Bölüm 114

13 1 0
                                    

"Polislere teslim etmeden önce bir ilgilenelim bakalım Rıfat. Soralım bakalım hatırlarını."

"Soralım abi soralım da sen şimdi Semihi görünce dayanamazsın ki."

"Nasıl yani?"

"Sen Seraya söz verdin polise teslim edelim diye onları. Tamam edelim, edelim de sen şimdi Semihi fena benzetirsin abi. "

"Peki önerin ne Rıfat? Bırakalım yaptığı yanına kar kalsın mı? Benim karım ve çocuklarım ölüyordu. Diğer çocuklarımı da kaçırmaya kalktı o it. Ne yapayım Rıfat? Sakin sakin polise mi teslim edeyim? Sera onlar yüzünden ne acılar çekti. Kendi kardeşi başından vurdu onu. Ya ona bir şey olsaydı? Sen şimdi diyorsun ya sen kendini tutamazsın diye, ben bunları nasıl unutayım Rıfat? Semih şerefsizine atacağım bir iki yumruk belki olanları telafi etmeyecek ama içimi biraz olsun soğutacak."

"Haklısın abi. Hadi gidelim."

Araba eski evin bitişiğindeki deponun önünde durunca önce Rıfat arabadan indi. Ali Ömer direksiyonu sımsıkı tutan elleriyle boşluğu izledi bir süre. Ellerini o kadar çok sıkmıştı ki parmak boğumları bembeyaz kesilmişti. Rıfat hiçbir şey söylemeden onun arabadan inmesini bekledi. Sakinleşmeliydi Ali Ömer, yoksa yapabilecekleri kendisini bile korkutuyordu. Karısına ve çocuklarına zarar vermeye kalkmış bu iki rezile yapabilecekleri aklında dönüp dururken sakinleşebilmek adına yapabileceği tek şey karısına verdiği sözü hatırlamaktı. Daha fazla acı çekmemeliydi karısı. Karısı. Serayı tanıdığı ilk gün geldi aklına birden. Nasıl da ürkek ve çekingendi. Şirketin başına geçeceğini öğrendiğinde nasılda endişeli bakmıştı gözleri. O zamanlar bu ürkek ve zayıf görünümlü bulduğu kızın çocukluk arkadaşı ve çocukluk aşkı olduğunu bilmiyordu. Kız güzeldi evet, ama Ali Ömer güzel bir yüze kapılıp gidecek biri değildi. Karşısına ne güzel yüzler ne kadınlar çıkmıştı, o güne kadar. Hiçbirisi kalbine girmeyi başaramamıştı. Kapalıydı orası. Kocaman bir asma kilit asmıştı kapısına, anahtarını da nereye koyduğunu bilmiyordu bile. Gerek de yoktu zaten o anahtara. Nasılsa kimseyi almayacaktı içeriye. Bir gün evlenirse de mantığı yüzünden olacaktı ya da hiç olmayacaktı. Yine de karşısına ilk kez çıkan bu kız da farklı bir şey vardı. O an için adını koyamamıştı. Aslında koymak istememişti belki de. İlk kez bir kadının gözlerine bakmıştı. Ne kadar güzeldiler. Ya gülümsemesi? Yine de ne o güzel gözler ne de o güzel gülümseme anahtarı düşündürmeye yetmemişti ona. Sonraki günler gizlice izlemişti kızı. İzledikçe daha fazla merak eder olmuştu. Samimiydi, iyi kalpliydi ve güzeldi. Yine de yeterli değildi. Aradığı şey çok daha farklı bir şeydi. Ve günler geçmeye başlayıp Sera da olan o saklı hazinenin ne olduğunu hala bulamadığı zaman deliye dönmek üzereydi. Kızı araştırtmıştı. Gelen ön bilgiler olumluydu, ama Ali Ömer daha fazlasını merak ediyordu ve bu merak duygusu dört bir yanını sarmışken Seraya olan davranışları da tutarsızlaşmaya başlamıştı. Ona bir iyi bir kötü davranıyordu farkındaydı ama bunun nedeni de Seraydı işte. Bazen onu elinde kahve fincanı pencere kenarında boşluğa dalmış halde görüyordu.  O zamanlarda ona sarılmak, saçlarını okşayıp, her şeyin geçeceğini söylemek istiyordu. Acaba ne düşünüyor düşüncesi, acaba sevgilisi var mı düşüncesine dönüştüğünde tanışalı on gün olmuştu. İşte o gün daha fazla dayanamadı. Onun hakkında her şeyi bilmeliydi. Neleri sever, nelerden nefret eder, ne yer ne içer, nereye gider, kimlerle görüşür, ne yapar ve elbette en önemlisi sevgilisi var mı? Tüm bunları araştırttığını öğrense bir daha yüzüne bakabilir mi bilmiyordu. Ya sevdiği biri varsa? O zaman ne yapacaktı? Uzun yıllar sonra kalbinde kıpırtılardan çok daha fazlasını oluşturan bu kızı nasıl unutacaktı? Sevdiğinden ayıracak hali yoktu ya. Ayırsa bile onu sevecek miydi?  Korkarak beklediği günün ertesi günü masasında duran dosyayı elleri biraz da titreyerek açmıştı. Kapattığında ise yüzündeki gülümseme Sera da günlerdir aradığı şeyin  ne olduğunu bulmanın verdiği bir işaretti. Aşk. Artık biliyordu.  O sadece güzel bir kadın değildi. Sadece iyi ya da sadece güvenilir de değildi. O Ali Ömerindi. Yıllardan beri aklında kalan çocukluk aşkıydı. Aramamıştı, sormamıştı ama buradaydı işte. Yanındaydı. Tam da o gün o istifa mektubunu bulmuştu masasında ve gerekçesini her ne kadar Sera söylemese de tahmin ettiğinde hayatının en mutlu günü olmuştu.  Anahtara gerek kalmadan paslanmaya yüz tutmuş, ağır kapı gıcırdayarak ardına kadar açılmıştı.

MUCİZELER HEP VARDIR DERLER ???Where stories live. Discover now