BÖLÜM 5

5.3K 201 45
                                    

YENİ BÖLÜM İLE HERKESE MERHABA DEĞERLİ OKUYUCULAR...UMARIM BÖLÜMÜ SEVERSİNİZ...ASKERLİK YOLCULUĞUNA ÇIKMADAN ÖNCEKİ SON BÖLÜMÜMÜZ BUYDU...İYİ OKUMALAR DİLERİM...

2 HAFTA SONRA

Annem evde günlerdir yazdığı senaryolar yüzünden,aklını oynatacak gibiydi. Bugünlerde askerlik için acemi birliği yerlerimiz belli olacak ve şube kapısında askıya açılacaktır. Buda annemin daha fazla üretmesine sebep oluyordu. 2 gündür ağzında "Ya doğuya çıkarsa? " sorusu ile dolaşıyordu. Artık annem ile konuşmalı ve onu rahatlatmalıydım. Salona yanına geçip oturdum ve söze başladım:
- Anne?
- He yavrum?
- Bak günlerdir kendi kendine, yok orası çıkarsa yok burası çıkarsa deyip kendini üzüyorsun. Şimdide doğuyu  şırnağı taktın kafana.
- Ne yapayım oğlum? Rüya gördüm Şırnağa gidiyordun. Aklım takıldı ister istemez.
- Ya anne ister burası olsun, isterse Şırnak olsun, doğu olsun. Askerlik bu, yer seçecek değiliz ki.
- Orası öyle de yavrum, gel kalbime söz geçir sen benim.
- Sana kızarak söylemiyorum ben zaten anneciğim. Üzülme diye diyorum. Ağladığını gördüm bak kaç kez. Birşey değişir mi çıkacaksa yine orası çıkar. Bak ben araştırdım zaten, Ankara'da otomatik olarak bilgisayar ile seçiliyormuş yerlerimiz, tamamen şans yani.
- Anladım yavrum. Çıkmış mıdır ki liste?
- Bugün gideceğim işte iki gün önce baktık yoktu. Birkaç güne asılır dedi kapıdaki asker.

Böyle telkin edici bir diyaloğa girmem iyi olmuştu. Gerçi görmediğim tarafta yine üzülüp ağlayacaktı. Çünkü bana çok düşkündü. Ben de gidip çıktıysa bir an önce öğrenip, annemin bu stresini azda olsa dindirmek istiyordum. Hemen dolabımı açtım ve bir eşofman ve üzerine yakışacak bir tişört aldım. Üzerime alacağım siyah hırka ile herşey hazırdı. Alt kata inip ayakkabılarımı giydim ve seslendim :
- Anne! Çıkıyorum ben!
- Tamam oğlum! Haber ver mutlaka!
- Tamam, sen de birşey olursa ararsın!
- Tamam oğlum!
Yine çıkmıştım yola. Kaç gündür gidip kontrol ediyordum. Bugün de bakacaktım ancak yine ümidim yoktu.
Bir süre sonra askeriye kapısına yaklaştım. Nizamiye kapısı görünüyordu. Kalabalık vardı biraz ve listenin çıktığını anlamıştım. Heyecan bastı ve derin bir nefes aldım. Sonra indim yokuştan kapıya. Kalabalık olsa da  içlerine girip listeye bakmaya başladım. Zor bir arama sürecinden sonra ismimi bulmuştum.
" Emre Doğan-1 Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığı /KÜTAHYA - Cezaevi jandarması - Acemi er

Şaşkındım çünkü hayatımda Kütahya diye bir şehir duymamıştım. Düşünüyordum acaba neresi diye. Az sonra yola çıktım. Telefona sarılıp Annemi aradım. 
- Anne napıyorsun?
- İyiyim oğlum, baban kardeşin oturduk, senden haber bekliyoruz.
- Şey, ben öğrendim yerimi. Kütahya çıkmış, cezaevi Jandarması olacakmışım.
- Kütahya mı? Orası neredeymiş yahu?
Annem yine heyecan yapmıştı. Sesinden herkes anlayabilirdi. Trenle 6 saat mesafede olan şehirden haberimiz yoktu, o güne kadar.
- Kütahya işte ben de bilmiyorum nerede olduğunu. Yol paramı, evraklarımı aldım, geliyorum yoldayım.
- Kızım! Kalk bakalım kitaplarından birini getir. Dur oğlum haritadan bakalım, yoksa ben rahat edemeyeceğim.
- Eh, peki bekliyorum.
- Aaa! Emre dibimiz oğlum Kütahya, bak bilmiyorduk dibimizdeki şehri.
- Dibimiz mi? Yakın mı yani?
- Yakın yavrum yakın.
Onlar gibi ben de rahat bir nefes aldım. Doğuyada düşebilirdim, ancak çok yakın bir şehire çıkmıştı. Heyecan ve sevinçle eve doğru ilerledim. Eve geldiğimde iyice araştırdık. Trenle 6 saat olduğunu öğrendik ve iyice rahatladık. Gerçi annemin beni 15 ay bırakacak olmasından dolayı, üzüntüsü hala devam ediyordu. Ama bu vatan göreviydi ve ben hem korkuyor hem de gitmek için can atıyordum. O gün mutlu bir şekilde sonlanmıştı.

ERTESİ GÜN
Yine erken uyandım bugün. Alışveriş yapacaktık, çarşıya gidecektik. Birçok kafadan ses çıkmıştı günlerdir. Şunu koysun yanına, mutlaka lazım olacak falan filan. Biz de internetten araştırarak öğrenmiştik askeriyede neler gerekir. Annem ve ben hazırlandık ve çarşıya doğru yola çıktık. Askeri malzeme satan bir tane dükkan bulabilmiştik uzun aramalar sonunda. Yeşil yarım kollu atletlerden aldık birkaç tane. Siyah uzunca birkaç çift çorap ve asker için gereken bir çok şey. Sonrasında ayna, traş takımı, kolonya, dikiş seti alalım derken tüm çarşıyı dolaşmıştık. Artık herşey ciddiye biniyordu. 23 Mayıs 2007'de askeriyeye teslim olmam gerekiyordu. Ve benim birkaç günüm kalmıştı. Heyecan dolu bir çarşı macerasının ardından yorgun argın eve zor gelmiştik. Evden çıkmak istemiyordum hiç. Ailemi, evimi bırakmak zorunda kalacağım düşüncesi beni eve bağlamıştı resmen. Akşam yemeği hazırlanmış ve masaya oturmuştuk. Duygusal hissediyordum çok, çünkü ailemle yiyeceğim son bir kaç akşam yemeği kalmıştı. Hislerimi asla belli etmiyordum. Annem daha da üzülecekti çünkü hissederse.  Keyifli bir akşam yemeği sonrası odama geçtim. Kafam doluydu ve cama çıkıp bir sigara yaktım. Hiç birşey bilmiyor olmak beni endişeye düşürüyordu. İki gün sonra askeriyeye doğru yola çıkacaktım. Ve ben hiçbir şey bilmiyor, boş kafayla askere gidiyorum. Akraba uydurmalarını dikkate almıyordum çünkü.  O gece yorgun olmama rağmen, zar zor uyumuştum.

SABAH 10.00

Gecenin bir yarısı zorda olsa uyumuştum. Ancak yine erken kalkmak zorundaydım. Askere gitmeden önceki son günümdü ve ertesi gün askere doğru yolculuğa çıkacaktık. Ailemde benimle geliyordu, teslim edene kadar yanımda olmak istiyorlardı. Tabi başta annem. Ne kadar desem de dinletemedim. Ben tek gidebilirdim ancak, üstelemek istemedim. Yeterince anne duygularıyla hareket eden bir kadın için, üzücü ve yorucu günlerdi. Ben de anneciğimi daha fazla üzmek istemiyordum.
Bugün biraz çıkıp gezmek istiyordum. Arkadaşlar ile buluşacak ve biraz zaman geçirecektik. Çok geç saate kalmadan eve dönecek ve valizimi tamamlayıp son işlerimi de bitirmiş olacaktım.
Kahvaltımızı ettik ve müsade istedim. Odama geçerek sevdiğim kıyafetlerimden seçip giyindim. Hemen kendimi sokağa attım. Hava bahar havasıydı, her yer göz alıcı derecede parlak güneşin ışıklarıyla aydınlanmıştı. Derin bir nefes aldım önce. Uzun süre bu şehrin havasından uzak kalacaktım. İçten içe hüzünlerim ile savaşırken, yıllarca beklediğim askerlik görevimi de yapmaya gidecek olmanın sevinci, içimi bir virüs gibi sarıyordu.
Telefonuma sarıldım ve arkadaşı aradım. O da diğerlerini alıp gelecekti çarşıya. Buluşacağımız cafeye doğru yürümeye başladım. Yoklama kağıdım gelene kadar, ne şehrimin havasına ne de toprağına dikkat etmiyordum. Tabir-i caizse yumurta tavuğun götünün ağzına sıkışmıştı artık. Hep bu durumlarda birçok şeyin önemi farkedilmez miydi? Benim yaptığım tam da buydu işte. Mustakil evlerin, kerpiçten duvarlarının üzerinde çıkmış yosunlara, yosunların arasından başını çıkarmış masum papatyalara, çıngıraklılara bile göz atıyordum yolda yürürken. Neden sonra cafeye varmıştım ve bizimkiler oradaydı. Hemen oturdum ben de bir çay söyledim kendime. Baya bir sohbet ettik, güldük ve eğlendik. Zaman hızlı geçiyordu son birkaç gündür. Eve dönme vaktim gelmişti. Arkadaşlarım ile tren istasyonunda buluşmak üzere vedalaştık. Asker düğünü istememiştim ben. Kaldıramazdım eminim ki. İstasyonda zaten davul çaldırılacaktı. İki oynar sonra da yolumuza çıkarız diyordum. Bugünü çarşıda böyle bitirmiş ve evin yolunu tutmuştum. Bu da evdeki son günüm olacaktı ve beni çok zorlayacaktı. Ya annemi ve kardeşimi ?

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin