35.BÖLÜM: "TÜKENİŞ"

9K 373 125
                                    

''İnsanı öldüren tek şey, bir kurşun, bir bıçak veya derin bir yara değildir. İnsan sadece bedenen değil, ruhen de ölebilir. Tek bir an, tek bir cümle, tüm ruhu paramparça edip, hayatını kör bir kuyuya sürükleyebilir. İşte o an, devam edemeyecek kadar güçsüz ve yorgun olur. Ruhu kan ağlarken, bir de gözyaşı dökmek bile yorar onu. Söylenecek sözler vardır ama kelimeler bu durumda o kadar yabancı gelir ki, konuşmak anlamsız, anlatmak gereksiz gelir. İşte insan bu durumdayken, ruhu ölü bir bedenden ibarettir. Bedeninde gözüken bir hasar olmasa da, ruhu paramparça haldedir.''

***

Kaçıyordum.

Her zamanki gibi, bir şeylerden uzaklaşmaya çalışıyordum ama bu defa neden kaçtığımı bilmeden koşuyordum. Neden bu kadar aceleci davranıyordum?

Ağaçlar beni korkutuyordu. Ağaçların iri gövdelerinden başka bir şey göremiyordum. Gökyüzü karanlıktı. Sanki kapkara bir mürekkep damlası düşmüş gibiydi. Aynı zihnime düştüğü gibi..

Sesler işitiyordum. Güzel bir melodiydi bu. Sanki ellerini uzatmış, beni çağırıyordu. Şefkatle gülümseyerek uzanmaya çalışıyordu. Yine de bir gariplik vardı. Bu şefkat, içimi acıtıyordu. Zihnime düşen mürekkep damlası ağırca tüm vücuduma yayılıyor gibiydi. İçim zifiri karanlık.

Adımlarımı yavaşlatarak sese doğru yürümeye başladım. İyice yaklaşıyordum. Kulaklarıma ulaşan sesin şiddeti arttıkça, nefesim kesiliyordu.

Sadece müzik.

Sesin kaynağına ne kadar yürüsem de ulaşamıyordum ama sesin şiddeti gittikçe artıyordu. Dizlerimin üzerine çöküp, kulaklarımı kapattım ellerimle. Ses çok fazlaydı. Şefkatle uzanan elleri bu defa işkence ediyordu adeta. Fazla acımasız, fazla öfkeli geliyordu.

Gözyaşlarım hızla yanaklarımda yerlerini aldılar. Nefes alamıyordum.

''Yeter!'' Sesim fazla kısık çıkmıştı.

Olduğum yere iyice sindiğimde, son gördüğüm şey Kıvancın sırtını ağaca yaslamış, beni öylece izlediğiydi. Bakışları benim aksime sakindi. Olanların farkında gibiydi. Bakışları korkutucuydu. Korkutucu bir sakinlikteydi.

***

Göz kapaklarımı ağırca kaldırıp, hızlanan nefes alışverişlerimin düzene geçmesini bekledim. Alnımı avucumun içine yaslayıp, akan gözyaşlarımı sildim. Kabusum'dan geriye kalan sisin, zihnimden dağılmasını bekledim bir süre. Tam olarak neler olduğunu çözememiştim. Sanki kendi rüyamı, buğulu bir camın arkasından izliyormuşum gibiydi. Net olarak görebildiğim tek şey, Kıvancın yüzündeki korkutucu ifadesizlikti.

Hızla yerimde doğrulup, etrafıma bakındım. Kıvancı yanımda göremeyince, az önce dağılan koyu sis, tekrar kaplamıştı zihnimi. Hızlı adımlarla tuvalete doğru koştum ama içerisi boştu. Koridora çıktığımda, Kıvancı yine görememiştim. Nefes alışverişlerim hızlanmıştı.

Hızlı adımlarla aşağıya inip, yemekhaneyi kontrol ettim. Yoktu. Hiçbir yerde yoktu!

Parmaklarımı saçlarıma dolayıp, olabildiğince çektim.

''Kıvanç!'' Bağırıyordum ama aldığım tek cevap görevlilerin bana attığı garip bakışlar oluyordu. Hastanenin içinde koşup duruyordum. Çıldıracaktım.

Gözlerim ağlamaktan kızarmıştı. Duvara yaslanıp, yere çöktüğümde kendimi duvarları yumruklarken bulmuştum. Elimin acısı ise umurumda değildi. Etrafımda olanları takip edemiyordum. İnsanlar bana fazla yabancı geliyordu.

ÖLÜM YILDIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin