BÖLÜM 55

5.7K 604 17
                                    


"Ne ışığı?" diye şaşırarak sordum. "Benim gözlerim mavi değil ki?"

"Şu anda öyleler." dedi Keira.

Bu, dönüşümün aşamalarından biri olmalıydı. Acaba bundan sonra sürekli böyle mi görünecektik? Ayrıca bu değişim neden sadece benim gözlerimde olmuştu da diğerlerinde olmamıştı? İşte bütün bu sorularla kafamı tamamen meşgul etmeyi başarmışken Keira'nın da mavi mavi etrafa bakmaya başlaması, bir anda beni oldukça rahatlatmıştı. Çünkü yavaş yavaş evlat edinildiğimi düşünmeye başlamıştım.

Keira'dan sonra Ariel ve Aden'in gözleri de maviye dönüşmüştü ve muhteşem görünüyorlardı. Aden zaten çok yakışıklıydı; ancak bu yeni haliyle; yani bembeyaz bi kıyafet ve mavi ışık saçan gözleriyle tamamen dayanılmaz olmuştu.

"Evet çocuklar, sanırım bu dönüşümün son aşamasıydı." dedim diğerlerine.

"Peki, şimdi ne yapıyoruz?" diye sordu Aden.

"Yukarıya çıkacağız; ama daha önce bir şey denemek istiyorum." dedi Keira ve birkaç adım uzağındaki kalın gövdeli ve genişyapraklı bir ağacın önünde durdu. Ağaç, sanki sevilmek için sahibine şirinlikler yapan bir kedi gibi yapraklarını hareket ettirerek Keira'ya dokunmaya çalışıyor gibiydi. Elini uzatarak bitkiye dokundu ve bakışlarını keskinleştirip dokunduğu noktaya odaklandı.

Elini değdirdiği noktada, sanki su yüzeyine dokunuyormuş gibi bir dalgalanma meydana geldi ve önce parmakları, sonra da elinin tamamı gövdenin içine girdi. Onun bu noktada durmayacağını hepimiz biliyorduk. Öyle de oldu; Keira daha sonra kolunu, arkasından da bütün gövdesini ağacın içine ittirdi. Tıpkı annemi daha önce gizlice izlediğimde yaptığı gibi, Keira da ağaçla bütünleşmişti, yani dönüşmüştü. Demek ki doğada bulunan varlıkları kolaylıkla dönüşmekte kullanabiliyorduk.

"Haydi ama, gitmemiz lazım." diye seslendim Keira'ya.Gerçekten de bir an önce yukarıya çıkmalı ve bir plan yapmalıydık.Bunun üzerine bitkinin gövdesi, yine bir su birikintisinin yüzeyi gibi dalgalandı ve arkasından Keira'nın bu kez önce kafası göründü.

"Birisi beni mi çağırdı?" diye sordu umursamaz bir tavırla.

"Zaman kaybediyoruz!" dedim sinirli bir şekilde. "Laboratuvara geri dönmemiz lazım."

Bunun üzerine Keira homurdanarak ağacın gövdesinden tamamen dışarıya çıktı ve:

"Bu müthiş bir şey!" dedi heyecanla. "Tıpkı suyun içinde yaşadığımız gibi, hatta daha da iyisi diyebilirim... Kendimi sanki yeniden doğmuş gibi hissediyorum. Bu dönüşüm olayı bedenimizin enerji seviyesini acayip yükseltiyor. Üstelik inanılmaz zevkli bir olay, sonsuza kadar orada kalmayı düşünebilirim!"

"Demek ki artık yaşam enerjisi sağlamak için beslenmemizegerek olmayacak." dedi Aden. "Bundan böyle bedenimizin ihtiyacı olan ne varsa bu yolla elde edeceğiz."

"Bana uyar!" dedi Keira bağırarak. "Bu yemek yemekten çok daha zevkli bir şey."

Sonra aniden aklına gelen şey nedeniyle düzeltme yapma gereği duydu:

"Tabii dondurmadan vazgeçemem, onu baştan söyleyeyim."

Asansöre doğru ilerlerken, içeriye girdiğimiz andaki durumumuza oranla daha güvenli yürüyorduk artık. Doğadaki bütün varlıkların; bitkilerin, suyun, hayvanların, toprağın, kayaların, -akla gelen ne varsa- bizimle olduğunu bilmek, kendimize olan güvenimizi arttırmıştı. Bu gerçekten büyük bir güçtü ve bizim arkamızdaydı! Ayrıca, beyin gücümüzü kullanmayı tam olarak öğrenmek, bize çok önemli özellikler kazandıracaktı. Annemi ve babamı kurtarmak için bütün bu güçlere ihtiyacımız vardı...

Asansör hızla yukarıya doğru çıkıyordu ve hiçbirimiz konuşmuyorduk. Acaba Forneus bu görünüşümü nasıl karşılayacaktı?Çocukların tepkisi ne olacaktı?

"Dönüyorlar galiba!" dedi Melanie heyecanla. "Asansörün çalıştığını duyabiliyorum!"

Biz de Melanie'nin söylediklerini rahatça duyabiliyorduk. Çünkü artık yüzeye çıkmamıza çok az kalmıştı.

Üzerine bastığımız kapağın yerine otururken çıkardığı mekanik ses, yolculuğun tamamlandığına işaret ediyordu ve mahzene inen dört kişi, tamamen değişmiş olarak geri dönmüştü. Herkes dikkat kesilmiş bir biçimde ve hayretle bize bakıyordu. Bir tek Forneus çok fazla şaşırmamıştı. Böyle bir sonucu bekliyor gibiydi. Muhtemelen gördüğü ilk Neva'lar da biz değildik.

Grup içinde onun gibi şaşırmayan birisi daha vardı. O da Ultor'du. Biz aşağıdayken gelmiş olmalıydı. Bitki güvenlik duvarınıdevre dışı bırakmam, onun rahatça içeriye girmesine olanak sağlamıştı.

"Onun burada ne işi var?" diye sordum Forneus'a bağırarak.

"Sakin ol Carol!" dedi Ultor, Forneus'un cevap vermesine fırsat vermeden. "Sevgili ağabeyime nasıl yanlış bir yolda olduğunuanlatmak için geldim, -ve eğer merak ettiğin buysa- onun geleceğimden haberi yoktu.

"Kes şunu!" dedi Forneus Ultor'a. "Sana daha önce de söylediğim gibi, ben kararımı verdim. Bu benim seçimim ve kararımdeğişmeyecek."

"Bunu tekrar düşün derim. Babamı iyi tanıyorsun, eğer hemen bir şeyler yapmazsan, oğlu olman hayatta kalman için yeterli olmayacak ona göre..."

Forneus'a dönerek sordum:

"Ne demek istedi bu şimdi?"

Forneus susuyordu. Tam anlatması için onu zorlayacaktım ki, Ultor beni bu zahmetten kurtardı.

"Tamam, Lapith'ler ve Alexander durumu babama anlatmış olabilir; ama geri dönmeyi kabul edersen bu yaptıklarının bir ihanet değil de, planının bir parçası olduğuna onu ikna edebilirim. Hala bir şansın var, bence bunu iyi değerlendir."

Keira Ultor'u gördüğünden beri ona saldırmamak için kendini zor tutuyordu. Bir yandan Keira'nın ne zaman harekete geçeceğini merak ederken diğer yandan da Ultor'un anlattıklarını takip ediyordum.

"Forneus, sana inanamıyorum." diye devam etti Ultor. Arkadaşlarımı işaret ederek: "Sen burada, bu ilkel yaratıklarla..."

"Yavaş ol bakalım, sen kime ilkel diyorsun?" diye atıldı Matthew hemen.

Ultor küçümseyen gözlerle Mathew'e baktı ve cevap vermeye bile gerek görmeden tekrar Forneus'a döndü.

"Buradan gidelim, hatta giderken insanları da yanımıza alalım. Oldukça taze ve lezzetli görünüyorlar." dedi, yine arkadaşlarıma bakarak.

"Taze ve lezzetli derken?" dedi Jade korkuyla. 

Ultor soğuk bir şekilde gülümsedi ve Forneus'adönerek imalı bir şekilde sordu.

"Neyle beslendiğini anlatmadın mı onlara?" 



SAKLANANLARWhere stories live. Discover now