BÖLÜM 26

8.8K 765 35
                                    

       Sessizce ilerleyerek  -tabii Matt'le ne kadar sessiz olunabiliyorsa-  Aden'in tutulduğu yeri gören en yakın noktaya geldik. Buradan Aden'le, biraz yüksek sesli bir fısıltı moduyla konuşmak mümkün olabilecekti. Aden'in yüzü bize dönük sayılırdı ve geldiğimizi görmüştü. Yüzünde bir tebessüm belirdi.                                                  

       Beş tane klon, ağaçlıklarla çevrili alanın etrafında birbirlerine eşit mesafede yerleşmiş, hareketsiz bir şekilde etrafı gözetliyordu. Aden ağacın altında tek başına elleri ve ayakları bağlı bir şekilde duruyordu. Bir süre sonra, klonlardan biri kontrol etmek için Aden'in yanına geldi. Daha rahat görebilmek için iyice yaklaşarak eğildi. Tam o sırada metalik bir sesle çığlık atarak geriye sıçradı. Kaşlarını çatarak dikkatle Aden'e bakıyordu. Gözlerindeki ifade, bir köpekle burun buruna gelmiş kedinin gözlerindeki ifadeyle aynıydı: Savaşmaya hazırdı, -en azından kaçmaya fırsat bulana kadar- ve korkmuştu.                            

       Klonu bu tuhaf duruma ne getirmiş olabilirdi? Aden'de birdenbire onu bu kadar korkutacak ne görmüştü? Beynimde bu soruları arka arkaya sıralarken, Aden'in kafasının biraz üzerinde havada asılı duran bir şeyi son anda fark ettim. Bir örümcekti bu!                                               

       Örümcek, Aden'in burnunun ucuna kadar inmişti. O anda Aden'le de göz teması sağladık. Aramızda o iğrenç küçük yaratığın silueti duruyordu ve artık ikimiz de klonu bu kadar korkutan şeyinne olduğunu biliyorduk.                 

       Matt'e işaret ederek geri çekileceğimizi bildirdim. Düzgün plan yapmak için biraz zamana ve sakin bir yere ihtiyacım vardı. Aden'den iyice uzaklaşarak ormanın içerilerine doğru ilerledik.                                                  

       "Burada duralım." dedim Matt'e.                      

       "İyi olur Carol, çok yoruldum." diye cevap verdi.        

       Hemen olduğum yere oturarak düşünmeye başladım. Babam  herbirimizi çok iyi tanıdığı için, bize ait bilgileri bir şekilde oyunu tasarlarken kullanmıştı. Zaaflarımızın bizi ne kadar olumsuz etkilediğini anlatmaya çalışmıştı. Mesela Kelly, altına olan merakından dolayı örümcek ağına yakalanmıştı. Aden'in en büyük zaafı,  -pek göstermese de-  ailesine olan düşkünlüğüydü. Düşmanın bana          tıpatıp benzemesi, onun hızlı düşünmesini ve çabuk karar vermesini engellemişti. Başka türlü olsa Aden, onu kılıcıyla anında iki parçaya ayırırdı. Benim ise en büyük zaafım, örümceklerdi. Nedenini bilemiyorum ama örümceklerden her zaman korkmuştum ve babam da bunu oyunda kullanmaya karar vermişti.                                                   

       "Ah baba… Niçin böyle yapıyorsun?" diyerek klasik tribimiattım. Matt hemen atıldı.                                              

       "Ne oldu Carol, baban ne yaptı?"                      

       "Şimdi şöyle Matt'ciğim, sanırım bu klonları nasıl tepeleyeceğimizi biliyorum. Tabii bu bir varsayım; ama doğruysa en azından bir şansımız var demektir. Aksi takdirde bunları yenmek imkânsız."                                  

       Bu arada Keira'nın ikonu, kırmızıdan yeşile dönmüştü. Demek ki artık tehlikede değildi ve bu çok iyi bir haberdi. Çünkü onaçok ihtiyacım olacaktı. Heyecan içinde ikonu tuşladım.                                                        

SAKLANANLARWhere stories live. Discover now