BÖLÜM 18: DENETLEME SONUCU AÇIKLANIYOR, SÜRPRİZLER GELİŞİYOR

2.2K 102 17
                                    

MERHABA DEĞERLİ DOSTLAR. YENİ BÖLÜM SİZLERLE, İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

Unutulmaz bir yemin töreninin ardından, ailemle çok güzel iki gün geçirmiştim.
Evimizde gibi davranmış ve yemek yapmıştık, pazara çıkmıştık ve sabah akşam çay bahçelerinde, cafelerde keyif yapmıştık. Ama her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu izinde sona ermiş ve birliğimize çoktan teslim olmuştuk.
Aradan 10-15 gün geçmişti bile. Yine her zamanki gibi düzenimiz devam ediyordu. İlk günlerde olduğu gibi güdülmeden, kendi fikrimizle hallediyorduk işleri. Alışmıştık şu koca alanda zar zor dayandığımız ağır işlere rağmen. Çok az zaman kalmıştı, 1 ay kadar sonra dağıtım izni ile 1 haftalık izin için evlerimize gidecektik. İzin bitince de usta birliklerimize.
Yemin töreni günü ile ilgili bir bilgi aktarılacaktı. Ayrıca denetleme sonuçları açıklanacaktı. Bizi günün ortasında bu sebeplerle, aşağı içtima alanına çağırdılar. Arkadaşlar ile toplanmış, aylak aylak gidiyorduk alana.
- Ne oldu acaba lan?  Bizim bölük aldımı ki flama?
- Oğlum biz güveniyoruz kendimize, baştan beri. Sorman hata amına koyim.
- En az iki flama almışızdır bence. Atışlarımız iyiydi onu, bir de bakımı almışızdır.
- Dur bakalım inelimde aşağı, öğreneceğiz.
Ben de bölüğün flama almasını bekleyenlerden biriydim. Eğitimden ve atıştan alacağımızı umuyordum. Ancak umduğum gibi değildi. Bunu az sonra içtimada Komutanımız açıklayacaktı.
Yerlerimizi almıştık ve komutanın gelmesini bekliyorduk. Arada da hala konuyu konuşuyorduk.
- Oğlum hiç alamadıysak, işte o zaman yandık. Sen o zaman gör eğitimi.
- Lan sus bir kerede hayırlı birşey söyle!
Gerçekten de flama alamadıysak eğitimler sıkı tutulacaktı. Bu bir ceza olarak değil, bilgi eksiklerimiz olduğu için yapılacaktı. Heyecanla komutanı beklerken, karşıdan komutan göründü.
- Aha geliyor komutan!
- Hadiiiiiii, yandık!
Komutan kürsüye geldi ve konuya girdi.
- Selam arkadaşlar. Biliyorsunuz ki denetleme ve yemin töreni çok önemli demiştik. Yemin töreninde bölge komutanı tüm bölükleri izledi. Ve bir karara varmış.
Kalbim çarpıyordu. Acaba hangi bölük beğeni kazanmıştı. Beğenilmek bizi de rahat ettirecekti sonuçta.
- Bölge komutanı bir bölükten için, çok iyiydi kutu gibiydi hiç bir kayma dahi olmadı demiş. Evet arkadaşlar bu bölük 4. Bölük, sizleri tebrik ederim.
Alkış kıyamet kopmuştu. Normalde sessizce dinlemek gerekirken, komutan ciddiyetini bir kenara atmış gülümsüyordu. Memnundu çünkü bizim iyi derecemiz ona da yansıyordu.
- Aferin asker!
- Sağol!
- Evet arkadaşlar sessiz olun ve beni dinleyin. Bir diğer konuda tören öncesi yapılan denetleme. Biliyorsunuz ki askeri eğitimlerin tümü bu denetlemeler ile ölçülür ve bunun karşılığında bölükler flama kazanır. Atış flaması Bilecik'te, eğitim flaması ise Çanakkale'de. Bizim taburdan çıkmıştı iki flama. Aldığımız bilgilere göre flamaların 4'ü de tabura geldi. Ancak hangi bölük ya da bölükler aldı?
Dua ediyordum resmen eğitimi bari alalım diye. Ve sonunda komutan açıkladı.
- Evet arkadaşlar spor flaması 3.bölüğün oldu. Tebrik ediyorum 3.bölüğü. Diğer 3 flama da bir bölüğe gitmiş.
İşte en heyecanlı an gelmişti. 3 flama birden tek bir bölüğe gitmişti. Bildiğimiz kadarıyla 1.bölük denetlemeler de çok iyiydi. Onların alacağını düşünüyorduk arkadaşlar ile. Ve komutan sözüne devam etti.
- 3 flama birden, eğitim, bakım ve atış flamaları 4. Bölüğün arkadaşlar, hepinizi tebrik ediyorum!
Şoktaydık gerçekten. Askerler mutluluktan uçacak gibiydi. 3 flama birden almıştık. Bu bize hava, yol ve su olarak geri dönecekti. Komutan eliyle sessiz olmamızı işaret ederek sözlerine devam etti.
- Bu gurur verici bir şey arkadaşlar! Başarılı oldunuz ve çok güzel bir sonuç aldınız. Rütbeli arkadaşlar tüm bölüğün çarşı izinleri 2 güne çıkarılsın. Serbest zamanlarda çoğaltılsın!
- Emredersiniz komutanım!
- Askerler sıraya geçsinler ve takdir belgeleri dağıtılsın arkadaşlar.
Allahım bu gerçek olamazdı. Çarşı izinleri, serbest zamanlar derken sıraya geçeceğimiz anda, komutan bir bomba daha patlattı. Rütbelilere seslenerek:
- Arkadaşlar, asker için moral gecesi düzenlenecekti. Ne oldu o durum, düzenleme yapılsın derhal!
Moral gecesi düzenlenecekti ve şarkılar,türküler, gün boyu serbestlik. Çok güzel olacaktı. Ayrıca çarşı izinlerimiz 2 gün 5'er saat olacaktı. Aldığımız takdir belgeleri de gurur vericiydi.

1 HAFTA SONRA

Çarşı izni için hazırlanmıştık. Bir grup Cumartesi ve Pazar sabah, diğer grup ise öğleden sonra çıkacaktı. Sabah çıkan grup dönmeye başlamıştı. Onlar askeriyeye girdikçe, biz hazırlanmış ve koğuşların önünde sıraya girmiştik. Artık çıkma zamanımız gelmişti. Yavaş yavaş taburdan ayrılmaya başladık.
Tek gezmek, alkol satışı olan yerlere girmek yasaktı. Herhangi bir kızı, kadını rahatsız etmekte aynı şekilde yasaktı. Badi denilen arkadaşlar mutlaka bir arada olacaktı. Biz de badimle iyi geçinen ve sevdiğimiz arkadaş grubundan olduğumuz için, bir problem yoktu bu konuda. Dışarda yine hep beraber toplanmış ve Kütahya'nın büyük çay bahçelerinden birine oturmuştuk. Oraya geçmeden önce, herkes atmlerden parasını çekmişti. Oturduktan bir süre sonra, siparişleri verdik. Bizim gibi askerler vardı baya, çay bahçesinde.
Tam karşımızda 3 kız oturuyordu. Kızlar bizim tarafa bakıyordu ve az sonra arkadaş ile ben farketmiştik.
- Lan bize bakıp gülümsüyorlar kızlar.
- Sus lan abaza! Bu kadar belli etme bari.
- Emre niye öyle diyorsun abi. Baksana onlar bize bakıyor biz değil.
Dikkatli bakınca cidden alımlı kızlardı. Üniversite öğrencisi olmalılardı. Ben arkadaşa kızarken, ben de gülümsemiştim kızlara.
- Tamam güzel kızlar da, yasak oğlum bir şikayet etseler, onlar baktı falan dinlemez bak komutanlar.
Bizimkiler onlara,onlar bize bakmakla geçmişti bir süre. Hazır çıkmışken birkaç özlediğim şeyi içecektim. Herkes o fikirdeydi zaten. Birkaç saat orada takıldıktan sonra, kalkmaya karar verdik. Aynı yerde kakılıp kalmak istemiyorduk.
- Lan acıkan var mı?
- Valla hepimiz açız amına koyim, çarşı görecez diye yemekte yemeden çıktık.
- Bizimkilerle antep sofrasına gittik. Oraya gidelim hadi, lahmacun, kebap falan yeriz.
- Hadi o zaman.
Yola koyulmuştuk ve Kütahya'nın meşhur vazosunun önünden geçerken duraksadık. Kocaman bir çini vazoydu. Kütahya'nın merkezinde bir havuzun içinde muhteşem duruyordu. Biraz göz attıktan sonra, yukarı doğru ilerlemeye devam ettik. Az sonra antep sofrasına gelmiştik. Hemen içeri girdik ve siparişleri verdik. Bir süre sonra siparişler gelmişti. Halimizden asker olduğumuzu 200 metre uzaktan baksalar anlarlardı. Zaten bunu lahmacun ustası dile getirmişti.
- Askerler, nasıl memnun musunuz yemeklerden?
- Oha usta! O kadar belli mi be, asker olduğumuz?
- Hem de nasıl, 200 metreden anlaşılır asker olduğunuz.
Normaldi aslında, acemilik işte dazlak kafalı 7-8 genç. Ne olabilir ki başka. Yemeklerimizi yemiştik ve sağolsunlar mis gibi birer çay ikramını da, sigaralar ile şenlendirmiştik. O tarihlerde kapalı alanlarda sigara yasağı olmaması büyük keyifti.
Daha sonra hesabı ödeyip, ustayla ayak üstü kısa bir sohbet edip oradan ayrıldık.
Askeri malzeme satan yer arayışımız başlamıştı.
- Oğlum, nerede lan askeri malzemeci?
- Ne bilim kardeşim, dur bakalım sorup öğreneceğiz.
Yoldan geçen oranın yerlisi gibi görünen bir amcaya danıştık ve bir arka sokakta olduğunu öğrendik. Arka sokağa çıktığımız da, bir işhanı içinde tamamen askeri malzeme satan dükkanlar vardı. İçeri girdik ve tek tek dükkanlara bakmaya başladık.
Kimi yeni palaska bakıyor, kimi şafak kartı seçiyordu. Kimi de çini tabaklar içine saat yaptırıp ailesine götürmek için anlaşıyordu.
Bazıları da hiç hazetmediğim sıfır kol modelli, siyahı ve beyazı satılan önünde yürüyüş kararları falan yazan tişört alıyordu.
Ben de şafak kartlarından seçmiş, bir de askeri hatıra defteri almıştım. Askeri defterin içi süslü mayolu kadınlar ile dolu olsa da, sevdiğiniz şarkıcının stickerlarından almakta şarttı. Ben de hem Gülşen'in şafak kartından hem de stickerlarından almıştım.
Orada uzun süre geçirdikten sonra, son saatlerde ünlü bir giyim mağazasına uğramıştık. Birer tişört baktık. Tabi bunu aklı başında olanlar yapmıştık. Çatlak arkadaşlar komando tişörtlerine saymıştı paraları.
Ha, unutmadan söyleyeyim neredeyse bütün askerler birer parmak radyo almıştık. Onları içeri nasıl sokacağımız ise ayrı bir konuydu.
Mağazada işlerimiz bitmiş ve artık dönme vakti gelmişti. Askeriyeye yaklaştık ve içeri girmeye 35 dakika kadar kala, dışarıda 2.5 litrelik kola çekirdek falan tüketmeye başladık. Çok güzel bir gün olmuştu bizim için. İçeriye girmeden önce, kimi radyosunu ayakkabıda ayağının altına aldı. Kimi iç çamaşırının içine ve içeri girmeye başladık. Üst araması yapılıyordu ve öyle komik bir olay oldu ki, gülmekten kırılmıştık.
Tanımadığımız askerlerden biri üst arama sırasında, komutanın önünde durmuştu. Saçlarımız kısa olduğu için genellikle sivil şapkalar vardı kafamızda. O asker arkadaşta da şapka vardı. Komutan şüphelendi mi nedir, şapkasını askerin kafasından çıkarıverdi. Bir de ne görelim, kesekağıdı içinde çekirdek saklamış şapkanın altına. Bizimkiler tepkide gecikmedi tabi. Gülerek söze girmişlerdi:
- Oha amına koyayım! Üçkağıtçılıkta son nokta bu heralde!
Hepimiz kahkahayı basmıştık bu sözün üstüne ve mutlu bir gün sonu olmuştu herkes için.

ASKERLİK AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin