BÖLÜM23:Kıyamete Bir Adım Kala

138 26 8
                                    

Merhabaaa cankuşlarım yeni bir bölümle geldim, hoş geldim. Umarım hepiniz iyisinizdir. Uzatmayıp sizi bölümle baş başa bırakıyorum. Sizler de yorum yapmayı unutmazsanız çoook sevinirim.

Sol alt köşedeki yıldıza dokunup sayfanıza ışık olmasını sağlayın.

Sizleri seviyorum.💚

İyi okumalar diliyorum.

~~~

"Orada geçen bir saniye bir asra bedel. Git diyorum sana. Git ve ablanı çıkar oradan. Daha çok beklemesinler, daha çok canları yanmasın. Benim gibi onların da gözü kapıdadır şimdi. O kapıdan giren bu kez sen ol. Bir başkası değil."

Canan'ın şoke olmuş hali ve az önce Kehribar'ın söylediklerinin ardından olmaması için yalvaracağım ama olup olmadığını bilmediğim belirsizliklerin ardından neredeyse beş saniye kadar Canan'a bakakaldım. Bu kaskatı ölüm soğuğunu sırtında taşıyan sessizliği Canan'ın üzerinden yükselen zil sesi bozdu. Titreyen eliyle yüzündeki göz yaşlarını silip cebine yöneldi. Bize arkasını döndü ve telefonunu kulağına götürdü. Kehribar sağ tarafımda benden üç adım ötede, bir bana bir Canan'a bakıp neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ben ise neler olduğunu anlama sürecini atlatmış ve artık yaşanan her şeyi anlamaya çalışmayı bırakmıştım. Bir dakika 43 saniye süren konuşmasının ardından telefon elinden yere düştüğünde ona doğru ilerledim. Elimi omzuna koyacağım sırada irkilerek bana doğru döndü. Hızla eğilip telefonunu aldı ve ekranı kararttı. Yutkunduğunda zehir yeşili gözlerimi gözlerine sabitledim. "Kehribar!" dedim yüksek tonda. "Uçak hazırlansın. Sen de adamları ayarla. Atıf itinin Edirne'deki arazisine gidiyoruz. Simgeler orada olabilir." Gözlerimi gözünden çekmeden devam ettim ardımdaki Kehribar'la konuşmaya. "Canan'da bizimle geliyor. Acele edin." Teninin beyazlığı uçmuş ve beti benzi atmış bir halde yüzüme bakan Canan geriye doğru adımladı. Telefonda ne duydu bilmiyordum fakat duyduğu şeyin eceli taşıdığını Canan'ın gözlerinden anlayabilmiştim. "Ben seninle bir yere gelmiyorum." dedi titremesine rağmen hala duvarlarını yıkmayan sesiyle. Kısa kızıl saçını kulağının arkasına itti. "Hastanede dememiş miydin, sen bu işe karışmayacaksın diye? Şimdi ne oldu da ben de seninle Simge'yi almaya geliyorum? Üstelik o Allah'ın cezası yere!" Gideceğimiz o yerin Canan için ne kadar travmatik olduğunu elbette tahmin edebiliyordum. Bunu ona yaşatmak da istemezdim. Ne kadar istemesem de yaşatacaktım, yaşatacaktım çünkü orada bir kıyametin kopacağına adım kadar emindim. Ve o kıyamette ya beraber ölecektik ya da beraber kurtulacaktık. Bu sefer onu yalnız bırakmayacaktım. Her ne olursa olsun. İsterse o kıyametin kopmasının sebebi Canan olsun, artık o benim için her safta suçsuzdu.

Gözümle çaldığını görsem, kulağımla ihanetini duysam, tenimde bıçağının soğuğunu hissetsem, dilim zehriyle yansa ve burnum onun yalanlarının kokusunu alsa bile.

"Geleceksin." dedim itiraz kabul etmeyen bir sesle. "O sözü söylediğimde sen karşımda Canan'dın ancak şu an Canan değil Alev'sin. Ve orada yaşananlara Alev'in de tanık olmasını istiyorum." Ona Alev olarak hitap ettiğimi duymasıyla yüzü dalgalandığında geriye doğru bir adım daha attı. "Sedat!" dedim bağırarak. "Üzerindekilere Sedat'a ver Canan." Kaşları havalanırken Sedat yanı başımıza gelmişti. "N'oluyor ya?" ya dedi bağırırken tizleşen sesiyle. "Yok Canan değil Alev'sin. Yok sen de geleceksin. Yok üzerindekileri Sedat'a ver. Sen ne yapmaya çalışıyorsun ya?" O kadar çok bağırıyordu ki yüzümü buruşturdum. "Canan," dedim uyarır bir sesle. "Ne oldu yine mi Canan'a döndüm? Bir karar ver ama sen de Alev mi Canan mı?" O resmen cırlar gibi konuşurken ben hızla arkasına geçtim ve kollarını kollarımın arasına alıp kenetledim. Bunu ben yapmıştım çünkü başka birinden istesem canını acıtabilirlerdi. Ayaklarının üzerinde tepinip bağırmaya devam ediyordu. "Ne yapıyorsun ya? Bıraksana beni. Kül!" Sedat baş işaretimle Canan'ın ceketinin cebine ellerini sokup telefon, çakı ve iç cebinden de bir tabanca çıkardı. O hala çırpınırken ben ise Canan'ın üzerinden çıkanlara inanamıyordum ama galiba artık onun bu halini kabullenmem gerekiyordu. Sedat eğilip botuna geldiğinde oradan da bir bıçak ve diğerinden ise tuşlu bir telefon çıkarmıştı Kollarımı gevşettim ama onu bırakmadım. Sedat doğrulup "Temiz abi." dediğinde "Daha ne olsun?" diyip kafamı iki yana salladım. Canan sakinleşmiş, öylece duruyordu.

Kaderin Kırmızı İpiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin