BÖLÜM 51

1.9K 86 6
                                    

ŞU AN İÇİN HAFİF KARLI VE SOĞUK BİR BALIKESİR. YANIMDA NESCAFEM, OKUMAYA GAYRET ETTİĞİM KİTABIM VE KİMSEYE TAVSİYE ETMEDİĞİM SİGARAM. PERDEM ARALI VE DIŞARIYA BAKIYORUM BİRAZ. ARDINDAN DA TELEFONDAN AÇTIĞIM ŞARKILAR EŞLİĞİNDE, SİZLERE SADE AMA GÜZEL BİR BÖLÜMÜ HAZIRLAYIP YAYINLIYORUM.
NOT: KEYFİMDEN BİR KAREYİDE ÜSTE EKLİYORUM😂, İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR.
MEDYADAKİ KİTABI DA ŞİDDETLE TAVSİYE EDERİM OKUMAYI SEVENLERE. 🙌

Günler geçmiş ve 15 gün dolmuştu. O gün bizim askerler gelecek ve gelirken yeni gelecek olan askerleri getirecekti. Mutlu hissediyor ve özlemle bekliyordum. Kimi bekliyordum ki özlemle? Buradan 15 gün içinde olsa kurulduğu için, mutlu olan bir adamı bekliyordum.

Biz çarşı izni öncesi, Cuma gününü soğuk hava şartları nedeniyle yemekhanede geçiriyorduk. Herkes kendi telinden çalıyor, biz de devrelerim ile TV de o zamanın popüler dizisi "Yalancı Yarim" dizisini izliyorduk. O diziyi hep sevdim ve seviyorum hala. Barış Akarsu sevgisinden kaynaklı olmalı bu sevgi.

Biz diziyi izlerken, yemekhaneye Burak Astsubay giriş yapmıştı. Herkes ayağa kalkarken, eliyle oturun işareti yapıp, kantine doğru ilerledi. İyi bir çocuktu Burak, egoları yoktu. Ben geldim, pür dikkat dinleyecek, ok gibi ayağa fırlayacaksınız gibi düşünceleri hiç yoktu. Kantinden bir bardak çay aldıktan sonra, TV'nin önüne gelip sesi kıstı. Bize birşeyler söyleyeceği halinden belliydi. Bu nedenle herkes önüne dönmüş ve sesi kesmişti. Burak Astsubay söze girdi, çayından bir yudum aldıktan sonra:

- Yarın çarşı izniniz var değil mi arkadaşlar?
- Var komutanım. Cumartesi, pazar iki güne bölünüyor.
- Anladım. Bakın arkadaşlar, burası ufak bir ilçe. Çarşıda sıkıldığınız zaman, bana gelmekten çekinmeyin. Buyurun hem oturalım hem bir çayımı için.

İyi niyetli bir konuşma olduğunu biliyordum. Ancak bana yapılan bir konuşma gibi hissediyordum. İşte bu durumu yaşamak, gerçekten çok zor ve kötüydü. Dinlemeye devam ettim dikkatlice.

- Askeriye içinde sorunsuz birer asker olun arkadaşlar. Birbirimizi üzmeyelim, siz de üzmeyin kendi aranızda birbirinizi. Burada kalacağınız süre belli. Sonrasında hepiniz evinize döneceksiniz. Bakın çarşıdan bahsettim, çıkınca mutlaka gelin.
- Komutanım bir çarşımız var resmi olmayan. Rahatça davranabildiğimiz. Onda da size gelip, diken üstünde mi duralım? - Bana dışarda bir arkadaş gözüyle bakabilirsiniz. Hatta komutanım demeyin, Burak deyin. Askeriyenin içi ayrı, çarşı ayrı.

Konuşma ne eksik ne fazla, tam olarak bu şekilde geçmişti. Unutmadığım diyaloglardan biriydi bu. Bölük komutanının şoförü olan devremle, aralarında geçen bu diyaloğu üstüme almalı mıydım? Burak mı demeliydim? Gidip evine, çılgınlar gibi sevişelim mi demeliydim? Aptal aptal kendi üstüme alınmaktan vazmı geçmeliydim?

Böyle bir ömür geçmezdi gerçekten. Askerlik kısa bir süre olsa dahi, bu şekilde olmazdı. Her detayda seninle ilgili olmayan bir şeyi dahi, kendi üstüne alınmak çok kötüydü. Çarşı izinlerini Biray Başçavuş ile birlikte düzenlemiştik. Gelecek olan askerlerin, çarşı izni yoktu ilk hafta. Kastettiğim giden askerlerin yerine gelecek olan, diğer askerlerdi. Nöbet listesi dahilinde hazırlanıyordu çarşı listeleri. Yine el atmıştım olaylara ve birkaç devrem ile birlikte, Orhan, Özcan ve bir devresini daha Cumartesi gününe yazdırmıştım. Birçok konuda elim vardı. Birçok konuda fikrim dinleniyordu, komutan tarafından. Bunun sebebi ise, yazıcı oluşum ve komutanlar ile olan samimi bağlarımdı.

Burak Astsubay dostane konuşmasını yaptıktan sonra, serbesttik yeniden. Çok zaman geçmeden de nizamiyenin sürgülü kapı sesi duyuldu. Bizimkiler gelmişti sonunda. Kalbim 15 günlük düzenli ritminden çıkmıştı bir anda. Heyecanlı bir şekilde, kapıya çıktık arkadaşlar ile birlikte. Yeni gelen askerler valizlerini alıp, araçlardan indiler. Şöyle bir baktım da, iyi anlaşılır tipler miydi emin olamadım. Onları karşılayıp el sıkıştık. Tanışırken diğer askerler de valizleriyle kapıdan içeri girdi. Orhan'ı gördüğüm an, koşmak ve sımsıkı sarılmak geldi içimden. Yapmadım ama, samimi bir gülümseme yolladım onun yerine. O da bana aynı gülümsemeyi yolladıktan sonra, valizleri yukarı çıkaracağım dercesine işaret etti.

O yukarı çıkarken, yeni gelen askerlerden Adem ve Mustafa'yı tanımaya çalışıyorduk Erkan ile birlikte. Evet evet, Erkan ile gün geçtikçe daha iyi olmaya başlamıştık. Adem pek sevilesi bir çocuk değildi. Oynak denilen, güvensiz bir izlenim bırakmıştı bende. Her cacığım var diyenin yanına, tuzunu alıp koşacak tiplerdendi. Mustafa ise kısaca Yavşak terimine denk geliyordu. Uçucu madde kullandığına, kalıbımı basabilirdim. Çünkü devrelerimden biri daha, o haltı yiyordu.

Bir diğer asker Recai ise, yavşağın bir üst leveli denebilecek bir çocuktu. Kısacası gelenleri tekme tokat geri göndermek, en doğru karar olabilirdi. İlk izlenimlerimde yanılacak mıydım bunu zaman gösterecekti. Ama içlerinden biriyle, Orhan'a yakınlaşma gayretinden dolayı çok ters düşecektik.

Bir diğer ve son asker Selami,  benim devremdi. Bakışında hayır yoktu çocuğun. Ancak iyi olmaya gayret ediyordum. Sonuçta aynı devreydik. Gidenlerin yerine seçme yollamışlar gibiydi her biri. Gelen gideni aratır demek yerinde olurdu sanırım, bu durum için. Ama Selami ile ilgili güzel, komik ve unutamayacağım bir anımda vardı elbet. Herkes ile ufak tefek tanışma diyalogları yaptıktan sonra, yemekhaneye inen İbrahim ve Orhan'ı gördüm. Önce İbrahim'e sarıldım, bayağı özlemiştim.

- Hoşgeldin lan, ne özlettin kendini ya.
- Hoşbulduk birader, bizde özledik ya amına koyayım hiç boş bırakmadılar. Canımız çıktı görev görev diye.

İbrahim ile biraz sohbet edip gülüştükten sonra, Orhan ile sarıldık. Kokusunu öyle özlemişim ki, bırakmak istemedim. O vücudunun sıcaklığı, o sesi, o esmer tenine değen dudağım, boynuna değen dudağım desem daha doğru olurdu sanırım. Öyle işte bir türlü ayrılmak istemedim. Ancak böyle bir şansım yoktu. Onunlada sohbet ettik biraz. Beni özlediğini, askeriyeye gelmek için can attıklarını söyledi. Beni özlediğini duymak ne hoştu. Ben de onu ve diğerlerini özlediğimizden bahsettim. Ertesi gün, güzel ama soğuk bir çarşı izni yapacağımızı ekledim ardından. İbrahim ve Orhan bunu duymalıydı. Sevdiklerim hep güzel şeyler duymalı ve mutlu olmalıydı. Peki ya benim mutluluğum?

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin