BÖLÜM 15

11.6K 921 26
                                    

Aksiyon filmlerindeki bu tür sahneleri her zaman bayılarak izlerdim. İzlemek bir yana o sahneyi hayal eder, o durumlardan kurtulmak için kafamdan çeşit çeşit senaryolar üretirdim. Düşmanı tanımadığın ve silah gücünü bilmediğin zamanlardaki en akılcı çözüm istenileni yaparak öncelikli olarak hayatta kalmak, daha sonra düşmanı ve silah gücünü tanıyarak ona göre yeni çözümler üretmektir. Bu, böyle durumlar için benim de kabul ettiğim bir teoriydi.                                                        

       Göz ucuyla Matt'e baktım, -ki zaten o da ne yapacağını bilemediği için beni süzüyordu- kafamı yavaşça sallayarak "İstenileni yapalım" mesajı verdim.                     

       "Bakın şaka yapmıyorum, ne diyorsam hemen yapın. Yoksa tokmağı kafanıza yersiniz!" dedi arkadaki ses.           

    "Tokmak mı?" dedik ikimiz aynı anda. Nasıl bir düşmandı ki bu, tokmakla savaşan? Anlamanın bir tek yolu vardı. Yavaşça arkamızı döndük. Gördüğümüz manzara karşısında Matt'le yine koro halinde bağırdık:

         "Simon!.."                                                     

       "Siz kimsiniz ve beni nereden tanıyorsunuz?" dedi tokmaklı savaşçı, gözlerini kırpıştırarak. Bir elinde gerçekten bir tokmak, diğerinde ise mızrak gibi uzun bir sopa vardı.                                                 

       "Simon biziz, Carol ve Matt!" dedim bağırarak.           

       "Tamam, tamam, bağırmaya gerek yok. Gözlerim iyi görmüyor olabilir ama kulaklarımda bir sorun yok." ve devam etti:                                                    

 "Ayrıca, ben nereden bileyim sizin Carol ve Matt olduğunuzu?"                                                       

       "Oyuna başlarken bilgilerini eksiksiz girseydin, şimdi böyle köstebek gibi ortalarda dolaşmazdın." diye cevap verdim.                                                         

       "Eh… Biraz ikna oldum. Ama yine de…"                    

       "Simon, şimdi seni öyle bir ikna ederim ki aklın şaşar. Zaten iyi göremiyorsun, hiç olmazsa gözlerinin önündeki şu kızıl saçları çek, belki biraz faydası olur."

       Simon, daha cümlemi daha bitirmeden elindeki garip aletlerle Matt'in yanına geldi ve sanki biraz önce hiç tartışmamışız gibi "Saatlerdir yürüyorum, karşıma hiçbir şey çıkmadı, resmen sıkıntıdan patladım." diyerek konuşmaya başladı.                                                  

       "İyi ki de çıkmamış, gözünün önünü göremiyorsun, düşmanla nasıl savaşacaksın?" dedim. "Ayrıca, elindeki o silahlarla düşmanlarını olsa olsa gülmekten öldürürsün.''     

       "Hadi ya… O kadar kötü mü gerçekten?"                    

       "Evet, o kadar kötü…"                                                 

     "Sohbetinizi bölmek istemem ama…" diyerek Matt araya girdi. "Bundan sonraki planımız nedir?"  

    "Plan değil Matt ama görünen o ki biz şu anda Simon'un mıntıkasında dolaşıyoruz."                                   

SAKLANANLARWhere stories live. Discover now