2.BÖLÜM: "SÖNMÜŞ RUH''

24K 920 43
                                    

Kabusumdan kalan kurumuş kan lekeleri zihnimin duvarlarında izlerini bırakmıştı. Ruhumun duvarları, zihnimin aksine bembeyazdı. Onları kirli gösteren tek şey, katil bir zihnin arkasında bıraktığı cesetlerden bulaşan kan lekeleriydi.

Boş bir oda, ölü cesetler. Ruhuma damlayan kan lekeleri vardı. Fakat dışarıdan gözüken yabancı, soluk ve olağan dışı bir şey gözükmeyen etten bir beden.

Tırnaklarımın arasında, hayali toprak kalıntıları vardı. Bu, her gece; karanlık çöktüğünde içine düştüğüm bataklıktan çıkmaya çalışırken, geriye kalan çırpınışlarımın kalıntılarıydı. Sabah oluyor ve bataklığın bulunduğu uçsuz ormandan çıkıp, soğuk bir odada, soğuk yatağımda uyanıyordum. Bu bir kabus değildi. Bu, bana düşman olan zihnimin oyunlarıydı. Her şeyin farkındaydım, sadece kontrolü elime almaya çalışmayı uzun süre önce bırakmıştım.

Koridorda ilerlerken bakışlarım yan tarafımda asılı olan aynayla buluştu. Ağır adımlarla yaklaşıp, yüzümü inceledim. Bakışlarımdaki donukluk, o kabusun gerçek olmadığını gösteriyordu. Gerçek olsaydı eğer, bu donuk bakışların yerinde ateş olup, değdiği yeri yakacak öfke olurdu. Yine de çok oyalanmadan bakışlarımı yere indirdim. Sanki baktığım an yansımam hareket edecek ve aynı şeyleri yaşayacakmışım hissine kapılıyordum. Bir kabus nasıl bu kadar etkili olabilirdi?

Kafamı iki yana sallayarak, ellerimle yüzümü sıvazladım. Odama girmek üzereyken, Kıvancın odasından gelen sesler yerimde çivilenmeme sebep oldu. Hızlı adımlarla Kıvancın odasına yönelip, kapıyı açtım. Kıvanç yatakla duvar arasında kalmış küçük köşeye sıkışmış, dizlerinin üzerinde oturuyordu. Elinde küçük bir cam parçası vardı ve yatağının karşısında ki ayna kırılmıştı. Derin bir nefes alarak, arkamdan kapıyı kapattım.

Bir süre yerimde durup, onun hıçkırıklarla ağlamasını seyrettim. Kaşlarım hüznün taşıdığı bir çatıklığa bürünürken, yutkunma gereği duymuştum.

En sonunda, Kıvanç'ın yanına yaklaşıp, sığabildiğim kadarıyla ben de yatak ve duvarın arasında ki boşluğa yerleşerek dizlerimin üstüne oturdum. Gözlerim sol eline kaydı. Parmak boğumlarında kan vardı. Hiçbir şey söylemeden bakmaya devam ettim.

''Kalmadı, Eftelya.'' dedi, kafasını dizlerinin üstüne alıp saçlarını çekiştirirken.

Ellerini yavaşça tutup saçlarından çekip yüzüne baktım. Bu durumda ona sakin kalmasını söylemeyecektim. Sakin kalmaya ihtiyacı yoktu, sadece acısını hissetmeye ihtiyacı vardı.

O acı onu, ruhunun her köşesine işleyene kadar rahatsız etmeliydi.

''Ne kalmadı, Kıvanç?''

Kıvanç aniden yerinden kalkıp, odanın içinde dört dönmeye başladı.

''Anlamıyorum! Anlamıyorum ve anlamak da istemiyorum.'' Bağırışları hıçkırıklarına karışırken, ağlamamak için yanağımı ısırdım. ''Sabrım kalmadı artık! Camdan dışarıya baktığımda insanların yüzünde huzurlu bir ifade görürken, her aynaya baktığımda kendi bakışlarımda neden o ifadeyi göremediğimi anlamıyorum!''

Hızla geriye çekilip, duvara bir yumruk attığında yerimde sıçramıştım. Alnını az önce yumruk attığı duvara yaslayıp, ağlamaya başlamıştı. Titrek bir nefes aldığımda, yerimden kalkıp Kıvanç'ın yanına yaklaştım.

''Seni bu kadar kırdıkları için, her kırıldığında kendi kendini onardığın ve sırf bu yüzden bu hale geldiğin için kendini suçlayamazsın.''

''Annem'' dedi, sessizce. ''Onun yokluğunun altında eziliyorum, Eftelya. O akşam onu o evden çıkarmayı hiç istemezdim. O akşam benim için evden çıktı, bu yüzden kaza geçirdi.''

ÖLÜM YILDIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin