BÖLÜM 13: SÜRPRİZ ZİYARET

3K 148 30
                                    

YENİ BÖLÜM İLE TÜM DOSTLARA MERHABA. GÜZEL BİR GÜNÜ KALEME ALDIĞIM BÖLÜM SİZLERLE. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

Yemin törenine doğru yavaş yavaş ilerlerken, daha çok zaman geçmeden bir süpriz ile karşı karşıya kalacaktım.
Kütahya'da her zaman göremediğimiz serin bir gündü. Eğitim alanında spor yapıyorduk. Canımız çıkmıştı ancak vücut terbiyemiz oluşuyordu. Spor eğitimi sevmesemde ihtiyacım olan bir eğitimdi. Birçok hareketi bitirmiş, koşu öncesi birkaç hareket kalmıştı. Sanki Allah sesimizi duymuş gibi, yağmur yağmaya başladı o anda. Haliyle spora devam etmek imkansızdı. Bizi hemen 10'arlı sıraya soktular ve henüz keşfetme imkanı bulamadığımız amfi denilen salonlara götürdüler. Tribün düzeninde oturulan bu salon bize iyi gelmişti Dinleneceğim için çocuk gibi sevinmiştim. Oturmak bile hayatımda ilk kez en değerli şeylerden biri olmuştu.
- Oh be, kurtulduk koşudan.
- Sorma ya zaten zamanında giremiyorum diye canım sıkılıyor, iyi oldu.
- Gerçi bugün kurtulduk, yarın koşturacaklar nasılsa.
- Orası öyle, kaçış yok bundan.

Biz Halil ve Hasan ile bu konuyu konuşa duralım, komutanlar da içeri girdi nihayet.
Çok geçmeden sorumlu komutan söze girdi.

- Arkadaşlar, yağmur vesile oldu bugünden aldık sizi amfilere. Burada ilerde sözlü ve yazılı not alabileceğiniz eğitimleri vereceğiz. O eğitimlerde mutlaka can kulağıyla dinleyin ki, kafanıza yerleşsin.
Sıkıysa dinlemeyin sabah akşam sürünürsünüz cümlesinin kibar haliydi komutanın sarfettiği. Yalana gerek yok mecburiyet olmasa ilkokul bile okumamış askerler var, nasıl ezberlensin? Dinlemeye devam ediyorduk pür dikkat.
- Ayrıca haftada bir gün sinema izleyeceğiz birlikte. Bunun için gün belirlenecek ve size de bilgi vereceğiz.
Bu konuşma devam ederken, dışarıdaki hoparlörden bir duyuru başladı:

- Ali Çelik, Emre Doğan nizamiyeye!

Hassiktir, ben de çagırılıyorum. Böyle bir beklentim yoktu o gün. Komutanlar hemen sordular ve bize müsaade ettiler. Gelen bir ziyaretçim olabileceğini tahmin ettim ama önceden yaptığım telefon görüşmelerinde ailem geleceğiz dememişti.

Yağmura rağmen hızlı adımlarla yukarı Nizamiye kapısına doğru ilerlemeye başladım. Yolda denk gelen devrelerim ve komutanlara selam vererek ilerliyordum. Askeri eğitimlerde selam vermeyi falan öğrenmiştik. Bunu uygulamak ise gerçekten keyifli oluyordu. Uzun bir yolun ardından kendimi Nizamiye kapısında buldum. İçeri girerken selamımı verdim, tekmil vererek söze girdim :

- Emre Doğan Balıkesir! Komutanım bir durum arz edebilir miyim?
- Söyle asker?
- Komutanım anons verildi, benide çağırdılar nizamiyeye.

Komutan hemen önünde bulunan deftere baktı ve cevap verdi.

- Emre, ziyaretçin gelmiş oğlum. Bak arkada gazino var orada bugün gelen tüm ziyaretçiler.
- Sağolun komutanım.

Kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Bizimkiler gelse telefonda söylerdi heralde, acaba kim gelmişti ki? Hemen komutanın gazino dediği, yani askeriyede ilk gün bölüklere ayrıldığımız yere girdim. Birde ne göreyim! Annem, kardeşim ve babam! 32 dişim gülmüştü resmen. Çok mutlu hissediyordum. Annem ağlamaya başladı. Kardeşim de göz yaşı döküyor ama belli etmiyordu. Diğer askerlerin aileleriyle oturduğu masaların arasından geçerek yanlarına gittim. Annemle sımsıkı sarıldım önce, hayatımda unutamayacağım anlardan biri de o andı. Kokusu bile değişik geliyordu burnuma. Çünkü askeriyeye alışmıştık tümüyle.

- Oy, annem! Canım annem benim. Dur bi bakayım sana. Canım benim birtanem!
- Yavrum, oh mis gibi kokuyor benim oğlum. Canım oğlum annen kurban olsun sana.

Öpmediği yer kalmamıştı yüzümde. Anne yüreği işte neredeyse 1 aydır haftada bir 5 dakika yıkanan askere mis kokuyor oğlum diyordu. Anlama şansım olmasa da analık böyle bir şeydi demekki. Annemle ayrıldık ve kız kardeşime sarıldım sıkıca. Onuda öyle özlemiştim ki!

- Ne güzel olmuş benim kardeşim. Gözüme çok değişik geldin ya.
- Abim! Canımın içi, sende öyle ne kadar kararmışsın!

- Karardık gülüm ya, sabahı soğuk öğlesi sıcak daha çok yanıyoruz güneşin altında eğitim her gün.

Hemen babama döndüm ve elini öpüp onada sarıldım sıkıca. Oda gözyaşı döktü o an, konuşamadı ve belliydi buradan.

Neden sonra masaya oturduk. Annem hayran hayran gözümün içine bakıyordu. Samimi bir tebessüm ile bir bir hepsine bakmaya başladım. Annem 1 ayda nasıl değişmiş nasıl çökmüştü anlatamam. Gözleri görünmüyordu ki sanırım sürekli ağlıyordu.

- Ya bu ne süpriz böyle! Beni çok mutlu ettiniz inan.
- Oğlumu gidip görelim artık dedim yavrum.
- Çok iyi ettiniz valla. Ne kadar müsade verdiler Nizamiyeden?
- Akşam üzerine kadar durabilirsiniz dediler.

Şaşırmıştım doğrusu, ben bir iki saat falandır diye düşünmüştüm çünkü.
- Abi, annem tanıyamadı seni biz camdan gördük az önce nizamiyeye giderken. Bak abim geliyor dedim. Hani hani hangisi deyip durdu Seni gösterince inanamadı kapkara olmuş yavrum dedi durdu.
- Yandık çok sormayın, kötü mü olmuş ki Annecim.
-Yok oğlum olur mu hiç yakışmış çok. Ama ben bakıyorum hala sen geleceksin arkadan diye. Meğer önümüzde senmişsin ben vallahi bilemedim esmerliğinden.

Hep birlikte gülüştük. Yanlarında getirdikleri poşetleri çıkardılar masanın üzerine. En sevdiğim tuzlu simittir. Annem o kadar çok yapmış ve getirmiş ki, tabura dağıtsan hepsi tadabilir askerlerin. Sonra sarma, tatlı, meyve, 10 paket sigara daha bir sürü şey.
- Anne naptın sen ya! Maşallah doldurmuşsun torbaları.
- Yavrum benim telefonda şunu şunu yiyoruz dedin diye, özlediklerini yaptık kardeşinle.
- Allah sizden razı olsun hepinizi çok seviyorum.
- Amin yavrum, sigaralar bitti benim sigaradan yok dedin diye de sigaranı alıverdim.
Gerçekten de çok sık sigara sıkıntısı çekiyorduk. Hatta bazen iyi karakterli yardım seven usta askerlere para verip dışarıdan aldırıyorduk. Bu nedenle getirmiş olması iyi olmuştu. Hem yedik hem içtik hem de uzun zaman sonra uzun uzun sohbet ettik. Hatta yan masadaki devrelerden birinin annesiyle analık zor diyaloğu geçti aralarında. Sonra bir baktım, onlar bize meyveler ikram ediyor. Annem de simit sarma ve o an farkettiğim lahmacunlardan ikram ediyor.
- Anam! Lahmacun mu o? Onuda mı getirdiniz?

Şaşkın şaşkın bakıyordum. Çünkü lahmacun en sevdiklerimdendir ve yemeğe düşkün biri olarak gerçekten özlediğim bir lezzetti.
- Burada yaptırdık yavrum. Özlemiştir dedim, ye afiyet olsun oğlum.
Ciddi ciddi 7 tane ya da daha fazla lahmacun yedim o gün. Delice, hunharca çökmüştüm tüm besinlere. Çünkü 1.5 ay daha mercimek yemeğine ve bulgur pilavına mecbur kalacaktık. Şükür yine de ama insan yemekleri gerçekten çok özlüyor askerde.
Bol ikramlı sohbetimiz akşam üzerine kadar sürmüş bol bol hasret gidermiştik. Günün sonunda bolca sarıldık ve onları orada bırakıp gazinodan ayrılıp eğitim alanına doğru yol aldım. Ailemi görmek benim için büyük bir moral ve motivasyon olmuştu. Asker adamın en büyük dayanaklarından biri de kesinlikle gelen ziyaretçileriydi.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin