Bölüm 128

11 1 0
                                    

Sonunda Ali Ömer işe gitmeye başlamıştı. Onun ev de olmadığı zamanlara alışmak zordu, Yine de uğrunda yaşadığımız ve yıkılmadığımız onca şeye rağmen onun için önemli olan yerlerden birini kaybetmemesi önemliydi.  Zaten eskisi gibi geç saatlere kadar çalışmıyor ve her toplantıya da kendisi koşturmuyordu. Gün içinde de saat başı telefon edip çocukları ve beni soruyordu. 

Hayat güzel diye geçirdim içimden. Hayat güzeldi, hem de fazlasıyla. Bahçe de otururken sessizliği bozan rüzgarın sesine kulak verdim. Ağaçlar yapraklarını tatlı bir esintiyle bir o yana bir bu yana sallamaktayken, tek tük bulutlanmış gökyüzü maviliğine pamuk şeker serpiştirilmiş dondurma gibi kızılımsı rengine bürünmüştü. Arada bir düşen yaprakların çimlerin üzerinde oluşturduğu görüntü, ağaçların sararmaya başlamış yapraklarıyla birlikte seyredilmeye değerdi.  Sonbahar kendini  serinlemeye başlayan havayla yavaş yavaş hissettirirken artık adını tam olarak koyduğum bu mutluluk ve huzur çeperi içerisinde tamamlandığımı hissediyordum. Eksik parçalarım tıpkı bir puzzle gibi yerini bulmuş ve yeni bir resme başlamam için fırsat sunuyordu. Daha fazla ne isteyebilirdim ki? Yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen hayat bizi öyle bir noktaya getirmişti ki, bir adım sonrasını beklemek bencillik olurdu. Yine de eksik olan bir şeyler vardı elbette. Ali Ömer'in ısrarla istediği ve istemekten asla vaz geçmeyeceği şeyler mesela. Daha fazla çocuk gibi. Kendi çocukluğu ve gençliğinin büyük bölümü yalnızlık ve sevgisizlik içerisinde geçmiş biri olarak onu anlıyordum aslında Ailem için istenilmeyen ve beklenilmeyen bir çocuk  olmuştum. Anne sevgisi nedir hiç bir zaman bilemedim. Babamsa kendine göre sevdi belki de beni. Yine de her zaman yapayalnızdım ben. Ta ki Ali Ömer'e kadar. Onunla tanıştığım ilk gün içimde oluşan o bana bile o yabancı duygularla ne yapacağımı bilemezken bu günlere gelebilmiş olmanın şaşkınlığı hala üzerimde. Bu gün yaşadığımız mutluluğa rağmen başımızdan geçen tüm o olumsuz şeylerin korkunçluğu bile silindi artık. Ve zaman huzur zamanı. Mutluluk zamanı. Sevgi, aşk ve gülmek zamanı....

Çalan telefonumun sesiyle düşüncelerim rüzgarla savrulan  bir bulut misali  uçup gitti. Ali Ömer'in aradığını düşünerek ekrana baktımsa da yanılmıştım. Arayan Şirindi. "Sera hatırlıyor musun, seninle ilk tanıştığımızda beni Ali Ömer'in kız arkadaşı sanmıştın?"

"Sanki kız arkadaştan bir tık daha fazlası sanmıştım, sevgilisi gibi, de nereden çıktı şimdi bu?"

"Sera bugün ben bir şey öğrendim.  Ve düşündüm, paylaşabileceğim kim var diye. Bizim seninle tanışma hikayemiz geldi aklıma.  Seninle ilk karşılaştığımız gün gözlerinde henüz kendine bile itiraf edemediğin bir kıskançlık vardı. Kuzen olduğumu öğrenince de yine gözlerindeki rahatlamayı ve umudu gördüm."

"Şirin, canım hala hiçbir şey anlamadım desem? Evet anlattıkların doğru ama neden şimdi hatırladın bunları? Kötü bir şey yok değil mi? Korkutma beni. Ne öğrendin?"

"Hayır hayır korkma. Kötü değil, sadece alışılmadık bir şey. Yani benim için. Aslında yüz yüze konuşmak istiyordum ve hatta sana geliyorum ama yolda dayanamadım aradım. Ve geldim işte. Telefonu kapatabiliriz.  Sera."

Adımı seslenmesiyle arkamı döndüğümde ağlamaktan gözleri ve yanakları kızarmış bir Şirin karşımda duruyordu. Korkmamamı söylemesine rağmen ağlıyor olmasından dolayı onun için endişelenmiştim. Yine de ışıl ışıl bir mutlulukla bakan gözleri biraz da olsa içimi rahatlatmıştı.

"Sera sen benim için sadece  kuzenimin karısı değilsin. Evet yıllar içinde anlaşmazlıklarımız oldu. Sana haksızlık ettiğim zamanlar oldu. Sen beni affettin. Bağışladın.  Sera biz çok zor zamanlardan geçtik. Çok zor şeyler atlattık. Ama hiç kopmadık. Benim tek gerçek arkadaşım oldun sen. Bu yüzden ilk seninle paylaşmak istedim. Sera ben bugün bir şey öğrendim."

MUCİZELER HEP VARDIR DERLER ???Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin