BÖLÜM 52

1.9K 79 9
                                    

HERKESE MERHABA.
YENİ BÖLÜM SİZLERLE. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

Günler ne çabuk geçiyordu? Geçmez diye ümitsizliğe kapıldığımız o günler, nasıl bitiyordu hızlıca?
Yeni günler eski günleri, görevler görevleri, temizlikler temizlikleri kovalıyordu adeta. Her hafta sonu geldiğinde çarşı izinleri oluyor, bu vesile ile bir hafta son bu buluyor, askerliğin sonu geliyordu iyiden iyiye.

Devrelerim ve benim için 100'den düşme dediğimiz günler gelmişti. Bu yüz günden düşeceğimiz ve geriye 99 gün kalacağı anlamına geliyordu. 100'den düşülen gün, hangi asker düştüyse ıslatılırdı adetten dolayı. Evet evet, bildiğiniz hortumla, kovalarla, banyo gününe denk geliyorsa banyoda, ama buz gibi suyla.

Benimde az kalmıştı. Birkaç gün içinde 100 günden aşağı düşüyordu askerliğim. Bizimkiler ile konusu sık sık geçiyordu ıslatma olayının. Ben de şöyle bir uyarıda bulundum o gün:

- Millet ıslanmayı ben de istiyorum, adettendir. Bakın sakın banyo günü değilse ıslatayım demeyin. Sürekli yukardan çağırıyorlar, papaz olmayalım Biray Başçavuş'la. Düştüğüm günün ilk banyosunda naparsanız kabulüm. Şşt, alo duyuyor musunuz lan?
- Tamam kanka, merak etme sen ya?
Hiçte tatmin edici bir cevap değildi ama, dikkatli olmaya çalışacaktım. Ummadığım anda yapılacaktı bu iş çünkü. Benimle birlikte Selami'de ıslatılacaktı ayrıca. Aynı gün düşüyorduk çünkü, 100 günden. İkimizin de banyo gününe denk geleceğini, hiç hesaplamıyordum ben.

O gün baya yoğun bir gün olacaktı. Ben üst kata, idari işlere çıkmıştım. Yine evrak işleri vardı. Hepsini tek tek, bilgisayara aktarmak ve evrak defterine işlemek için, masaya oturdum. Dalmışım o işleri yaparken. Bir ara bölük komutanının postası ve şoförü olan devrem geldi ve seslenmeye başladı:

- Emre, Emre!
- Hı, ne, ne var kanka?
- Şimdi bildiri geldi, arama yapılacak haber ver herkese.
- Hadi be! Tamam iniyorum hemen.

Arama yapılması demek, köşe bucak demeden askeriyenin, özellikle askerlerin kullanım alanlarının, dolapların, kıyafetlerin, sivil ve askeri valizlerin ve bunlara başlamadan önce dizileceğimiz yemekhanede üstlerimizin araması demekti. Cep telefonu, radyo, sim kart vb. yasak olan şeyleri bulmak için habersiz yapılıyordu. Bir anda, kimse ummadan yapılıp, herşey saklanmadan önce bulunsun diye amaçlıyorlardı.

Ben hızla aşağı indim ve hem bizimkilere, hem Orhan'ın devresi Özcan'a hem diğerlerine uyarı yaptım. Onlarda devrelerini haberdar edecekti. Benim mp3 çalar, hat ve telefonum vardı. Bu yasaktı askerlik boyunca. Ancak özellikle mp3 çaların ne zararı olabilirdi ki, anlamıyorum. O zaten yerinde gizliydi. Dikiş makinesinin demir ayaklarının içinde toplam 4 kişinin mp3 çaları vardı. Bulunması imkansız diye düşünüyorduk. Sim kartları genelde, kamuflaja yapıştırılan cırt cırtlı isimliklerin altına koyardık. O gün malum olmuş gibi, kaloriferhaneye fırladım ve kömür çuvallarının ardına bıraktım, kağıt içine sararak. Cep telefonunu ise, idari işlerde dolabın arkasına, müsait bir girintiye bırakıyordum. Aslında bunun olmaması, gerçekten en doğru ve en hayırlı olanıydı. Fakat özlem, can sıkıntısı derken bu malzemeler ister istemez kullanılıyor askerde.

Ben yeniden oturmuştum koltuğa ve evrakları düzenliyordum. Orhan aklıma geldi o anda. O da zırhlı araç içinde, güvendiği bir yer bulmuş orada saklıyordu. Bir sorun olmamıştı şimdiye kadar. O yüzden onu düşünmüyordum.

Arama yapılması, Rütbeli gözünden bakılırsa gerekli birşeydi. 20 yıl çoğumuzun itliğini, serseriliğini, kaprisini, nazını ailemiz çekmişti. Burası ise asker ocağıydı. Emir altında, kanun, nizam çerçevesinde, sabır ederek en doğru şekilde vatani görevlerimizi yapmamız gerekiyordu. Ben hislerim dışında, bana verilen hiçbir işi eksik bırakmadığım ve yaşadığım hisleri faaliyete dökmeden yaşadığım için, askerliği iyi yapmak konusunda müsterihtim her zaman için. Ama cep telefonu, mp3 çalar Vs. gerçekten kullanılmaması gereken şeylerdir. Sonuç ise, bunu kimse takmaz.

Bir saat geçmiş ya da geçmemişti ki, hemen yemekhanede toplanmamız emredildi. Aramadan falan bahsedilmemiş ve yemekhanede toplanılsın istenilmişti sadece. Ben zaten işlerimi halledip koğuşa geçmiştim. Gecikmeden önce aşağı ineyim derken, merdivenlerden öyle bir düştüm ki, 5-6 basamak aşağı dizimin üstüne oturmuştum. ''Küt" diye bir ses geldi adeta. Sol dizimin üzerine düşmüş olmam, belki daha fazla yara bere almama engel olmuştu ama dizimin acısını da bir ben bilirdim. Zorda olsa toparladım kendimi ve yemekhaneye indim, topallayarak. Birkaç komutan gelmişti bile. Ben topallayarak sıraya geçerken, Biray Başçavuş farketti:

- Emre! Noldu lan?
- Komutanım inerken merdivenlerden düştüm. Diz kapağının üstüne düştüm, ondan dolayı.
- Hay Allah! İşimiz bitsin yukarı çık, sevk hazırla, hastaneye göndereceğim seni.
- Emredersiniz komutanım!

Bir kerede hazırdan konsam, şu sevk, evrak işlerine ne olurdu yani? Zaten sakata bağlamışım dizimi, bir de çık yukarı kendine sevk hazırla. Eee mecburdum! Güzel günler gelecekse, çekilen çile kutsaldır. Bizde kutsal çileleri çekiyorduk işte, zaman zaman.

Herkes yemekhanede toplanmış ve sıraya dizilmişti. Arama yapılacağı alenen ilan edilmişti böylelikle. Hala haberi olmayan varsa ki vardı, kendi veya devrelerinin salaklığıydı. İlk sıradan başlayıp aramaya start verdiler. Aranan asker, 2 komutan eşliğinde üst kata çıkıyor ve valizlikte valizlerini çıkarıyordu. Kilitli olanlar kilitlerini çıkarıyor ve komutanlar aramayı yapıp, işi biten askeri bina dışına yolluyordu.
Bir de baktım ki, cırt sesleri geliyor. İsimliklere kadar bakıyorlardı bu kez. İçimden "oh şükür" demiştim. Ama ya devrelerim, ya Orhan ve devreleri oraya koydularsa? Artık bu saatten sonra yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Merakla bekliyordum, kimden ne çıkacağını. Neyse ki henüz isimliklerin hiçbirinde, sim kart falan çıkmamıştı. Ancak arama esnasında 3 tane telefon bulunduğunu, az sonra öğrenecektik. Sıra bana gelmişti. Rahatlıkla kaldırdım ellerimi. Çünkü bana ait herşey olması gerektiği yerdeydi. Üzerimde birşey bulunamamış. Yataklar, dolaplar, iç ve dış bölgede heryer talan edilmiş ve hiçbir şey bulunmamıştı bana ait. Arama sonunda ise, içeri 3 telefon ile birlikte uzman çavuş geldi. Telefonlardan biri Ercan'ın diğeri Orhan salağının, öteki telefon ise muhtemelen bizim devrelerden birinindi. Seviyorum dediğim adamın telefon kaptırmasına, üzülmemiştim. Aksine içimden "oh olsun" demiştim adeta. Ancak bu telefonların yaptırımı ne olacaktı? Ne gibi bir ceza alacaklardı? Bu hiç birimizin aklına gelmiyordu. Çünkü bundan önce yapılan 4-5 aramada, ne bizim devrelerin ne de bizim üstlerimizin birşeyler yakalattığı olmamıştı.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin