Bölüm 29

16 1 0
                                    

           Masallar gerçekten var oldu mu acaba?  Yoksa hepsi iyi kalpli teyzelerin çocukları uyutmak ya da   umut vermek, hayal kurdurmak için uydurduğu  öylesine safsatalar miydi? Yazık ki asla bilemeyeceğim  şeylerden biri de bu. Benim masalim başlamadan bitti.

       Çoğu zaman düşünüyorum. Gururum yerine aşkımı seçseydim,  o şimdi yanımda olurdu. Ya da olmazdı.  Ama en azından sevilmek nedir bilirdim.

      Bazen yeni başlangıçlar yapmak gerekirmiş. Bu onlardan biri değil. Hiç değil. Olmadı da. İnsan aşkı gerçekse karşısındaki yalan da olsa  - ki değil - yerine başkasını koyamiyor. Ne garip. Beynin kabul ettiğini kalp reddediyor. Ve sen sevmeye devam ediyorsun. Ve merak ediyorsun. Masallar gerçek mi diye?

      Bu da bir masal işte. Sadece kavuşamadiğimiz için sonu mutlu bitemeyen bir masal. Ama ben biliyorum. İnanıyorum. Bu masalda da güzel  olan bir sürü şey var. Bakışı. Gülüşü. Güven veren elimi tutuşu, sarilişi. Hiç unutmadim ki. Unutamam.

    Ve şimdi ortadaki bu sır. Bazen acaba ben mi birşeyleri büyütüyorum diyorum ama yok. Başka bir şey bu. Ve ben ne olduğunu bulacağım. Herkes beni İtalya da tatlde zannederken kendimi Ali Ömer'in evinde araştırma yapmaya adamamin nedenide bu.

    Eğer bir anahtar çay kutusundan çiktiysa başka şeylerde başka yerlerden çıkabilir pekâlâ. Elbette hiçbir şey bulamayabilirimde ama denemeden de bilemem.

    Önce elimde olanlara bakarsak garip bir şekilde başka bir evin anahtari -ki kendisi bir çay kutusundan çıktı ve açiklamasida hayir hayir hiçte inandırıcı değildi. -  , gri olmayan perdeler,  Şirin ve Rıfat ' in tuhaf halleri veeeee en büyük gizem beni kurtarıp hastaneye götüren kişi. Bunlardan birseyler çıkarmak zor tabi ama ortada gizli saklı bir durum olduğunu göstermeye yeter bence. Bu durumun ne kadarı Ali Ömer ile ilgili diye sormak gereksiz çünkü hersey onunla ilgili olduğunu işaret ediyor.

   Ali Ömer'in masasındaki dosyalardan önce bilgisayariyla başlamak en dogrusuydu.  Fakat şifre geçmem gereken bir engeldi. Doğum tarihi, anne baba adı ya da şirket adı gibi çeşitli kombinasyonları denedikten sonra tam vazgeçmek üzereyken aklıma kendi adım geldi. Sevdiceğim benim adımı bilgisayarına şifre olarak kullanmıştı. Aklımı seveyim. Çok zekiyim. Elbette böyle denilebilirdi ama hayır benim adımda uymamişti. Tamam aklımı sevmeyeyim. İyi ama şifre ne olabilirdi?  Ben Ali Ömer olsam şifreyi ne yapardım?  Durup bir düşünelim. Hayır o değil. Iiiiiiii bu da değil. O mu yok canım daha neler. Kendi adiiii?  Olabilr mi? Aslinda kimseninde aklına gelmez. Deneyelim bakalım. Evetttt. A Hayır. Bu da olmadı. Ama neee?   Neydi bu şifre? Ali Ömer?  Aşkım, sevdiceğim bir ipucu versen?:Ali Ömer benim Sera. Senin Seran. Bir dakika. Ali Ömer Sera. Tabi ya. Şifre buydu. Nasilda daha önce düşünemedimki. Neyse sonunda açıldı. Bu arada zekama alkış tutuyorum. Bakalım bilgisayarı açmam bir işe yarayacak mi?

    Elbetteki Hayır. Birkaç proje ve sözleşme dışında hiçbir şey yok.  En ufak birşey bile yok. Tamam zaten illaki var dememiştim. Ama bayağı bir heveslenmiştim hele ki  ekran resmi  olarak balo gecesi çekilen bir resmimi koyduğunu görünce. Ama pes etmek yok. Bilgisayarı bırakıp masadaki dosyalara bakmaya başladım. Çekmeceler, kütüphane ve sehpa derken saat hayli ilerlemişti.  Kendime bir kahve yapmak için mutfağa gitmeye karar verdim. Kimbilir belki de bu sefer kahve kutusunun içinden bir not felan çıkardı. Ya da bir mektup. Tamam. Biliyorum hiç komik değil.

    Kahvemi yapınca midemde oluşan senfoniye sadece kahvenin yetmeyecegini anlayıp çekmecelere ve dolaplara bakmaya başladım. Daha önce yani Ali Ömer yaşarken buraya gelme fırsatım olmamıştı. Zaten nasıl olsundu ki?  Hepi topu dört ya da beş ay yakindik. Onda da sadece konuşup dertleşmiştik. Ayrıca bekar bir adamın evinde ne işim olabilirdi? Neden geleyim ki? Değil mi ama? Tamam. Şimdi buradayım. Ama kabul edelim. Bir kere şartlar değişti. Değil mi? Hem Ali Ömer yaşasaydı da gelirdim. Kim ne düsünürse düşünsün. Kendimizi bilip, kurallara uyduktan sonra. O benim sevdiğim adam. Ben de onun sevdiği. Öyleymişim. Keşke önceden bilseydim.......

    Bulduğum çikolatalı bisküvilere  şaşirmiştim çünkü Ali Ömer'in onları yediğini hiç görmemiştim. O çikolatalı pasta bile sevmezdi. Belki de Rıfat benim için alıp bırakmıştı ki buzdolabina bakılırsa bu hayli yüksek bir ihtimaldi. 

    Kahvemi ve bisküvimi alıp tekrar çalışma odasına gittim. Bisküviyi koyduğum tabağı masaya bırakıp kahve fincanıni iki elimle sardim. Sıcaklığı iyi hissettiriyordu. Ali Ömer'in koltuğunda oturup masada duran resmimize bakmaya başladım. İkimiz bir arada ne de güzeldik. Elimle Ali Ömer'in yüzünü severken şu an da, şimdi de yanımda olsa herşey ne kadar farklı olurdu diye düşündüm. Fakat bazı şeylerin çözümü yoktu malesef. Resmi masaya bırakmadan önce bende olmadığını bildiğim bu resmin bir kopyasını almaya karar verdim. Ama cep telefonumla çektiğim her seferinde resimdeki gibi çıkmıyordu. Ben de resimden bir tane de kendime yaptırmayı düşündüm. Sonrasında bu resmi getirip yerine koyabilirdim. Ve böylece hiçbir şeye zarar vermiş olmazdim.

   Çerçeveden çıkarmak için arkasını çevirip açtım. Çerçevenin arka kısmını kaldirdiğimda resmin arka tarafini kaplayan pembe kâğıt gözüme takıldı.  Aynı yarım kalan hayallerimiz gibi pembeydi. Onu ve resmi çıkarıp elime aldığımda arasından küçük beyaz bir kâğıt uçuşarak masaya düştü. Biraz da olsa çekinerek onu alıp okuduğumda gözlerime dolan yaşlara engel olamamiştim. 

**********************
Merhaba,

Acaba Sera o notta onu bu kadar ağlatacak ne okudu? 

Sera ne saklandiğini bulabilecek mi ?

Hikayeye çabucak bir son mu istersiniz yoksa hakettiği gibi bir son mu olsun?

Ya da doğru soru bu sizin için farkeder mi? Nasılsa yorum yapmıyorsunuz.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

😢😢🙇🙇

***********************

MUCİZELER HEP VARDIR DERLER ???Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin