BÖLÜM 70

4.8K 519 6
                                    


"O çatala ne kadar sürede ulaşırlar?" diye sordu Keira sessizliği bozarak.

"Gece oluşunu ve yolu iyi bilmemelerini de göz önüne alırsak, otuz dakika civarında sürer sanırım. Yine de net bir şey söylemek zor. Her ne kadar ay ışığı varsa da, yine de yollarını kaybetme ihtimalleri yok değil. Dileyelim de bir aksilik çıkmasın." diye cevapladı Aden.

"İki yolun da çatala olan uzaklıkları aynı mı?" diye sordum Ultor'a.

"Hayır, Felicity'lerin yolu diğerine göre oldukça kısa sayılır."dedi Ultor.

"O zaman, Felicity daha önce çatala ulaşıp işaret lazerini çalıştıracak, dolayısıyla Borrowski ile Rain daha çatala varmadan geriye dönmeye başlayacaklar."

Ultor: "Teorik olarak öyle." diye onayladı.

"Çocuklar, o halde uygun pozisyon almak için çok az zamanımız kaldı." dedim ve aynı anda etrafıma hızlıca göz gezdirdim."Hepimiz farklı bir yerde gizlenmeliyiz. Alana kaç kişi gelecek bilemiyoruz. Ama biz en kötüsüne hazırlanalım ve dördünün de geleceğini varsayalım. Bu durumda bire bir dövüşeceğiz demektir. Eğer daha az sayıda gelirlerse, işimiz kolaylaşır. Boşta kalan diğerlerine yardım eder."

"Biz de kayalıkların arkasındaki yerimizi alalım." dedi Forneus.

"Çok iyi olur." diyerek cevapladım onu. Savaş alanına geldiğimiz andaki durumuna göre daha yorgun ve halsiz görünüyordu. Yüzü bembeyazdı ve terlediği için parlıyordu. Gözleri de artık Forneus'un gözleri gibi bakmıyordu, sanki daha çok Simon gibiydi.

"İyi misin?" diye sordum ona. "Pek iyi görünmüyorsun da."

"İyiyim merak etme." diye cevapladı. "Uzun süre beslenmezsen böyle olur işte. Neyse ki birazdan enerji içeceği etkisini göstermeye başlar."

"Bir an önce iyileşsen iyi olur." dedim endişeyle. "Savaşta sana ihtiyacımız olacak."

"Tamam." dedi gözlerimin içine bakarak ve ekledi:

"Dikkatli ol."

Daha sonra Ultor'la birlikte ağır ağır kayalıklara doğru ilerlemeye başladılar. Güçlükle yürüyordu ve 'Dikkatli ol.' dediği anda gözlerindeki ifade kesinlikle Forneus'a ait değildi.

"Simon!" diye seslendim arkasından. Bir anlığına durakladı ve yürümeye devam etti. İşte o anda bir terslik olduğunu anlamıştım...

"Evet çocuklar..." diye söze başladım, Aden, Keira ve Ariel'e bakarak. "Biz de yerlerimize geçsek iyi olur. Artık ne yapacağınızla ilgili bir şey söylemeyeceğim; çünkü bunları defalarca konuştuk.Geriye kalan tek şey var, o da vedalaşmak."

"Hayır!" diyerek karşı çıktı Keira. "Ben vedalaşmak istemiyorum." Sinirli bir şekilde yürüyerek gizlenme yerlerinden birine doğru ilerledi ve bizi görecek şekilde yerini aldı. Kızgın bakışlarla bizi süzmeye başladı.

"Çocukluk ediyorsun ama!" dedim öfkelenerek. "Vedalaşalım dedim, ne var bunda?"

"Bu kez olmaz!" diye bağırdı. "Siz istiyorsanız kendi aranızda vedalaşın."

Bu söze gözlerimi devirerek karşılık verdim. Aden, "Tamam, panik yapmayın. Ben onun yerine de sarılır açığı kapatırım, merak etmeyin." dedi sırıtarak. Hemen arkasından beni kucağına alarak bütün kuvvetiyle sıktı. Bir anda nefesim kesilmişti. Sonra kendiliğinden gevşetti kollarını ve bir süre o şekilde kaldık. Bir anda tekrar endişeli ve duygusal ruh halimize bürünmüştük. Kendimi tutamamış ve ağlamaya başlamıştım.

"Şimdi anladınız mı neden vedalaşmak istemediğimi?" diyerek uzaktan laf attı Keira.

"Tamam, tamam." dedim gözlerimi silerek. Aden'den ayrılarak bu defa Ariel'e sarıldım. Nedense içimde nedenini açıklayamadığım kötü bir his vardı.

Ariel'le vedalaşma olayını bile tamamlayamadan birdenbire havada bir kızıllık oldu.

"Bakın!" dedi Keira bağırarak ve gökyüzünü gösteriyordu.

"Ama bu Borrowski'nin işareti. Felicity'lerin daha önce çatala varması gerekmiyor muydu?" dedim telaşla.

"Mutlaka bir terslik oldu." dedi Ariel. "Zaten işaret de kırmızı!"

"Hemen yerlerinize geçin ve taşıyıcı bedenlerinizden çıkın!"diye bağırdım. Sonra da uyardım onları: " Arabada verdiğim tohumları da bio kıyafetlerinize aktamayı unutmayın."    

SAKLANANLARWhere stories live. Discover now