BÖLÜM 11: İLK CEZAMIZ

3.5K 160 43
                                    

Rutin askerlik günlerinden biriydi. Sabah erkenden kalkmış, tıraşımızı olmuş ve üzerimizi değişmiştik.

Kamuflajları üzerime geçirdikten sonra, askıya nizami şekilde eşofmanlarımı asmıştım. Askerseniz eğer nizami yaşamalısınız. Kirli torbanız dolap altında olmalı, yanında da temiz torbası yer almalı. Kirliler siyah bez bir torbada, temizler ise aynı şekilde ancak beyaz bir torbada yerini almalı.

Askeriyenin verdiği mavi terlikleri de alta yerleştirmiştik. Üst rafa ise tıraş çantamı ve yanına yine askeriyede verilen bebek mavisi havlumu nizami şekilde dürerek koymuştum. Dolabımı kapadım ve kendimi koğuş dışına attım. Biraz dolaşıp hava aldım. Kahvaltı saati gelmişti. Yemekhaneye gittim ve bizim grubun yanına geçtim. Yiyesim yoktu o sabah. Masada bizim posta oturuyor ve karşılıklı yıldızlarımızın barışmadığı posta arkadaşım Mehmet tam karşımda oturuyordu. Sohbet arasında birden bir tartışma alev almıştı. Tartışma ben ve o aygır arasında çıkmıştı. Böyle konularda asla geride kalmam. Yine kalmamıştım ve burun buruna gelmiştik. Her an biri diğerine saldırabilirdi. Ancak diğer devrelerin araya girmesiyle ortalık yatışmıştı. Bizim grupla sohbete başladık.

- Bu şerefsizle aynı masaya oturmayın amına koyayım.

- Aynen lan, niye geçtiniz ki buraya başka yer mi yoktu?

- Ne bilelim oğlum, hep oturuyoruz diye geçtik buraya biz.
Aramızda tartışma yaşadığım askerle ilgili bir değerlendirme yapıyorduk ki, kahvaltı saatinin bittiğini farkettik. Herkes yemekhaneden çıkıyordu yavaş yavaş. Biz de çıktık ve makinelerden birer sıcak çikolata alıp bir köşeye geçtik. Sigaraları da yakıp askerlik keyfi yapmaya başladık. Hem sohbet ediyor, hem içtima saatini bekliyorduk.
Neden sonra komutanlar geldi, düzenli sıra oluşturduk ve eğitim alanına büyük içtimaya doğru uygun adımda ilerlemeye başladık.
Yanımızdan giden komutanın sözü ile kendimize geldik.

- Her Türk asker doğar! Yürüyüş kararı sayılacak! Say!!!

- Her - Türk - Asker - Doğar - Her - Türk - Asker - Doğar

Ortalık inliyordu resmen, sesimiz Kütahya'ya yayılıyordu sanki. Ayak sesleri ise "Rap-Rap-Rap" yeri delecek kadar kuvvetli ve kararlıydı.
Bu muhteşem yürüyüş sonunda içtima alanına gelmiştik. Tabur komutanının nedensizce uzattığı konuşmayı dinledikten sonra, içtima "Günaydın Asker!" - "Sağol" - "Nasılsınız?" - "Sağol" - "Sizler de sağolun!" diyalogları ile sona ermişti. Herkes kendi bölük alanına geçecekti. Yine uygun adımda yürüyerek bir süre sonra, eğitim alanımıza gelmiştik. Yine nizami bir sıra olarak, bölük komutanının tekmil almasını bekledik.
Bundan sonra ise başıma gelecek ilk tuhaf olayın başlangıcı yaşanacaktı. Benim yatak numaram dahil, birkaç askeri yanına çağırmıştı Astsubay:

- Yataklarınızı neden düzeltmediniz?

- Ş.şey biz düzeltmiştik komutanım.

Ne dersek diyelim ceza almaktan kurtulamamıştık. Usta askerlerin peşine takılıp bizim koğuşa doğru yol aldık. İlk kez olduğu için endişe ederek gidiyordum. 2 usta asker ve bir astsubay eşliğinde koğuşa gelmiştik. Benim yatağım ve yanındaki birkaç yatak, battaniye savrulmuştu. Yeni ve acemi askerler olduğumuz halde, diğerleri susup bakarken ben sesimi çıkarmadan duramadım.

- Komutanım, bu şekilde bırakıp çıkmamız mümkün mü, ceza alacağımızı bile bile. Hem bakın battaniyenin çarşafı bile üzerine sarılı. Biri bozmuş bunları.

- Ben bilmem, dikkat edeceksiniz.

İçimden küfretmek geldi ama edemezsin ki, sesini dışa vurmadan içten söversin sadece. Bende öyle yapmıştım. Derken beklemediğim ceza komutanın ağzından çıktı.
- Başlarında bekleyin, koğuşun tüm yataklarını yeniden yapsınlar!

Sinir beynime sıçradı ancak ses etmek ne mümkün? Mecbur yapacaktık ve komutan koğuştan ayrılınca bizim bölüğe ait 3 ayrı koğuştaki 301 yatağı yeniden yapmak üzere işe başladık. Usta askerler resmen zevk alıyordu. İçimden söve söve diğer cezalılardan biriyle yatakları yapmaya başladık. Herşey ortadaydı ve yataklarını üzerinden çekilip bırakılmıştı battaniye ve çarşaf. Kim yapmış olabilirdi? Daha yeni askerdik hepimiz, kim bu ibneliği yapardı ki? Aklıma Mehmet ayısı geldi, kesin o yapmıştı kavga ettik diye. Ama ispatı yoktu. Ya da bu devreci hıyarlar yapmıştı. Üst devre yani pis pis sırıtan usta askerler. Başka ihtimal de yoktu zaten. Söze girdim sinirle :
- Alo! Ne gülüyonuz?

- Fena mı lan, eğitimden kurtuldunuz bak, kim yaptıysa teşekkür edin amına koyim. İşiniz bitti mi alın çayınızı sigaranızı dinlenin arka tarafta daha ne?

- Tövbe tövbe!

Sinirden ölmemek imkansız, hem başımıza iş çıkmıştı dağ kadar. Hem de bizim iyiliğimizi düşünür gibi konuşuyorlardı. Önce yorulun sonra 10 dakika dinlenin mantığı güdülüyordu. Akışına bırakmıştık. Mecbur yapacaktık, biz de ağır ağır yapmaya devam ettik yatakları. Öğleye kadar burada kalmak iyi olacaktı. Eğitimde gerçekten yoruluyorduk. Yemek saati saat 12.00'ye doğru 301 yatağı da bitirmiştik. Koğuşun önüne çıkıp sigaraları yaktık. Karşıdaki erik ağaçlarının altına oturduk. Artık aşağı eğitim alanına gidecek değildik. Ama bu tip durumlar askerde kaytarmak olsa bile eğitimi kaçırmak anlamına geliyordu. Komutanın anlattığı gibi olmuyordu sonradan el kitabından çalışmak. Olan olmuştu ve otururken yine lafa girdim:

- Amına koyayım hangi şerefsiz yaptıysa!

- Aynen abi, bittik resmen.

Az biraz dinlendik derken, yemekhaneye doğru çıkmaya başladı bölükler, ortalığı yürüyüş kararları ile inleterek.

- Aha, bitmiş eğitim hadi yürüyün yemeğe.

Yemekhaneye gittik ve birtek burada işe yaramıştı aldığımız ceza. Bölük yemekhane arkasında yemek duası yaparken, biz yemekhane kapısında ilk sıradaydık.

İlerleyen günlerde yemekhaneye postalar halinde görevlendirilmeye de başlayacaktık. Şimdilik hazırdan gelip yiyorduk. O günler geldiğinde kavgalar, ambulanslar gırla gidecekti...

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin