BÖLÜM 46

1.9K 79 13
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR, YENİ BÖLÜM SİZLERLE. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

Muhteşem bir gün sona ermiş, kısa süren bir yolculuğun ardından kendi karakolumuza geri dönmüştük. Yola çıkacağımız anda komutanlar ''Haydi gençler, araçlara!'' diye seslenince, Orhan beni bekleme gereği duymamış ve önden gitmişti. Bana benim ona verdiğim değer kadar, değer verdiğini düşünmüyordum. Gerçi ben ona dosttan öte bir gözle bakıyorken, o bana arkadaş ya da dost gözüyle bakıyordu sadece. Bu umarsız hallerini normal karşılamam gerekirdi bu yüzden. Ancak bir dost olarak görüyorsa da, beni bekleyebilirdi. O ise, önden gitmiş ve benim sinir kat sayımı arttıran Erkan ile yanyana oturmuştu bile. Moralimi bozması gereken bu halin, beni üzmesine izin vermedim. Umursamaz bir tutum sergileyerek, arkadaki koltuklardan birine geçtim. Yol boyunca sessizdim belki, ama üzmeyecektim kendimi. Kalbim buna izin verdiği sürece, kendimi yormayacaktım. Ama bu kalpte, bir türlü izin vermiyordu ki!


Karakola girdiğimizde araçlar durdu ve hepimiz indik. Orhan ile iş kolları konusunda pek denk gelmezdik. O şoför olduğu için, genellikle aracının yanına kaçmayı, yani kaytarmayı tercih ederdi. Tam araçların yanından ayrılıp içeri girecekken, Biray başçavuş seslendi;

- Emre! Orhan gelin bakayım biraz.
- Emredin komutanım!
- Emredin komutanım!
- İkiniz birer çay için ve temizlik malzemelerini alıp, şu en üst kattaki misafirhaneyi bir elden geçirin.
- Emredersiniz komutanım!

İkimizin birlikte yapacağı bir iş çıkmıştı. Biray başçavuş sağolsun her zaman iyi andığım ve anacağım bir adamdı. Çay molası yapmamıza bile müsaade etmişti. Hemen bizim tarafın giriş kapısından içeri girdik. Mesafeli bir ses tonu ile seslendim Orhan'a;

- Sen al çayını. Ben bir elimi yüzümü yıkayıp geliyorum.
- Tamam, sana da alıyorum.
- Eh iyi, al hadi.

Ben üst kata çıkıp, lavaboda kendime biraz çekidüzen verdim. Çok geçmemişti ki, aşağı inmek için merdivenlere yöneldim. Cihangir denilen ve kimsenin gerçekten sevmediği bir çavuş vardı. Orhan ile laf dalaşına girmişlerdi. Seslerini duyabiliyor, ancak ne konuda olduğunu anlayamıyordum. Aslında müdahele falan etmeyecektim. Normal bir tavırla inmeye başladım merdivenleri. Ben merdivenlerden görününce Orhan seslendi. Şaşkınca bakmış bulundum;

- Emre! Emre, ya söylesene şuna Biray başçavuşun emri var diye!
- Noluyo be? Ne diyon Cihangir?
- Beni götürmeye çalışıyor. Osman uzman kömürlük toplansın demiş.
- Yürü hadi, toplayın şu kömürlüğü.
- Ne diyon oğlum sen? Biray başçavuşun bize başka emri var. Ne bu böyle adamın emrine karşı gelir gibi?
- Sen karışma ya, hallediversin!

Biray başçavuş, Osman uzmanın üstü (rütbe olarak üst) olduğu için, onun emri öncelikliydi. Bir çavuş olarak bunu gayet iyi bilmesi gereken, huzursuz, geçimsiz ve dangalak Cihangir ise, gelmiş emre apaçık karşı gelmeye çalışıyordu. Zaten nevrimin dönük olduğu bir anda, benimle laf dalaşına girerek hala daha kendi dediğini diretince, olanlar olmuştu.

Merdivenleri üçer beşer inerek, Cihangir'in boğazına yapışmıştım. Benimde rütbesiz bir er olarak bunu yapmamam gerekiyordu. Bu hareketin sonu, askeri cezaevi bile olabiliyor çünkü. Ama gözüm dönmüştü bir kere ve boğazını sıkarak duvara çarpmıştım. Dengesiz herifin şapkası falan bir yana kaymıştı. Bir süre sonra salıverdim engine. O bana ben ona, ağza alınmayacak sözler sarfetmeye başladık. Sesin dozunu öyle bir kaçırdık ki, bir anda herkesin put kesildiğini farkettim. Arkama bakamıyordum ama, gerçekten tedirgin olmuştum. Sese komutan geldi diye tahmin etmiştim. Ancak tahminimin ötesinde olduğunu, arkama doğru kafamı çevirdiğimde anladım.

Kapı girişinde Ali uzman, önün biraz önünde ise İlkay başçavuş vardı. En önde ise sert bakışlarıyla, Biray başçavuş duruyordu. Sesi duyan koşmuştu heralde yemekhaneye doğru. Biray başçavuş kısa ve öz bir cümle kurdu;

- Utanın halinizden lan şerefsiz herifler!

''Oh bu kadarla kurtardık.'' derken, Biray başçavuşun kapıdan çıkışıyla birlikte, bölüğün en sinirli adamı olarak bilinen, ancak baba bir adam olan İlkay başçavuş seslendi;

- İkiniz odama gelin! Derhal!
- Emredersiniz komutanım!

Boku yediğimizin resmi gibiydi bu sinirli davet. Yanımda yalpalanarak giden Cihangir'e fısıldadım kapıdan geçerken.

- Amına koyayım senin Piç kurusu!

Ardından da kendimizi, İlkay başçavuşun odasında mum gibi dikilmiş halde bulmuştuk zaten. İlkay başçavuşun sorusu üzerine, ilk olarak o ve ardından ben olanları anlattık. Konuyu anlayan komutan söze girdi;

- Cihangir! Siktir git lan işine, dövdürtme kendini. Çavuşsun lan sen, nasıl emre karşı geliyorsun?
- Şey, komuta...
- Siktirtme lan komutanını! Biray başçavuşun emri varsa, onun emri yapılacak demektir. Öğrenemedin mi emir komuta zincirini? Defol şimdi gözümün önünden. Sen de hadi! Çıkın!
- Emredersiniz komutanım.

Az çok ben de laf yemiştim ve odadan nasıl çıktığımızı bilememiştik. İkimizde yemekhaneye geçtik ve utanmaz herif biraz toparlanmak için duraksamak yerine, hala eleman bakıyordu kendine. Ben ise sinirden titremiştim adeta. Yemek yediğimiz en ön masaya oturdum. Gerilmiştim çok ve rahatlamam gerekiyordu. O sırada Burak Astsubay giriş yaptı yemekhaneye. Belli ki haberi yoktu olanlardan. Yüzü gülüyordu ve direk kantine doğru ilerledi. Kantinin kapısını açıp içeri adım atan Burak, bizim Halil'den kısa kollu atletlerden istemişti. Ben ise tamamen boş gözlerle oraya doğru bakmış, sinirimi geçirmeye çalışıyordum. Bir de ne göreyim? Burak Astsubay kamuflajının üstünü çıkardı. Atleti ter almıştı ve gayet belliydi. Ardından atletini de çıkardı. Bebek gibi bir yüze sahip olan gencecik Burak, muhteşem hatlara ve bol göğüs kılına sahipti. Bakıp kalmıştım istemsiz olarak. Sanki karşımda biri striptiz yapıyorcasına, adamı izliyordum salyalarım aka aka. Yeni atletini giyerken benim ona baktığımı farketti ve gülümsedi. Ardından da söze girdi;

- Emre, ne o lan beni mi kesiyorsun?
- Yo, yok komutanım dalmışım öyle.
- Hadi hadi.
- Valla öylesine bakıyordum komutanım, dalmışım.

Diyalogumuz bu şekilde bitmişti. Acaba birşey mi çakmıştı? Benim derin bakışlarımı farkedip, birşeyler tahmin etmiş olabilir miydi? İlerleyen günlerde bu bakışlarım, bana farklı bakışlar getirebilir miydi? Hepsini yaşayacak ve görecektik. Hemen masadan kalkıp, Orhan'ın yanına gittim ve birlikte üst kata misafirhaneyi temizlemeye çıktık. Ancak aklım kavgayı bile unutmuş, Burak Astsubay'ın birşey anlayıp anlamadığına takılmıştı.


ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin