Oniki

34.3K 2K 1.1K
                                    

12.11.2020

***

''Ben yıkayayım sen durula'' Selçuk kafasını salladı. Leğenin içindeki kaşıkları yıkayıp önüne koydum. Durulayıp sepete yerleştirdi.

Bulaşık sırası bendeydi. Ama Selçuk yardım etmek isteyince geri çevirmedim. Çünkü bulaşık yıkamaktan nefret ederdim.

''Hayranların ne kadar çok. Bak tek başına bulaşık yıkamana kıyamıyorlar.'' Mert'in sesini duymamla ona döndüm. Fırsat buldukça benimle uğraşıyordu pezevenk.

''Yardım etmek ister misin Mert? Sürekli peşimde olduğuna göre sende hayranlarımdan birisin sanırım...'' Söylediklerimle Selçuk güldü. Mert ise göz devirip tuvalete gitti.

''Bu çocuk neden seninle uğraşıyor?''

''Bana aşık seni de yanımda görünce kıskanıyor bence'' Selçuk ciddi miyim diye suratıma baktı. Sonra aynı andan kahkaha attık.

''Ulan Melih...'' Bulaşıkları bitirip çay demledik. Bugün biraz daha keyifli hissediyordum. Annem ile konuşabilir miydim bilmiyorum.

''Bugün müdür çağıracak mı seni?'' Selçuk'a bakıp:

''Neden sordun?'' dedim. Umarım bir şeylerden şüphelenmemiştir diye düşündüm.

''Ne biliyim oğlum... Şu temizlik için gidiyorsun ya bitmedi mi hâlâ.''

''Y-yok bitmedi hâlâ.'' dedim sadece. Kafasını sallayıp önüne döndü.

İçeriye gelen gardiyan ile kafamı oraya çevirdim. Bu Uğur'du. Bana bir bakış atıp Mert'e çevirdi bakışlarını:

''Mert gel benimle'' Mert anında ayağa kalkıp yanına gitti. Yüzünde güller açıyordu itin. Ona nasıl baktıysam Uğur gözlerime bakıp:

''Melih sende gel'' dedi. Mert anında sinirle bakıp:

''Neden o da geliyor?'' dedi. Uğur kolundan tutup dışarıya çıkardı. Bende onları takip ettim. Bir odanın kapısını açıp bana baktı:

''Gir içeriye Melih.'' Ona bir bakış atıp girdim. Mert'i kolundan tutup uzaklaştı.

''Nereye gidiyor bu it'' Durduk yere sinirlenmiştim işte. Beni neden bıraktı ki şimdi.

Birkaç dakika sonra içeriye girdi. Telefonunu uzatıp bana verdi.

''Konuştuktan sonra Kadir'e ver telefonu. Seni koğuşa bırakacak'' dedi ve bir şey söylemeden gitti. Ne yani öpmeyecek miydi beni?

Ne düşünüyorum ben...

Telefonu alıp annemi aradım. Uzun uzun konuştum. Belki gelir diye...

İşim bittiğinde telefonu kapatıp dışarı çıktım. Kadir kapıda bekliyordu. Telefonu ona verdim. Başıyla işaret verdiğinde onu takip edip koğuşa girdim.

Selçuk'un yanına gittim.

''Çay ister misin?'' diye sordu. Kafamı salladım sadece. Mutfak bölümüne gidip bir bardak çay doldurdu. Yanıma gelip verdi. Şekeri karıştırıp bir yudum aldım.

''Bir problem mi var?'' Kafamı anında ona çevirdim.

''Yoo ne problemi olabilir ki?'' Bilemiyorum dercesine dudaklarını büzdü.

''Tuhaf görünüyorsun.''

''Yanlış anlamışsın'' dedim. Hakikaten neydi bu halim? Neden içimde bir sıkıntı vardı? Bunu düşünmemeye çalışıp çayımı içmeye devam ettim.

Az sonra Mert içeriye girdi. Gömleğinin yakası dağılmış ve boynu kızarmıştı. Onu öyle görünce sinirle yutkundum. Vücudum alev almıştı. Ne yapmışlar lan bunlar..?

Mert bana bakıp sırıttı. Yatağa oturup gözlerini kapattı. Ayağa kalkıp yanına doğru yürüdüm.

''Nereye lan?'' Selçuk'un sorusuna karşı ''Geliyorum şimdi'' dedim.

Yatağa oturup kolumla dürttüm.

''Ne bu halin? Savaştan mı çıktın?'' Bana bakıp piç piç sırıttı.

''Sana ne?''

''Sen bana soruyorsun ama?''

''Sende bana cevap vermiyordun. Onun için şimdi bende öyle yapacağım. Git başımdan'' Sinirle homurdanıp yerime geçtim. Bana ne oluyorsa...

''Melih iyi olduğuna emin misin?'' Selçuk'a döndüm sinirle.

''İyiyim dedim ya Selçuk! Ne meraklısın sende!'' Selçuk'un anında suratı asıldı. Onu üzmüştüm.

''Tamam daha da bir şey sormam sana'' deyip yatağına ilerledi. Al işte kırmıştım onu. Ama hata bende. Bana ne oluyorsa... Ne diye sinirlendim ki sanki. Düşünmemeye çalışıp uyumaya karar verdim. Ama kafam doluyken uyuyamıyordum işte. Bende son çare olarak diğerlerinin yanına gidip masaya oturdum. Beni görünce şaşırdılar. Çünkü pek takılmazdım onlarla.

''Oo kimleri görüyoruz.'' dedi içlerinden bir abi.

''Hayırdır Melih sen de bulmaca mı çözecen bizimle.'' dedi. Beraber güldüler. Tek aktivite bunu mu buluyorsunuz demiştim zamanında.

''Evet çok sıkıldım. İsterseniz giderim'' dedim üzgün bir suratla. Gülüp gülmemek arasında bir ifadeyle baktılar suratıma. Ayağa kalkınca kolumdan tuttu ilk konuşan abi.

''Gel ulan gel. Bulamadık zaten şunu.''

''Ne o abi.'' dedim bulmacaya bakarak.

''10 harfli bir kelime. Zihinsel, sosyal veya fiziksel olarak zamansal yaşı kadar gelişmiş olmayan birisi'' dedi. Soruya bakıp, sonrasında sırıtıp suratına baktım.

''Gerizekalı'' Söylediğim üzerine bana baktı herkes. Ortam da bir sessizlik olmuştu. Abinin suratı kızarıp yumuklarını sıkmasıyla yutkunup heyecanla konuştum.

''C-cevap abi... Cevap gerizekalı'' dedim. Yüzünde bir rahatlama oluştu.

''Heeee... Ulan ben de-'' deyip kafasını iki yana salladı gülerek. Sonra herkes bir kahkaha attı. Sırtıma vurdu.

''Ulan Melih!'' Hâlâ korkarak bakıyordum ona. Adam cinayetten girmişti içeriye korkmam normaldi yani. Değil mi..?

Gözlerim Selçuk'a kaydığında bana güldüğünü gördüm. Bende sırıtıp önüme döndüm.

''Melih seni çok sevdim abicim''dedi omuzumu sıvazlayarak. Diğerleri de aynı şeyi söyleyince utanarak kafamı eğdim. Yan taraftan bir ses gelince oraya baktım. Yerde turan naylon bardak ve hışımla tuvalete giden Mert... Ulan bunu da kıskanma be...

Ayağa kalkıp tuvalete girdim. Sinile ellerini yıkıyordu. Ona bir bakış atıp çeşmeyi açtım. Bana dönüp yüzüme baktı.

''Bayılıyorsun değil mi herkesin seninle ilgilenmesine. İlgi manyağı seni.'' Elimdeki suyu ona fırlatıp güldüm.

''Bak bu kadar düşünme beni. Yakında sende hayranım olacaksın sonra.'' Daha da sinirlenip üzerime yürüdü. Kahkaha atarak koğuşa girdim. Bu çocukla uğraşmayı seviyordum. Ama hala sinirimi bozan şeyler vardı. Mesela o boynundaki kızarıklık...

Aklıma gelince bir anda suratım düştü. Bana ne oluyorsa. Ne bok yerse yesinler şerefsizler.

MAHKUM | bxbWhere stories live. Discover now