BÖLÜM 19: USTA BİRLİKLERİ AÇIKLANIYOR

2.6K 97 24
                                    

YENİ BÖLÜM SİZLERLE DEĞERLİ ARKADAŞLAR, SANIYORUM BİRKAÇ BÖLÜM İÇİNDE USTA BİRLİĞİNİ ANILARINA GEÇMİŞ OLACAĞIZ VE HALİYLE DE ASKERDE HİSLERİN KONTROL EDİLEMEDEN YAŞANDIĞI ASKERLİK AŞKI KISMINA DA HIZLI ADIMLARLA YAKLAŞMIŞ OLACAĞIZ. İYİ OKUMALAR DİLERİM.

Sabahın erken saatlerinde kalkmış, tıraşımızı olmuş ve yataklarımızı düzeltmiştik. Çarşı izinden beri, içerisi bir nebze sıkıcı gelmeye başlamıştı. Özgürlüğü tatmıştık çünkü, uzun zaman sonra. Artık dağıtım izinlerimize de, çok az bir zaman kalmıştı.
Güne onun heyecanı ile başlamıştık, her gün olduğu gibi. Sabah kahvaltımızı ettikten sonra, bizim posta eğitime değil askeri eşyaların olduğu depoya gönderilmiştik. Ancak haftada bir yapılan gece eğitimi günüydü ve akşam yemeğinden sonra ona katılacaktık.
Havanın güneşi aratan serini, yaz gününde kışı yaşatıyordu sanki. Aslında uykunun açılması için, böylesi daha iyiydi. Tek kötü yanı sabah soğuk, öğle vakti sıcak nedeniyle ciltlerimiz çatlıyordu. Hatta bu nedenle, her askerin dolabında bir tane cilt kremi bulmak mümkündü.
Çok geçmeden koğuşumuza yakın olan depoların önüne geldik. Artık ilk günkü acemi asker değil, daha tecrübeli ve usta olmak anlamına da gelen yeminini etmiş erlerdik. Bu nedenle depo önünde usta asker beklerken çok rahattık. Hemen içenler sigaraları yaktı. Bende onlardan biriydim. Depolarda ne halt yiyeceğimizi bilmeyen Bayram söze atlamıştı. Gerçi hiçbirimiz ne yapacağız bilmiyorduk henüz ve Bayrama destek vermiştik.

- Oh amına koyayım! Eğitimden kurtulduk, öğleden sonra da buralarda olsak, akşam üzeri banyo saati zaten, yırttık lan bugün.
- Aynen lan, aheste aheste yapın işleri.
- Tabi ya aceleye gerek yok ki! Arada geçeriz şu depoların arasına, kola, çay, sigara derken oh mis oğlum.

Bunu dememek gerçekten de imkansızdı. Askerliğin bir diğer kuralı budur. Yorulmak kelimesi, hayır kelimesi askerin ağzına yakıştırılmaz hiçbir zaman. Ama biz de insanız sonuçta, hepimiz ana kuzusuyuz. İşte bu unutuluyordu.
Biz sohbetin belini kırarken, iki usta asker gelmişti. Biri kapının kilidini açarken, diğeri bize işleri anlatıyordu:

- Arkadaşlar bakın yan depoda çuvallar var. Onlar bu depoya aktarılıp düzene sokulacak.
- Aha, bu kadar mı?
- Aynen, işimiz bu bugün.

Sevinç kursakta nasıl kalıyor, herkes görecekti birkaç çuvaldan sonra. İçeri girdik ve yerlerde bulunan tahta düzeneklerin üzerindeki yarım çuvalları kenara aldık. Yarım olmasına rağmen, okkalıydı çuvallar. Yanımda kaldırmaya yardım eden Halil'e fısıldadım:

- Oha amına koyayım! Yarım çuvallar böyleyse, ötekiler nasıl kimbilir lan?
- La sus devam et, ara veririz bir iki tur gidip gelince.

İşin kötü tarafı, öküz ölüsü gibi ağır olan ve içinde yeni gelecek asker grubuna dağıtılacak olan kamuflajların bulunduğu, devasa çuvalları yerleştirirken bir de tavana kadar üst üste koyacaktık. Mecburen başlamıştık artık. Öncelikle depoda yerleri süpürdük. Daha sonra ikişerli olarak yan depodan çuvalları alıp bu depoya getirmeye başladık. Gelen usta askerlerin hakkını yemek yanlış olurdu. Baştan sona kadar o ikisi de bizimle birlikte çuval taşıdılar.
Birkaç çuval getirip yerleştirdik ve nefes nefese kalmıştık. Gerçekten de çok ağırdı çuvallar. İlk sırayı daha yeni dizmiştik ki, usta askerleri de kafaya alıp, yarım saatlik mola verdik arada. Hem içeceklerimizi içiyor, hem sohbet ediyor hem de dinleniyorduk. Saat ilerledikçe çuvallar yükselmeye ve işler azalmaya başlamıştı. Öğleden sonra da burada olacağımız için, rahatça bitecekti işler. Biz işlere devam ederken, bizim takımdan sorumlu komutan teftişe gelmişti. Önce bir kontrol etti ve sonra konuya girdi:

- Baya varmış çuval. Akşama kadar anca biter bunlar.
- Komutanım öğle yemeğinden sonra da devam eder bitiririz.
- Olur olur. Ha, sahi önce eğitim alanına gidilecek.
- Neden komutanım?
- Usta birlikleriniz açıklanacak amfilerde. Öğrenin yerleri, ben de orada olacağım. Gelir bana söylersiniz gideceğinizi sonra gelirsiniz yine buraya.
- Sahi mi komutanım?
- Tamam komutanım öyle yaparız madem.

Beklenen gün gelmişti ve usta birliklerini öğrenecektik. Bu haberde aramızda endişeli bir diyaloga sebep olmuştu:

- Lan aynı yere çıkanlar olur inşallah.
- Aynen oğlum ya, nasıl yaparız tek başımıza oralarda.
- Hadi bakalım inşallah çıkarız aynı şehirlere.

Bu haberden sonra depodaki işleri, daha bir hevesle ve heyecanla yapmaya başlamıştık. Çok geçmeden de öğle saati geldi ve yemek için mola verdik. Usta askerler de duymuştu komutanın söylediklerini. O yüzden onlarla da, bizim koğuşun dibinde yer alan koğuşlarında buluşacaktık döndüğümüzde.
Yemekhane hemen dibimizde olduğu için, 15 kişi ilk sıraya geçip gelen birliklerin seslerini, yürüyüş kararları ile yeri göğü inletmelerini dinlemeye başladık. Bu gerçekten insanın içine işlememesi imkansız birşey. Şans bulup bir yemin töreni görürseniz eğer, yürüyüş kararları ile giriş yaptıklarında gözlerinizin dolmaması, tüylerinizin diken diken olmaması imkansız.
Az sonra her bölük kendi yemekhanesi önünde sıraya geçmişti bile. Bunun için önceden yemek duaları da yemekhane arkasındaki, toplanma alanında yapılıyordu. Bir süre bekledikten sonra, bizim yemekhanenin nöbetçi grubu, yemekleri hazır ederek içeri almaya başladılar. Komutan nezaretinde yemekler dağıtılıyor ve böylece haksız bir olay yaşanmıyordu.
Hemen yemeklerimizi alarak, her zaman oturduğumuz sağ en arkadan ikinci masaya yerleştik. Bir arada yemek yemenin tadı bambaşkaydı. Seviyorduk çünkü birbirimizi ve birbirimizin bütün dertlerine ortak ve yoldaş oluyorduk her gün. İçlerinde Mehmet ve Sadık isimli sevemediğim askerler olsa bile, onlarla da samimiyeti tartışılacak sohbetler edebiliyorduk artık. Yemeklerimizi yedikten sonra, kapının önüne çıkarak kendimize uygun bir yer bulup oturmak istedik. Yemin töreninin yapıldığı alanın tribünleri geldi aklımıza. Hemen birer çay, kahve alıp oraya geçtik. İçtima saati geldiğinde herhangi bir asker, anırırcasına ''4. bölük toplan!'' diye bağıracağı için duyabiliyorduk. Çok geçmemişti, daha bir dal sigaramız bitmemişti bile ve çağırıldık. Hemen içtima için yemekhane önünde toplandık. İşlemler yapıldı ve askerler sayıldı. Sonrasında ise içtima alanına götürmek yerine, direk her bölüğü kendi amfilerine doğru götürdüler. İçeriye tek sıra halinde girdiğimiz amfiler, daha öncede bahsettiğim gibi tribün oturma usülünde büyük salonlardı. Sinema izleme şansı bulmuştuk bu salonlarda. Hepimiz uygun sıraya göre, yerlerimize yerleşmiştik. Biraz beklememiz gerekiyordu. Çünkü bölüğün tamamını kapsayan bu olayda, 4. bölüğe bakan tüm komutanlarda burada olmak zorundaydı. Haliyle bir süre böyle geçmişti. Fısır fısır hala yeni birliklerimizi konuşuyorduk ki, alt rütbelerden bir komutanın bağırışı ile ayağa fırladık:

- Dikkat!

Bölük komutanı da gelmişti nihayet ve tam ortada kurulan masaların önünde, kendi yerine geçti. İşte heyecan başlamıştı. Komutanların ağzından birer birer askerlerin adı, soyadı ve yeni birlikleri çıkıyor, askerler komutanın yanına giderek imzasını verdikten sonra amfi dışına alınıyor ve serbest zamana bırakılıyordu.

- Ali Kaya - Konya İl Jandarma Komutanlığı
- Özcan Öz - Hakkari İl Jandarma Komutanlığı
- Mehmet Dede - İzmir - Foça Komando Okulu

Böyle böyle isimlerini tam anımsamadığım birlikler çıkıp duruyordu ve nihayet bizim takıma sıra gelmişti. Heyecandan yerimde duramıyordum.

- Halil Çelik - Elazığ İl Jandarma Komutanlığı
- Hasan Hüseyin Ermiş - Erzincan İl Jandarma Komutanlığı
- İmdat Gül - Ankara İl Jandarma Komutanlığı

Ve işte benim adım okunuyordu:

- Emre DOĞAN - Gümüşhane İl Jandarma Komutanlığı

Saf gibi bakakalmıştım ilk anda. Gümüşhane diye bir yer duymamıştım ki ben Türkiye sınırlarında. Arkadaşlarımın bir kısmı hala bekliyordu açıklanması için. Ben soramadan mecburen aşağı inmek zorunda kaldım ve komutanın önünde adımın olduğu alana imzamı atıp, dışarı fırladım. Hemen bir ankesörlü telefon bulmam gerekiyordu. Boş bir telefon bulmak için, biraz daha ileriye gidip baktım. Boş telefon vardı ve kartımı takıp hemen evi aradım:

- Alo
- Anne!
- Yavrum, nasılsın?
- İyiyim anneciğim iyiyim. Size haber vermek için aradım. Usta birliklerimiz açıklandı bugün.
- Gerçekten mi oğlum! Doğu deme sakın nolur!

Anne olmanın en büyük zorluklarından biri de, oğlunuz 1 yıl kadar askerlik yaparken, sizin 10 yıl yapıyor gibi oluşunuzdur. Terör belasından dolayı evladınızın doğuya düşmesi ihtimalini asla düşünmek istemezsiniz. Çünkü doğu illerinden birine düşerse, o eve dönene dek öleceği endişesi ile beklersiniz. Az sonra öğreneceğim gibi benim düştüğüm birlik olan Gümüşhane İl Jandarma Komutanlığı'da %70 terör bölgesiydi. Bunu henüz bilmiyordum ve eve dağıtım iznine gittiğimde inanılmaz bir şekilde öğrenecektim. Annemin bu korku dolu sorusuna hemen cevap verdim:

- Yok annem yok, doğu değildir heralde. Gümüşhane İl Jandarma! Bilmiyorum ki şehir nerede?
- Kızım ! Kızım haritalı kitaplarından al gel, koş yavrum koş!
- Getirdim anne! Noldu ki?
- Aç kızım aç, haritayı aç. Abin Gümüşhaneye verilmiş usta birliğine oraya gidecekmiş. Neresi bir bakıver çocuğum?

Kardeşimin sesini de rahatça işitiyordum ve anneme haritadan bakarak söylerken, ben de duyuyordum.

- Hmm, Gümüşhane, Gümüşhane ah evet buldum! Bakalım hemen neresiymiş. Doğu karadeniz bölgesiymiş anne. Karadenizde bir şehir yani.
- Oğlum, karadeniz bölgesindeymiş Gümüşhane.
- Duydum annecim duydum. Üzülme bak doğu değilmiş işte.

Benim hayalim ise doğu bölgelerinden birinde askerlik yapmaktı. Ancak kısmet olmamış, en azından yüzde 70 doğu olarak bilinen ve o oranda terör sorunu olan bir şehire gidecektim. Tabi bunu evde öğrenince ,anneme söylemek büyük hata olurdu. Ama az öncede dediğim gibi, çok aksi bir şekilde öğrenecektik Gümüşhane'nin terör olaylarını. Bir süre daha havadan sudan sohbet ettikten sonra, telefonu kapattım. Çünkü artık yavaş yavaş depolara gitmek için, diğerlerini bulup toplanmamız gerekiyordu. O işi halledecek ve akşam saatlerinde asıl eğlencenin dibi olan Gece Eğitimine gidecektik. Ayrıca çok merak ettiğim bir diğer konu, bizim takımdan ya da bölükten Gümüşhane'ye çıkan olmuş muydu?

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin