18.BÖLÜM: "DÜŞÜNCE"

9.2K 576 13
                                    

Arel'i beklemeden okula girip sınıfa yöneldim. Teşekkür bile etmemiştim ama artık yapabileceğim bir şey yoktu.

Günün geri kalanı normal geçmişti. Derslere giriyordum ama hiç not tutmamıştım. Derslere olan ilgimi biraz yükseltmeliydim sanırım.

Eve geldiğimde vakit kaybetmeden üzerimi değiştirip odamdaki pencerenin yanında ki tekli koltukta yerimi aldım. Bu köşeyi seviyordum. Odamın öyle şahane bir manzarası yoktu. Sitenin dışına bakıyordu. Ama yine de seviyordum bu manzarayı. İnsanları incelemeyi seviyordum. Yüzlerine takındıkları maskeleri kendi kendime düşürmeyi seviyordum. Yüzlerinde ki gizlenmiş duyguları keşfetmek hoşuma gidiyordu. Hastaneye yatırılmadan önce de günün sonunda bu pencere de bulurdum kendimi.

İnsanlar gerçekten garipti. Hep bir koşuşturma peşindeydiler. Peki bu aceleyle nereye gidiyorlardı?

Gözlerimi sallanan ağaçlara çevirdim. Hava bugün biraz rüzgarlıydı. Pencereyi sonuna kadar açarak koltuğum da arkama yaslanıp ayaklarımı pencerenin mermerine yasladım. Gözlerimi kapatarak rüzgarı yüzümde hissettim. Yüzümde hafif bir tebessüm oluştu. Küçük şeylerin güzelliğini farkında olmak güzeldi. Kimisi için şu an yaptığım saçmalıktan ibaret olabilirdi. Sadece rüzgar işte. Farklı ne gibi bir özelliği olabilir ki? Benim için sadece rüzgar değildi. Şehrin çığlıklarıydı rüzgarlar. Gözlerimi kapattığımda tenime her bir çarpışında bağırışlarını duyuyordum. Esintisi kulaklarıma ulaştığında fısıldıyorlardı bana. Ben dinledikçe esinti güçleniyordu. Kocaman şehir, anlatmak istiyordu. Ben de dinliyordum. Penceremden giren esinti yüzüme, göz kapaklarıma çarparken rahatladığımı hissediyordum. Bu benim için sadece bir rüzgar değildi. Küçük şeylerin bile içinde neler barındırdığını farkında olduğum büyük bir olaydı.

Saate baktığımda annemin gelmesine daha iki saat olduğunu gördüm. Aklıma gelen fikirle dolabın karşısına geçip siyah pantolonumu, üzerine koyu mavi kazağımı giyip, beyaz örgü beremi geçirdim kafama. Telefonumu aldım ve montumu üzerime geçirip dışarıya çıktım. Hava biraz soğuktu. Montumun önünü kapatıp ellerimi ceplerime soktum. Yürüyüş yapmayı özlemiştim. Sitenin çıkışına yönelip yokuş aşağı yürümeye başladım. Nereye gideceğimi bilmiyordum doğrusu. Sadece yürümek istiyordum.

Yürüdüğüm yollardan daha önce geçtiğimi düşündüm. Buradaydım, her şey normaldi. Yine de, hayatım hastaneye yatırılmadan öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılıyor gibiydi. Öncesini hatırlamak bana sadece acıyı getiriyordu.

Bir süre sonra telefonum çalmaya başladı. Telefonu açtığımda ilk konuşan annem olmuştu.

''Kızım! Neredesin sen?''

Sesi endişeli geliyordu.

''Sakin ol anne. Dolaşmak için dışarı çıktım, az sonra gelirim eve.''

''Neredesin?''

''Kordon.'' dedim görmeyeceğini bilsem de göz devirerek.

''Bekle, almaya geliyorum.''

''Anne, gerek yok.'' desem de ikna olmamıştı. Telefonu kapatıp tekrar cebime koydum. Birkaç saniye sonra tekrar aradığında kendi kendime güldüm.''Tam olarak neredesin?'' dediğinde nerede olduğumu tarif ettim. Çok geçmeden korna sesiyle arkamı döndüm.

Anneme döndüğüm de gözleri yola odaklanmıştı. Yol boyunca hiç bir şey konuşmadan eve varmıştık. Kapıdan içeri girdiğim de odama giderken arkamdan annem ''Bir daha ki sefere haber verirsin umarım.'' dedi.

''Tamam, özür dilerim.''

''Özür dilemene gerek yok. Senin için endişeleniyorum sadece.''

          

Neden endişelendiğini biliyordum ama o günler geride kalmıştı. Ben anılarımı geçmişe gömmüştüm. İnsanların o toprağı neden ısrarla kazmaya çalıştıklarını anlamıyordum.

Annemi sakinleştirmenin yolu özür dileyip hatanı kabul etmekti. Bu kadar basit. Bende gülümseyerek odama çıkıp üzerimi değiştirdim. Çıkmadan önce pencereyi açık unuttuğumdan odanın içerisi soğumuştu. Pencereyi kapatıp kaloriferlerin ısısını biraz daha yükselttim.

Çalışma masama geçip birkaç tane kimya testi çözmüş daha sonra yemek için annemin yanına gitmiştim.

Akşam yemeğine babam yine gelmemişti. Annemle beraber yemiştik yemeği. İkimizde yorgun olduğumuzdan direk uyumaya gitmiştik.

Odama gidip yatağın içine girdim. Sırt üstü yatıp tavanı izledim bir süre. Perdelerim sonuna kadar açıktı ve dışarıdan gelen hafif ışıklar aydınlatıyordu odayı. Ayağa kalkıp penceremi açtım ve tekrar yatağıma döndüm. Odanın içini dolduran soğuk havayı hissedebiliyordum. Gözlerim yavaşça kapanırken yorganı tüm bedenime sardım.

ÖLÜM YILDIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin