BÖLÜM 25: KÖSE'DE İLK GÜNÜMÜZ

2.4K 107 9
                                    

NİHAYET KÖSE'DE USTA BİRLİGİ BÖLÜMÜNE BAŞLADIK. YENİ BÖLÜM İLE HEPİNİZE SELAMLAR.
İYİ OKUMALAR DİLİYORUM ARKADAŞLAR.

Sorumlu bir komutan bahçeye gelmişti ve bizi getiren komutanlar ile hasret gidermek için ölüyor gibi, güleryüz ve samimiyet dolu bir karşılama yapmıştı. Tabi bu sıcakkanlı yaklaşımı rütbesiz asker ancak ailesinden görebilirdi. Onlar hep birlikte komutanlara ait kısımdan giriş yapmak için ayrılırken, üst devremiz olan askerler de bizi koğuşa çıkarmak için yanımıza gelmişlerdi.
Bazıları gidiş biletleri anlamına geldiğimiz için çok iyi karşılamış, bazıları ise akılları sıra üst devre oluşlarının avantajını kullanacaklarının sinyallerini vermişlerdi. Devrecilik denilen şeyi yapacaklardı. Ama öncesinde bizleri en üst kata, son gelen askerlerin yerleştiği koğuşa çıkardılar. Yabancı gibi bakıp duruyorduk etrafa. Sonrasında boş olan karyolalardan seçip yerleştik. Burada yataklar tek kattı. Ranza usulü bir yatak sistemi yoktu. En üst devrenin gitmesine az kalmış ve onlar gidince bizde, herkesin kaldığı bir alt koğuşa inecektik. İşini bitiren aşağı inmişti. İlk gün olması nedeniyle komutanlar, serbest olmamız konusunda kesin emir vermişlerdi. Ancak kendini akıllı sanan birkaç üst devre asker, buna fırsat vermemek için daha geleli bir saat olmadan atağını yağmıştı.
İlk kat girişinde, o dönemler sigara serbest olduğu için içerde ayaklı kültabakları bulunuyordu. Yeni gelenler olarak birkaçımız orada toplanmış ve sigara içiyorduk. Recep adında bir üst devre elinde fırça ile geldi. Yanımızdakilerden birinin eline fırçayı tutuşturdu.

- Temizle bakalım şuraları.
- Anlamadım? Ne temizleyeceğim ya, komutan serbest zaman verdi ilk gün için. Hem bana emredilmedi, al temizle kendin!

Bu kez fırçayı eline alan Recep iti, sıradan yaptırma çabalarına girmişti. Komutanın emriyle serbest olduğumuzu söylesek bile, iplememekte ısrar ediyordu. Nihayet fırçayı bana uzattı, aynı yavşak tavırla.

- Sen temizle bakalım.
- Ne diyon lan sen? Sana komutan emretti diyoruz anlamıyor musun lan?
- Temizleyeceksiniz oğlum, daha yenisiniz ben mi temizleyeceğim bu saatten sonra?
- Sen kimsin aslanım? Sen de askersin, senin farkın ne?  Temizlemiyorum lan git istediğine söyle!

Benim sesim yükselmiş, o da aklı sıra hala üstüme gelerek çekinmediğini göstermek istemişti. Tam bu esnada sesleri duyan, ilk kez gördüğüm uzman çavuş Ali geldi.

- Noluyor burada, ne bu ses?
- Komutanım yeni geldik, komutan serbest gününüz dedi. Söylüyoruz adama gelmiş kendi işini bize yaptırmaya çalışıyor. Komutan dedi diyorum, banane diyor.
- Recep, ağzını burnunu kırdırma! Yürü git lan, yap kendi işini şerefsiz!
- Ama komutanı...
- Lan siktir git dedim sana!

Komutan Recep'in hakkından iki dakikada gelmişti. Bize de tartışma yapmamamızı söyledikten sonra, geldiği yere döndü.

- Çattık amına koyayım, işimiz var oğlum bunlarla!
- Ezilmek yok! Bize devrecilik yapacaklar kendimizi ezdirirsek.
- Aynen, ezdirmek yok kimseyi arkadaşlar!

Şimdi böyle diyenler, az önce kedi yavrusu gibi bakıyordu. Bakalım dedikleri konusunda ne kadar samimiler, ilerde görecektik.
Henüz kendi devrelerim ile, adam gibi konuşma fırsatım olmamıştı. İbrahim saf, temiz bir çocuğa benziyor, Tamer Kayseri şivesiyle çok eğlenceli bir tip gibi görünüyordu. Diğerleri de iyi çocuklar gibi görünüyordu. Bunu zaman içinde anlayacaktım elbette.
En üst, yani gitmelerine günler kalmış olan devre çok iyiydi. Bize yardımcı oluşları, samimiyetleri ve her halleri içten geliyordu. Recep denilen yavşak ve onun tayfasına gidene kadar bizi yedirmeye niyetleri yoktu.
İlk katta tamamı pencereli, havadar bir yemekhane ve içerisinden geçilen mutfak vardı. Yemekhanenin içinde bir de kantin bulunuyordu. Bu fırsat kaçmaz demiş ve etrafı tanıma yollarına düşmüştüm. İbrahim ile yakındık ve o da bana eşlik etti.

- Nerelisin devrem?
- Balıkesir devrem, sen nerelisin?
- Ben de İzmir. Ama köyündenim ben 
- Anladım kardeşim, hadi gel şöyle bir bölüğe bakalım.

Yemekhaneye bir bizim taraftan giriş kapısı vardı, bir de tam karşıdan. O kapı idari işler bölümüne, yani komutanların iş alanına çıkıyordu. Üst katlarda da aynı sistem vardı. Koğuş kapıları da bu şekildeydi. Binayı dolaştıktan sonra, bahçeye de göz atmaya karar verdik. Arka kısımda Köse'nin tamamını görebileceğimiz, askerlere ayrılmış masalar vardı. Tahta ve eski olan bu masalar, belli ki uzun zamandır buradaydı. Yan tarafta ise 3 katlı bir lojman bulunuyordu. Zaman boldu ve birer kola alıp arkaya geçtik. Biz yerlerimize otururken, birkaç devrem daha yanımıza geldi. Biri Ankaralı, diğeri Bolulu iki devre ile tanışma fırsatı olmuştu o an.
Biz zaman geçirelim derken, öğle saati gelmiş ve yemek için seslenmişlerdi.

- Kalkın gardaş, aç kalmayalım.
- Aynen, gidip bir şeyler yiyelim hadi.

İçeri girdiğimizde yemekhane sırası yoktu. Haliyle bu sırayı biz başlatmış ve tabldot tabaklar elimizde beklemeye başlamıştık. Biraz sonra üst devreler yemekhaneye girdi ve sorgusuz sualsiz önümüze sıraya geçtiler. Yine kavga çıkacak gibiydi, ancak en üst devrelerde bunun böyle olduğunu onaylayınca ses etmemiştik. Herkes yemeğini almış ve en son biz de alıp, en arkadaki masalara geçmiştik. En önde en üst devreler oturuyor, kumanda ellerinde hayatın tadını çıkarıyorlardı.
Tam yemeğime kaşığı daldırayım derken bir de ne göreyim? Yemeğin içinde koca bir böcek vardı.

- Bu ne lan? Yemem oğlum ben yemek falan!
- Komutana söyle kardeş, bu saklanmamalı zaten.

O an ki aşçı askerlerden biri bizim bir üst devremizdi ve pasaklının alasıydı. Komutanın yanına gittim ve söze girdim. O ise bu yemekten kaşıklıyordu, en öndeki komutan masasında.

- Emre Doğan Balıkesir! Komutanım bir durum arz edebilir miyim?
- Tabi Emre söyle.
- Komutanım, şey. Gelip bir tabağımdaki yemeğe bakar mısınız?

Ben de aptal gibi, gitmiş komutanı ayağıma çağırıyordum. Neyse ki iyi biri gibi görünüyordu ve ikiletmeden kalktı ve masaya geldi. Yemeğin içindekini görünce, hemen söze girdi:

- Mutfağa git, aşçıyı çağır gelsin!
- Emredersiniz komutanım!

Hemen mutfak kapısına koştum ve içeri girip aşçı kıyafeti üzerinde olan o pasaklı herifi çağırdım.

- Şey,  adın neydi?
- Ömer, hayırdır birşey mi oldu?
- Evet, Ali uzman seni çağırıyor.
- Noldu ki?
- Yemekte kocaman böcek var, ondan dolayı.

İsteksiz de olsa, koca kıçını kaldıran Ömer komutanın yanına gelmişti.

- Bu ne lan böyle? Bu nasıl hijyen oğlum?
- Şey, komutanım.
- Kes! Böyle dikkatsizlik olmaz! Bir daha görmeyeyim Ömer, anlaşıldı mı?
- Emredersiniz komutanım!

Koca götlü Ömer dikkatsiz ve pis tutumunun karşılığını almıştı ve hemen mutfağa geri gitti. Ben yemek konusunda finali yapmıştım. O gün asla ağzıma birşey atmadım.

Anlaşılan o ki, biz bu bölükte birçok askerle, aşçıyla ve belki de komutanlar ile baya bir uğraş içine girecektik.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin