BÖLÜM 44

2.4K 84 19
                                    

YENİ BÖLÜM İLE MERHABA ARKADAŞLAR. YUKARIDAKİ RESİM BU BÖLÜMÜN GEÇTİĞİ YERDİR. BU BÖLÜMDE YER ALAN KELKİT GEZİSİ BİNANIN ÖNÜNDE, SAĞ BÖLÜMDE YAPILAN MORAL GÜNÜNDEN BİR BÖLÜMDÜR. NE AYRINTI VERDİM AMA 😂 İYİ OKUMALAR DİLİYORUM DÜŞÜNCELERİNİZİ EKSİK ETMEYİN.

NOT: YAKINDA BİR SÜRPRİZİM VAR BU HİKAYE BİTİMİNE DOĞRU TANITACAĞIM. "DELİKANLI BİR AŞK HİKAYESİ" İÇİN HAZIR OLUN. 🙌

Haftasonu geçip gitmişti. Yeni haftaya başlarken, Kelkit'e gideceğimiz günde gelmişti. Sabah 06.00 gibi kalkıp rutin işlerimizi yapmaya başlamıştık. Sabah içtiması sonrası, Kelkit'e gidecek olan askerler ve komutanlar, yola çıkacaktık. Yeni gün benim için mutlu, sakin ve huzurlu başlamıştı. Bunda farklı ve eğlenceli bir gün olacağı düşüncesinin etkisi olduğu kadar, Orhan ile aramızın iyi olmasının da etkisi büyüktü. Ben yatağımı toplamış ve çoktan tıraş çantamı alıp, lavabo karşısında yerimi almıştım. Tıraşımı olurken, diğer lavabolarda dolmuştu. Tıraşımı hızlı bir şekilde olmuştum bu kez. Bunun nedeni ise, biraz da kendi görünümüme bakacak olmamdı. Ne gerek vardı ki buna? Askerdik sonuçta, neden daha iyi görünmek için kendime zaman ayıracaktım? Tabiki Orhan için. O benim ona deli gibi aşık olduğumu bilmese bile, ben ona karşı yakışıklı ve bakımlı görünmek istiyordum. Genelde görünümüme önem veren biriydim zaten. 1.82 boylarında, esmer, kara kaş kara göz, orta kilolarda bir adamdım. Ama ben yinede uzamaya başlamış olan saçlarımı düzene sokmuştum. Yüzümde yer alan fazla tüy var mı diye, kontrol etmiştim ayna karşısında. Makinemi kullanıp yüzümü daha bakımlı bir hale getirmiştim. Şöyle bir baktım da, iyi görünüyordum. İşlerimi hallettikten sonra, hemen koğuşa döndüm. Dolabıma doğru yöneldim. Orhan uyanmış ve tıraş öncesi kamuflajları giymeye başlamıştı. Dolaba yaklaştığımda söze girdim;

- Vay günaydın!
- Günaydın
- Tıraşa gitmemişsin daha, amma uyuşuksun.
- Yatağımı yaptım ya, üzerimi giyeyim dedim önce.
- Gerçi sakal sorun olmasa, sen böylede yakışıklı adamsın oğlum. - Ooo, sağol şımardım.

Arada ufak bir iltifatta göndermiştim, sevdiğime. Ben de dolabımı açtım ve çantamı yerleştirip, aşağıdaki temiz çamaşır torbasından, en iyi atleti seçtim. Hiç kullanmadığım, Gümüşhane merkezden arkadaşa getirttiğim kaliteli birkaç atlet vardı. Birini aldım ve üzerime geçirdim. Bisiklet yakalı bu atletler, kamuflajın içinde çok daha iyi duruyordu. Daha sonra kamuflajları giydim ve dün geceden boyadığım postallarımı taktım ayağıma. Çarşıda aldığım parfümümü çıkarıp, üzerime bolca sıktım. Koğuşta işim bitmişti ve aşağı inmeye hazırdım. Orhan'a "Aşağıya iniyorum ben, görüşürüz." diye nedenini bilmediğim raporumu verip, koğuştan çıktım.
Kahvaltı dağıtılıyor ve alan masasına geçip kahvaltısını ediyordu. Ben de bir tabldot aldım ve peynir, zeytin, domates falan alıp yemeye başladım. Çok geçmeden devrelerim inmiş, onlarda kahvaltılık alıp masaya oturmuşlardı.

- Günaydın
- Günaydın
- Sana da Günaydın kardeşim. Naptınız nöbet işi falan tamam mı?
- Bizim tamam ya, Demir nöbete kalıyor. Birkaç kişi daha var ama bilemicem.
- Anladım kardeşim. Gidelim bakalım ya, hem Gümüşhane'den dağıtılırken birkaç arkadaş oraya düşmüştü, onlarıda görürüz. Hem de kafamız dağılır biraz.
- Doğru da, hava soğuk gibi oğlum.
- Yok lan ben kaloriferhaneden geldim şimdi. Yumuşak hava, kar atıyor tek tük ama iyi yani.
- Parkaları giymeyi unutmayın ha!
- Tamam, Orhan'ına da söyle üşümesin çocuk.
- O ne demek lan, ne alaka amına koyayım?
- Ne bileyim oğlum, aranızdan su sızmıyor baksana.
- Ne var, arkadaşız sizle nasılsam, onunla da öyleyim. Amına koyayım saçma sapan laflar çıkarmayın bak!
- Tamam lan tamam, şaka dedim.
Birşeyler mi hissetmişti devrem? Yoksa bu aramızdaki sıkı arkadaşlık bağına istinaden yapılan, bir gönderme miydi? Belli etmemeye çalıştım ama endişe sarmıştı içimi o an. Hafif sert yapmıştım hatta. Çünkü böyle saçma sapan lafların önü açılırsa, gereksiz yere uzayıp giderdi askerde. Onlar hazırlanmak için yukarı çıkarken, ben zaten hazır olduğum için bahçeye çıktım. Hava hafiften yumuşamıştı gerçekten. Kar sanki tüm mikropları temizlemişti. Zaten mis gibi havası olan Köse, şu an bambaşka temiz bir havaya sahipti. Ben bahçede sigaramı yakmış beklerken, diğer askerlerde bahçeye çıkmaya başladı. Nizamiye kapısından içeri, komutanlar girmeye başlamıştı ayrıca. İçtima saati yaklaşmıştı. Sigaramı bitirip, ben de sıraya geçtim. Çok geçmeden rutin içtima töreni yapıldı ve ufak bir konuşmadan sonra, araçlar kapıya çıkarıldı. Gidecek tüm askerler olarak bindik iki araca. Komutanlar da yanımızdaydı. Biray Başçavuş bizim araçtaydı. Aracın içinde sessizlik hakimdi. Kelkit'e girene kadar, neredeyse hiç konuşmamıştı kimse. Kelkit ilçesi, Gümüşhane'den daha gelişmiş ve yanlış öğrenmediysem daha büyük bir yerdi. İlçede binalar, gidip gelen bir sürü araç görmek, içimizi açmıştı. Çok geçmeden Kelkit'te karakola ulaşmıştık. Kapıları açıldı ve güvenlik kontrolleri yapıldıktan sonra, araçlar içeri alındı. Araçlar durduğunda önce komutanlar, ardından da biz indik. Büyük ama bizim karakolun bahçesi kadar özenli olmayan bir bahçesi vardı. Bahçede masalar yan yana dizilmiş, sandalyeler hazır hale getirilmişti. Masaların hemen karşısında, binanın dibinde büyük bir şemsiye açılmış ve altında müzik enstrümanları vardı. Bu da neydi böyle? Canlı müzik mi di dinleyecektik gerçekten? Kendi adıma şaşırmıştım. Müzik dinlemek bile özlediğimiz şeylerden biriyken, canlı dinlemek elbette güzel olurdu. Havanın soğuğu pek etki etmiyordu, parkeler nedeniyle. Ama Masaların iki yanında ateşler de yakılmıştı. Mangal ise, binanın çıkış kapısına yakın kurulmuştu.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin