BÖLÜM 64

5.1K 550 22
                                    

       "Günaydın uykucu!" dedi Keira muzip bir halde sırıtarak. "Hareket etmek için hepimiz senin uyanmanı bekliyorduk."

"Ne yani, en son ben mi kaldım? Herkes uyandı mı?" dedim gözlerimi kırpıştırarak. Bir yandan da gördüklerimin rüya olduğunu anladığım için oldukça rahatlamıştım.

"Evet ama üzülme, çok da fazla olmadı. Bu arada, dolapta yiyecek varmış, herkes atıştırdı. Sana da bir şeyler ayırdık."

"Canım istemiyor." diyerek burun kıvırdım.

"Olabilir, ama yemelisin. Midenden yükselen gurultular yüzünden yerimiz belli olsun istemeyiz."

Küçük bir tebessüm göndererek Keira'nın espri yapma çabalarını karşılıksız bırakmadım. Laboratuvar tezgahının üzerinde plastik bir tabağın içinde birkaç parça bisküvi duruyordu.

"Yiyecek dediğin bu mu?" dedim gözlerimi kısarak.

"Bunu bulduğuna dua et." diye cevap verdi Keira. "Neyse ki annem dolabı buna benzer şeylerle doldurmuş. Yoksa bunu da bulamayacaktık, hiç yoktan iyidir."

Onaylayan bakışlarla başımı salladım ve tezgâha doğru yöneldim. Herkes hemen hemen uykuya daldığım andaki yerini muhafaza ediyordu. Tek fark, uyanık olmalarıydı. Bir de, Forneus yanımda değildi. Uyandığımı görünce gülümseyerek yanıma geldi.

"Nasıl, iyi uyuyabildin mi?" diye sordu.

"Pek sayılmaz." dedim hoşnutsuz bir şekilde. "Her tarafım ağrıyor. Ya sen, biraz daha iyi görünüyorsun?"

"İdare eder." diye cevap verdi yarım ağızla. "Bu bisküviler bizim için yeterli olamıyor."

"Anlıyorum, ne kadar süre bu şekilde idare edebiliyorsunuz, yani beslenmeden?"

"Uzun bir süre. Yaşamsal olarak bir risk yok; ama metabolizmamız kalan enerjiyi idareli kullanmak için kendini yavaşlatıyor, asıl sorun burada, yani şu anda güçlerimi kullanamıyorum."

"Fakat buna bir çözüm bulmak zorundayız. Savaşta desteğine ihtiyacımız olabilir."

"Biliyorum, bir çözüm bulmaya çalışacağım." diye cevap verdi.

Bu sırada Ultor, seranın açılır-kapanır cam panelinden içeriye girdi. Muhtemelen konuştuğumuz andan bu zamana kadar dışarıdaydı ve görünüşüne bakılırsa enerji ihtiyacını tamamen karşılamıştı. Ona göre oldukça bitkin görünen Forneus'u acıyan bakışlarla süzerek yanıma geldi.

"Artık gitme zamanı geldi." dedi.

"Anlıyorum." diye karşılık verdim, kafamı sallayarak.

"Siz uyurken ben de bu arada araç problemini hallettim. Dışarıda iki tane araç bizi bekliyor. Türünüzde çok iyiliksever insanlar var, araçlarını almam için o kadar ısrar ettiler ki, doğrusu onları geri çevirmem büyük kabalık olurdu."

Ultor'a kınayan gözlerle baktım ve cevap vermedim. Nasıl olurda iki kardeş birbirinden bu kadar farklı olabilirdi? Yoksa ben mi yanılıyordum? Aslında Forneus da bu kadar acımasız mıydı?

"O zaman, bir an önce şu beden değişim konusunu halletmemiz gerekiyor." dedim.

Ultor "Evet." diye cevap verdi. "Bu işlemi burada yapıp yola çıkmak en doğru seçenek olacak. Orada yapmaya kalkarsak, risk almış oluruz."

Ayağa kalkarak laboratuvarın ortasına doğru ilerledim.

"Arkadaşlar, beni dinleyin!" dedim, sesimi biraz yükselterek. Bütün bakışlar bir anda üzerimde yoğunlaşmıştı. Devam ettim: "Bu, hepimizin bir arada olduğu ve rahat rahat konuşabileceğimiz son dakikalar olabilir. Bir savaşın içine doğru gidiyoruz ve ben ne yazık ki bu savaşın sonucuyla ilgili tamamen iyimser olamıyorum. Çünkü planda çok fazla belirsizlik var.

Diğer yandan da, bu şartlarda uygulanabilecek olan en iyi plan bu gibi görünüyor. Daha önce hepiniz bu savaşta bizim yanımızda olduğunuzu söylemiştiniz. Geçen birkaç saat içinde düşüncesini değiştirmiş olanlarınız olabilir. O nedenle tekrarlamakta yarar görüyorum: Bu savaş sizin savaşınız değil ve katılmak istememenizi kesinlikle anlayışla karşılarım."

Arkadaşlarımın düşünmesi için bir süre suskun kalmanın doğru olacağını düşündüm; ama Felicity'ye gözüm takılınca bir iki cümle daha ilave etme gereğini hissettim, onun gözlerinin içine bakarak:

"Felicity, inan bana sana karşı da içimde en ufak bir kırgınlık hissetmiyorum. Evet, ilk anda biraz incinmiştim; ama düşündükçe yaptığın seçimde son derece haklı olduğunu anladım. Hatta, şu anda bile bu savaşa katılmanızı istemiyorum.

Gözlerim dolmuştu, güçlükle cümlemitamamladım: "Çünkü, sizleri çokseviyorum ve hiçbirinizi kaybetmek istemiyorum."  

Felicity'nin de gözlerinde yaşlar birikmişti. Hızlıca yanıma geldi ve boynuma sarıldı. "Biz de seni çok seviyoruz Carol." dedi yutkunarak. "İlk başta söylediklerim için özür dilerim. Neden öyle söylediğimi ben de bilmiyorum, ben kötü birisi değilim biliyorsun. Lütfen beni affet."

"Hepimiz sizinleyiz Carol, daha önce söylediğimiz gibi." dedi Melanie. Aynı anda Simon, Borrowski ve Matthew, birbirleriyle ve Aden'le çaklaşıyordu. Savaş kadrosunda eksilme olmaması beni sevindirmiş ve böyle arkadaşlar edinebildiğim için kendimle gururlanmıştım.

"O halde işe bedenlerimizi birleştirerek başlayacağız. Çünkü plan bu fikir üzerine kuruldu biliyorsunuz. O nedenle bu birleşme ve ayrılma işlemini çok hızlı ve kusursuz bir biçimde yapmayı öğrenmek zorundayız. Şimdi, kim kiminle eşleşecek ona karar verelim."

İlk teklif Melanie'den geldi:

"Carol, sen benim bedenimi kullanabilirsin."

"Teşekkür ederim canım." diye cevap verdim.

"Acıyacak mı?" diye devam etti Melanie, endişeli bir şekilde.

Bunun cevabını tam olarak ben de bilmiyordum, yardım istercesine Forneus'a baktım. Forneus tereddüt içinde kalmış gibiydi, Ultor onun yerine söze başladı.

"Bence ona sormakla hata ediyorsun; çünkü alacağın cevaplar hiç hoşuna gitmeyecek."

"Neden?" diye sordum merakla. Ultor, Forneus'a bakarak 'Hadi cevap ver bakalım.' der gibi bir hareket yaptı. Forneus, kurtulma şansı olmadığını görünce sıkılarak anlatmaya başladı.

"Şey... Enerji almak için girdiğimiz bedenler, biz işimizi bitirince kullanılamaz duruma geliyor."

SAKLANANLARWhere stories live. Discover now