BÖLÜM 30

3.8K 104 14
                                    

İYİ OKUMALAR DİLİYORUM ARKADAŞLAR. UMARIM BEĞENİRSİNİZ VE LÜTFEN YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİNİZ. 🌺

Yeni bir güne, yine çok erken saatte uyanmıştık. Orhan hala yan yatakta yatıyordu. Aslında sorumsuzlukları olan ve komutanlardan sıkça azar işiten, sonunda da apışıp kalan bir çocuktu o. Açıklarını birinin kapaması, arkasını birinin toplaması gereken tiplerden işte. Eksilerini saymak gerekseydi, fazlasıyla eksiği bulunabilirdi. Ama ben görmüyordum bile o an için. Sadece duygularımı yaşıyordum, engel olamadığımdan dolayı. Tabi bunu gidipte, bir liseli kız edasında belli edercesine yaşamadım. Yaşamazdım, yaşamayazdım çünkü mümkün değildi bu.
Dünden olan kalp acım, uyandığımda hala yakıyordu canımı. Bu nedenle kalktım ve yatağımı toparlamaya başladım. Orhan'ı uyandırayım, aman söz işitmesin gibi bir düşünceye kapılmadan, koğuşu terketmenin yolunu arıyordum. O sorumsuzca devam ettiği uykusundan kalkana kadar, ben yatağımı yapmış ve dolapların oraya çıkmıştım. Hemen üzerimi giyinmeye başladım. Önce giyinip, sonra tıraşımı ve bakımımı yapmak adetim haline gelmişti. Nizami giyiniş ve soyunuş süresi 3 dakika ile sınırlıydı. Sanki nizami giyiniyorcasına, anında hazırlanmıştım. Botlarımın bağcıklarını, sinirli bir çekişle düzelttim. Nizami bağlanış biçimine uygun şekilde bağladım ve havlumu, tıraş çantamı alıp koğuştan çıktım. Nereye kaçıyordum ki ben? Nereyi terkediyordum o uyanmadan önce? Sanki gün boyu hiç denk gelmeyecek mişim gibi, neyin kaçışıydı bu benimkisi? Düşünürken, çocukluk ettiğimi ve saçmasapan hareketler içine girdiğimi farkediyordum. Tek sorun ise, bunun farkına vardığım halde kontrol edemeyişimdi. Kalbe söz geçmediğini söylerler ya hani, işte benim durumum tam da öyleydi.

Mutsuz bir şekilde, güne hazırlanmaya devam ediyordum. Ne kimseye günaydın diyerek, mutluluğumu onlara saçmıştım. Ne de gördüğüm birinin yüzüne bakmıştım. Depresyona girmiş gibi bir halim vardı adeta. Mutsuz, isteksiz, sanki zorla yaşıyorcasına bir ruh haline nasıl girmiştim bir gün içinde? Düşünmek bile istemiyordum ve benden önce lavaboya giden askerlerin doldurduğu tuvalete girmedim bile. Karşıdaki iniş-çıkış merdivenlerine oturdum. Sabahın köründe, bir sigara yaktım hemen. Derin derin içime çektim, ölmek istiyor gibi. Sigaram bitene dek, lavaboların sakinlemesini bekledim. Ortalık sakinleşmişken boş bir aynanın karşısına geçtim. Ancak daha geride, yatağını yapıp gelecek bir sürü asker vardı. Orhan'da onlardan biriydi. Tıraş köpüğümü ve tıraş bıçağımı çıkarıp, lavabonun yanına koydum. Elime, yüzüme su çarptıktan sonra, sakallarımı iyice köpükledim ve tıraşıma başladım. O an bile kendimi kesecek kadar sinirli ve kimsenin bu acımı haketmeyeceği kadar kederli hareket ediyordum. Aynaya adeta boş boş bakarak kesiyordum sakalımı. Ben işimin ortalarına gelene kadar, lavabolarda dolmaya başlamıştı. Orhan'da nihayet gelmişti lavaboların karşısına. Refleks olarak bakmış bulundum sadece. Bakmamla Orhan'ın söze girmesi bir oldu:

- Günaydın kanka.

Gülsem gülemezdim, kızsam kızamazdım. Kızmaya hakkım yoktu ki. Yoktu hiçbir hakkım, sitem etmeye aslında. Sitem etme hakkına sahip olmam için, sadece dünkü ortam yeterli miydi? Ben ancak dostane bir sitemde bulunabilirdim. Bunun içinde, yeni gelen askerler ya da diğer askerler ile samimiyet kurarken, bana sırt çevirmeye başlamış olması gerekirdi. Benim şu an ona sitem etme hakkım yoktu o yüzden. Ama tepkim açık açık belliydi. Sadece o bunun kendine olduğunu bilmiyordu. Samimiyetsizce güldüm ve karşılık verdim:

- Günaydın

Tıraşıma döndüm, o da tıraşını olmaya başladı. İşte imkansız bir aşkın sancıları da, tam bu konumda gün yüzüne çıkıyordu. Karşımda duran adamı seviyordum ben. Elimden gelen birşey yoktu. Adeta kıvranıyordum acısını çekerken. Ama ne hesap sorabiliyordum ne de sitem edebiliyordum. Ne diyecektim ki? ''Orhan sana aşığım ben, hep benimle birlikte olman gerek. Yeni gelen askerler veya diğerleri ile samimi olmanı istemiyorum. Kıskanıyorum seni ve acı çekiyorum!'' Bunu mu söyleyecektim Orhan'a. Delirmiş olmam gerekirdi böyle cümleleri kurabilmem için. İşin kötü tarafı ise, ilerde farkedeceğim takıntı konusu olacaktı. Ben Orhan'ı ne kendi devrelerimle olan samimiyetinden, ne onun kendi devreleri ile olan samimiyetinden ne de yeni gelen askerler içerisinde o ikisi dışındakiler ile olan samimiyetinden dolayı kıskanmadığımı farkedecektim. İşin özü Erkan ve Ercan'a karşı bir takıntılı hal aldığımı ve diğer hiçbir askerle olan sohbetini, samimiyetini kıskanmadığımı anlayacaktım. Tabi bunun öncesinde birçok yaşanmışlık olacaktı, bu duruma sebebiyet veren. Hem tıraşımı bitirmeye çalışıyor, hem de ufacık beynimin içini bu düşünceler ile yoruyordum. Neyse ki bir an önce tıraşımı bitirip, yüzümü duruladım. Tıraş malzemelerimi çantaya koyup, havlumu omzuma aldım ve çıktım tuvaletten. Hemen dolabıma ilerledim, kapıyı açtım. İçtima öncesi dolap düzenleri kontrol edildiği için, özen göstererek toparladım dolabımı. Temiz çamaşırları koyduğumuz beyaz kumaş torba sola, kirlilerin olduğu siyah ise sağa. En alt sıra bununla bitmişti. Askıda bulunan bez kıyafet torbalarını da, askıları içe bakacak şekilde düzelttim. En üst sıraya da, sol kısma nizami dürülmüş havlumu, sağ kısma tıraş çantamı koyup işi bitirdim. Dolabımı kapadıktan sonra, koğuştan çıkmak için yola koyuldum. Orhan ve Özcan ile yanyana geçmiştik. Genelde birbirimize şaka yapan biz, sadece geçmiştik işte. Benim bir tavır içinde olduğumu farketmemesi imkansızdı. Ancak dediğim gibi, kendine yorması için bir sebebi yoktu. Hemen alt kata inip, kahvaltımı aldım. Ufakta olsa mutlu eden şey, kahvaltıda börek olmasıydı. Hayatımda hayır diyemediğim gıdalardan biri de börektir çünkü. İki dilim birden aldım hem de. Yanına soslu siyah zeytin, bir dilim peynir ve ekmek alıp, birkaç domates ve salatalık dilimini de tabağıma ekledim. Hemen yerime geçtim ve oturdum. İbo her zaman olduğu gibi, çoktan yemeye başlamıştı. O kadar saf ve temiz bir çocuktu ki, anlatmak imkansız. Köy çocuğu olmasının da, büyük etkisi vardı bunda. Hele ki, devrelerle fırsat bulup toplandığımızda, yaptığı taklitler ile gülmekten öldürürdü bizi. En sevdiğim arkadaşlardan biriydi o. İyiki vardı yanımda ve birlikte, bunu dışa vurmuş bulundum o an:

- İbo, lan! İyiki varsın oğlum sen. Canım kardeşim benim.
- Ha! Lan oğlum ne oluyor, kim öldü hayırdır?
- Hahaha, yok kardeşim be içimden geldi söyledim.
- Sağol devrem, sen de iyiki varsın.

Biz kahvaltımızı ederken, Tamer'de gelmişti ve ardından Süha ve diğerleri. Güzel bir kahvaltı olmuştu, sohbet eşliğinde. Ve tabiki sorumsuz askerimiz, her boka geç kalan güzide şoförümüz de teşrif ettiler kahvaltının son dakikasında. Kahvaltıya 5 dakika daha geç gelse aç kalacağını bile bile, bu şekilde davranıyordu hep. Bu onun kararıydı diyemeyeceğim, çünkü sırf aç kalmasın diye, nöbetlerde olduğunda veya görevlere çıkıldığında, eğer ben uygunsam mutlaka yemeğini alıp masasına koyuyordum. Sabah, öğle veya akşam hiç farketmiyordu bu durum. Seviyordum işte ne yapayım. Onun aç kalmasına dayanabilir miydim ben? Temin ederim ki dayanamazdım. Ama bugün daha farklı bir tutum içine girmiştim. Kahvaltısını alıp masasına falan koymamıştım. Yemekhaneye girip, yemeğinin alınmadığını görünce de tuhaf bir tepki vermemişti. Arkadaşlar ile, daha canlı bir sohbet içine girdim o gelince. Mutsuzluğum daha fazla ayyuka çıksın istemedim. Kahvaltım bitmişti zaten. Hemen kalkıp tabldotumu aldım ve mutfağa gittim. Yemeğini bitiren mutlaka tabldotunu mutfağa götürür ve bulaşık tezgahına üst üste yerleştirirdi. Bugün ise bulaşık nöbeti, İbrahim ve bir diğer devremdeydi. Sabah, öğle, akşam yemekleri sonrası bütün bulaşıklar yıkanıyor, mutfaktaki boyumuzca çöp askeriyenin dışına götürülüp boşaltılıyor ve geri dönünce mutfak pırıl pırıl yapılıyordu. Bugün o görev devrelerimdeydi işte. Benim bulaşık sırama da, çok az kalmıştı.
Mutfaktan çıktıktan sonra, yemek üstü bir sigara yakmak için arka tarafa masalara doğru ilerledim. Giderken de özellikle Orhan'ın duyması için, bizimkilere seslendim:

- Millet, birşey olursa arkadayım ben sigara içeceğim!
- Tamam devrem!

Hala onun yanıma gelmesini ümit ediyordum galiba. Aptallık mı yoksa aşk mı, bunu yaptıran sorgulamıyordum. En azından tepkili günümde direk onunla iletişime geçmiyordum. Bu da züürt tesellisi olarak, avunmamı sağlıyordu bir bakıma. Yeni gün başlamak üzereydi ve ben farklı bir ben olarak güneş başlamıştım. Sanıyorum ki, bu halim gün boyu devam edecekti.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin