallerini seviyordu.

“Bu saatten sonra canımı ancak böyle müthiş bir şey yakabilir ve emin ol umurumda bile değil…”

“Canın yanacak,”dedi Ozan Yasemin’in dediklerini duymamış gibi.

Birbirine kenetlenmiş ellerinden birini zorla çekip Ozan’ın omzuna vuran Yasemin, “An’ın tadını kaçırmaksa niyetin devam et Ozan!”diye çemkirdi.

Boşta kalan elini darbe aldığı omzuna koyan Ozan, “Bu durumda bile mi şiddet?”dedi yalandan inleyerek.

“Biraz daha çene yaparsan şiddet nasıl oluyormuş görürsün, taştan kalp!”

Hala kızın üstünde olan Ozan yeniden boştaki elini Yasemin’in eline kenetledi ve tam da tahmin ettiği gibi oldu. Yasemin acıyla tiz bir çığlık attığında yüreğinde fırtınalar koptu. Tek tesellisi bu acının bir daha yaşanmayacak olmasıydı ve Ozan bu teselliye tutunarak yumuşak ve yavaş bir ritim tutturdu. O ritim bir kıvılcımı harladı ve ateş yandı…
Kocaman, harlı bir ateş yanıyordu. Ateşte cayır cayır yanan iki beden buna aldırıyor gibi görünmüyordu. Aksine o harlı ateşte kül olmaya yemin etmiş gibiydiler. Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovaladı. Yüzyılladır süregelen ve iki bedenin aşk ile harmanlanan arzulu bedeninin birleşmesi bir ayin gibi devam etti.

Soluksuz bırakan, ateşlerde kor gibi yakan ve bitmesi istenilmeyen sevişme Ozan’ın Yaseminden beklediği sinyal ile sona erdi. Yasemin, aklını oynattığını düşündü ki bu aralar genel ruh hali zaten hep bu yöndeydi. Söz konusu Ozan olunca Yasemin Yaseminlikten çıkıyordu.
Yüzünde engelleyemediği bir tebessümle gözlerini kapattı. Hayatında bir sayfa kapanmış ve yeni, bembeyaz bir sayfa açılmış gibi hissetti. İçini Ozan’la dolduracağı, bundan sonra hep mutlu satırların yazılacağı bembeyaz bir sayfa…

YASEMİN

O gecenin ardından geçen zalim zaman birçok şeyi değiştirmişti ve bu değişenlere benim ayak uydurmam oldukça zordu.

Zor olan çok şey vardı fakat ben daha önce tatmadığım, asla bir fikir sahibi olmadığım bir şey yaşamıştım ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bebekleri leyleklerin getirmediğini bildiğimden, acil durum planı yapmalı ve aniden esen fırtınanın içine elimi kolumu sallaya sallaya girmenin bedelini ödemeliydim.

O sabah, Ozan hala yanımda çıplak bir biçimde yatarken ben, yaşadığımız şeyin bedelini bencilce omuzlarıma yükledim. Evet, onu çok seviyordum. Tüm kalbimle ve ruhumla seviyordum ama biz sadece sevgiliydik. Modern zaman sevgililiğin konuşulmayan kurallarından birini yaşamıştık. Sevişmiştik. Hem de yana yana, ölüp bitercesine sevişmiştik. Hala sızısını hissettiğim gerçek ile olduğum yerde yatmaya devam edemezdim.

Omuzlarıma yüklediğim bedel için usulca yataktan çıktım. Tam ayağa kalkmıştım ki Ozan’ın eli bileğimi sardı.

“Duşa giriyorum…”diyerek bileğimdeki elini dudaklarıma götürdüm. Tenine değen dudaklarım hoşuna gitmiş olmalı ki beni tek seferde çekerek yatağa devirdi.

“Erken daha, uyu biraz…”dedi beni kolunun üstüne yatırmaya çalışırken.

Uyuyamazdım. Uykum kaçmıştı. Hem benim çok acil bir işim vardı.
“Acıktım…”dedim kalkmaya çalışarak. Bir mikrop gibi sırıtıp, “Sen de haklısın,”dedi. “Efor sarf ettik…”

Omzuna bir çimdik atıp yataktan kalktım. Ellerimi kulaklarıma bastırıp, “Duymak istemiyorum…”diye bağırdım. Yattığı yerden, “Ama ben hep söylemek istiyorum, onu ne yapacağız?”dedi.

Kendi yastığımı alıp kafasına attım.
“On dakika sonra duştan çıkarım. Sen de kalkmış ol ve mümkünse çayı demle…”

Arkamdan attığı kahkahaları duymazdan gelerek bedenime sardığım, dün geceden yerde kalan havlumla salona geçtim. Masanın üstündeki telefonumu alarak dün gece yediğimiz naneyi ne paklar araştırmaya başladım.

Arama motoruna sıra sıra dizilen alternatiflerin kullanıcı yorumlarını okuyarak en uygun olanın ismini notlara yazdım. Ozan’ı bir an evvel evden gönderip eczaneye gitmem gerekiyordu. Hızlı bir duş alıp banyodan çıktıktan sonra odaya girdim. Verdiğim talimatı ikiletmeyen sevgilim mutfaktan seslendi.

“Kahvaltıdan sonra benim merkeze gitmem gerek canım… Evde sıkılırsan, annemlere bırakayım seni de…”

Aradığım fırsat ayağıma gelmişken ve de vakit kaybetmeye tahammülüm yokken Melek teyzeye falan gidemezdim.

“Yok, “dedim odanın kapısından kafamı uzatıp. “Bugün Eşref amcaya uğrayacağım ben…”

“Tamam, kahvaltıdan sonra seni oraya bırakırım…”

“Olur…”dedikten sonra odanın kapısını kapatıp hızla üstümdeki havludan kurtuldum. Yatak toplanmış ve kirli çarşaflar yatağın yanına, yere bırakılmıştı. Yerde tortop duran çarşafı alıp banyoya götürmek üzere odadan çıktım. Kirli sepetinin kapağını açmamla çarşaftaki dün geceye ait izi görmem bir oldu. Yüzüme yayılan ateş gitgide bedenimi sarmaya başlamadan gecenin şahidi çarşafı sepete tıktım. Ellerimi ıslatıp yüzüme su sürdüm.

Yanıyordum ve yüzüme aptal bir kızıllık yayıldığından emindim. Ozan’a daha fazla malzeme vermemek için aynada yüzümü defalarca kontrol ettim.
Hızla bir şeyler atıştırdığımız kahvaltı masasını topladıktan sonra tek kelime etmeden birlikte evden çıktık. Arabaya bindiğimde, kemerimi bağlarken bana doğru eğilip şakağıma bir öpücük bıraktı.

“Hala yalnız yaşamakta kararlı mısın?”dediğinde hızla başımı kaldırdım.

“Elbette… Neden sordun?”

“Hiç,”dedi uzatarak, “Belki dün gece fikrini değiştirmiştir ve sen artık-“

Elimi ağzına hangi ara vurdum. Şiddetten çıkan o ses nasıl arabanın içinde yankılandı, bir fikrim yok. Elimi yumruk yapıp iki bacağımın arasına hapsedip, “Dozunu ayarlamadım, özür dilerim ama hak ettin…”dedim.

“Muhakkak…”dedi. Arabayı çalıştırıp sokaktan ayrıldık ve onun evinin önüne gelene kadar ikimizde konuşmadık. Sanırım birbirimize küsmüştük. Ben imasından, o da ağzının ortasına yediği tokattan dolayı…

Mecburen uydurduğum Eşref amcayı ziyaret bahanesi ile Ozan’ın yüzüne bakmadan arabadan inip apartmandan içeri girdim. Kapıda karşılaştığım Zeynep sanki alnımda dün geceye dair neon harflerle yazılmış bir tabela varmışçasına sırıtmaya başladı. Elimle omzunu ittirip merdivenleri çıkmaya başladım. Neyse ki Zeynep’i yolcu etmek için kapıda bekleyen Eşref amca oradaydı da, Zeynep’le aramızda dile gelmesinden kaçındığım bir sohbet başlamamış oldu.

Ellerimle yaptığım kahvelerimizi pencere önündeki koltukta, yan yana içtiğim Eşref amca ile bir saati aşkın bir sohbet ettik. Onun bilge duruşu, dinginliği ve içimi sımsıcak eden ses tonu ile zaman nasıl geçti anlamadım.

Attığım yalanlar buradan Tekirdağ’a yol olacaktı neredeyse ama benim durmaya niyetim yoktu. Yenisini eklemekte bir sakınca görmedim.

“Ben artık kalkayım Eşref amca, bir iş görüşmesine gideceğim…”

“Yine gel, zeytin göz. Özletme kendini…”diyen Eşref amcanın elini öperek evden çıktım. Çıkarken de üst kata öldürücü bakışlar atmayı ihmal etmedim tabi. Oysa evde olmadığını ve ben arabadan iner inmez gaza yüklenip sokağı inleten bir motor sesiyle ortadan kaybolduğunu görmüştüm.

Binadan çıkar çıkmaz en yakındaki eczaneye gidip alacağımı aldıktan sonra yeniden eve döndüm. Kullanma talimatına uyarak ilacı aldım ve kendimi Allah’a havale ettim. Beni bildiği gibi yapabilirdi. Eden bulur diye boşuna dememişler sonuçta…

Üç gün sonra direksiyon dersine yetişebilmek için zamanla yarışarak direksiyon eğitim parkuruna geldim. Direksiyon Hocam kırklı yaşlarda, sevimli ve oldukça anlayışlı bir kadındı. Anlayışlı diyorum çünkü benim arabayı hunharca stop ettirmeme, her defasında vitesi değiştirirken eğilip bakmama bile tahammül göstermiş ve bugünüme gelmeme vesile olmuştu. Bugün son derdimizi yapıp iki gün sonra direksiyon sınavına girecektim. Yaptığımız sınav provasında başarılı olacağıma emindim. Kendime güveniyordum. Hocamın da benim de emeğimi boşa çıkarmayacaktım.
Dersi bitirip eve döndüğümde hayatımın ne kadar da tekdüze olduğunu sorgulayacaktım. Bunu evden çıkmadan önce planlamıştım ama benim planlar nedense bir türlü tutmuyordu. Hayatım hesaba katamayacağım kadar hızlıydı ve Ozan iki tekerlekli bir canavarın üstünde bana el sallıyordu.
Arabadan inip Hoca ile sınavda görüşmek üzere ayrıldım. Koşar adımlarla Ozan’ın yanına gittim.

“Ozan?”dedim kaşımla gözümle az önce belirttiğim canavarı işaret ederek.

“Çoktandır bir aksiyon yaşamadın,”dedi sırıtarak. “Biraz eğlenceye ne dersin?”

“Allah derim de, ben bu şeye binmem…”dedim.

“O şey dediğin motor Yasemin ve ben bu bebeği çok iyi kullanırım…”

“O zaman sana bebeğinle iyi eğlenceler sevgilim ama ben senin bebeğine binemem. Ayrıca hiç de bebeğe benzemiyor. Bu olsa olsa canavar olur…”

Motordan tek hamlede inerek dibime sokuldu. Tepede sımsıkı topladığım saçlarımın ucunu alıp kokladıktan sonra, “Deli oluyorum sana, deli…”dedi.

“O zaman gidip bir ruh doktoruna görünsen iyi olur Ozan. İstersen Altan Hoca’dan senin için bir randevu ayarlayabilirim.”

“Hatırlattığın iyi oldu, önümüzdeki hafta birlikte gidecektik…”dedi.
Ben kendi topuğuma sıkmalara doyamayacaktım. Kendimi batırmaktan asla bıkmayacak ve şaşkın bir sazan gibi her defasında oltaya gelecektim.

“İki kere gittim ya Ozan…”dedim isyan edercesine. “Valla çok iyi geldi. Nasıl rahatladım, nasıl huzura erdim, anlatamam.”

“Altan Hoca karar verecek buna, sen değil sevgilim. Kaç seans gitmen gerekiyorsa, gideceksin…”

“Neden tüm kararları sen veriyorsun acaba? Ben neden kendi kararlarıma kendim karar veremiyorum?”

“Saçmalayarak benim kafamı karıştıramazsın. Sen kendi kararlarına karar verene kadar ömrümüz bitecek Yasemin.”

Kesin daha uzun uzun nutuk atası vardı ama telefonu çaldı. Siyah deri ceketinin iç cebinden telefonunu çıkararak önce ekrana baktı. Yüzünde eğlenen bir tavırla cevapladı telefonu.

“Hazır abi, siz benim eve geçin biz de on dakikaya kalmaz orada oluruz…”

Telefonu kapattıktan sonra yeniden iç cebine attı. Motorun arka kısmında asılı kaskı alıp bileğine geçirdi. Saçlarımdan lastik tokayı çekip çıkardıktan sonra kaskı başıma geçirdi.

“Ya bırak, istemiyorum ben bu şeye binmek. Ben eve taksiyle giderim.”

“Korkuyor musun?”dedi beni nasıl gaza getireceğinden emin bir surat ifadesiyle. Sonuçta beni de biliyorsunuz, gazla çalışan bir sazanım…

“Ne korkacağım be!”dedim kaskı başıma iyice yerleştirerek. “Alt tarafı bir motor neticede… Değil mi?”

“Tabi canım, alt tarafı motor…”dedi kendi kaskını takarken.

Motora binip bana el işareti yaptı. Hala tedirgindim ama alenen de korkuyorum diyemezdim. Benim de bir gururum vardı. Korkudan ödüm de patlasa binecektim.

Ben bu korkunç canavara odaklanmıştım ama daha mühim bir meselemiz vardı. Az önce telefondaki kişiye çoğul konuşan Ozan bana hala nereye gittiğimizi ya da kimin yanına gittiğimizi söylememişti.

Motora ayağımı yaslayarak birkaç hamlede kendimi yerleştirdim. Ozan iki elini arkadan bana uzatarak ellerimi tuttu ve kendi beline sardı. Aşkından ölüp bittiğim bedenine sımsıkı sarıldım. Ölürsek beraber ölecektik en azından.

“Hazır mısın?”diye bağırdı ön taraftan.

“Değil olsam ne değişecek ki, sonuçta bindik işte…”dedim sesimi duyurabilmek için bağırarak.

Motoru çalıştırdığında kulak tırmalayan bir ses çıktı ve ben daha ne oluyor diyemeden hareket ettik. Araçların arasından makas ata ata gidiyorduk ve az sonra bir kaza yapıp beynimizi asfalta hediye etmemiz çok mümkün görünüyordu.

Duyamayacağını bilsem de bağırarak sordum. “Nereye gidiyoruz?”

“Eve gidince anlatırım canım…”dedi başını benim rahat duyabilmem için azıcık bana doğru çevirerek.

Benim bakmalara doyamadığım, aklımı başımdan alan Beyefendinin önüne geldiğimizde evin önünde park halinde iki canavar daha gördüm. Öndeki motoru kullanan adam başındaki kaskı çıkarınca kim olduğunu da anlamış oldum. Bu, Yiğit Abiydi. Arkasında oturanın bir kadın olduğunu anlamam da uzun sürmedi. O da başındaki kaskı çıkarıp bize doğru seslendi.

“Selam gençler…”

“Gel canım,”dedi Ozan elimi tutup beni çekiştirirken, “Seni tanıştırayım…”

“Ozan…”dedim alt dudağımı dişleyerek.

“Yabancı değiller.”dedi. “Zaten Yiğit Abiyi tanıyorsun.”

Yiğit Abi ve arkasındaki kız bana gülümseyerek el sallarken diğer motordakiler de başlarındaki kaskları çıkardı.

Yanlarına geldiğimizde Ozan elimi bırakmadan tanıştırma faslına girişti. Önce Yiğit Abinin arkasında oturan kızı işaret etti. Kız anında tek hamlede motordan inip saçlarını düzeltti.

“Sen bizi tanıştırana kadar yıllar geçecek Ozan,”dedi kıkırdayarak. “Betül ben, sen de şu meşhur Yasemin olmalısın…”dedi kollarını bana uzatıp sarılırken.

“Tanıştığımıza memnun oldum Betül Hanım…”deyince yüzünü buruşturdu.

“Hanım ne be?”dedi kahkaha atarak. “Betül ben Betül, sadece Betül… İstersen Betül abla da diyebilirsin ama Hanım yasaklı kelime…”dedi yeniden kahkaha atarak.

Ne güzel gülüyordu. Gülerken gözlerinin yanında beliren ince çizgiler yaşını ele veriyordu ama buna rağmen abla gibi de durmuyordu.

“O zaman başa saralım, “dedim. “Tanıştığımıza memnun oldum Betül abla.”

“Aferin,”dedi omzuma elini koyarak. “Şimdi gözüme girdin işte.”

“Bir şey sorabilir miyim?”dedim aklıma takılanı deli gibi merak ederek.

“Dur dur önce bizimle de tanış, sonra istediğini sorarsın diyerek yanıma gelen diğer kızla göz göze geldim. Ömrümde gördüğüm en güzel maviyle bezenmiş gözlere sahip kız gece karanlığı kadar siyah saçlarını savurarak yanaklarımı öptü.

“Ben de İpek, az sonra olayların başrolü olacak adamın, Cesur’un kardeşiyim…”dedi.

“Cesur?”dedim düşünür gibi ve anında aklıma Ozan’ın aylar önceki konuşması geldi. ‘Cesur abinin Deli Ecesi...’

“Ece ve Cesur…” dedim detaya girmeden. Sonuçta tanımadığım birinden deli diye bahsedemezdim.

“Alo,”diye seslendi az önce İpek’in indiği motorun sürücüsü, “Bizi tanıştıran yok mu?”

İpek elini ağzına kapatıp güldü. “Bu da benimki…”dedi gözüyle yan tarafı işaret ederek. “Selim…”

“A sizin adınızı da duymuştum ben Korkunç’tan,”dedim gözlerim her an bir yerlerden çıkma ihtimali olan Korkunç’u ararken.

“Korkunç mu?”dedi Yiğit Abi tok bir kahkaha atarak. “Bugüne kadar Korkut’a takılmış en iyi isim…”

“Ne diye bahsetti o ayı benden sana? Elimizde bir koz olsun da yarın bir gün kullanırız?”dedi diğerleri gibi gülerek.

“Önemli bir konu değildi zaten. Hem bana bahsetmedi. Sadece bir konuşmada adınız geçti de oradan hatırladım.”dedim. Biraz daha konuşursak pot kırmaktan korkmaya başlamıştım. Biliyorsunuz, bazen çenemin bağını sıkı tutmakta zorlanabiliyorum.

“Yasemin, hadi canım eve geçelim de üstünü değiştir…”diyen Ozan gelip sanki kaçacakmışım gibi yeniden elimi tuttu. Ben niyeyse bu az önce tanıştığım insanlardan deli gibi utanarak başımla Ozan’ı onayladım. Elimi ter su içinde bırakmaya yeminli gibi sıkı sıkıya tutup beni apartmanın giriş kapısına yönlendirdi. Sonra arkasını dönüp diğerlerine seslendi.

“Daha vaktimiz var, isterseniz eve geçin de birer kahve içelim ben güvercinleri hazırlarken…”dedi.

“Bir dahaki sefere koçum,”dedi Yiğit abi.

“Ne zaman isterseniz abi,”dedi Ozan.
“Ben güvercinleri alıp Yasemin’le geliyorum birkaç dakikaya.”

“Eyvallah…”diyen Yiğit abi, “Yardıma ihtiyacın varsa geleyim güvercinleri almaya?”diye sordu bu kez.

“Yok abi, hallederim ben. Akşamdan hazırlamıştım zaten alacaklarımı…”

Ozan’la beraber merdivenleri çıkarken artık meraktan patlamak üzereydim. Bir yere gidilecekti, ben de gidecektim ve ben her daim olduğu gibi yine hiçbir şey bilmiyordum. Sabır da bir yere kadardı neticede.

“Neler oluyor Ozan?”dedim açtığı kapıdan içeri girerken. “Nereye gidiyoruz? Hem ben neden üstümü değiştirmeliyim? Ayrıca-“

Hızla yanıma gelerek dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. Uzun bir öpücükten sonra kendini geri çekerek ellerini belime sardı. “Sen hazırlan, ben sana yolda giderken anlatırım.”

“Neden yolda anlatacaksın? O canavarın sesinden seni duyamıyorum bile. Şimdi anlat. İstersen özet geç. O da olur.”dedim.

“Bunu daha önce de söylemiştim sevgilim ama yinelemekte yarar var. Sen özetle tatmin olamayacak kadar meraklısın.”

“Hah,”dedim onu esefle kınayarak. “O yüzden sen de bana bülbül gibi her şeyi ötüyorsun.”

“Cesur abi, Ece’ye evlenme teklifi edecek. Biz de gidip işe biraz renk katacağız.”

“Ben bu renk kartelasında hangi tonum peki?”

“Ne çok soru sordun Yasemin…”dedi terasa çıkarken. “Eğleneceğiz işte. Sen buna odaklan…”diyerek göz kırptı ve arkasını dönerek konuşmaya devam etti.

“Giysilerin benim odamda…”

“Tamam…”dedim uzatarak. Anlattıklarından hiçbir şey anlamamıştım. Zaten adamakıllı bir şey de anlatmamıştı. Odaya girip yatağın üstündeki giysilere baktım. Siyah dar bir pantolon, siyah bisiklet yaka uzun kollu tişört ve siyah deri ceket. Üstümdeki koyu mavi kot pantolonu çıkartıp siyah olanı giyerken Ozan paldır küldür odaya daldı.

“Yavaş…”diye bağırdım. “Sen kapı çalmayı bilmiyor musun?”

“Saklanacak bir şey mi var? Hayırdır?”dedi.

“Görgü kuralı bu… Saklanacak bir şeyle alakası yok.”

“Ben görgüsüzüm sevgilim. Sen rahatına bak…”dedi ve üstündeki pantolonu bir çırpıda çıkartarak dolaptan siyah bir pantolon aldı. Yutkunduğumu görmesin diye arkamı döndüm. Şimdi durduk yere aklıma erotik fikirler sokmaya gerek yoktu. Bana yakın olan komodini açıp bir çift çorap aldığında o namussuz erotik fikirler yine beynime girmiş oldu. Çorabını giymek için eğildiğinde gözlerimi poposuna diktim.

“Bitti mi?”dedi doğrularak.

“Ne bitti mi?”diye sordum saf saf.

“Popomu dikizlemen?”dedi hain.

“Ben senin poponu falan dikizlemiyordum bir kere.”

“İstediğin kadar bakabilirsin sevgilim, benim için bir sakıncası yok…”dedi sesindeki erotik tınıyı saklama gereği duymadan.

Aklımı erotizmle bozduğum için bana sesi bile erotik geliyordu. Sen aklıma mukayyet ol Allah’ım…

“Hazır mısın?”dedi bu kez oldukça sıradan bir ses tonuyla.

“Hazırım…”dedim ama hazır değildim. Sadece pantolonu giyebilmiştim henüz. Ben aklım benden çok uzaklarda dikilmeye devam ederken gömleğimin düğmeleri çözüp üstümden çıkardı.

“Ben kendim giyinebilirim…”dedim yatağın üstündeki siyah tişörte uzanırken. Onun karşısında sutyenle kalmak birkaç gün önce yediğimiz naneyi hatırlatıyordu ve utanıyordum.

“Utanma…”dedi siyah tişörtü başımdan geçirirken. Biz zaten birbirimizin görmesi gereken her yerini gördük.”

“Ozan…”dedim adını uzatarak. “Açma şu konuyu.”

“O konuyu bir daha kapatmamak üzere açacağız sevgilim…”dedi saçlarımı tişörtün içinden çıkartırken.

Sessiz kalmayı tercih ettiğim nadir anlardan birini yaşıyordum yine. Ozan konuyu açmasın ama konu hep aramızda olsun istiyordum ve bu manyak düşüncelerim yüzünden akıl sağlığımı hepten kaybedecektim.

Tamamen hazır olduğumda beklemeden odadan çıktım. Arkamdan gelirken güldüğünü ve bunu saklama gereği bile duymadığını da hissediyordum. Alenen kıkırdıyordu ve Ozan’a bu haller çok yakışıyordu.

Elinde kocaman karton bir kutu ile merdivenlerden inerken yeni bir tartışma konusu da başlamış oldu. Gözünden sakındığı, dert ortağı bellediği güvercinlerini bir kutuya koyup nereye götürdüğünü birkaç dakika önce öğrenmiştim ve sinir tepemden çıkıyordu.

“Ya yolu bulamazlarsa? Ya kaybolup açlıktan ölürlerse?” dedim dakikalardır aynı şeyi söylediğimi umursamayarak.

“Öyle bir şey olmayacak demiştim Yasemin…”

“Ya sadece bir kuş onlar Ozan…”dedim isyan edercesine. “Evin yolunu nasıl bulabilirler ki?”

“Bundan beş yıl önce takas ettiğim bir paçalı, takas ettiğimin ikinci ayında Hatay’dan geri geldi. Bu senin için bir anlam ifade ediyor mu?”

“Ne belli o paçalının senin paçalın olduğu?”dedim ‘yok daha neler’ dermiş gibi.

“Bu konuyu anlaman için onlara aşık olman lazım ve ne yazık ki olmadığın için anlaman mümkün değil…”diyerek kestirip attı.

Valla bu saatten sonra buna kafamı yormayacaktım. Ben az sonra olacakları düşünmeye başlayıp bir an önce sahalardan uzak kaldığım zamanların acısını çıkartmaya bakmalıydım.

Binanın kapısından çıktığımızda yeniden o vahşi canavar sürüsüyle karşılaşmış olmak bana yaşayacağım aksiyonu bile unutturmuştu.

“Neden bu şeylere binip gidiyoruz ki? Arabayla gitsek olmaz mı?”dedim işaret parmağımı siyah motora doğru uzatarak.

“Senaryoyu ben yazdım ve bu saatten sonra tek bir değişiklik bile yapmam.”dedi Selim komiser.

Kaşlarım neredeyse alnıma değecek kadar havalandı. Bir evlenme teklifi için oturup üşenmeden senaryo mu yazılmıştı yani?

Yiğit Abi Ozan’dan aldığı koliyi bir arabanın arka koltuğuna bırakarak, “Emanetlere gözün gibi bak…”dedi ve kaputa birkaç defa eliyle vurarak, “Otoparkta görüşürüz…”dedi.

“Çok vakit kaybettik gençler,”dedi Selim komiser motora binerken. “Hava kararmadan Surdibi’nde olmamız lazım.”

Kafamın içindeki puntolu soru işaretleri giderek artıyordu ve ben her yeni soru işaretinde şaşkına dönüyordum.

Diğerleri de motorlara binince Ozan yılgın bakışlarını bana çevirdi.
“Senaryo gereği partnerim bizim ekipten biriydi ve ben son anda oyuncu değişikliği yaptım. Biraz daha orada beklemeye devam edersen gidip ilk partnerimi alacağım Yasemin…”dedi ve ben sazan anında oltaya geldim. Benim sevgilimin arkasına, belini sarıp da kimse oturamazdı. Korkudan ödüm de patlasa ben binerdim.

“Çok keyifli…”dedi Ozan sırıtarak.
Yerime oturup ellerimi beline sardığımda var gücümle boşluğunu çimdikledim. “Sen o partnerini alıp arkana oturt da ben sana keyfi o zaman gösteririm.”

“Kıskançlık…”dedi arkasını dönüp, “En sevdiğim…”

Bir yumruğu hak etmişti ama kıyamadım. Tatlı tatlı yüzüme bakıp göz kırpması yine canımdan can almıştı.

“Seven kıskanır…”dedim tek kaşımı kaldırarak. “Gerekirse şu canavara bile biner…”

Motorlar gürültüyle hareket ettiğinde Ozan motoru çalıştırdı. Peşlerine takıldığımızda kasktan dışarı taşan saçlarım yan tarafta dalgalanmaya başladı.

On dakikalık ölüm kalım savaşını andıran bir yolculuktan sonra bir otoparkta durduk. Okuduğum tabelalardan anladığım kadarıyla burası Fatih, Fındıkzade’ydi. Otoparkta bizi bekleyen üç motor daha vardı. Hepsi de bizim gibi siyahlara bürünmüştü ve karşıma hep birlikte çıksalar korkudan altıma ederdim.

Herkes birbiriyle kahkahalar atarak konuşurken bu kez Ozan ve ben güvercinleri getiren arabanın yanına doğru yürümeye başladık. Adam Ozan’ın omzuna elini koyarak, “Allah yardımcınız olsun…”dedi gülerek.

Alt tarafı bir evlenme teklifini ne hale getirmişlerdi. Bunda büyütülecek ne vardı anlamadım. Bu kadar prodüksiyona gerek yoktu kanımca.

Diğerleri yanımıza geldiğinde Ozan kolinin kapağını açıp özellikle seçtiğinden emin olduğum beyaz güvercinleri tek tek dağıttı. Sıra bana geldiğinde gözlerim yuvalarından çıkacaktı. Kıymetlisini, sevdalısını bana ayırmıştı. Narin'in, adı gibi narin bedenini hiç beklemeden ellerime bıraktı.

“Ozan?”dedim soru ve şaşkınlık emaresi barındıran bakışlarımla. “Sen en kıymetlini bana mı ayırdın?”

“Kıymetlimi, en kıymetlime ayırdım…”dedi kimseleri umursamadan saçlarımı öpüp.

Heyecandan ve kalabalığın içinde beni öpmesinden duyduğum hafif utançla neredeyse Narin’i elimden bırakacaktım.

Selim komiser senaryo, yapım ve yönetmen koltuğundan seslendi. “Herkes montlarının içine koysun güvercinleri. Beş dakika sonra mekanda oluruz zaten…”

Dediğini yapmamak için direnen tek ben değildim. İpek de aynı benim gibi isyan ediyordu güvercini montunun içine koyacak olmasından dolayı.

“Bu güvercinlere bir şey olsun Selim, seni mahvederim…”dedi gözlerini kısıp işaret parmağını sevgilisinin gözüne gözüne sallayarak.

“Alıp da en dibe at demiyoruz ki boncuğum, kafası dışarıda kalacak şekilde yerleştir. Zaten beş on dakika sonra özgür kalacaklar.”

Az sonra yola çıktığımızda bir arabanın peşine takılıp yolda makas atarak çılgın bir maceranın içine daldık. Ellerim düşmekten korkarcasına Ozan’ın beline yapıştı. Karnının üstünde birleştirdiğim ellerimi artık nasıl sıktıysam Ozan elinin birini bırakıp benim iki elimin üstüne koydu. Hafifçe okşadığında beni sakinleştirmek için yaptığını anladım. Duymam için bağırarak, “Korkma sevgilim…”dedi.

‘Sen yanımda olduğun sürece ben nasıl korkarım be adam’ manasında başımı omzuna yasladım. Kafamdaki kask buna engel olsa da Ozan ne demek istediğimi anlamıştı. Yani en azından ben öyle umuyordum.
Bahsi geçen mekana geldiğimizde olayı da tamamen kavramış oldum.

Evlenme teklifi mağduru Ece olduğunu anladığım kız korku ile motorlardan geri geri gitmeye başladı. Sonrası film sahnelerini aratmayacak kadar gergin olsa da biz senaryo gereği olaya hakim olduğumuz için sadece izlemekle yetindik.

Bir evlenme teklifini bu kadar abartmaya ne gerek var diye burun kıvırırken neredeyse gözlerimden kalpler çıkartacaktım. Cesur komiser filmlerdeki kahramanlar gibi dışarı çıkıp sevdiği kadını içine katarcasına sarıldığında az ilerideki kırmızı arabadan kulakları sağır edecek kadar yüksek bir şarkı çalmaya başladı. Herkes kendi arasında gülüşürken şarkı değişti.
Sonunda beklenen an gelmişti ve ben sımsıkı tuttuğum Ozan’ın eline baktım eğilerek. Aynı anda ikimizde aynı şeye bakarken kulağıma fısıldadı. “Ne gerek var bu kadar tantanaya? Ben seni direkt kaçıracağım…”

Güvercinler gökyüzünde nazlı nazlı salınırken ben de en az onlar kadar yüksekteydim. Uçuyordum a dostlar… Ozan bana subliminal mesaj yoluyla evlenme teklifi etmişti ve ben bu teklifi başımı göğsüne koyarak, kabul etmiştim. Dilimden dökülmeyen ne varsa şu an kalbimden dökülüyordu ve Ozan bunu hisseder gibi, “Ben de öyle tahmin etmiştim…”dedi. Neyi tahmin ettiğini sorma gereği duymadım. Şu an konuşmakla enerji sarf edemeyecektim. Ben bu adamı tüm hücrelerimle seviyordum. Başka söze gerek yoktu.

----------------------—------------------------------

Bu hikayedeki her satır benim için çok ama çok kıymetli ama bu bölüm sanki farklı bir yere sahip oldu gönlümde.

Cesaretin var mı? 'nın delilerini öyle özlemişim ki, yazarken resmen heyecandan çıldırdım.

Yasemin Final verir vermez Cesur ve Ece'nin evli ve çocuklu olarak devam eden hayatları için iki özel bölüm gelecek...

Haftaya yeni bölümde buluşalım :)

Continue Reading

You'll Also Like

1.9K 379 14
Bir kaza sonucu anne babasını kaybeden genç bir kızın kendine aile kurma çabasının en acı verici hikayesi... Kimsesiz kalan ve bunu hayatının gerçeğ...
44.8K 5.1K 50
Öncelikle, hikayede adı geçen hiçbir sanat eserinin gerçeklikle alakası yoktur. Hikaye tamamen kurgudur. 😊 Kız elindeki fırçayı dudaklarına götürüp...
Mavi gözlüm By gece mavisi

Mystery / Thriller

4.2K 269 5
~Gök gibi gözlere sahip İran güzeli... ~Darya Şehrazat SİPAYİ ~Kürt bir İstanbul beyefendisinin aşkı... ...
19.3M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...