8.BÖLÜM: "OKUL"

Depuis le début
                                    

Otobüsün sarsılıp benimde başımı cama çarpmam da günümün ne kadar iyi başladığını gösteriyordu. Elimle başımı ovup camdan uzaklaştım. Kafamı cama yaslamadan dışarıyı izlemeye devam ettim. Kırmızı ışıklara geldiğimiz de çantamdan telefonu çıkartıp saate baktım. İlk ders başlamış ve şu an da bitiyor olabilirdi. Sanırım sabah Büşra doğru söylüyordu. Geç kalmıştım. Oflayarak tekrar cama dönmemle yan tarafımızda duran motorda, elinde kamera tutan çocuğun bıkkın ifademi yakalaması bir olmuştu. Gözlerini kısarak kamerasının ekranına baktı. Kafasını iki yana sallayarak kameranın merceğini şaşkınca onu izleyen bana çevirdi ve bir fotoğraf daha! Bense hala onu izliyordum. Cama tıklatarak iletişim kurmaya çalıştım.

Elimle onu gösterdim. Ağzımı oynatarak;

''Hemen sil onları.'' dedim.

Ama onun tek yaptığı kamerasını arkasında oturan kıza verip omuz silkmek oldu. Otobüs hareket edip tekrar durduğundaysa yine cama başını çarpan ben olmuştum. Yanımızda duran ve fotoğrafımı çeken çocuk bana gülerek bakarken arabaların arasında ilerledi ve öne doğru gitti. Sinirlenerek tekrar arkamı dönüp yeşil ışığın bir an önce yanmasını bekledim. Sadece bir tane fotoğraf. Ne olabilirdi ki? Tamam, belki iki tane. Ama bu sorun çıkartacak türden değildi. Üstelik hem fotoğraflarımı çekiyordu hem de alaycı bakışlarına maruz kalıyordum.

Camdan dışarı baktığım da okulun bir üst sokağın da bulunan durakta olduğumuzu gördüm. Tam kapı kapanırken son anda çıkmıştım. Kazağımın kollarını biraz daha aşağı çekip saçlarımı tekrar arkaya atarak okulun olduğu sokağa giden küçük yokuştan sallanarak indim. Okula geldiğimde içeriye girmeden önce bahçesine baktım. Sanırım teneffüsteydiler çünkü okulun bahçesi doluydu. İçeri girmeden önce bir süre okulun içini izledim. Normal bir devlet okuluna göre biraz büyüktü. Girişten biraz uzakta üst kata çıkan bir merdiven vardı. Girişin olduğu bahçede güvenlik kulübesi ve birkaç tane çardak vardı.

Kapıdan girmeden önce güvenlikte bulunan kadın kim olduğumu sorunca yeni öğrenci olduğumu söyleyip içeri girebilmiştim. Yukarıya çıkan tek merdiven vardı ve merdivenin altından bahçenin köşesine kadar uzanan küçük kulübeler vardı. Yukarı kata çıktığımda okul binasının girişi solumda kalıyordu. Bulunduğum katta kantin ve birkaç tane masa vardı ve kantinin yanından aşağıya inen bir merdiven daha. Bu okulda ne çok merdiven vardı böyle. Aşağıya baktığım da küçük bir ormanı andıran bir yer olduğunu gördüm. Dört tane kamelya vardı.

Okulu incelemeyi bırakıp okulun girişine doğru yürüdüm. Bu sırada kantindeki birkaç göz bana dönmüştü. Onlara bakmadan hızlı adımlarla okula girip müdürün odasını aramaya başladım. Şu an bana en çok o yardımcı olurdu. İkinci kattaki koridorun sonunda müdürün odasını bulup kapıyı çalıp içeri girdim. Derin nefes alarak kapıyı kapatıp masanın yanındaki koltuğa oturdum. Müdürümüzse, yanlış hatırlamıyorsam adı Faruk, bana gülümseyerek baktı.

''Bende seni bekliyordum. Nasılsın?''

''Teşekkürler, iyiyim.''

''Biraz geç kaldın ama ilk gün için sorun değil.'' dedi.

Bir şey demeden ellerimi incelemeye başladım. Tahminen beş dakika boyunca okulun kurallarından, öğrencilerden bahsetmişti. Sonrasında yanında duran telefondan Emir adında birini çağırmalarını istedi. Bu sıra da zil olduğunu tahmin ettiğim melodi çaldı ve koridorlar bir süre sonra sessizliğe büründü.

''Size nasıl seslenmem gerekiyor?''Dedim, merakımı geri planda tutamayarak.

''Okul dışında Faruk Amcan olabilirim fakat okul içinde müdürün olmak zorundayım.'' Yine gülümsedi. Sürekli gülümsüyordu. Karşısında somurtsam suç işlemiş gibi hissediyordum kendimi.

ÖLÜM YILDIZIOù les histoires vivent. Découvrez maintenant