Bölüm 57

11 1 0
                                    

                  Yanaklarım alev gibi yanıyordu.  Artık ağlamıyordum ama içimdeki o yenilmişlik ve tükenmişlik hissi oradaydı. Yalan bir sevginin içinde en saf ve en temiz duygularımla yer almış fakat yenilmiştim. Yine.  Yeniden. ....

               Ali Ömer'in öldüğünü sandığım zamanları düşündüm. Ve ne kadar acı çektiğimi. Üzüldüğümü. Ağladığımı. Galiba hiç biri şu an yaşadıklarımla karşılaştırılamazdı. Utanıyordum. Beni bu hale sokanlardan. Bu hale düşmüş olmaktan. Kendimden. Nasıl bu kadar kör olabilmiştim?  Aşk körlüktü belki ama neden benimle oynamışlardı?  O hisseler için değer miydi? Umurumda bile değildi ki. Üstelik onları zaten vermiştim ama kim bilir neden almayı reddedip bu yolu seçmişti?  Oysa ben sırf onun istediği şey diye para bulup şirketi kurtarmak için Thomas denen hödükle evlenmeye bile razı olmuştum. Neden bırakmamıştı? O hisseleri ona bir sözüyle vereceğimi bilmiyor muydu? 

             Öyle ya da böyle artık daha fazla düşünmenin bir anlamı yoktu.  Bundan sonra ne yapacaktım ?  Burada kalamazdım. Gitmeliydim. Gitmeli ve her şeyi arkamda bırakmalıydım. Hayatımın en büyük kazığını yemiştim.  Ve kolay kolay kendime gelemeyecektim. Bunun farkındaydım.

            Fakat nereye gidecektim?  Ailemin yanına dönmek istemiyordum. Onlara nedenler ya da bahaneler sıralamak, onların acıma dolu bakışlarını görmek ve teselli edişlerini dinlemek şu an için kaldırabileceğimden fazlasıydı. Cerenin yanına da gidemezdim.  Beni ilk arayacakları yer orası olacaktı. Birden belki de koca dünyada yapayalnız olduğumu fark ettim. Kalacak yer bulmak sorun  değildi ama insan zor anlarında yanında güvenebileceği birini istiyordu.

     Güven. ... Oysa düne kadar bu kelime benim için Ali Ömer demekti. O ve onun aşkı,  sevgisi defalarca kez kurtulduğumuz o zor durumlar..... Hayır yapmayacaktım. Yapmamalıydım.  Sürekli bunları düşünüp durmamalıydım. Bitmişti.  Aslında hiç var olmamıştı.

               Gitmeliydim. İstenmediğim, zoraki tahammül edildiğim bir yerde daha fazla kalmak gurur kırıcıydı zaten. Kimse görmeden, kimse bilmeden gitmeliydim. Ama önce yapmam gereken bir şey vardı. O kahrolasıca hisseleri istemediğimi ve onlarla istediğini yapabileceğini belirten bir mektup yazmalıydım. Hepsi bu. Ötesini bilmesine gerek yoktu. Kalan azıcık onurumu kurtarmak adına Ali Ömer'e hiç bir şey söylemeyecektim. Gitme nedenimi bilmeyecekti. Asla. Gerçi umurunda olmayacaktı, belki de mutlu olurdu ama olsun.

                Onun bana verdiği hiç bir şeyi istemiyordum. Bu eve nasıl geldiysem öyle gitmeye kararlıydım. Yani sadece üzerimdeki kıyafetler yeterliydi. Ne parasını istiyordum ne pahalı elbiselerini ve takılarını. Takı demişken parmağımdaki yüzüğü hatırladım. Elimi kaldırıp ona bakarken acı bir şekilde gülümsedim. Madem her şey bir oyundu, öyle bir evlilik teklifine ne gerek vardı? Bu yüzük parmağından hiç çıkmasın demişti. Zamanı gelince ben çıkaracağım zaten dememişti çünkü. Bir insanın duygularıyla oynamak bu kadar kolay mıydı yani? Kolaydı tabi. Ne sanmıştım ki?  Mutluktan ayaklarımın yere değmeyeceği bir peri masalı içinde sonsuza kadar bulutların üzerinde  yaşayacağımı mı? Öyle bir aşk var mıydı? Vardı ama kahramanlarından biri ben değildim. Hiç o kadar şanslı olamamıştım.

      Yüzüğü parmağımdan çıkarıp yazdığım mektubun yanına koydum. Gözümden bir damla yaş düştü. Kalbim acıyordu. Ve uzun süre geçmeyecekti biliyordum. Saat gece yarısını çoktan geçmiş, hatta neredeyse üç olacaktı. Kaldığım odaya son kez baktım. Daha düne kadar ne kadar mutluydum. Her şeyden habersiz. Sahte bir dünyanın içinde. Daha fazla oyalanmamak adına çantamı aldım. Kapıyı yavaşça açıp dışarı adım attım. Etrafta çıt çıkmıyordu. Koca evde herkes uykudaydı demek. Yine de ses çıkarmamaya gayret ederek merdivenlerden aşağı indim. Yaklaşık sekiz ya da dokuz adım sonra dış kapıya ulaşacaktım. O tarafa doğru yönelecekken Ali Ömer'in çalışma odasının ışığının yandığını fark ettim. Bu saate ayakta olmasına şaşırmamıştım. Ne de olsa sevdiği yanında değildi, Uyku tutmaması,, onu düşünüyor olması normaldi. Yapmamalıydım ama onu son kez görme isteğime yenik düştüm. Beni fark ederse tüm gidiş planım suya düşecekti bunu biliyordum. Olabildiğince yavaş adımlarla odaya doğru yöneldim. Kapı aralıktı. Ali Ömer masada oturmuş, bilgisayarda bir şeylere bakıyordu. Baktığının ne olduğunu göremedim. Ancak önemi de yoktu zaten. Derin bir nefes alıp ellerini başına dayadı. Saçları dağılmıştı. Saçlarıyla oynamayı ne çok severdim. Çocukça bir heves işte. İnsan sevince sevdiğiyle uğraşır ya öyle bir şey. Oysa bana kolunu ver dese düşünmeden ikisini de feda ederdim. Bir zamanlar.....

                 Burada daha fazla kalırsam Ali Ömer'in beni göreceğinden korkuyordum. Üstelik beni sevmeyen ve istemeyen bir adamı iç çekip izlemekte neyin nesiydi. Artık gitmeliydim. Fakat dış kapıyı açıp kapatırken beni duyabilirdi. Bu yüzden mutfak tarafından çıkmaya karar verdim. Orada bahçeye açılan bir kapı vardı. Ve bahçeye çıktıktan sonra da tek yapmam gereken aynı sessizlikte ve dikkatle kimseye yakalanmadan gitmekti. Ali Ömer'e son kez bakıp içimden hoşçakal diye geçirdim. Hoşçakal çok sevdiğim ama beni sevmeyen adam. Ve bu kez içimden konuştuğumdan emin oldum.

             Bahçeye çıktığımda yüzüme vuran temiz ama soğuk havayı içime çektim. Evden çıkmıştım. Hatta bahçeden de uzaklaşmak üzereydim. Ama nereye gidecektim? Bir otele gitsem Ali Ömer beni hemen bulurdu. Adımla giriş yapamazdım. Eski evime gitsem? Ali Ömer orayı bilmiyordu ancak biraz araştırırsa bulması fazla zamanını almazdı. Ve ben onunla yüzleşecek gücü kendimde bulamıyordum. Birden aklıma gelen fikirle olduğum yerde kaldım. Bunu daha önce neden düşünmemiştim ki? Aylin'in yanına gidecektim. Aylin liseden arkadaşımdı ve ne Ali Ömer ne de ailem onunla görüştüğümü bilmiyordu. Tek sorun İngiltere'de yaşamasıydı ki aslında bu da bir sorun değildi, çünkü zaten beni yanına çağırıp duruyordu. Yani haber vermeden gidip hava alanında ben geldim diye arasam sevinçten havalara uçacağı kesindi. Evime gidip bir kaç parça eşya hazırlayıp uçağa binecektim. Gerçi Ali Ömer İngiltere'ye gittiğimi de öğrenirdi ama o öğrenene kadar ben kendimi toparlayıp ona izimi kaybettirebilir ya da onunla yüzleşebilirdim. Aslında ta oralara kadar peşimden geleceğini sanmıyordum ama koskoca yerde beni bulması da zaman alacaktı. Sonuçta ne arkadaşımı biliyordu ne de elinde bir adres vardı.

                      Gün aydınlanmaya başlarken yürümeye son verip bir taksi bulma umuduyla yola baktım. Çokta uzak olmayan bir mesafeden bir tane geliyordu. Durması için işaret verdim. Kaldırıma yaklaşıp durdu. Taksinin kapısını açarken derin bir nefes alıp İşte dedim. Yeni hayatın başlıyor. Ali Ömer olmadan. Ve taksiye binip camı araladım. Hareket etmeden önce bir kuşun ötüşünü duydum. Ne tür bir kuş olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu. Ne demek istediği hakkında da. Belki de sadece az önce söylediklerime katılmıştı hepsi bu.

**********************************************************************

Merhaba,

Sera gitti.

Ali Ömer fark edene kadar uçak havalanır mı?

Gitsin zaten değil mi?

Ali Ömer de Aslı'sına kalsın.

Mı?

Ne olsun?

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

Görüşmek üzere.

**********************************************************************

MUCİZELER HEP VARDIR DERLER ???Where stories live. Discover now