BÖLÜM 7: ASKERLİK BAŞLIYOR

4.3K 195 24
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR, YENİ BÖLÜM SİZLERLE...İYİ OKUMALAR DİLERİM..

Trende geçecek 6 saat bizim için 6 yıl gibiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Trende geçecek 6 saat bizim için 6 yıl gibiydi. Ben birşey düşünemez haldeydim. Nedensizce bir robot gibiydim sadece. Annem aklımdan çıkmıyordu bir türlü. Bana belli etmemeye çalışıyor, ancak çok kötü bir haldeydi. Benim görmediğim anlarda göz yaşı akıtıyordu. O ağlıyor, benim canım yanıyordu. Artık zorlayamıyordum ağlamaması için.
Tren yolculuğu bilerek istediğimiz birşeydi. Sohbet ederek gideriz demiştik. Ancak ne mümkün, cenaze gidiyor gibiydi ortam. Annem arada bana bakıyor ve göz göze geliyorduk. Gülümsüyordu bana ama bitmiş tükenmiş bir psikoloji ile burada olduğu her halinden belliydi.
Ben de onsuz nasıl yapacaktım ki? Ailem herşeyim ama Annem dünyam benim, onsuz nasıl kalacaktım oralarda. Üzülürsem, akıl danışmam gerekirse, sevinirsem, kederlenirsem kime sarılırdım? Kimin omzuna, dizine yatardım yaban elde? Kimin saçını öper kokusunu duyar, huzur bulurdum oralarda?  Benimde bitirici sorularım vardı ama cevabını kimseye soramazdım? Hem kimseyi üzmek istemediğimden,  hem de Vatani görevimi yapmayı istediğimden susmalıydım.
Gece boyu hiç uyuyamadım ve ikinci günde hiç uyuyamayacaktım. Az çok sohbet ederek, annemin hazırladığı yolluklardan yiyerek sabah 7.15 gibi nihayet  Kütahya'ya gelmiştik. Tren durduğunda valizlerimizi alıp indik. Etrafa bakınca ilk gözüme çarpan, benim gibi asker olduğu her halinden belli gençlerin de aileleri ile orada oluşuydu. Garip annem kendi üzüntüsünü bir kenara bırakmış, rahatlatmak için beni dürttü:

- Emre, bak askerlere oğlum. Onlarda senin birliğine gidecekler heralde.
- Gördüm Anne, sen de bak işte, askere giden bir ben değilmişim demi?
- Dedikleri gibi serinmiş buranın sabahı.

Lafı değiştirme çabası buydu Annemin ve haklıydı da.Araştırmıştık ve sabahları serin hatta soğuk oluyormuş Kütahya'da. Yanımızda ince hırka ve gömlek getirmiştik bu yüzden. Akşam üzeri 17.00'ye kadar zamanımız vardı. İstersem o an istersem akşam üzeri teslim olabilirdim birliğime. Biz zaman geçirme taraftarıydık zaten. Etraftaki askerler ve aileleri de öyleydi. Gelen o civardaki aile çay bahçelerine geçiyordu direk. Bizde geçtik bir çay bahçesine ve oturduk. Ben başımı masaya dayamış 1 saatte olsa uyumaya çalışıyordum. Ancak uykusuzluktan ölsem bile uyuyamıyordum bir türlü. Bir ara 5 dakika dalmışım, gözlerimi açtığımda annemi ağlayarak babamla konuşurken gördüm. Uyandığımı farkettiler ancak hiç bir şey demedim ve izledim sadece. Annem nasıl bekleyeceğinden ve bugün kapıdan bırakıp nasıl geri döneceklerinden bahsediyordu.

Sohbet devam ederken, birkaç içecek içmiştik ve saat 16.30'a gelmişti. Yavaş yavaş kalkmanın zamanı da gelmişti. Annemin fenalaşmasından korkuyordum. Hemen bir taksiye atladık ve birliğime götürmesini rica ettik. 15-20 dakika sonra birliğin önüne gelmiştik. Annem araçtan indiğinde hüngür hüngür ağlıyordu. Bu benim canımı kat kat daha fazla acıtıyordu ancak ne olduysa ağlayamıyordum.

- Anne yapma nolur. Bak yerim belli istediğiniz zaman görmeye gelirsiniz. Nolur ağlama yalvarıyorum.

Anlatmam imkansızdı Anneme, dinleyecek yada algılayacak durumda değildi. Bayılması an meselesi gibiydi. Askeriyenin girişine, yani Nizamiye kapısına 10 metre uzaklıkta vedalaşmak için durduk. Gerçi ayrılık zor olacaktı ve kapıda komutanların yanında da devam edecekti. Annem bana öyle sıkı sarıldı ki, bırakamıyor ve ağlayarak yüzümün heryerini öpüyor ve yine sarılıyordu. Kardeşim ise arkada ağlıyor ve annemin vedalaşmasını bekliyordu. Annemle sımsıkı sarıldım ve kokusunu derin derin içime çekip, son kez öptüm onu ve ayrıldık. Annem gerçekten fena olmuştu. Hemen kardeşim ile sarıldım ve kulağına fısıldadım:

- Annene iyi bak üzülmesine izin verme. Boş kalıp düşünmesin, götür gezdir zaman oldukça.
- Tamam abi, sen merak etme hiç.

Kardeşimle ayrıldık ve babamla sarıldık. Elini öptüm ve oda benim kulağıma fısıldadı:

- Anneni düşünme sakın, biz ilgileniriz onunla. Allah'a emanet ol oğlum.
- Sağol baba.

Valizimi alıp ailemle Nizamiye kapısına ilerledik. Kapıda astegmenler bekliyordu ve gelen aileler ile görüşüyordu. Özgür isimli asteğmen karşıladı bizi ve söze girdi:

- Hoşgeldiniz.
- Hoşbulduk.
- Annecim ağlıyor musun sen? Bak böyle yaparsan oğlunun aklı sende kalır. Oğlun emin ellerde olacak. Sakın üzme kendini. Eve dönünce arayabilirsin, oğlunla görüşebilirsin. Burada 70 gün kadar eğitim görecekler ve yemin töreni olacak. Sonrasında 1 ay kadar daha kalıp dağıtım iznine gidecekler. Bu süreçlerde başlarında biz ve diğer komutanları olacak. 2 hafta kadar geçsin, imkan varsa buraya ziyarete de gelebilirsiniz annecim. O yüzden üzülme sakın.
- Sahi mi? Arayabilir miyiz eve dönünce?
- Tabiki annem, bakın ailelere bu kartları veriyoruz. Burada numaralarımız var ve birazdan bölükleri belli olacağı için, o bölüğe göre bağlayacaklar sizi askere.
- Bak anne, nolur üzülme artık.
- Hadi artık askerimizi teslim alalım. Adın neydi?
- Emre komutanım.
- Emre, hadi vedalaş ailenle ve sonra seni içeri alalım.

Annem biraz daha rahat görünüyordu. Arayabilecek ve gelebileceklerdi, bunun verdiği rahatlık azda olsa yansımıştı yüzüne.  Son kez sarıldık ve herşeye rağmen yine ağlamaya başladı.

- Yavrum! Yavrum ben nasıl dayanırım sensiz 15 ay? Oğlum! Oğlum!

Çok zor olmuştu ayrılmamız ama artık askeriyeye teslim olma ve ASKER olma zamanıydı. Nizamiye kapısından içeri girdim ve ardıma baktım. O anı ölsem unutmayacağım. Annem düşmek üzereydi ve ağlıyordu. Kardeşim ağlıyor ve buna rağmen anneme destek oluyordu. Ağlamaz dediğim babam da gözyaşı döküyordu. Ben ise gerçekten duygusuz bir robot gibi, saf saf bakıyordum onlara. El salladım ve onlarda son kez el salladıktan sonra geri dönüp içeri doğru ilerledim. 

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin