YASEMİN (Tamamlandı)

By turlik

114K 11.5K 6.5K

||TAMAMLANDI|| "Peki seni en çok ne mutlu eder?"diye sordum. "Bir kere gülsen yeter..."dedi düşünmeden. "Sen... More

MERHABA
1.Bölüm~Yeniden Var Olmak
2.Bölüm~Hiçbir Şey Sandığınız Gibi Değil
3.Bölüm~ Rüyalar Gerçek Olur Mu?
4.Bölüm~Sabır Taşı Çatladı
5.Bölüm~Cesaret & Esaret
6.Bölüm~ Oluruna Bırak
7.Bölüm~Savulun Alçaklar
8.Bölüm~Bekle Beni İstanbul
9.Bölüm~İşte Hayat
10.Bölüm~Aklı Karışık Bir Yasemin
11.Bölüm~Taktik Bizim İşimiz
12.Bölüm~Bir Küçük Kedi Meselesi
13.Bölüm~Dahiyane Fikirler
14. Bölüm~Asık Suratlı Bir Ozan
15. Bölüm~Teker Teker Gelin
16. Bölüm ~ Taşlar Yerine Oturuyor
17. Bölüm ~ Soluma Kastın Mı Var Be Adam?
18. Bölüm ~ Ateşe Uçan Pervane
19. Bölüm ~ Baş Belası Sandık
20. Bölüm ~ Yüksek Dozlu Can Sıkıntısı
21. Bölüm ~ Nasılım Biliyor Musun?
22. Bölüm ~ Düşmem Ben Kanatlarım Var Ruhumda
23. Bölüm ~ Bu Kulaklar Daha Neler Duyacak?
24. Bölüm ~ Kaçan Kovalanır Mı?
25. Bölüm ~ Hayırdır İnşallah
27. Bölüm - Göbek Adı Merak
28. Bölüm ~ Kalp Hırsızları
29. Bölüm ~ Yanalım O Zaman
30. Bölüm - İnadım İnat
31. Bölüm ~ Elveda Galata
32. Bölüm ~ Keşif
33. Bölüm ~ Yine Yangınlar Yine Ben
34. Bölüm ~ Davetsiz Misafir
35. Bölüm ~ Başımın Belası
36. Bölüm ~ Eller Deliye Biz Akıllıya Hasret
37. Bölüm~ Çelişkiler Kraliçesi
38. Bölüm ~ Kilitli Kutu Açıldı
39. Bölüm ~ Alev Alev
40. Bölüm ~ Bir Söz Bir Hayat EVİMİZ
41. Bölüm ~ Yüzleşme
42. Bölüm ~ Bir Kere Gülsen Yeter
43. Bölüm ~ Mucizeyi Açan Anahtar
44. Bölüm ~ Bol Bilinmeyenli Denklem
Mutlu Sonsuzluk - VEDA

26. Bölüm - İz Peşinde

2.2K 227 19
By turlik

Aşırı eğlenerek yazdığım bir bölüm oldu:))

Keyifli okumalar

Ertesi sabah ya da öğlen desem daha uygun olur, uyandığımda bir araba dayak yemişim gibi her yerim tutulmuştu. Rahat edemeyip sağa sola dönmekten de adamakıllı uyuyamamıştım. Durgun ama bir o kadar da huzursuz geçen yıllarıma inat aksiyonu ve itirafı bol günler bünyeme ağır gelmişti. Ortaya çıkan onlarca gerçeği bir kenara bıraksam Ozan'ın son sözlerini bırakamıyordum. Sanki hayatı yapılacak o müzayedeye bağlı gibi konuşuyordu ve bu beni korkutuyordu.

Odadan çıkıp banyodaki işlerimi hallettim. Odaya tekrar girdiğimde küçük penceremin önündeki kahve kupası dikkatimi çekti. Yine sevdalılarının yanındaydı. Onlarla konuştuklarını bana anlatabilseydi olmaz mıydı?

Bir yanım git usulca dinle dese de diğer yanım bırak diyordu. Bu evde bu şekilde ne kadar daha yaşayacaktım gidip onu düşünmem gerekiyordu. Biliyorsunuz, en iyi fikirler daima en saçma anlarda aklımıza gelir. Benim ki de muhtemelen o en saçma anı bekliyordu.

Mutfağa indiğimde yine olağan düşünememe durumlarına girmiştim. Ada tezgaha hazırlanmış kahvaltı ve bir bardak ballı süt bana bakarken ben nasıl ciddi ve hayati kararlar alacaktım. Sevdiğim şeyleri umursamasa, beni önemsemese durum daha içinden çıkılır bir halde olurdu belki ama bu şekilde olunca ben, ben olmaktan çok uzaktım. Sıradan bir ev arkadaşı olarak kalmayı ben mi beceremiyordum yoksa benim beceriksizliğimin sebebi Ozan mıydı, onu da bilmiyordum.

Ballı sütü kafama dikip içtikten sonra ocakta kaynayan çaydanlığın demliğini aldım. Çayı bile demlemişti.

"Günaydın Yasemin..." dedi.

Ne ara gelmişti? Ne ara mutfağa kadar sessiz olmayı başarmıştı?

"Sana da..." dedim elimdeki demliği yerine bırakıp.

"Uyuyabildin mi?"

"Sorma, prensesler gibi hem de..." dedim abartılı bir neşeyle.

"Allah Allah," dedi. Ocakta kaynamakta olan çaydanlığı alıp bardakları doldurdu. "Ben hiç uyuyamadım. Var mı bir formülü bu prensesler gibi uyumanın? Söyle de bende uygulayayım." dedi sırıtarak.

"Var da, bozmasın seni prenses olmak." dedim kıkırdayarak.

"Prens olurum bende o zaman. Pembe hayallerin prensi..."

Laf çarpıyordu domuz. Defteri hatim etmişti ya, şimdi de karşıma geçip uyuz uyuz bildiklerini ima ediyordu. Ben de Yaseminsem, o defterde yazan her kelimeyi afiyetle yuttururum sana...

"Prensler için bir formülüm yok ne yazık ki Ozan. Üzgünüm." dedim.

"Yasemin?"

İki trip atsam ne olur, soruyorum ne olur? Gözümden fırlayan kırmızı kalpçikleri Ozan'a doğru fırlatmamaya özen göstererek, "Efendim Ozan?" dedim.

"Ben seni üzdüm mü?" dedi iyice dibime sokularak.

"Evet, üzdün." dedim ve anında değişen yüz ifadesini yakaladım.

"Hangi konuda diye sormamın bir mahsuru var mı peki?"

"Emin ol sayarsam liste çok kabarık olur ve sorduğuna pişman olursun Ozan."

"Belki telafi etmek için bir şeyler yapabilirim. Denerim en azından. Söyle sen."

"Tamam, söylüyorum. Hazır mısın?"

"Oldukça..." diyerek yüksek tabureyi çekti. Beni oturttuktan sonra karşıma geçti.

"Geldiğim günden beri aklına geldiği her an azarladın. İşime mani oldun. Beni eve kilitledin. Surat astın. Konuşmadın. O Tutku denen kadının tavırlarına ve sözlerine kulak tıkadın. Bildiklerini gizledin. Beni eve kilitlediğini saymış mıydım?"

Dudaklarında mahcup bir gülümseme belirdi. "Saydın..."

Uzun uzun gözlerime baktıktan sonra, "Ben böyle bir adam değilim Yasemin. Beni zorla içine soktukları sır yüzünden oldu tüm bunlar. Sana söyleyemediklerimi seni kırarak aklımdan atmaya çalıştığımın farkındaydım ama benim müdahil olamadığım konular vardı işte. Anlattım sana. Tutku konusuna gelecek olursak, haklısın. Senden ne kadar özür dilesem de geçen zamanı geri alamam. Evime gelmesi asla planlı değildi. Kafasına esip gelmesi ve senin durumu bilmiyor oluşun beni kontrolden çıkardı. Onunla konuştum. Senden özür dileyeceğini söyledi. Fakat en son geldiğinde kapının önünde yaptığınız konuşmaya şahit olana kadar durumun öyle olduğunu bilmiyordum."

"Her deliğe kamera takıyorsun da salona niye takmıyorsun?" diye çemkirdim.

"Her delikte kamera yok. Sadece kapı girişinde, çalışma odamda ve terasta var."

"Yuh,"dedim istem dışı. "Daha ne olsun."

"Terastan kaçarken ki halini de izledim diyeyim de bu konuyu kapatalım Yasemin." Bunu nasıl bugüne kadar düşünememiştim ki ben? Düşünsem de değişen bir şey olmayacaktı zaten.

"Bu evde özgürlük namıma ne var Allah aşkına? İnsan durmadan izlenirken ne kadar rahat edebilir?"

"Amacım kimseyi izlemek değil. Sadece güvercinlerime bir zarar gelmesin diye. Burası İstanbul ve o gördüğün güvercinler benim için çok kıymetli."

"Aman iyi, sana güvercinlerinle ömür boyu mutluluklar."

"Devam edeyim mi?"

"Bir zahmet..." diyerek çayımdan bir yudum aldım.

"Bildiklerimi gizlemedim. Sadece öyle olması gerekiyordu. Bu benden duyman gereken bir şey olsaydı, inan bana senden saklamazdım."

"Kendimi ne kadar kötü hissettiğimi bilmiyorsun. Ben belalı bir kız olarak istenmediğim bir evde günler geçirdim. Bir fırtınanın sürüklediği çöp poşeti gibi hissettim kendimi."

Elini ağzına koydu. Güya gülmesini saklayacaktı ama beceremedi.

"Ne gülüyorsun?" diye çıkıştım.

"Kusura bakma, onca ciddi konu konuşurken çöp poşeti demen. Her neyse, sen istenmeyen bir kız değildin Yasemin. Sadece ben öyle kızgındım ki çatacak yer arıyordum. Hatamı telafi edeceğim. Söz." dedi.

"Bilmiyorum. Aklım öyle karışık ve dolu ki hangini düşüneceğimi şaşırdım artık. Bir yanda Güliz Hanım, bir yanda ev ve iş konusu. Bir de senin görevin çıktı. Bunu en başında söylemiş olsaydın ben zaten kimseye bir şey söylemezdim ki."

"Söylemezdin, biliyorum. Fakat görevimiz gizlilik Yasemin. Bunu sana nasıl açıklayacağımı bilmiyorum ama kısaca; gerektiğinde kafana sıkarsın ama görevini kimseyle paylaşmazsın. Bu ailen olsa bile ağzından tek kelime çıkaramazsın."

"Melek Teyze ve Fikret Amca biliyor mu diye sormayacağım. Muhakkak biliyorlardır. Ya Zeynep? O biliyor mu?"

'Tutku'yu salla be Yasemin' diyen Zeynep'in neyi ne kadar bildiğini deli gibi merak ediyordum.

"Zeynep İstihbarat için çalıştığımı biliyor ama görevimi bilmiyor. Biz bu işe girerken güven ve sadakat testlerinden geçiyoruz Yasemin. Öyle oturup sohbet konusu olacak konular değil bunlar."

"Tutku ile ilişkiniz peki, görev bitince bitecek mi?"dedim istem dışı. Bu kadar açık etmek, merak adı altında soru yağmuruna tutup ağzından laf almak bende hobi olmuştu.

"Tutku ile ilişkim?" Eliyle çenesini sıvazladı. Bir süre düşündü ve güldü. "Olmayan ilişkim. Son kez ve tane tane söylüyorum, iyi dinle Yasemin. Tutku- ile- aramda- bir- ilişki- yok-olmadı- olmayacak."

"Günlük bilgilendirme ve merak giderme seansımızı bitirdiğimize göre artık bana bir ev bulabiliriz." dedim ve ayağa kalktım. Tabağımı ve bardağımı alıp lavaboya koydum. Ozan hala kımıldamadan olduğu yerde durmaya devam ediyordu.

"Yardım et de toplayalım." dedim önündeki tabağı alırken.

"Bir evin var zaten Yasemin..." dedi.

Etrafıma bakınarak bir şeyler aradım. "Hani, nerede?"

Alt dudağını kemirmeye başlayınca gözlerimi kaçırdım. Dikkatim dağılıyordu.

"Bu ev. Biz ev arkadaşı değil miyiz Yasemin? En başta öyle konuşmamış mıydık?"

"Çok şey değişti o zamandan bu zamana Ozan. Şimdi kendi ayaklarım üstünde durmak ve hayatımı yeni baştan inşa etmek istiyorum. Bunu ancak kendi başıma yapabilirim."

"Ya korkuların? Onlar ne olacak?"

"Onlar var olmaya devam edecekler fakat eninde sonunda yok olacaklar Ozan. Denemeden bilemeyiz ki bunu."

"Annemler buna çok üzülecek..." dedi.

"Bunda üzülecek ne var. Kendi ayaklarım üzerinde durmam onları da mutlu eder. Sen şimdi benimle ev bakmaya gelecek misin gelmeyecek misin? Yoksa Zeynep'i arayacağım."

"On gün..."dedi. Ellerini uzun saçlarından geçirip sıkıntılı bir nefes verdi. "On gün bekle. Görev sona ersin, söz veriyorum sana en güzel evi bulacağız."

...

Tutkulunun galerisi, Ozan'ın gizli görevi ve benim Allah'ın hayırlara getirmesini umduğum merakım ile zaman geçmek bilmiyordu. Kafamın içinde pusuya yatmış Sherlock bana git ve o galeriyi bul diyordu. Ne işime yarayacağını bilmiyordum ama içgüdülerim bana git emri veriyordu. Bunu Ozan'a söylesem asla kabul etmeyeceğini biliyordum. Daha önce de dediğim gibi en parlak fikirler en olmadık anlarda gelirdi ve ben şu an da o anın gelmesini bekleyecek kadar sabırlı değildim. Peşimde azimle beni takip eden Susamla birlikte yorulana kadar salonda turladım. Bol şekerli bir kahve içersem kafam daha iyi çalışır diyerek mutfağa geçtim. Hazırladığım kahveyi alarak salondaki masada ciddiyetle düşünmeye başladım.

Hani anlatıldığında güldüğümüz ve asla başımıza gelmez sandığımız şimşek çakması olayı var ya, işte ben onu ciddi ciddi yaşadım. Elimi bunu neden daha önce düşünemedim diye birkaç defa alnıma vurdum. Koltuktaki telefonumu alarak rehberden kurbanımın numarasını buldum. Denize düşen yılana sarılır, diyerek açılmasını beklemeye başladım.

"Vay, Latin güzeli, sen beni arar mıydın?" diyerek açıldı telefon.

"Niye aramayayım ki Korkutçum? Arkadaşım değil misin, tabi ki arayacağım." dedim yalandan.

"Bir işin, çevireceğin dolap falan da yok yani."

"Aşk olsun Korkut."

"Yasemin, bak bir de Korkut diyorsun, iyice kıllandım haberin olsun."

"Tamam iyi be! Evet, var bir işim."dedim lafı dolandırmadan.

"Söyle bakalım."

"Bana Tutkulunun galerisinin adresini ver."

"Yapma ya. Nedenmiş o? Ne yapacaksın sen durduk yere Tutku'nun galerisinin adresini?"

"Hiç canım, ne olacak. Sadece gidip bir kahvesini içeceğim. İki hoş beş edip-" Gülmeye başlayınca lafımı yarım bıraktım. "Tamam ya, gülme. Yardım edecek misin onu söyle?"

"Neden yapayım ki bunu? Hem ben daha çok gencim. Baby Face bir yüzüm ve dolar yeşili, muazzam gözlerim var. Kaybetmek istemiyorum."

"Çünkü..."

Acilen Korkunç'u gaza getirecek ve kendi safıma çekecek bir neden söylemem lazımdı. "Çünkü... Çünkü sen benim en sevdiğim arkadaşımsın Korkut."

Gürültülü kahkahası kulağımın zarını patlatmasın diye telefonu kulağımdan çektim.

"Neyse ki en az benim kadar düzenbazsın da iyi anlaşıyoruz. Hazırlanıp meydanın oraya gel. Ben götüreyim seni."

"Ben tek başıma giderim."

"Galeri Arnavutköy'de Yasemin. Dediğimi yap ve beni bekle.

Arnavutköy, Jojo, Ozan'ın bizi medyuma gittikten yarım saat sonra bulması... Demek ki o değişiğin söylediği her şey doğruydu. Tövbe Bismillah deyip tüm söylediklerini yedinden gözden geçirdim ve tüylerim diken diken oldu. Dediği gibi sırlar vardı ve ortaya çıkmıştı. Ozan'ın burcuna kadar bilen adam bana bülbül gibi ötmüştü.

Telefonu kapatır kapatmaz odama çıktım. Üstümü değiştirdikten sonra çantamı alarak evden çıktım. Korkunç'un dediğini yapıyor olmak işime gelmiyor olsa da şimdilik yeni bir aksiyona hazır değildim. Aslında hazırdım da, İstanbul halkı buna hazır mıydı bilmiyorum.

Meydana geldiğimde köşedeki çay bahçesinde beni bekleyen Korkunç'u gördüm. Sanki o koca cüssesiyle görünmüyormuşçasına elini sallamaya başladı. Hızlı adımlarla yanına ulaştım. Tam ağzımı açmış bir şeyler söyleyecektim ki, "Sakın itiraz etmeye başlama. Hiç hazır değilim."dedi.

"İşin falan yok muydu senin?"dedim.

"İşim var ya da yok. Seni oraya tek başına göndermem. Ozan ikimizi de Galata'dan sallandırmadan gidip ne diyeceksen de şu uyuz hatuna."

"Uyuz olduğu konusunda hemfikiriz..." diyerek sırıttım.

Elini havaya kaldırdı. "Çak, ortak." Sonra dişlerini göstere göstere sırıttı. "Suç ortağım..."

Korkut'a ne kadar dil döktüysem de ikna edemedim. Üç katlı, cam binanın önüne geldiğimizde oturduğu yerden bana dönerek sıkıntısını alenen belli eden suratıyla ofladı.

"Bak Latin güzeli, sadece içeri girip Tutku Hanım ile görüşmek istediğini söyleyeceksin. Eğer uygunsa bir kahve içmek istediğini falan söyle."

Anlattıklarını masal dinler gibi dinleyecek değildim. Sözünü, "Kes..." diyerek yarıda bıraktırdım. "Bana ne yapacağımı söyleme! Salak mıyım ben? İki lafı bir araya getiremeyecek kadar şuursuz gibi mi duruyorum?"

"Yuh be!"dedi cık cıklayarak. "Ne haddimize sana ne yapacağını söylemek. Ben sana ancak ne yapmaman gerektiğini söylerim de ona da gerek yok. Nasıl olsa dinlemeyeceksin. Neyse, sen yine de çeneni sıkı tut da ikimizin de geleceği kararmasın."

"Tamam, boş laf ile zaman kaybettirme. Ben çıkıyorum."dedim ve arabanın kapısını açtım. Bir an da Korkunç da arabadan çıktı.

"Ne oldu?"dedim etrafıma bakınarak. Ters giden bir şeyler olmasını istemiyordum çünkü.

"Yok..."dedi elini alnına bastırarak. "Ben seni içeri yalnız gönderemeyeceğim." Elini bu kez şah damarına koydu. "Hala pıtı pıtı atıyor, bir müddet daha devam etsin hiç değilse. İçeri girer bir dolanırız sonra da hala ısrar ediyorsan Tutku'yu görürsün."

Yanaklarımı şişirip gürültüyle nefesimi bıraktım.

Kendime suç ortağı olarak çok yanlış birini seçmiştim. Kontrol manyaklığı da had safhaya çıkacak günü bulmuştu. Üç beş vukuat yüzünden bana potansiyel bela olarak bakması da ayrıca inciticiydi.

Cam binadan içeri, sanki ömrüm sanat galerisi gezerek geçmiş gibi etrafı inceleyerek girdim. Tablolar, büyüklü küçüklü heykeller. Heykel... Ayağında donu olmayan heykeli incelerken aklıma Hayriş'in Ozan için taktığı isim geldi. 'Oyma taş, antik yunan heykeli kılıklı kahraman.' Orta hattaki detayı incelememek için gözlerimi başka bir yere çevirdim. Dergi ya da tarih kitaplarında gördüğüm heykel şimdi karşımda duruyordu ve ben yine balatayı sıyırmıştım. Allah seni kahretmesin Hayriye...

Bu kez tamamen aklımdan çıkararak karman çorman boyanmış ve altında fahiş fiyatı yazan yağlı boya tabloyu inceleme başladım. Boya kutusuna fırçayı gelişigüzel daldırıp tuvale fırlatınca demek fiyat da artıyordu. Sanattan zerre anlamayan gözlerim incelemesini sürdürürken koluma şiddetli bir dirsek darbesi yedim. Bu kollarım bir gün dirseklenmekten çöküp gidecekti.

"Ne?" dedim Korkunç'a öldürücü bakışlar atarak. Kaşıyla gözüyle çaprazında bir yeri işaret ediyordu.

"Yüz felci mi geçiriyorsun Korkunç, kaşın ve ağzın yer değiştirmiş."

Dişlerinin arasından, "Muhtemelen değiştirecek zaten. Ağzıma sıçtın Latin güzeli..."dediğinde işaret ettiği yere baktım göz ucuyla. Gördüğüm kişiye bir baş selamı verdim ve yeniden Korkunç'a döndüm.

"Geliyor..." dedi haddinden fazla uzatarak. "Farkındayım..."dedim aynı onun gibi dişlerimin arasından.

Gelen zatı muhterem Katrina kasırgası gibi önüne kattığını yutar dedim ama yanılmışım.

"Selam..."dedi. Önce bana sonra da ortağım Korkunç'a bakarak, "Hoş geldiniz. N'aber?"diye devam etti.

"Selam." dedim yüzüne bakıp ifade analizi yaparken. Ne asabiyet vardı ne de buraya geldiğimiz için sinirlenmiş gibi duruyordu.

"Neden buradasınız diye sormaya korkuyorum. Bana ikna edici, elle tutulur bir sebep söyleyin. Hatta sen söyle Yasemin. Yoksa ben bu düzenbaz herifin ağzını yüzünü kanatacağım. Bana çok hayati bir mevzusu olduğunu söylemişti. Şimdi burada seninle suç ortaklığı yaptığına göre makul olmayan, saçma sapan bir bahanesi vardır."

Ozan'ın ağzından duyduğum en uzun, bir kısmı laf sokmalı bir kısmı şiddet içerikli cümle oldu.

"Sen de bana şehir dışına çıkacağını söylemiştin Kuzen..." dedi Korkut umursamaz bir tavırla. "Ödeştik bence..."

Eceline susamış ve kana kana kan içmek istermiş gibi konuşması aradaki gerilimi yükseltir diye anında konuyu değiştirmeye karar verdim.

"Birbirinize yalan söylemeye utanmıyor musunuz?" Cık cıklayarak devam ettim. "Böyle dostluk mu olur canım?" Tam her ikisini de esefle kınayacaktım ki Ozan, "Şirinlik yapma Yasemin. Böyle yaptığında daha inandırıcı olmuyorsun..."diyerek gözlerini yerinden oynattı. Bir adım geri gidip omuzlarımı dikleştirdim.

"Şirin tabi lan, inkar etme. Bence şirinlik yapınca çok inanılası oluyor."diyerek beni kolunun altına çeken Korkunç'u itekledim.

Tam çemkirmeye başlayacaktım ki karşıdan saks mavi elbiseli, bol göğüs dekolteli Tutku göründü. Kalça çıkığı varmış gibi poposunu sağa sola eğerek yanımıza geldi ve hayretten ağzını zar zor kapatarak konuştu.

"Siz?" dedi. Sonra neşeli bir şekilde kıkırdadı. Yapmacık suratına elimin tersiyle bir tane patlatmamak için kendimi zor tuttum.

"Yasemin ve Korkut, siz birlikte misiniz? Çok sevindim adınıza. Birbirinize çok yakışıyorsunuz?" dedi.

Ağızlar senkronize biçimde açık kaldı. Sanırım en çok benimki. Ozan ağzını açıp bir şeyler gevelemek istediyse de Korkut olaya müdahale etmeye karar vermiş olacak ki boğazını temizledi.

Bu gereksiz oyunu bozacak sandım ama ağzından çıkanlarla beni dehşete sürükledi pislik.

"Evet, Tutkucum..." dedi Korkunç belime bir çimdik atarak. Kafamı kaldırıp öldürücü bakışlarımı gözlerine diktim.

"Sevindim. Harika bir çift olmuşsunuz?" dedi bana uyuz uyuz bakarak.

"Sizin aksinize..."dedim ve yeni bir çimdik yedim.

Tutkulu sanırım mutluluktan ağlayacaktı. Ozan mı? O galiba felç geçirdi. Çünkü birazdan yere yıkılacak gibi görünüyordu.

"Harika oldu bence de... Hadi gelin de size bir kahve ikram edeyim. Hem bana ilişkinizden bahsedersiniz biraz." Aptal suratındaki aptal sırıtmayla bana bakarak, "Buraya gelmene çok sevindim Yasemin. Bundan sonra sık sık gel olur mu?" dedi.

Ağzımı açıp bir şeyler söylemeye yeltendim ama Korkut kulağıma eğilip, "Bozma..."deyince, "Aa?"dedim en sevimli suratımla. "Bilseydim bu kadar sevineceğini daha önce gelirdim."

Ozan Korkunç'un kulağına eğilerek, "O elini kırarım Korkut, rahat dur." dedi ve Tutku'nun duymadığından emin olarak bana döndü. Kaşları alnına değmişti. Gözleri ile destanlar yazıyordu ama ben bakışlarımı kısa sürede gözlerinden çektim.

"Ortaklarla öğlen yemeği için sözleşmiştik. Daha fazla zaman geçirmek isterdim sizinle ama başka zaman inşallah. Şimdi kahvelerimizi içerken sohbet edelim." diyerek hareketlendi.

Yanımızdan kıçını kıvıra kıvıra ayrıldığında orta yere kusmamak için kendimi zor tuttum. Pis, ikiyüzlü çıyan...

"Yasemin..." dedi Ozan dönüp bir kere bile Tutku'nun arkasından bakmadan. "Hemen eve dönüyorsunuz..."

"Hayatta olmaz. Ayıp olur. Ben kahve içeceğim."

"Eve gelince kahvemizi beraber içeriz Yasemin. Ne olur git."

Ben omuz silkmekle yetinince Korkut devreye girdi.

"Ozi, bak şimdi itiraz etmeden dinle."

"Ettim bile Korkut... Şimdi Yasemin'in doğruca eve götür ve birime geç, beni bekle. Geldiğimde senin beynini si-"

"Dur lan, bağırma hemen. Bu hatun seni Yaseminden kıskanmıyor mu?"

Ozan çaktırmadığını sanarak sırıttı.

"Bizim birlikte olduğumuza ikna olursa senin işin kolaylaşır. Bana artık güvenmiyor demiyor muydun? Al sana elle tutulur bir güven maddesi."

"Bu işe Yasemin'i karıştırmayacağız Korkut!" dedi dişlerinin arasından.

"İyi düşün. Fazla zamanımız yok. Hazır adamlarda burada, birlikte yemeğe gittiğinizde Tutku'yu gözlemle. Bence bizi öğrendiği için rahatlayacak ve sana karşı olan ketum tavrı da bitecektir."

Ozan çaresiz gözlerle bir bana bir Korkunç'a baktı. Ben mi? Valla ben niyeyse bu plana dahil olduğum için oldukça memnundum. Biliyorsunuz, göbek adım aksiyon...

"O süs bebeği madem biz Korkunç'la birlikteyiz diye sana güvenecek, kabul."

"Olmaz Yasemin. Bir gün illa ki çözülecek dili. Bekleriz."

Ayağıma gelen fırsatı tepersem de bu basbayağı enayilik olurdu. Her şey vatanım için. Kendim için bir şey istiyorsam namerdim.

"Tutku senin Yasemin'le aynı evde yaşıyor olmandan dolayı günlerdir krizde değil mi? Şüphe ve kıskançlık yüzünden mırın kırın edip durmuyor mu? Bak ikiz, bu fırsat bir daha elimize geçmez, diyeyim."

Korkut vitesi köklemiş bastıkça basıyordu ama Ozan'a da afakanlar basıyordu. İki elinin parmaklarını birbirine geçirerek var gücüyle sıktı. Başını iki yana çevirerek sertçe boynunu kütletti ve "Sırf o kıskanıyor diye niye ikiniz sevgili oluyorsunuz? Yok, olmaz. Eve git sen Yasemin..." dedi.

Kıskançlığın batsın, yılan. Sen acaba kimi, neyi, nasıl kıskanmaya hak görüyorsun kendine?

İç sesimle Tutku denen süs bebeğini bir güzel giydirmiştim ama Korkut'un ağzından çıkanlarla ufak çaplı bir kriz geçiren de ben oldum.

"Ozan, kıskançlığı yapan sen olmayacaktın bu durumda. Hani görev, müzayede bileti, büyük patron filan, anlarsın ya..." diyen Korkunç sonunda zafere imzasını atmıştı. Ozan dikleşen omuzlarını serbest bıraktı. Derin derin nefes aldıktan sonra, "Sadece bugün, bugünden sonra asla böyle bir şey yaşanmayacak."dedi.

"Ne alaka ya!" diye bağırdığımı sonradan fark ettim. "Dur, hemen itiraz etme işte." diyerek bende hipnoz etkisi yaratan bakışlarını yalvarırcasına gözlerime dikti.

"Sen bu gizli görevin bir parçası değilsin ve ben-"

"Neyse ne lan!" dedi Korkut. Beni yanına çekerek, "Bugünlük sahte de olsa sevgilinim Latin güzeli. Kahvemizi içip buradan toz olacağız."

Siz öyle sanın...

Aksiyon, macera, gizem ve yepyeni bir hayat, merhaba...

'Abartma Yaso, sadece küçük bir rica. Kendini bir an da kızıl serçe ilan etme istersen...'

"Tamam, kabul." dedim ve müstakbel görev ortağıma yandan itici bir bakış attım. Ne umduk ne bulduk...

"Aman, havalara bak hele." dedi aynı benim gibi yandan yandan bakarak. "Merak etme, tipim değilsin. Ben sarışınlardan hoşlanıyorum."

"Yürü git," dedim koluna dirsek atarak. "Sen benim tipime kurban ol."

Kaşlarını oynatarak sırıttı. "Sana kurban olan olmuş, ben almayayım."

"Şu hale bak, daha ilk dakikadan başladınız. Duygulara ve tepkilere yer yok Yasemin. Eve gidince sakladığın tüm duygularını sergileyebilirsin. Bende makul biçimde telafi ederim." Gıcık bir şekilde güldü ve bu kez Korkunç'a döndü. "Sen de diline hakim ol, kopartmayayım."

Korkunç'a dediklerini umursamadım. "Korkunç başlattı," dedim. "Beni kışkırtmasaydı ağzımı bile açmazdım."

"Sen de meyillisin ama ben fıstık," dedi Korkunç elini omzuma atarak. "Bana malzemeyi verip sessiz kalmamı bekleme."

Omzumdaki kolunu ittirdim. "Çek kolunu. Daha göreve başlamadık."

"Ben profesyonelim Yasemin Hanım. Olaya anında adapte olurum. Prova yapıyoruz. Ayrıca görev görevdir. Benim için partnerimin bir önemi yok. Aslında bizim birimden Didem olsaydı partnerim kaymak olurdu ama neyse, idare edeceğiz artık." dedi.

Ayak üstü yaptığımız plan ve benim dahil oluşum daha fazla dikkat çekmesin diye Tutku denen yılanın odasına geçtik. Kapının önünde bizi yüzündeki abartılı gülüşle karşılayan sekreter Tutku denen yılanın az sonra bize katılacağını ve o gelene kadar kahvelerimizi getireceğini söyleyerek masasından uzaklaştı. Birkaç adım atmıştı ki geriye döndü. "Ozan Bey, misafirlerimiz kahvelerini nasıl alırlar acaba?" Ozan buraların eski müdavimi olduğunu belli eden bir tavırla, "Bir az şekerli bir de bol şekerli. Benimki de sade..."

Sekreter sanki biz kendi isteğimizi söyleyemiyor muşuz gibi Ozan'la muhatap olunca benim sigortalar attı.

"Ben kahve istemiyorum. Limonlu soda alayım..."

Emrivaki rolüm, bende gaz yapmıştı. Limonlu soda iyi gelirdi. Çıkan sekreterin ardından yanıma yapışık oturan Korkut'u itekledim. Benim dibimde olmasını hayal ettiğim adamsa elini alnına dayamış yerdeki seramikleri inceliyordu. Tamamı cam olan ve gafletten kendini boğarak öldürme isteği uyandıran cam odada gözlerim etrafı kesmeye başlamıştı bile.

Ozan cebinden telefonu çıkararak ekrana dokundu.

"Yiğit Abi, bizim planda yeni bir gelişme var. Bu yeni durumu sana bildirmem lazım."dedi.

-

"Yasemin ve Korkut burada. Tahmin ettiğin şekilde, evet..."

-

"Tutku bundan sonra daha açık olacak, eminim."

Ay daha ne kadar açık olacaktı acaba? Zaten tüm mal varlığı halka açık geziyordu.

"Abi, detayları daha sonra anlatırım ben sana. Sorun çıkaracağını sanmıyorum."derken bana manidar bakışlar attı. Omuz silktim. Benim yerimde Ajan Heri olsaydı ortalığın anasını ağlatırdı ama kısmet banaymış. Ben de görevimi en iyi şekilde yapardım. İşin içinde beni motive edecek bir adet Tutku vardı çünkü.

"Akşam uğrarım, konuşuruz. Tamam." diyerek telefonu kapattı.

Kahveler geldiğinde beni bir heyecan basmıştı. Tutku denen engerek hala ortalarda yokken kafamı kurcalayan ve beni rahatsız edenleri sıralamaya başladım.

"Biz şimdi Korkunç'la beraber bir süre daha devam edelim bence bu role? Siz buluştuğunuzda yanımızda olursak iyice inanır. Aslında benim başka planlarım var. İş ve ev bulacağım, inşallah çabuk verir bilgiyi."

"Zaten içime sinmiyor Yasemin, bir de böyle yaparak beni daha fazla üzme işte."

"Niye üzülüyorsun ki? Senin de işine gelir bu durum..."

"Ne olur idare et. Bir arıza çıkarma Yasemin. Bak hepsini telafi edeceğim, söz. Sadece şu mesele kapansın istiyorum artık. "

"Ben arıza falan çıkarmam ama o kadın tek bir iğneleyici söz etsin, altında kalmam. Baştan diyeyim de sonra bana hesap sorma."

"İğneleyemez..."

"Neden? Korkut'la sevgili olduğumuzu düşündüğü ve seni kaybetme korkusunu aştığı için mi?"

Başıyla Korkut'a işaret etti. Komutu alan Korkut kahvesinden son yudumunu alarak dışarı çıktı. Bense gazıma iyi geleceğini umduğum limonlu sodama dokunmamıştım bile.

"Yasemin, yapma. Bak, sana çok tuhaf geliyor, biliyorum ama anla işte. Bu iş bitsin, o zaman istediğin kadar surat as istersen canıma oku, razıyım."

"Şey..." dedim ve ne diyeceğimi bilmeden yüzüne baktım.

"Hiçbir şey söyleme Yasemin. Söz veriyorum, her şeyi telafi edeceğim."

Bu adamın içinden çıkan yeni kişilik bana kafayı yedirecekti en sonunda. Hem de aşktan... Alttan alttan verdiği subliminal mesajlarla canımı alıyordu, haberi yoktu. Bulunduğumuz ortam bu itiraflar için uygun olmasa da içime ılık ılık yayılan mutlulukla başımı salladım.

"Acısını çıkartırım ama..."

"Çıkart. İstediğini-"

"Selam..." diyerek odaya dalan kazulet ve peşindeki sahte sevgilimle konuşmamız yarım kaldı. Korkut süratle yanıma gelerek oturdu. Kolunu omzuma attığında kulağıma fısıldadı. "Adamın feleğini şaşırttın be Latin güzeli..."

Gülmek istedim, gülemedim. İçime içime kahkaha atarken, "Çıkalım mı?" diyen Tutku Ozan'ın koluna girmişti. Gönül Akkor yine arka fona yerleşmişti. Bu ara sık sık da girecek gibiydi.

'Kıskanırım seni ben, kıskanırım kendimden. Bu nasıl aşk Allah'ım, öleceğim derdimden...'

Alık alık arkalarından bakarken aklıma dahiyane bir fikir gelmesine engel olamadım. Benim kafam hep en olmadık zamanlarda üretiyordu bu dahiyane fikirleri. Kendime engel olmak yerine Korkut'a iyice yaklaşarak ayağa kalktım. Korkut'ta benimle ayağa kalkarak beni kapıya yönlendirdi.

"Görüşürüz Yasemincim..." diyen Tutku'ya estetikten mimiklerini kaybetmiş gibi zorla yerine oturttuğum bir gülümseme bahşettim. 'Canın çıksın, yılan...'

Ozan arkasını dönerek bana baktı. Gözlerindeki yakarış içime su serpmek yerine beni daha da kışkırttı. Yanımdaki Korkut'tan yediğim dirseklerin intikamını almak istercesine sağlam bir dirsek attım.

"Oy anam," diyerek belini tuttu. "Bir dahakine direkt bıçak sok, daha etkili olur Latin güzeli..." dedi.

"Abartma..."dedim gözden kaybolmak üzere olan ve birbirine asla yakışmayan ikiliyi izleyerek. "Ben sizin planınıza uydum. Şimdi sıra sizde..."

"Hayır..." dedi ellerini başını iki yanına koyarak. "Ben gidiyorum ve bir daha da asla beni kandırmana izin vermeyeceğim."

"Ne istediğimi henüz duymadın ki..." dedim kıkırdayarak.

"Duymama gerek yok. Tahmin etmek zor değil."

"Lütfen..." dedim başımı yana eğerek.

"Bir de yavru kedi gibi bakıyor çakal. Kızım ben senin aklından geçenleri bilmiyor muyum sanıyorsun? Seni eve bırakacağım ve sen aklındaki bu fikri unutacaksın."

"Unutamam. Hem bak daha dinlemedin bile. Belki sende beğeneceksin, ne biliyorsun?"

"Allah beni kahretsin," dedi ellerini beline koyarak. "Kabul. Merak ediyorum ve sonunu bile bile ateşe atlıyorum."

"İkna kabiliyetim iyidir. Şimdi acilen buradan çıkmalıyız."diyerek suç ortağım, pısırık Korkunç'u çekiştirdim.

"Sen var ya, çok fena bir şeysin Yasemin. Seni yanımıza alsak tüm İstanbul'un suç örgütlerinin anasını belleriz."

"Sen de fena değilsin ortak ama ağzın çok bozuk. Her neyse, sanırım bir süre buna katlanabilirim. Şimdi hızlan ve bir an önce peşlerine düşelim."

Kapıdan çıktığımızda otoparktan iki araba halinde çıktılar. Hemen Korkut'un arabasına binip aynı istikamete doğru yola çıktık. Araya giren otomobiller ve servis minibüsleri işimizi kolaylaştırdı. Şu an bizi fark etmeleri mümkün değildi. Fazla uzaklaşmadan, yakınlarda bir restoranın otoparkında araçlardan indiler. Biz onların bizi fark etmeyeceği uzaklıkta bir yere park ederek beklemeye başladık. Korkut gerginlikten durmadan direksiyonu sıkıyordu ama henüz gerilmek için erkendi zira ben içinde bulunduğum durum yüzünden yine zamanlamayı şaşırmıştım.

"Bir an önce içeri geçseler de bende tuvalete gitsem."

Süratle bana döndü. "Mümkün değil, yakalanırız."

"İkimiz aynı an da girersek evet ama ben tek başıma gireceğim."

"Sadece tuvalete gitmek için restorana giremezsin Yasemin."

"Yemek de yiyeceğiz herhalde Korkunççum. O kadar da düşüncesiz değilim."

"Birlikte girelim. Sote bir yere oturur dikkat çekmeden izleriz."

"Anlaştık..."

Bakın, ne kadarda uyumlu ve söz dinleyen bir kızım, gördünüz mü?

"Bu yaptığımız ne işe yarayacak bilmiyorum ama dediğin gibi olsun. Uzaktan sadece izlemek bize bir bok kazandırmaz."

'Sen öyle san. Ben ikisini baş başa görebilmek için canımı dişime takmışım.' Diyemedim tabi.

"Belli mi olur, bakarsın kimsenin fark etmediği bir detay yakalarız."

"Günahsız masum bir çocuğum ben ya. Daha kalbim aşk ateşi bile görmeden cehennem ateşine sokuyorsun beni."

"Aç bakayım ağzını..." dedim sırıtarak.

"Ne?"

"Aç da bakayım süt dişlerin dökülmüş mü? Hani çocuğum dedin ya. O yüzden."

"Bir ara hatırlat buna anıra anıra güleceğim ama şu an da gülecek yerlerim bir tarafıma kaçtı."

"Amma da tırsak çıktın be ortak. Biz böyle giderse içeri girmeden onlar karnını doyuracak."

"İn hadi, in de iyice tansiyonum çıkmadan şu işi halledelim."

"Az önce çocuktun şimdi de dede mi oldun Korkunç? Valla gelişim hızına yetişemiyorum."dedim kahkaha atarak. Bu kez başarmıştım. Rahatladığını belli eden tok bir kahkaha patlattı.

"Aşkta ve savaşta her şey mubah, yürü..." dedi.

Arabanın kapısını açıp dışarı çıktım. Son söylediğini yardım almadan çözmem mümkün değildi. Korkut neyi ima ettiyse devamını duymak için deli oluyordum.

"Ne alaka aşk?" dedim.

"Güzelim, aşk davete icabet etmez. Dur ikazlarına mermi ile karşılık verir. Aşk kapıyı çalmaz, darmaduman eder."

"A- Anlamadım..." dedim yutkunarak.

"Biz insanların beden dillerini iyi okuruz. Hoş, seninkini okumaya gerek bile yok. Baca tutuşmuş yanıyor. İtfaiye bile söndüremez. Bizim sert erkek desen, muhallebi kıvamına geldi."

Bu kadar açık verdiğimi ve insanların dikkatini çektiğimi fark etmem beni rahatsız etti. İçime içime haykırdıklarımın dışarıdan yankılandığını bilsem kafamın içindeki beyni söker yerine safra kesesi falan naklettirirdim. Ozan'ın yaklaşımı ve değişen tavrının farkındaydım ama bunu onun yerine Zeynep ve Korkunç'la paylaşmak istemediğime emindim.

"Sanrı görmüş olmayasın sen Korkunç? Uykunu mu alamadın nedir, yanlış sinyal gitmiş senin beynine."

Tek kelime etmedi. Sırıtarak başını iki yana salladı. Restoranın kapısından içeri girdiğimizde gözlerimle nokta atışı yaparak sol çaprazda oturan ve sırtı bize dönük olan Ozan ve ismi lazım değili gördüm. Bizden tarafa dönük olan üç adam ve bir kadın ise bizi tanımadıkları için tehlike arz etmiyordu.

Onların bizi göremeyeceği ama bizim onları kabak gibi göreceğimiz bir masaya yerleştik. Garson zebellah gibi anında tepemizde bitti. Odaklanma problemi yaşadığım için menüye bakma gereği duymadan, "Korkut, sen seçer misin? Ben bir lavaboya gideyim." dedim.

Başıyla onaylayınca garsonun tarif ettiği lavaboya doğru hareketlendim. Parlak ışıklandırma ve boydan boya ayna olan lavaboya girdiğimde Korkut'un söylediklerini düşündüm. Malum, insanın aklı en iyi ya kaçarken ya da anladınız siz onu...

Aynadaki aksime bakarak kısa bir durum değerlendirmesi yaptım. Fakat net bir sonuca ulaşamadım. Ben toy bir aşık olarak fazlaca açık veriyordum ama Ozan hep bilmece gibi konuşuyordu. Beni iki kez öpme teşebbüsünde bulunmuştu. Tamam, ilkinde benim saftirikliğim nedeniyle baygınlık geçirmem işi bozmuştu ama ikincisi yakarış gibiydi. Karşılık vermem için elinden geleni yapmıştı. Bunları bir kefeye koyunca diğerlerini düşündüm. 'Acısını çıkar, canıma oku. Telafi edeceğim' ne demekti? Tahmin etmek istediğim ama etmeye yanaşmadığım şey Ozan'ın da bana benimkilere benzer duygular yaşadığı mıydı?

Daha fazla düşünerek karman çorman olmuş aklımı zorlamadan tuvalete girdim. İşimi bitirip ellerimi yıkamak üzere lavabonun önüne geldim. Sıvı sabun lavabonun yan duvarına monte edilmişti ve ben dokunmadan kullanabilmek için sensörlü havluluktan bir parça kağıt havlu çektim. Tam sıvı sabuna dokundum ki alçak, hızla yere düştü. Etrafa dökülen sıvı sabun birinin kayıp düşmesine neden olmasın diye sağa sola bakındım ama elimde bolca kağıt havludan başka bir şey yoktu. Onlar işimi görmeyince malzeme odası yazan yere girdim. Benim içeri girmemle beraber kapı kendiliğinden üstüme kapandı. Bir elimde paspas diğerinde kapı kolu, kapıyı açmaya çalıştım ama kol elimde kaldı. Al sana aksiyon, al sana ajancılık! Senin gibi bahtsızın aksiyonla işi ne?

Bağırıp seslensem mutlaka birileri duyardı sesimi ama duymaması gerekenler de olaya uyanırdı. Bir çare, bir çare diye inlerken tuvaletin ana giriş kapısı açıldı. Tam yardım isteyecektim ki o tanıdık sesi duydum.

"Sadık Arman'ı bağla..."

Bu konuşmayı dinlemezsem eksik kalırdım. İçimden bir ses bu Tutku denen cibilliyetsizin ağzından çıkacakları iyi dinle diyordu. Tamam ya, içimdeki ses zaten istemsen de duyacaksın, malum, burada mahsur kaldın diyordu.

"Sadık Bey, önümüzdeki hafta yapılacak büyük vurgun için bir bilet daha istiyorum."

Bombalara gel.

Büyük vurgun...

Topuklu ayakkabılarından çıkan sesten dolayı bir o yana bir bu yana yürüdüğünü anladım. Sabırsız ve gergin çıkan sesi de memnuniyetsizlik içeriyordu.

Allah'ım, ben kesinlikle ajan olmak için doğmuşum.

"Pekala, Ozan Kaya adına. Size bunun için ne kadar minnettar olduğumu anlatamam Sadık Bey. Muhakkak efendim. Tabi, para en geç yarın sabah hesabınızda olacak. Endişe etmeyin, güvenilir biri." Cilveli cilveli kıkırdadıktan sonra ekledi. "Erkek arkadaşım. Tarihi eserlere en az bizim kadar merak duyuyor. Sizi tedirgin edecek biri değil."

Nah değil...

Ozan Kaya, muhtemelen gizli görevin sahte ismiydi ama ben şu an bunu düşünecek durumda değildim. Olaylar, bombalar ve kilitli kaldığım malzeme odasının havasızlığı baygınlık geçirtecek kadar yoğundu. Bu yılan kadının söylediklerini bir an evvel Ozan'a söylemem gerektiği için bayılmamaya karar verdim. Bayılmama kararı nasıl alınıyor diye sormayın, vallahi bilmiyorum. Ben heyecandan ne düşündüğümün farkında değilim.

Tırnak diplerimi kemirmeye başladım. Kadın hala seramikleri arşınlıyordu ve çıkıp gitmeye niyeti yoktu. Korkut'a mesaj atmalı ve beni kilitli kaldığım bu malzeme odasından çıkartmasını istemeliydim. Telefonu çantamdan çıkardım. Tam mesaj ekranına girmiştim ki, aniden ortaya çıkan gürültü ve çığlık ile olduğum yerde sıçradım. O sırada lavabonun kapısı açıldı ve sesler arttı. İçeriye girdiğini tahmin ettiğim bir erkek sesi yankılandı.

"Hanımefendi, iyi misiniz?"diyen sese verilen yanıt ile alt dudağımı dişledim. Hapı yutmuştum.

"Yere dökülen ve temizlenmeyen sıvı sabunun hesabını vereceksiniz! Dua edin de bacağım kırılmamış olsun..."

Haftaya yeni bölümde görüşmek üzere, hoşça kalın...

Continue Reading

You'll Also Like

19.5M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
132K 16.5K 56
Yunanlı güzel Elissa, tatil için geldiği Bodrum'da gönlünü balıkçı çocuğu Kerem'e kaptırır. Modern Aslı&Kerem efsanesi tadındaki çokça romantik bu hi...
461K 24.6K 36
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin, Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin. Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür; Sen hem bir h...
212 68 16
Şarkı sözleri ve kitap alıntıları