BÖLÜM 34

3K 102 38
                                    

YENİ BÖLÜM İLE TÜM OKUYUCU ARKADAŞLARA MERHABA.
BÖLÜMÜ YAZARKEN DİNLEMEK İSTEDİĞİM ŞARKIYI, SİZ DE DİNLEMEK İSTERSENİZ DİYE, ÜST KISMA EKLİYORUM. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM ARKADAŞLAR. YORUMLARINIZ BENİM İÇİN ÖNEMLİDİR.


Tam çayımdan bir yudum almış, sigaramdan bir nefes çekmiştim ki, boynumda ıslak bir öpücüğün yarattığı ürperme ile kendime geldim. Arkamı dönememiş, ağzımdan püskürmesin diye dudaklarımı öne uzatarak engel olduğum çayımı zor tutmuştum. O an endişeli bir tavırla, başımı boynuma öpücüğün değdiği tarafa doğru çevirdim. Arkamdan sarılıp boynumdan öpen kişi Orhan'dı. Şok olmuştum ve ne diyeceğimi bilemedim. Ağzımdan bilinçsizce birkaç kelime çıkıverdi.

- Oğlum napıyon lan?

Ben bu soruyu sorduğum an boynunu sağa doğru devirerek, boynumda dilini dolaştırmaya başlamıştı. Bu durum beni hem mutlu etmiş, hem de rahatsız edip endişeye düşürmüştü. Çünkü bu yaşanan olay, tamamen iki yakın arkadaş olarak, askerliğin verdiği abazalığın getirisi olan bir şakalaşmadan ibaretti. Bunu tahmin ettiğim için, ileri gitmesi benim için iyi olmazdı. Daha fazla hislenebilirdim. Duygularıma zor gem vuruyorken, daha da yoğunlaşabilirdi. Kendimi toparlamam gereken bir andı. Ama bir atakta ben yapmadan edemedim. Boynumu sağa doğru döndürdüm ve o benim boynumu öperken, ben de onun yanağından öptüm. Kokusunu duymak bile elimi ayağımı titretiyordu. Ardından da zaman kaybetmeden söze girdim:

- Rahat dur oğlum, şaka diye anlamaz millet bak.
- Boşver!

O şakalaşıyordu, bunu iyi biliyordum. Ama milleti umursamıyordu o an. Ben ise, zaten cinsel tercihlerimle ilgili açık vermemek için ekstra çaba harcarken, ulu orta böyle birşeye devam edemezdim. İçim gidiyordu, onun dokunması, sarılması, kokusunun benimle buluşması bile dünyalardan değerli geliyordu bana. Ama ne yazık ki, durdum ve arkamı döndüm. Gülerek sözlerime devam ettim:

- Hay sikecem ha, rahat dursana lan!

O da gülüyordu, benim gülmeme eşlik edercesine.

- Yıkadın amına koyayım, yaladın yuttun lan beni.
- Şakalaşıyoruz oğlum ya.

İyi bir barışma olmuştu sanki. Karşılıklı gülüyorduk birbirimize. Onun gülüşü, benim ömrümün uzayışı gibiydi her zaman. Bir süredir varolan tartışmalı ve gergin ortam bir anda yok olmuştu. Kendimize çeki düzen verdikten sonra, ben arka tarafa geçeceğimi söyledim ve merdivenlerden indim. Merdivenlerin köşesinden arka kısma doğru dönerken, yukarı baktım ve bana öpücük yolluyordu. Seviniyordum bir çocuk gibi ve olan şey hoşuma gidiyordu. Ancak o bana farklı bir niyetle yaklaşmıyor, yakın bir dostu olarak görüyor ve o samimiyet ile bu hareketleri yapabiliyordu. Askerlik yapanların bileceği gibi, askerler arası şakalar genelde bel altı oluyor. Orhan'ın yaptıkları da, bel altı şakadan ibaretti belliki. Ben bunu bildiğim ya da hissettiğim için, ötesine geçmeye kalkmadım hiç. Yapabilirdim de, belki dur demezdi. Ancak bana değer verdiği gibi, aynı gözle bakmazdı belkide. Ben onun sevgisini önemsediğim kadar, bana olan bakış açısını da önemsiyordum. Bu nedenle sevdiğim adam ile arama, gerekli mesafeyi koymak zorunda hissediyordum kendimi.

Arka tarafa geçmiş ve keyifli bir ruh hali içinde, Köse'nin ufacık manzarasını izlemek için oturmuştum bir masaya. Kafa dinlemeyi bildim bileli seven birisiyim. Bu sessizliği fırsat bilmiştim o yüzden. Dalmış ve dağları, yolları, yemyeşil tepeleri izliyordum. Son günleriydi bunlar Köse'nin. Yakın zamanda yağmurlar ve kar, bu ufak ilçeyi beyaza bürüyecek ve bir gelin gibi süsleyecekti. Soğuğu, ayazı çetin geçecek olan bu ilçede, kalbim yine alev alev yanacaktı tabi. Seviyordum çünkü birini ve kendime bunu söylemekten utanmıyordum. Elimde değildi olan biten. Kalbime, beynime, hiçbir hücreme söz geçiremiyordum. Ancak kendimi tutmakla yetiniyor ve itirafta bulunmuyordum.

Ben dalmış manzarayı izlerken, mutfak camından beni farketmiş olan Halil, kantinden sıcacık iki bardak çay alıp yanıma gelmişti. Devrelerim ile aram hep iyiydi zaten. Birgün onlar birgün biz derken, birbirimiz ile bağımızı hiç koparmamıştık henüz.

- Emre napıyon kardeşim?
- Ooo, Halil gel kardeşim otur. Ne yapayım Köse'yi izliyorum. Allah'ın ..... ettiği yeri.

Karşılıklı gülüşürken Halil elindeki bir pet bardağı bana uzatmış ve kendide masada karşıma oturmuştu.

- Kardeş, bugünlerde kaçıyorsun hep sanki. Ortalarda görünmüyorsun. Ben de mutfaktan farkettim seni, çayları kaptım geldim. İnşallah keyfini bozmamışımdır?
- Yok Halil'im olurmu öyle şey! İyi yaptın iyi. Kaçtığım, göçtüğüm yok kardeşim ya, kafa dinleme fırsatı bulunca buraya atıyorum kendimi. Acemilikte kocaman alandaydık, burası ufak yer ancak burada kafa dinliyoruz.
- Haklısın kardeşim, bazen yoruyor işler, komutanlar falan hepimizi.
- Bak ne diyecem, bizimkilere de söyle, geceye dondurma, cips, kola falan alalım. Koğuşta sayım bitince uçarız üst kata, kafamız dağılır biraz.
- Tamam Emre, söylerim kardeşim. Herkes gelmez belki, nöbeti, uykusu olan olur. Ama geleceklerin haberdar ederim ben.

Güzel ve kısa bir sohbet etmiş ve şu son ılık günleri değerlendirmek için, gece en üst koğuşta yangın merdivenlerine çıkıp keyif yapma kararı almıştık. Çaylarımız bitince, yavaş yavaş kalkıp yemekhaneye doğru ilerledik. Herhangi bir komutan çağırabilirdi ve oralarda bulunmak iyi oluyordu. Ben binaya girdiğim gibi, üst kata çıktım ve koğuştan geçip idari işlere girdim. Biray başçavuş masa başında evraklarla ilgili işlerini hallediyordu.

- Komutanım, şey, gelen evrakları geçeyim deftere birikmiştir dedim.
- Ha, gel Emre, bak şurada hepsini ayırdım.
- Tamam komutanım, ben aldım evrakları. Defteri alıyorum, oraya geçtikten sonra da gerekenleri bilgisayara geçeceğim.
- Tamam Emre, kolay gelsin.
- Sağolun komutanım.

Baba adamdı Biray başçavuş. Görmüş, geçirmişliği olan ve kendi devresindeki komutanlardan onu ayıran birkaç özelliği vardı. Öncelikle askeri gerçekten dinler, gerektiği zaman çözümlerine yardımcı olmaya çalışır ve olurdu. Tıpkı benim ani izin kullanma durumum olduğunda el attığı ve izin belgemi çıkarttığı gibi. Ayrıca her açıdan tatmin olmuş bir adamdı. Askeri yok yere ezecek, gereksiz ve boş işler yaptıracak biri değildi. Kısacası dört dörtlük bir adamdı işte. Oğlu vardı ortaokul öğrencisi, adı Orhun. Beni çok severdi ve ben de onu çok severdim. Öyle bir babadan yetişen, kibar, saygılı ve efendi bir çocuktu. Arada bir gelir, dersleri ile ilgili danışırdı. Hatta bir projesini benimle çalışmak istemiş, komutanımda gün boyu serbest olmamı sağlamıştı. O projeden 100 puan aldığını duyduğumda çok sevinmiştim. Komutanım Biray başçavuş ve Orhun'dan teşekkür almak ise, apayrı bir mutluluk olmuştu.

Ben evrak defterini, kalemimi ve yeni gelen evrakları almış, komutanların bulunduğu kısımdan bizim koğuşa geçmiştim. Aşağı kata inecek ve hem TV'de müzik dinleyecek, hem çayımı içecek, hem de arkadaşların arasında sıkılmadan evrakları deftere geçirecektim. Koğuştan diğer kapıya geçmek için ilerledim. Kapıdan çıkacakken bir de ne göreyim? Yerde azımsanmayacak kadar kan vardı ve bu kan damlaları oldukça belirgin bir şekilde, lavaboya doğru ilerliyordu. Şaşkın hissetmiş ve donup kalmıştım. Ne olmuştu kestiremiyordum ve aşağımı inmeliyim, yoksa lavaboyamı gitmeliyim bilmiyordum. Çünkü o kanları görmek, beni gerçekten endişelendirmişti.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin