BÖLÜM 45

2.1K 77 17
                                    

EN SEVEREK YAZDIĞIM BÖLÜMLERDEN BİRİ BU. ÖNCE MERHABA DİYORUM HEPİNİZE. DOSTLUK ÖNEMLİDİR, MUTLAKA ONLARA GEREKEN DEĞERİ VERİN. SEVİN, SEVİLİN VE MUTLAKA SAĞLAM BİR DOST EDİNİN ARKADAŞLAR.

İYİ OKUMALAR DİLİYORUM HEPİNİZE. VE BİR DE ŞARKI ARMAĞAN EDİYORUM OKUMANIZA EŞLİK ETSİN DİYE ^_^


Bu güzel gün en eğlenceli şekilde devam ediyordu. Kelkit gezisi gerçekten havamızı değiştirmiş, beni kendi adıma daha da mutlu etmişti. Biz masaya dönmüş otururken, komutanların bina kapısında tanıdık bir sima takıldı gözüme. Cabir'di bu sima. Gümüşhane'ye ilk teslim olduğumuz zaman İl Jandarmada arkadaşlık ettiğim askerlerden biriydi. Hemen yerimden fırladım ve askerlerin girdiği kısımdan içeri girmek için ilerledim. O mangal kısmına birşeyler bırakıp, içeri dönmüştü. Girip onu bulmalı ve selam vermeliydim. Binanın içine girdiğimde, birçok asker yemekhane bölümünde oturmuş TV izliyordu. Etrafa baktım ama Cabir'i göremiyordum. Orada bir askere yöneldim ve lafa girdim;

- Kardeş, burada Cabir diye bir asker var mı?
- Ha, bizim aşçı o.
- Hah, tamam işte. Nerede bulurum onu kardeşim?
- Bak şuradan gir sen. Yemekhane orası, oradadır şimdi.
- Eyvallah kardeşim.

Hemen ilerledim hızlı adımlarla ve kapıyı açıp içeri daldım. Arkası dönüktü, yemeklerle ilgileniyordu. O da mı aşçı olmuştu yoksa? Hemen sürpriz yapmışçasına seslendim, yüksek bir sesle;

- Cabir!

Arkasını döndü ve güzel bir karşılama ile cevap verdi;

- Oooo, Emre kardeşim sen nereden çıktın böyle?
- Geziye geldik kardeşim. Köse'deyim ya ben.
- Hay Allah, ne iyi oldu bu. Gel bir sarılayım sana.

Sımsıkı sarıldık Cabir ile. Kardeş gibi, dost gibi sarıldık. Asker arkadaşlığı 3 günde olsa 3 yılda bambaşka bir bağ kurduruyordu insana. Ana, baba yokken yanında omuz isteyeceğin, asker arkadaşın omuz veriyordu, geçmişte hiç tanışmadığın halde. Cabir'de Gümüşhane'de kaldığımız yaklaşık bir haftalık süreçte, en iyi anlaştığım arkadaşlardan biri olmuştu. Hatta seçimleri yaparlarken, inşallah bizim gideceğimiz yere düşer diye dua bile etmiştim. Cabir sözlerine devam etti ve o da bana güzel bir sürpriz yaptı;

- Eee, nasılsın kardeşim? Nasıl Köse? Askerlik nasıl gidiyor?
- Nasıl olsun be kardeşim. İyi desek yalan olur, kötü desek oda olmaz. Gün geçirmeye çalışıyoruz işte.
- Bak ne diyeceğim. Kadir'de burada, kantinci.
- Nasıl ya? Bizim ufak Kadir mi?
- Aynen aynen, gel ona sürpriz yapalım. Hem sana çay ikram edeyim, sigaramızı içelim konuşalım biraz.

Kadir, Gümüşhane'ye ilk geldiğimde en iyi anlaştığım çocuktu. Ufak derken kastettiğim, kısa boylu ve minyon biri olmasıydı. Ama gerçekten yakışıklı bir çocuktu. Beyaz tenli, sapsarı saçları ve yeşil gözleriyle dikkat çekiciydi. Minyon vücuduna göre, kaslı ve pürüzsüz bir teni vardı. Bu kadarını ne ara incelediğimi hatırlamasam bile, incelemişim işte. Gümüşhane'ye kocaman bir tatil valizi ile gelmişti, hiç unutmuyorum. Valizin içi çeşit çeşit kıyafetle doluydu. Giyinmeyi sevdiğini ve çarşı izinleri için getirdiğini söylerdi. Çokta sağlam bir çocuktu, eğlenceli ve dışa dönük, insanı sıkmayacak derecede hareketli biriydi.

Cabir ile birlikte yemekhaneden çıktık ve kantinin penceresine doğru ilerledik. Kapısı ve penceresi kapalıydı kantinin. Orada değildir diye düşünürken, Cabir camı tıklattı. Bir de ne göreyim, bizim Kadir çıktı geldi iç taraftan. Camdan şöyle bir bakarken, gözlerini iyice açtı ve gülmeye başladı. Ben de aynı tepkiyi verdim elbette. Kantinin kapısını açıp bizi içeri aldı. Sımsıkı sarıldık ve konuşmaya başladık;

- Kardeşim ya, seni göreceğim aklımın ucundan geçmezdi.
- Köse'den geldik Kadir'im ya. Gezi düzenlediler biliyorsundur. Cabir'i gördüm ve daldım binaya hemen. O da seni söyledi ve inanamadım. İkinizi de gördüğüm için öyle mutluyum ki!
- Ben de kardeşim benim, iyiki geldin ya. Durun size birşeyler ikram edeyim.
- Yok oğlum boşver, çay içsek yeter.
- Olurmu lan öyle? Merak etme sen, kantin benim.

Bu sözünün üzerine gülüştük biraz. Dost edinmek çok zorken, bu iki değerli insanı yeniden bulmak beni çok mutlu etmişti. Biraz bekledikten sonra, bir tabağın içinde kek dilimleri, kraklerler ve çaylarla geldi Kadir.

- Hadi gelin, bahçeye çıkalım biraz konuşuruz ya.
- Olur kardeşim. Hadi Cabir'im yürü lan yürü.

Tepsiyi bir elinde tutarken, bir elini omzuma atmıştı Kadir. Cabir'de aynı şekilde samimiyetle duruyordu yanımda. İçimden ''Keşke buraya verselerdi beni.'' demeden edemedim o an. Hem aşk denilen, içimi acıtan, yakıp kavuran illetten uzak olurdum. Hem sevdiğim, dost kadar değerli iki arkadaşımla bir yerde olup, belki yepyeni dostluklarda edinirdim burada. Ama herkesin yeri belliydi artık. İleride yaşanacak ve birçok askeri üzecek, Köse'den asker gönderme olayını saymazsak tabi.

Biz merdivenlerden inerken, Orhan'a doğru baktım. O da bana doğru bakıyordu. Acaba ''Bunlarda kim.'' diyor muydu bakarken? Hiç bilmiyordum ama el salladım ona samimiyetle. O da bana el salladı ve biz ilk sigara içtiğimiz bölüme geçip oturduk. Sohbet etmeye başladık, uzun zamandır görmemiş olmanın verdiği sıcaklık ve özlemle;

- Ne günlerdi be Emre'm. Kömür taşıdık, fasulye doğradık. Hey be hey!
- Valla ya, keşke aynı günlerde olsak, yine hep bir arada.
- Dağıtırlarken çok üzüldüm amına koyayım. İnşallah aynı yere düşeriz dedim ama, olmadı.
- Aynı düşündüm ben de dua ettim ikiniz için hep ama, kısmet değilmiş kardeşim. Çarşınız falan gelişmiş, çok güzel bir yer burası bizim oraya göre.
- Aynen burada çarşı olayı falan rahat. Mağazalar, cafeler vs. birçok şey var yani.
- Bizim çarşıyı gör 150 metre amına koyayım.

Kahkahayı basmıştı Cabir ve Kadir. Çok eğlenceli ve güzel bir gün geçiriyorum derken, onlarla bir araya gelmek bu günün güzelliğini katmerlemişti adeta. Kelkit'in telefon numarasını aldım onlardan. Kendi birliğimizin numarasını da, ben onlara verdim. İlerde arayıp görüşelim istiyordum çünkü. Çok güzel bir sohbetten sonra, yerimizden kalktık. Hemen söze girdim;

- Gelin sizi Köse'den en iyi dostumla tanıştırayım.
- Olur tabi.

Dostumdu o an için, sevdiğim adam diyemezdim elbette. Ben bu hıyara aşığım, ölüyorum onun için ve içten içe eriyip bitiyorum diyebilir miydim hiç? O kısımdan çıktık ve Orhan'a doğru yürümeye başladık. Orhan ile tanıştırdım ikisini. Çok iyi karşıladılar birbirlerini. Az önce aşktan uzak kalmayı hayal ettiğim Kelkit'i, yine unutmuştum Orhan'ı görünce. Hayallerim bir anda değişmiş ve Orhan, Cabir, Kadir ile aynı birlikte olsam düşüncesi düşmüştü içime. Tabi bu durum gerçekten imkansızdı. Ama en azından düşüncesiyle bile, mutlu olmayı başarmıştım. Kelkit gezisinin son anları, bu şekilde değerlenmişti benim için. Çok güzel bir anı olarak kalacaktı ve öylede kaldı. Az sonra kalkacak ve kendi birliğimize dönecektik. Kendi birliğimizdeki çavuş Cihangir ile edeceğim ve komutanların da dahil olacağı, büyük kavgadan habersiz...

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin