BÖLÜM 27: VE İLK KARŞILAŞMA

4.2K 113 11
                                    

HERKESE MERHABA. YENİ BÖLÜM SİZLERLE. BU BÖLÜMÜ YAZARKEN, O ANI TEKRAR YAŞADIĞIMI SÖYLEMEK İSTİYORUM. YORUM VE ELEŞTİRİLERİNİZİ DUYMAKTAN MUTLU OLUYORUM BİLGİNİZE.
İYİ OKUMALAR DİLERİM.

Askeriyede günlerimiz rutin olarak devam ediyordu. Neredeyse 3 ay geçmiş ve Köse'de düzene alışmıştık. Arkadaş ortamı da artık yabancı değildi. Askeriyede bütün askerler ile aram iyiydi. Severdim hepsini ve sevilirdim. Yakın zamanda yeni askerler gelecek ve bir devre askerde terhis olacaktı. Terhis olacak askerlerin arasında, bölük yazıcısı da vardı. Artık terhis olacağı için, yerine yeni bir yazıcı bulması ve işe alıştırması gerekiyordu. Bir gün oturmuş sigara içerken, söze girdi:

- Oğlum seni yapsakya yazıcı, ne dersin?
- Beni mi? Kanka ben bilgisayar kullanırım ama detaylı bilmem ki.
- Merak etme  ben öğreteceğim sana gerekli şeyleri. Zaten pek bir şey yok ki. İçtima listesi, hastaneye sevk  gelen evrak girdi çıktıları falan işte.
- Eh iyi madem, konuş komutanla sen.
- Bak Biray başçavuş on numara adamdır. İdari işlerde en çok onunla muhattap olacaksın. Nöbette azalır hem, kışın derdin olmaz.
- Tamam işte Biray başçavuş olur derse, bana uyar.

Böylece yazıcı olmanın ilk adımını da atmıştım. Bizimki gidene kadar, sık sık yanında bulunmaya başladım. Böylece yapılacak her şeyi öğreniyordum. Biray başçavuş ile daha fazla zaman geçiriyor ve onu da tanımaya çalışıyordum. Çok sağlam, çok baba bir insandı. Bir iş yaparken eksiğim olsa bile, insaniyet çerçevesinde uyarı yapar ve komutan olduğu halde tek tek yol yordam gösterirdi. Artık gerçekten yazıcı olmuştum. Komutan katında geçiyordu uzun zamanım. Komutanlar ile samimi olmuş, huyunu suyunu öğrenmiştim hepsinin. Böylece bir işim düştüğünde nazım geçer olmuştu her birine. Nihayet asker uğurlama zamanı gelmişti. Üst devreleri uğurlayacaktık, kısa zaman içinde. Ancak onların gitmesi için, bizim alt devrelerimizin gelmesi gerekiyordu.
O gün bir komutan ve iki asker, Gümüşhane'ye alt devremiz olacak askerleri almaya gitmişti. Heyecan vardı bizim devrede. Ne de olsa en alt devre olmaktan kurtuluyorduk. Akşam üzeri gelmiş olacaktı, giden amacımız. Ben de bu esnada, bilgisayara geçilecek evrakları tamamlıyordum. İşim bitmek üzereydi ve akşam yemeği saati gelmişti. İdari işlerden çıkarken, nizamiye kapısının açıldığını duydum. Bu nedenle geri döndüm ve camdan baktım. Araç nihayet gelmişti. Böylece bizim alt devremiz olan askerler de gelmişti. İdari işlerden çıktım ve yan kapıdan koğuşa girdim. Çok geçmeden askerler koğuşa girdi. Çok değil 5-6 asker verilmişti bizim karakola.
İçeri girdiklerinde, tanışmak için yanlarına gittim.

- Hoşgeldiniz arkadaşlar.
- Hoşbulduk, ben Özcan.
- Ben de Cebrail.
- Ben Emre arkadaşlar, size yatabileceğiniz boş yerleri göstereyim.
- Ben Orhan, memnun oldum.
- Ben de Orhan. Alın valizleri beni takip edin arkadaşlar.

Az geldikleri için, üst koğuşa gerek kalmamış, bizim koğuşta hepsine yer ayarlamıştık. Orhan'a koridorda istemeden bakmıştım birkaç kez. Çok yakışıklı değil, ancak gözleri gülüyordu kendi gülerken. Anlam veremediğim bir şekilde, hareketlerini takip ediyordum.
Neyse ki, hepsini düzgün şekilde yerlerine yerleştirmiştik.

- Arkadaşlar şimdilik böyle yatın. Komutan yatış düzenini değişirse, yerleriniz değişecektir. Bu arada ki dolaplarda yattığınız yataklar ile aynı numara olanı kullanabilirsiniz. Siz şimdi yerleşin, geç kalmadan da aşağı inin. Akşam yemeği saati az sonra. Aç kalmayın, doyurun karnınızı.

- Tamam Emre kardeş, Allah razı olsun yardım ettin.
- Ne demek Özcan kardeşim seve seve.

Onlar yerlerine yerleşirken, ben de koğuşun diğer tarafından aşağı indim. Yemek saati öncesi bir sigara yaktım girişte. Düşünmeye başladım ama isteyerek değil. Yani elimden gelmeden düşünüyordum. Orhan'ı düşünüp duruyordum. Neydi bu şimdi? Neden onu düşünüyordum ki? Görsel olarak ondan çok daha yakışıklı asker vardı. O ise çikolata tenli güzel gözlü, hafif hippi bir tipti. Ama öyle bir gülümsüyordu ki, kalbime işlemişti sanki ilk baktığım an. Kendime gelmek için, biraz silkelendim. Sonuçta yıllarca hayalini kurduğum askerlik görevini yapmaya gelmiştim ben. Görevimi en güzel şekilde bitirecek ve evime, ailemin yanına dönecektim.
Sigaramı bitirip, içeri yemekhaneye geçtim. Ön sıradan alanlar alıyordu. Biz de artık yeni gelen askerlerin önünden alacaktık. Benimse öyle bir hevesim hiç olmadı. Egomu tatmin etmek için, yemek gibi özel bir şeyi kullanmak istemezdim. Ancak böyle gelmiş böyle giderdi. Mecburen ben de devrelerim hangi sıradan alıyorsa, o sıradan alacaktım. Sıranın en arkasında durmuş ve sıranın gelmesini bekliyordum. Az sonra da yeni gelen askerler yemekhaneye inmişti. Sıraya geçmeleri için, yardımcı olduk. Gözüm yine Orhan'a kaymıştı. Bu durum beni rahatsız etmişti. Önüme döndüm ve sıranın gelmesini beklemeye başladım. Ancak içim durmuyordu bir türlü. Direk bakamıyordum ve bu yüzden, etrafımda dönüp, gerekirse yeni gelen diğer askerler ile konuşmak için arkamı dönüp Orhan'a bakıyordum. Baktım bu böyle olmayacak, kendimi toparladım ve merak etsem de arkamı dönmemeye karar verdim. Nihayet yemek sırası gelmişti. Menüde pilav, orman kebabı, cacık, salata bir de tatlı vardı. Her birinden istedim. Et fazla yemesem de, çok enerji sarfettiğim için yemek zorundaydım. Yemeklerimi koyduktan sonra, en arkadan bir ön masaya oturdum. Yeni yerimiz orasıydı artık. Her gelen devre ile bir ön masaya geçecektik. Masaya otururken, bilerek arkam dönük şekilde onların masasını görmeyeceğim pozisyonda oturmuştum. Çünkü bakacaktım biliyordum kendimi. Engel olmayacaktım Orhan'a kaçamak şekilde bakmaya.
Yemek saati bitmek üzereydi. Çoğumuz yemeğini yemişti ve dışarı çıkmıştı. Ben de dışarı çıkmış ve bir sigara yakmıştım. Biz devrelerim ile sigara içip sohbet ederken, onlarda yemeklerini bitirip sigara içmeye geldiler. Ayaküstü kapı önünde, sigara içiyorduk. Daha sonra da nöbetçi subay serbest bırakırsa yat saatine kadar boş kalacaktık. Nitekim öyle de olmuştu. Yeni askerler yerleşsin diye, komutan serbest bırakmıştı. Ben ise hemen koğuşa çıktım, üzerimi değişip eşofmanlarımı giydim. Daha sonra lavaboya gidip, elimi yüzümü yıkadım ve yüzüme çatlakları önlemek için krem sürüp yatağıma geçtim. Daha fazla ayakta kalmak istemiyordum o akşam. Hem çok yoğun bir gündü ve yorgundum, hem de Orhan ile denk gelmek istemiyordum. Ama bu böyle gidemezdi. Askeriyede nereye kadar böyle yapabilirdim ki? Sadece o gecelik böyle olsun istemiştim. Yerime uzandım ve koridordan yansıyan loş ışığın aydınlattığı koğuşta, çok geçmeden güzel bir uykuya daldım.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin