Üç

42.8K 2.4K 774
                                    

23.10.2020

***

Koğuşta yine her zaman ki mekanım olan küçük pencerenin önünde oturuyordum. Burada zamanım tahmin ettiğimden daha durağan geçiyordu. Sıkıntıdan patlamak üzereydim. Selçuk'tan kağıt kalem isteyip çizim yapmayı aklıma not ettim. En azından uğraşacak bir şeyler bulmuş olacaktım.

''Nasılsın?'' İyi insan lafın üzerine gelirmiş sözünü teyit etmişti kendi içinde. Selçuk'a dönüp:

''İyi olmaya çalışıyorum. Burada ne kadar iyi olabileceksem'' dedim. Kafasını salladı sadece. Burada konuşacak kelimelerde azalıyordu sanki. Konuştuğun kişi sayısı azalınca tembelleşiyordu insan. Hiçbir şey yapmamakta yoruyordu insanı.

''Doğru düzgün konuştuğum kimse yok burada. Bari sen iki çift laf et benimle'' dedi yanımdaki beden. Kendimi ona çevirip gözlerinin içine baktım.

''Ben dışarıda da sosyal bir insan değilim Selçuk. Sosyal hayatım vardı ama insanlarla iletişim kurmazdım. Belki de burada zorlanmamın sebeplerinden biri de budur.''

''Ne yapıyordun o zaman dışarıda?''

''Arada takıldığım insanlar vardı. Babamla bir araya gelmemek için onlarla içmeye çıkardım. Bazen düşünüyorum... Annemi çok mu yalnız bıraktım acaba...'' Derince iç çekip ona döndüm.

''Genelde dövme dükkanımda takılırdım.''

''Bu vücudundaki dövmeler onlardan yani.'' Beraber güldük.

''Dövme dükkanı olup dövmesi olmayan birini gördün mü?''

''Hayır görmedim.'' dedi tekrar güldük. Aklıma gelen şeyle ona döndüm.

''Bana kağıt kalem bulabilir misin? En azından arada çizim yapar kafa dağıtırım.''

''Sen yeter ki iste." Koluma vurup sıvazladı.

''Eyvallah'' dedim. Biraz daha keyfimin gelmesi şerefine sohbet ettik. Koğuşun kapısı açılması ile sohbetimize ara verdik. Muhtemelen yeni biri gelmişti. Gardiyanın birkaç kuraldan bahsetmesini duyuyordum. Ama sanki konuşulan kurallar buraya yeni gelen birisi için değildi. Sanki...

Kafamı merakla kapıya çevirince şaşkınlıkla gelen kişiye baktım. Bu oydu. Uğur şerefsizinin oynaştığı herif.

''Bak sakın burada da sorun çıkarma! Başka bir koğuş yok seni alacak. Hücreye tıkarım gerekirse tahliyen boyunca orada kalırsın!'' Gardiyanın mahkuma söyledikleri üzerine göz devirdim.

Tabi ki öyle bir şey yoktu ama iyi şeyler olmayacağı kesindi. Adımlarını benim iki yatak gerimdeki ranzaya getirdi. Gözlerimin içine bakarak çantayı ranzaya bıraktı.

İt herif! Buraya ne için geldiğini az çok tahmin ediyordum. Bize gözünü dikince Selçuk konuşma ihtiyacı duymuş gibi söze girdi:

''Neden yerini değiştirdiler?''

''Orada bir kaç kişiyle sorun yaşadım'' dedi kısaca. Sen onu benim külahıma anlat!

Anladım dercesine kafasını salladı. Selçuk'un da anladım diyememekle bir sorunu vardı sanırım. Ses çıkar biraz...

Kendi kendime iç hesaplaşmamla acı bir gülümseme kondurdum yüzüme. Delirdim burada amınakoyim...

''Neye gülüyorsun birader?'' Karşımda kavga etmeye hazır bir şekilde bana bakan adama diktim gözlerimi. Aha başladık bile. Akşamı filan bekleseydin ya.

''Sana gülseydim bilirdin. Neye güldüğümü söyleyecek kadar yakın olmadığımıza göre merak etme birader'' dedim. 'Birader' lafını baskın bir şekilde söylemiştim. Yutkundu sertçe. Korkusuz korkak seni...

Daha fazla muhatap olmak istemediğim için yatağıma uzanıp akşam yemeğini bekledim. Vakit gelince elime yıkamak için lavaboya gittim. Musluğu açıp yüzümü yıkadım. Aynaya bakınca yüzümün çöktüğünü fark ettim. Normalde de kanlı canlı bir yüzüm yoktu. Ama durum daha da kötü bir hal almıştı. Annem görse kahrından hasta olurdu. Annem... Öyle özlemiştim ki onu.

Gözlerim anında dolmaya başlayınca yeniden su dökmek için lavaboya eğildim. Normalde çok ağlayan bir insan değildim. Ama hem burada tıkılı kalmak hem de annemi hatırlamak hazırda bekleyen çeşmelerimin akmasına sebep oluyordu.

Yüzümü tekrar yıkarken kapı açıldı. Arkamda duran bedeni hissedebiliyordum. Yüzümdeki suyu sıvayıp aynaya baktım. Arkamda çatık kaşlarla bakan kişiye diktim gözlerimi.

''Ben de ne zaman geleceksin diye merak ediyordum.'' dedim ve boynuma astığım havlumla yüzümü kurulayıp arkamı döndüm. Bana piç sırıtmasıyla bakıp yumruk yaptığı elini savurdu.

Tabi ki boşa çabasına sırıtıp kolunu tuttuğum gibi sırtına sabitleyip hızla ittim ve duvara yapıştırdım. Yüzü duvara yapışmışken afallamış bir şekilde kurtulmaya çalışıyordu. Biraz daha yaklaşıp kulağına doğru eğildim.

''Senden daha iyisini beklerdim ibne...'' İbne dememle daha da kıpırdandı.

''Şşşş... Sakin ol. Merak etme sana dayamam. Benim o taraklarda bezim yok. Benimle uğraşmaya devam etmezsen ama...''

''İt herif bırak beni! Birde ibne değilim diyorsun. Gözün mü var bende?'' Söyledikleri ile histerik bir kahkaha attım.

''Benim yapacağımı kim söyledi? İllaki sokacak bir şeyler bulurum.'' Korkusunu ensesindeki tüylerin kabarmasından anlamıştım.

''Bırak beni! Bırak lan!'' Daha fazla burada kalmak istemediğim için hışımla duvardan çekip ortaya ittim. Sendelese de düşmedi. Korkuyla bana baktı. Bense dik bir şekilde suratına bakıyordum.

''Benimle uğraşman senin zararına olur. Emirlerini kimden alıyorsan -ki tahmin edebiliyorum kim olduğunu- söyle o ite beni hafife almasın. Hatta de ki 'gardiyan bey adam pisliğin teki çıktı.'''

Kahkaha atarak adama son bir bakış atıp kapıyı açıp koğuşa girdim. Piç Uğur'a bak sen. Adam gönderiyor korkutmak için. Ama görürsün sen gardiyan bozuntusu el mi yaman bey mi...

MAHKUM | bxbWhere stories live. Discover now