BÖLÜM24:Kül Olan Sırlar

147 27 6
                                    

Merhabaaa cankuşlarım, nasılsınız? Umarım hepiniz iyisinizdir. Uzatmadan sizleri yeni bölümle baş başa bırakıp kaçıyorum. Siz de bol bol yorum yapıyorsunuz. Anlaştığımıza göre bölüme geçebiliriz.

Sol alt köşedeki yıldıza dokunarak sayfanıza ışık olmasını sağlayın.

Sizleri seviyorum.💚

İyi okumalar diliyorum.

~~~

Kalbim bedenimden söküleli 4 yıl 3 ay olmuş hatta bunun üzerinden bir ay daha geçmişti. Ben kalbimi bedenimden söken adamla karşılaşmıştım. Karşılaştığımda onu bulmayı beklediğim halde değildi. Ben de onun beni bulmayı beklediği halde değildim. Fakat ben bu 4 yıl boyunca ondan haber almamak için çok büyük bir çaba sarf etmiştim. Gözümü onun fotoğraflarına kör, kulağımı ondan gelen haberlere sağır, tenimi onun sıcaklığının erişemeyeceği mesafelere götürmüştüm. O uzak diyarlarda kokusunun özlemi burnumun direğini sızlatmıştı. Dudaklarım ise onun zehirli tadına hasret kalmıştı. Bana huzuru veren orman yeşili gözlerini özlediğimde kızımın gözlerine bakardım. Ondan bir kuple duyabilmek için o minik kızın şarkılarını dinlerdim. Tenim üşüdüğünde ve vücudumu bir titreme sardığında o küçük kıza sarılırdım. Burnumun direği her sızladığında burnumu meleğimin boyun girintisine yerleştirir ve ruhumu orada uslandırırdım. Dudaklarım hasretle karıncalandığında ise tıpkı onun bana yaptığı gibi dudaklarımı kızımın kurum karası saçlarına ve ak teninin örttüğü alnına bastırırdım. Ona olan özlemim ciğerlerimi dağlasa, özlemim acıya dönüp beni iki büklüm etse de kızıma, ondan olan parçama, sarılıp kendimi avutabilirdim. Ona dönmem derdim, ona dönemezdim çünkü kahrolası bir gururum vardı. Ve kırgınlıklarım... Nereden tutmaya çalışsam tenimi parçalayan, beni göz yaşları içinde bırakan anılarımın sivri köşeleri...

O ise kandırılmıştı. Ona, bana, ailemize ve aşkımıza çok büyük bir tuzak kurulmuştu ve o da bu tuzağa aptal bir fare gibi düşüvermişti. Düştüğü tuzağın iplerinin gerçek olup olmadığını sorgulamış, gerçek olmamasına rağmen birileri tarafından gerçek olduğuna inandırılmıştı. Ve en sonunda beni ve dolayısıyla kendini de o tuzağa yem etmişti. İplerin sahte olduğunu anlaması biraz uzun sürse de anlamış ve kendini o sahte kodesten kurtarabilmişti. Ancak o kendini kurtarana kadar benim ruhum bedenimden ayrılmıştı. O düştüğü pişmanlık kuyusunda çırpınırken ben ise acılarla dolu dört duvar arasındaydım. Beni aramış bulamamıştı ben ise zaten o beni bulamasın diye çabalamıştım. Günler akmış, yıllar geçmişti ve onun kalbi pişmanlık içerisinde kavrulmuştu. Benim kalbimde ise ne bir ateş parçası ne de kor vardı. Korlar sönmüş, küller soğumuştu. Yaz bitmiş, kış gelmişti. Ve zemheri soğuğu kalbimle beraber tüm bedenimi ele geçirmişti. Kalbimdeki pencerelerden üçünün camları gazete kağıdıyla kapatılmış, dışarıya yasaklanmıştı. Biri ise açıktı ve onu onarabilecek kişi ise oydu. Kalbimin bu kırık dökük penceresinden baktığımda buz gibi bir haklılığım varken şu anda o pencere yok olmuştu. Kalbim ve aklım ilk defa, yirmi beş yaşında bir kadın olan benim, aklım ve kalbim ilk defa bir konuda aynı karardalardı. Elbette birbirimize yaptığımız hataları veya birbirimizi kırmalarımızı yarıştıracak değildik fakat az sonra yüzleşeceği şeylerle paramparça olacağı kesindi.

Ve ben bunu bile bile yapmıştım.

Annesinin yaşadığını, hatta ve hatta kızını ondan bilerek saklamıştım. Bunların şu anda canımı bu kadar yakacağını bilsem yine de yapar mıydım işte bunu bilemesem de geçmişte bazı kararlar alınmıştı. Yaptıklarımdan pişman değildim. Pişman olabilecek vakti çoktan geçmiştik ve şu an keşke diyebilecek bir saniyem bile yoktu. Dışarıda bir kıyamet kopuyordu ve belki de kızım da bu kıyametin en ortasındaydı. Ve ben annesi olarak onun yanında olmalıydım. Olacaktım. Belki babası da yanında olurdu.

Kaderin Kırmızı İpiWhere stories live. Discover now