Ölüm Yıldızı

44.4K 1.3K 137
                                    



"Zihnindeki düşünceleri çığlıklarına bağlasa, ses telleri kopacak gibiydi."

Zaman ilerliyor.

Her dakika, zihnimin kanlı rahminde bir intihar doğuyor.

Şeytan gülümsüyor.

Ben seyrediyorum.

Ben, yok oluyorum.

Cılız bir çığlık soluklanıyor kulaklarımda. Çığlıklar uğultuya dönüşüyor. Saatin kenarlarına yapışmış tozları inceliyorum. Ay, ışığını akıtıyor tenime. Yakıyor bedenimi, karanlığa gömülüyorum. Işıktan saklanıyorum.

Işık kayıp.

Işık işkence.

Karanlığıma geri dönüyorum.

Kara bulutların kapladığı gökyüzünden düşen yağmur damlaları, sertçe pencerenin mermerine vuruyordu. Çığlık atarcasına esen rüzgar ve ölümü andıran şiddetli soğuk çoktan odanın dört bir yanını sarmıştı. Tıpkı Azrail'in parmaklarının, genç kızı sardığı gibi.

Onun için bu bir oyun gibiydi. Kendi ölümünü seyretmek gibi, bir işkence.

Zamanı ağırca döküyordu, kendi nefes alışverişlerinin arasına. Her bir nefes, cehenneme bir adım daha.

Genç kızın kanlanmış gözleri bileğine odaklandı. Bakışları sisli bir bulutu andırıyordu. Ne önünde, ne de gerisinde hiçbir şey görülemiyordu. Siyah saçlarından göz kapaklarına düşen tutamları parmak uçlarıyla hafifçe arkaya itti. Bakışları bir anlığına sağ tarafında duran boy aynasına kaydı. Bileğine baktı, kendine baktı ve sonra gözlerine. Bu boş bakışlarının anlamını en iyi kendisi biliyordu. Fırtınanın habercisi, bir ölüm senfonisi şimdi göz bebeklerinin tam içi. Etrafta ölüm kol gezerken, sessizlik de ölümün peşinden gidiyordu.

Bağırmak istiyordu, kendi çığlıklarıyla susturmak istiyordu zihnini. Sessizlik, onu cehennem ateşine biraz daha yaklaştıran gölgelerden sadece bir tanesiydi. Dudaklarının arasından dökülecek kelimeleri, bir betonun ağırlığını taşıyordu. Sözcükler dökülse dudaklarından, ortamdaki sessizliği yıkacak türdendi. Ama susmayı tercih etti. Bir yıkımı daha kaldıramayacağını bildiği içindi belki de.

Genç kız, narin hareketlerle bileğinde ki kesikte gezdirdi parmaklarını. Parmak uçlarına bulaşan kan, tam şu an öldürdüğü geçmişinden kalan bir cinayetin iziydi. Gözlerini sıkıca kapatıp, yüzünü buruşturdu. Bileğinde ki acı bedenindeki sızlamaları arttırırken bacaklarına kadar titriyordu. Yavaşça gözlerini açarken, bakışları bu defa duygusuz değil, haz doluydu. Ürküten bir haz.

Sol eliyle yataktan destek alarak, titreyen bacaklarını ayakta tutmaya çalıştı. Küçük adımlarla aynanın karşısına geçip kendini izledi bir süre. Yorgun bedeninin her bir santiminde gezdirdi, bakışlarını. Belki de her şey normaldi. Dışarıdan bakıldığında hiçbir sorun yok gibiydi ama içeride kendisinin bile baş edemediği fırtınalar kopuyordu ve içinde ki yaraların, bedeninde oluşturduğu hasarı sadece kendisi görebiliyordu. Aslında, bedenini terk etmek için avaz avaz bağıran ruhu, acı çekiyordu.

Siyah, uzun saçlarına kaydı gözleri. Uzamış perçeminden birkaç tutamı göz kapaklarına serilmişti. Sanki tüm yaşananlar saç tellerinde gizlenmiş gibi, ağır geliyordu onları taşıması. Gözleri yatağının üzerinde ki makasa kaydı. İlerleyip makası eline almaya çalışsa da başarısız oldu. Parmakları hareket etme işlevini kaybetmiş gibiydi.

Bacakları artık onu taşıyamayacak haldeydi. Dizlerinin üzerine çöküp, sırtını yatağın tahta kısmına yasladı.Başının dönmeye başlamasıyla, başını hafifçe arkaya yatırdı. Açık pencereden giren rüzgarın sesi ve çiseleyen yağmurun bıraktığı hafif toprak kokusu. Tüm algıları açıktı ve sadece izliyor, hissediyordu. Ölümü korkunç bir soğukkanlılıkla bekliyordu.

Şimdi uzanıyor parmaklarım göğe.

Şimdi açılıyor kapılar.

Ruhuma tutulmuş çeteleler siliniyor.

Gözlerim açık sonsuzluğa.

Ben susuyorum, ben gidiyorum.

Son dakikalarında pişmanlığını hissetmeye çalıştı, ama yoktu. İçinde pişmanlığa dair hiçbir kırıntı yoktu. Belkide uzun bir süreden sonra, ilk defa huzurluydu.

Yine de son kez, bir damla yaş akıttı gözünden. Tüm acılarını tek bir damlaya hapsetmiş, şimdi ise özgür bırakıyordu.

Ve ben, kendi cesedimi gömüyorum.

Toprağın kokusu siniyor tenime.

ÖLÜM YILDIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin