BÖLÜM 50

5.7K 614 12
                                    

       "Sen rahat rahat anlatmana bak Forneus..." dedim şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak. "Son zamanlarda o kadar çok sürpriz yaşadım ki, artık kolay kolay sarsılmam."

"Aslında düşünüyorum da, babam oldukça iyi bir öngörüye sahipmiş. Sadece beni göndermiş olsaydı demek ki görev yarım kalacaktı."

Forneus'un son cümleyi söylerken manalı bir şekilde gözlerime bakması Aden'i çok rahatsız etmişti. Hemen müdahale etti:

"Bunun öngörüyle alakası yok. Ne yazık ki ailemizdeki dişilerin genetik şifresinde, Zomoranlı erkeklere karşı zafiyet göstermesine neden olan bir bozukluk var ve baban bunu zaten biliyordu. Genetik kodların anneden çocuğa geçmesi de son derece olağan bir durum olduğuna göre babanınki öngörü sayılmaz, olsa olsa tahmin denilebilir."

"Öyle olsun." dedi Forneus, alaylı bir şekilde gülümseyerek. Bir yandan da bana bakmaya devam ediyordu ama bu kez sanki inceliyor gibiydi.

"Neye bakıyorsun sen?" dedim kızgınlıkla.

"Carol, yüzün... Biraz garip görünüyor."

"Ne var yüzümde?" dedim telaşla. Yüzüme dokunmak için elimi kaldırdığımda ellerimin de oldukça garip göründüğünü fark ettim. Cildim son derece kuru ve cansız gibiydi, ayrıca kurak bölgelerdeki topraklar gibi çatlamaya başlamıştı. Aden, Keira ve Ariel tedirginliğimi anlar anlamaz destek olmak için hemen yanıma sokuldular. Onlara baktığımda bana olan her neyse, benzer şeylerin onlara da olmaya başladığını fark ettim. Onların derileri de tıpkı benimki gibi kuruyup çatlamaya başlamıştı. Ancak en belirgin ve hızlı değişiklik bende gerçekleşiyordu.

Ariel paniklemiş ve ağlamaklı bir ses tonuyla: "Carol, ne oluyor bize?" diye sordu.

"Bilmiyorum." diye cevapladım. Gerçekten de şu anda verebilecek bir cevabım yoktu. Bunun üzerine üçümüz de yardım istercesine Keira'ya baktık. Onun buna benzer durumlarda hep bir cevabı olurdu.

"Dönüşüm sürecinin bir aşaması olsa gerek!" dedi Keira. "İlk anda kanlarımızın özellikleri değişmişti. Şimdi de vücudumuz değişiyor. Fakat sanki bir terslik var gibi..."

"Ne gibi bir terslik?" diye sordu Aden.

Keira tersliği tanımlayacak bir cümle aramakla meşguldü ki, dizlerimin beni artık taşıyamadığını fark ettim. Bedenimin ağırlığıaltında bacaklarım, yeni doğmuş bir yavrunun ilk ayağa kalkışındaki gibi titremeye başlamıştı. Başım dönüyordu ve etrafımı iyi seçememeye başlamıştım. Düşmemek için dizlerimi yavaşça yere koyma ihtiyacı hissettim. İlk tepki gösteren Keira oldu:

"İşte bunun gibi bir terslik!" diye bağırdı ve hemen yanıma yaklaşarak elimi tuttu. Aden ve Forneus da hemen eğilerek omuzlarımdan desteklediler ve yere sert düşüş yapmamı engellediler. Görme yeteneğim iyice azalmıştı ancak duyduğum seslerin de yardımıyla etrafımda olan biteni takip edebiliyordum.

"Dokunma ona!" dedi Aden kızgın bir ses tonuyla. "Bütün bu olanların sebebi zaten sizsiniz. Biz başımızın çaresine bakabiliriz, sana ihtiyacımız yok."

Forneus'un aynı kızgınlıkla ona baktığını zor da olsa seçebiliyordum.

"Hiçbir yere gitmiyorum!" diye cevap verdi. "Onunla kalacağım. Sen istesen de istemesen de..."

Aden bu cevap üzerine kavga etmek için ayağa kalkmak üzere hamle yaptı. O anda elini yakaladım.

"Çocuklar..." dedim kısık ve titreyen bir sesle. "Bu halde bağırtmayın beni."

Diğer bütün arkadaşlar da başımda toplanmıştı. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor, bu sesler birleşerek rahatsız edici bir uğultu haline geliyordu. Keira bağırarak onları uyardı:

"Arkadaşlar açılın da biraz hava alsın! Ve lütfen şu konuşmayı kesin, sizin yüzünüzden düşünemiyorum."

Keira bir eliyle elimi tutuyor, diğer eliyle saçlarımı okşuyordu. Saçlarımın parmaklarına takılmasından onun da cildinin iyice bozulmaya başladığını fark etmiştim. Aden kendi kendine söyleniyordu: 

"Nasıl olur da babam bununla ilgili olarak bize hiçbir şey söylemez. Bizi uyarması gerekirdi."

"Eminim anlatacaktı ama yeterli zamanı olmadı, sistem arıza yaptı biliyorsunuz." diyerek babamı savunmaya çalıştı Keira, sonra tekrar düşünceli haline geri döndü.

Çok geçmeden birdenbire yüzü aydınlandı. Coşkulu bir ses tonuyla bağırdı:

"Çocuklar, çözümün ne olduğunu biliyorum! Daha doğrusu nerede bulacağımızı..." ve konuşmamıza fırsat vermeden ekledi:

"Mahzende!" 


SAKLANANLARWhere stories live. Discover now