Bölüm 48

23 1 0
                                    

      Hayat bu ya. İnsan umudu olmadan yaşayamazmiş. Bardakta yarım kalan çay, havada asılı kalan bahar kokusu, rüzgârın hışırtısı, bir çocuğun yüzündeki masum mutluluk. Tüm yarım kalanlara inat. Tüm yarıda kalanları katik edip hayallerine, ve uçsuz bucaksız salınıminı  aslında devasa bir aymazlığın kanatlarına kondurup içinden geçenleri ve belki az birazda İçinde kalanları sessizliğin yanında sitemli bir bekleyişi bırakmak  hepsi. Öyle basit öyle karmaşık ve kallavi. .....  

   Bundan sonrasını hep bir adım sonrasını düşünerek yaşamak. Belki en zor olanı bu. Fakat ne bu içinde bulunduğumut durum ne de adını koymaktan itina ile kaçındığım içimi hunharca kaplayan huzursuzluk beni benden almaya yetmiyordu. Artık herşey sonlansa  ve bu sondan yeni yepyeni bir başlangıç yapabilmenin mutluluğu ile varolan bütün hoyratliklara inat yaşasam Yaşasak.

     " Ne o hatun? Bakıyorum da bu evi beğenmedin? "

    " Yoooo. Beğendim. Sadece..... "

    " Sadece ? "

   " Ne zaman bitecek bunlar Ali Ömer?  Ne zaman ben sadece akşam yemeğine ne yapsam onu düşüneneceğim?  "

    " Az kaldı Seram. Semih ve diğerleri yaşadığımı öğrenene kadar onlar hakkında epey bilgi topladık. Hisselerde de çoğunluk bende. Senin hisselerinde benim yanımda olduğun için benimkilerle. Yani az kaldı sevgilim. "

    " İyi ama ben hisselerimi zaten sana devretmiştim. "

  "Gerçekten kabul ettiğimi düşündün mü?"

   "Ama ben sana verdim. İmza attım hatta. "
   " Evet attin ama asla işleme konulmadı. "

   " Ama ben onları sana isteyerek verdim. "

   " Hayır sevgilim. İsteyerek değil. Bana kızgındın. Hem isteyerek devretsende o hisseleri alamam. Onlar senin. Hem bu kadar kaytarma yeter. Hadi bakalım işe gidiyoruz."

   " Ali Ömer korkuyorum. Ya sana bir zarar verirlerse? "

   " Merak etme sen Seram. Hiçbir şey yapamazlar. Polis de onların peşinde. "

   " Ne bileyim bazen tüm bunlar hiç bitmeyecek gibi geliyor. "

   "  Bitecek sevgilim. İnan bana çok az kaldı. Her şey yoluna girecek ama.... " 

    Konuşmasını yarıda kesince başımı yaslamiş olduğum göğsünden kaldırıp gözlerine baktım.  Bakişlarımla devam etmesini istediğimi anlatmaya çalıştım fakat pek başarılı olmadığım ortadaydi. Yüzündeki ifade aslında çok şey anlatıyor olsa da anlamadığım için ondan duymak istiyordum.

    " Ama ne? Neden sustun?  "

    Bir süre beni izledikten sonra ceketini alıp giymeye başladı. "Hadi çıkalım artık. "

    Bir şey anlıyormuydum? Elbette hayır.  Daha önce de Ali Ömer'in benden sakladığı şeyler vardı fakat ilk defa bu kadar ortada bırakmıştı beni. Neden konusmadigi hakkında bir fikrim yoktu. Ancak peşini birakmayada niyetim yoktu. Bu yüzden tüm cesaretim ile onu durdurdum.  

   " Önce söyleyeceklerim bitir. "  dedim. Bir cevap alana kadar gerekirse gün boyu başinin etini yemek pahasına ögrenecektim.  Karali duruşum onu ikna etmiş olacakki derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

   " Seram gerçekten boşver. Öylesine dedim zaten. Hadi gidelim. "

   Nasıl yani?  Benim ikna yeteneğim bu kadar miydi? Beceremedim mi ben? Oysa diğer kadınlar ne kolay yapıyorlar. Benim onlardan neyim eksik? Mesela Arzu? Gerçi o da Ali Ömer'i bir şeye ikna edememisti ve bu beni gerçekten ama gerçekten çok mutlu ediyor olsa bile mutluluğun aklıma Ceyda isminin gelmesiyle son buluyor. Kabul edelim Ceyda oldukça hoş bir kadın. Ve zamanında Ali Ömer'in ilgisini de oldukça çekmiş. Ama şu an yanında o değil ben varım.  Demekki o kadar da etkili değilmiş. Bana da bak. Bu ne özgüven? Ay ben kimi kandiriyorumki?  Ceyda sadece hoş değil. O güzel, zeki, alımlı ve akıllı. Yani belki de tüm bunlar bittikten sonra bir parmağını oynatarak bile Ali Ömer'i elde edebilir. Ali Ömer' de gider. Gider tabi. Ne yapsın benim gibi ikna yeteneği bile olmayan birini? Belki sadece içinde bulunduğumuz durum yüzünden yanimdadir. Belki şartlar normal olsa yüzüme bile bakmaz. Ama o Ceyda da az değil hani. Sen gel benim sevdiğim adamı al kendine. Neden? Güzelsin diye mi? Tamam yakişiyorsunuz ama ya ben? Bana yazık değil mi?  O kadar mantı açtım sana ben. Dolmalar sardim. Bir değer bil. Bir vefa göster. Ama yoookkkk. İlla gidersiniz. Erkek milleti işte nolacak. Güzelmiş. Boya küpü, parfüm şişesiyle banyo yapmış çarpık bacaklı seni. Ben de sevgilimi sana kaptiracak göz var mu? Senin makyaj masrafın için mi benim aşkım sevgilim gece gündüz çalışsın?  Yemek yapmayı da bilmez bu. Aç bırakır benim sevdiceğimi.  Aşkommm bugooonn dışarda yiyelim muuu? Askoommm eve bir aşçı alalooommm moooo?   Fransooozzz olsooonnn.  Ay benim sevgilim de saftir kanar bu cilvekar kadına. Benim aşkımı kurtarmam lazım. Yedirmem ben onu Ceyda seyine. Neyine?  İşte illetine. Ali Ömerrrrrrr.  Sevgilimmmm.

    Elbette masaya yaslanarak oturmuş, kollarını birbirine dolamiş, yüzünde dünyanın en tatlı gülümsemesiyle bana bakan ve " Efendim aşkım. "  diyen bir Ali Ömer görmeyi beklemiyordum. Kabul ediyorum iç hesaplaşmam biraz uzun sürmüş olabilir. Ama sevgilim söz konusu iken asla hiç bir şeyden ödün veremezdim. Bir dakika. İç hesaplaşma dedim değil mi ben?  Yani içimden konuştum. Öyledir tabi canim. Öyledir değil mi?  Ana Ali Ömer neden kafasını iki yana sallıyor ki? Bir de gülüyor mu o?

  "Yaaa yine dişimdan düşündüm değil mi? "

   " Gel buraya deli hatunum gel. "

    Biraz bozularak da olsa Ali Ömer'in kollarının arasına gittiğimde başımın tepesine bir öpücük kondurup sımsıkı sarıldı. Saçlarımı oksarken " Aslında Fransız aşçı fena fikir değilmiş. Hem Ceyda da yorulmamiş  olur  " dediğini duyunca tüm romantizmi bir sözüyle ortadan kaldıran odun sevgilimin omzuna bir tane vurup " O zaman bekletme sen sevgili Ceydani daha fazla istersen." dedim  ve   kollarının arasından çıktım. Ali Ömer koca bir kahkaha atarak kolumdan tutup beni tekrar kendine çekti ve sarıldı.

    " Seram durduk yere Ceyda nereden aklına geldi inan bilmiyorum ama değil Ceyda,  bu dünyadaki ve başka dünyalardaki tüm kadınlar da bana gelse senin saçinin bir teline değişmem yemin ederim. "

   En sevimli halimle ona bakıp " Benden güzel mantı açsa bile mi? "  diye sordum. İkimizde naz yaptiğimin farkindaydik fakat Ali Ömer'in " İsterse mantı gurusu olsun senin mantina değişmem  " demesi hoşuma gitmişti.  Mutluydum.  Mutluydu. Mutluyduk. Yine de o cümlenin devamını merak ediyordum.

    " Aşkım ne soyleyecektin? "

    " Asla vazgeçmeyeceksin değil mi? "

     " Vaz geçeyim ister miydin? Susayim? "

     " İşte bunu asla istemem Seram. "

    "  O zaman? "

    " Belki de seni tüm bunlara mecbur birakmamaliydim, diyecektim. "

    " Mecbur? "

    "  Yani tüm bu olaylar. Bu karmaşa. Belki her şeyi halledip öyle çikmaliydim karşına. Ama sen Thomas' la evlenmeye kalkınca ....işte.... "

    " Aşkım biz bunları konuştuk.  Benim yerim senin yanın. Ve sen beni istediğin sürece de yanında olacağım. Ben seninle her şeye varım. Sen yeter ki beni hep sev. Sakın vaz geçme.  "

    " Ceyda ya gitmeyeyim yani? Fransız yemekleri de güzeldir halbuki. "

   "  Ali Ömerrrrrrr  "

   " Soyle sevdiğimmmm. "

   " Ama sen böyle bakıp konuşursan ben sana kızamam ki. "

   " Kızma zaten. Sen hep böyle gül bana.  Hep böyle sev. O zaman dünyadaki en mutlu adam ben olurum. "

    " Sen yanımda ol ben seni hep severim. "

    " Abi nerde kaldınız yaa?  İki saattir arabada bekliyorum. "

    " Biz de Rıfat ne zaman gelip mutluluğumuza limon sıkacak  diye merak ediyorduk. "

  " Abiiiiii. "

   " Ne abi ne ne?  Bi öptürmedin de sevgilimi. Sen de gülme Seram. Haksız miyim? "

    " Oyyy benim koca bebeğim üzülmüş mü? Kıyamam ben sana.  "

   " Serammmmm. "

   " Ali Ömerimmmm.  " deyip yanağına koyduğum sulu öpücükten sonra sevdiğimin gülümseyen gözleri ve yüzüyle artık işe gitmeye hazirdik.  

♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡
Merhabalar,

Nasıldı bölüm?  Beğendiniz mi?

Gerçi ben kendim için yazıyorum. Yorum yok. Oy yok.

Ne diyeyim. Zorla okutamam ya.

Ama emeğime  bir karşılık vereydiniz iyi olurdu.

Mutlu olurdum.

Görüşmek üzere. 🙌 🙇

♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡

MUCİZELER HEP VARDIR DERLER ???Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt