BÖLÜM11:Yanlış Anlaşılmalar Çıkmazı

218 31 5
                                    

Merhabaaa cankuşlarım. Nasılsınız, umarım hepiniz çok iyisinizdir. Bu yaz tatili ne çabuk geçti değil mi? Benim için sınav, sonuç, tercih derken hep bir beklentiyle geçti. Sizler de sonucumu merak ediyorsunuz biliyorum, haftaya tercih sonuçları açıklanınca gönül rahatlığıyla sizlerle paylaşacağım. Bu süreçte de KKİ'yi düzenlemeye alacağım. İlk kitap Alev, onu daha amatörken yazdığım için beğenmediğim veya dilini çalakalem bulduğum yerler var. Onu düzenlerken bir yandan da Kül'e devam edeceğim. Bu bölüm ve bundan sonraki bölümler cuma günü 21.43'te gelecek. Siz de hem bu bölüm hem de diğer bölümler için bol bol yorum yapıp oy verirseniz çok sevinirim. 

İnsta: yazarveaglar
Tiktok: crcbeyzaa
Beni de şuracıktan takip ediiiinn lütfen crcbeyzaa

Sol alt köşedeki yıldıza dokunup sayfanıza ışık olmasını sağlayın.

Sizleri seviyorum.💚

İyi okumalar dilerim.

~~~

Ruhum gitgide artarak yağmaya başlayan yağmurun ıslattığı ve çamurlaştırdığı o ayaklarımın altında ezilen toprağa gömüldü. Evin metal kapısı açıldığında Deniz'in sesi havanın bağırtısında kulağıma çok az ulaşabiliyordu. "Canan gel hadi, ıslanıyorsun." Onun bağırmasıyla düştüğüm çukurda ruhumu bırakırken hızlı adımlarla eve doğru gittim. "Sırılsıklam oldun." dedi ve beni eve çekip arkamdan kapıyı kapattı. "Çıkar ceketini, ver bana." Üzerimdeki deri ceketin ıslanmaz kumaşından kayan damlalar yere damlayıp parkeyi ıslatıyordu. "Biraz daha gecikseydin gelmeyeceğini düşünecektim." Ceketi vestiyerdeki askıya astı. Ben bu evde yaşarken bana, benim kıyafetlerime ayrılan askılığa. Bana döndüğünde kollarımı ona sardım. "Geleceğim dedim. Bir şey söylediysem yaparım." Kafasını beni onaylayacak şekilde salladı ve sonra geri çekildi. "Bir şeyler hazırladım, mutfağa geçelim." dediğinde onu takip ederek mutfağa ilerledim. Ellerimi pantalonumun cebine koyup öylece mutfağın ortasında dikilirken Deniz masadaki boş kadehin birine şampanya döktü. Hafif bir koku mutfağa yayılırken diğer kadehe de ışıltılı ve alkolsüz olan şampanyadan boşalttı. "Ee, otursana Canan." Daldığım yerden –İstihbarat'ın teklifini düşünmekten- sıyrılırken gülümsedim ve Deniz'in karşısındaki sandalyeyi çekip oraya oturdum. Masanın üzeri çeşit çeşit yiyeceklerle doluydu. Ve Deniz'in bu konulardaki yeteneksizliğini düşündüğümde bunları onun yapmış olma ihtimali pek yoktu. Kabul, hiç yoktu. Ama belki ayrı kaldığım bu süreçte kendini pekala geliştirmiş olabilirdi. "Bunları sen mi yaptın?" dedim ağzıma poğaçadan kopardığım küçük parçayı atarken. Munzır bir şekilde gülümsedi. "Sayılır." diyip kadehinden bir yudum aldı. Tek kaşımı kaldırıp ona baktığımda "Nermin teyzeyle beraber hazırladık." diyerek güldüğünde onun ışıldayan suratıyla ben de tebessüm ettim. "Canan," dedi merakla ve gözlerini gözlerime dikip "Nermin teyzeye neden sarılmadın?" Brownie'den koca bir parçayı çatalla bölüp bekledi. "O da mı sana haksızlık etti?" Saf bir merakla sorduğu soruyu şampanyamdan bir yudum alıp cevapladım. "Hayır, yani bir haksızlık etmedi." Dudaklarına brownie'den bulaşan çikolatayı diliyle temizleyip dolu ağzıyla konuştu. "Eee o zaman..?" Dudaklarımı bilmiyorum anlamında büktüm. "Efe'ye yedirdiğim yoğurdu, yani o yoğurdu yedirmemi bana o söyledi Deniz. Nermin Hanım Efe'nin neye alerjisi olduğunu bizler gibi çok iyi biliyor değil mi?" dediğimde düşünceli suratıyla elindeki çataldaki lokmayı ağzına götüremeden tabağa bıraktı. "Saçmalama Canan. Unutmuştur belki, yaşlı başlı kadın sonuçta. Bilerek Efe'ye öyle bir şey yapmaz." Kafamı gülümseyerek salladım ve sandalyenin üzerine çektiğim bacaklarımı bağdaş yapıp rahat bir pozisyonda oturdum. "Bak." dedim dudaklarımı yalayıp. "Evdeki hizmetliyi sen savunup o yapmaz diyorsun. Bana o gün kimse Canan yapmaz demedi." Bunu demek veya hatırlatmak istemedim der gibi iç çekti. "Canan." dedi pamuk gibi bir sesle. "Ben olanları öğrendiğimde benim kardeşim yapmaz dedim. Bulut da senin yaptığına inanmamış. Yani evet diğerleri boş versene. Bu gece sen ne konuşmak istersen onu konuşalım. Seni özledim. Geçmişi ve yaşananları değil." Şampanyasından koca bir yudum aldı. "Ayrıca bu dört yılda Cihan olsun Yavuz olsun ve hatta Baran bile sürekli bana bunları anlatıp ağladı. Ve şimdi sen geldin, tadını çıkarmak, huzurlu bir nefes alıp seninle güzel bir gece geçirmek istiyorum." O da benim gibi sandalyeye bağdaş kurdu. "Eskiden yaptığımız gibi, güzel bir kız gecesi." Kadehlerimizi birbirine vurduğumuz da kalbimi özlemle titreten tiz sesiyle "Senin bize dönmenin şerefine." diye bağırdı ve kadehteki şampanyanın dibini gördü. Ben onun dediği gibi onlara dönmemiştim. Uğramıştım. Akan zaman yolculuğunda uğradığım bazılarında kısa bazılarında uzun süre kaldığım o duraklar gibi burası da benim için bir duraktı ve buradan da buradaki görevim bitince gidecektim. Gidecektik, kızımla beraber. Kaşlarımla hafifçe belirginleşen karnını işaret ettim. Elini büyük bir istekle karnının üzerine koydu. Ben elimi yüzümde hiç bu kadar büyük bir gülümseme varken karnımın üzerine koymamıştım. Hatta Ela'nın yanından ayrıldıktan sonra elimi karnımın üzerine birkaç kez götürmüştüm. "İki aylık." dedi huzurla. "Küçücük, bir fındık kadar. Belki de fıstık." diyip kahkaha atarken ağzına masadan aldığı fındığı attı. Dümdüz bir suratla ona bakıyordum. "Biraz istemsiz yani sürpriz olsa da şu an seni böyle karşımda gördüğüm için iyi ki diyorum. İyi ki gelmiş bana, gelişi bile mucizelerle dolu oldu." Zor bir tebessümle kafamı salladım. "Sağlıkla kucağına al bebeğini." dedim onun denizlerinde ama kendi zihnimdeki dalgalarla boğuşurken. "Bu yedi ay benimlesin değil mi Canan? Beni yalnız bırakmayacaksın değil mi?" Küçük bir çocuk gibiydi. Tatmin olmayı beklediği yüzünden akarken ona güven verecek bir sesle cevap verdim. "Sen bebeğini kucağına alana kadar senin yanında kalacağım. Seni ve bebeğini gülümseyerek izleyeceğim." "Keşke sen de hamile olsaydın. Tüm bu sürec-" Öksürerek cümlesini böldüğümde boğazıma kaçan şampanyayla neredeyse boğulacaktım. "İç şu sudan biraz." Elimi göğsümün üzerine koyup derin birkaç nefes alıp suyu yudumladım. "Şaka yaptım." dedi tedirgin bir şekilde. "Yani beraber hamile olsaydık güzel olurdu. Çocuklarımız da kardeş kardeş büyürdü. Bizim gibi." Senin çocuğuna ablalık yapabilecek bir kızım var Deniz demeyi istesem de tepki vermedim ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Bir şeyler tıkınıp kadehlerimizi doldurup tekrar sandalyeye oturduğumda Deniz sebepsizce güldü. "Neye gülüyorsun?" dediğimde gülümsemesi genişledi. "Simge'ye tokat attım." dedi ve koca bir kahkaha attı. "Ne?" dedim şok içinde. "Neden böyle bir şey yaptın?" dediğimde göz devirdi. "Her şeyi öğrendiğim geceydi ve çıldırmıştım. Simge'nin konuşmaları sinirimi bozdu ve ben de suratına okkalı bir tokat yapıştırdım. Hak etmişti." dediğinde kafamı iki yana salladım. Deniz açtığı dedikodu moduyla masaya eğilip konuşmaya devam etti. "Yeni bir çocuğu olduğundan haberin var mı? Üç ay önce doğum yaptı, kızı oldu bu kez. Adı da Neva." Neva. Helikopter kazasına kurban giden en yakın arkadaşının adı. Şaşırmıştım. "Efe nasıl, büyüdü değil mi?" Kafasını salladı. "Çok büyüdü. O kadar bilmiş ve ukala ki adeta babasının kopyası. Bilmiş bilmiş konuşması sinirimi bozuyor. Zaten uzun süredir görmüyorum onu da babasını da." Efe'yi çok severdim ve onu özlemiştim. Kim bilir boyu ne kadar uzamıştı? "Öyle deme Deniz, o daha çocuk." Omuz silkti. "Senin de çocuğun onun gibi olursa görürsün." diyip güldüğümde yüzünü buruşturdu. "Evlendiğim için bana kızdın mı?" Pat diye sorduğu soruyla duraksadım. Önüme düşen saç telini kulağımın arkasına ittim. "Hayır kızmadım." dedim sakin bir şekilde. Derin bir nefes alıp uzun bir konuşma yapmaya devam ettim. İçten, samimi, sıcak bir konuşma. Biraz Canan'a benzemeye çalışarak ve en azından Alev adının anlamına yakışacak şekilde. Alev'in kişiliğinden binlerce kilometre uzakta da olsam Deniz ile benim buna ihtiyacımız vardı. Belli bir süreyi, uzun bir zamanı onun yanında geçirecektim, tekrardan ve aramızda örülü duvarı o da ben de hissedebiliyorduk. Önceden konuşurken söyleyeceğimiz hiçbir kelimeyi düşünmez, ölçmez ve tartmazdık. Şimdiyse o Canan'a göre mi yoksa hiç tanımadığı Alev'e göre mi konuşacağına karar veremiyordu. Karşımda bocalıyordu. Aynı keza ben de. Canan olamazken onun karşısında Alev olarak da kalamıyordum. Onu üzmek, yıılardır büründüğüm ama onun ilk kez tanıştığı Alev kimliğimle onun bana karşı sevgi dolu o kalbini dondurmak istemiyordum. Üstelik bu kadar hassas bir dönemdeyken. O zamanlarda bana kimse hassas davranmasa da böyle olması gerektiğini kendi kalp kırıklarımdan biliyordum. "Deniz," dedim kadife gibi bir sesle. "Sana sevdiğin, aşık olduğun ve yıllarını beraber geçirdiğin ve geri kalanını geçirmek istediğin adamla evlendiğin için kızmam. Ki kızamam da zaten, kimse kızamaz. Bu kimsenin karışabileceği, üzerine konuşup hüküm verebileceği bir şey değil. Evlilik iki kişilik bir kurum ve ikiniz de mutluysanız, benim önceliğim sensin tabi ki ama hadi laf gelişi diyelim ikiniz de huzurluysanız bir problem yok demektir." Gülümsedim ve aklıma gelen Vera'yla gülümsemem yüzümde güneş gibi doğarken devam ettim. "Hamilesin. Bir bebeğin olacak. Annesinin ve babasının birbirini çok sevdiği, sevgiyle dolu bir eve doğacak olmak her bebeğin hakkı. Elbette tüm dünyaya gelenlerin hakkı olmalı." Benim bebeğimin elinden bu hak alınmıştı ve geri verilecek gibi de durmuyordu. Ben mi almıştım ondan bu hakkı? "Hepsi o kadar şanslı olmasa da senin bebeğin şanslı bir bebek. Senin gibi sevgi dolu, yumuşak kalpli bir annesi olacak." Masanın üzerinde duran ellerimi sıkıca tutan Deniz gülümsediğinde elmacık kemiklerinin üzeri ıslanmıştı. "Ve senin gibi mükemmel bir teyzesi." Baş parmağımla elinin üzerini okşadım. "Kendini anne olmaya hazır hissediyor musun?" diye sorduğumda ağlaması hızlanırken tebessümle kafasını salladı. Galiba evlendiği için ona kızmadığımı duyduğunda içi rahatlamış ve bu göz yaşları içindeki sancının bitişinin kutlamasıydı. "Hissediyorum. Tüm benliğimle. Yirmi altı yaşındayım, Yavuz otuz bir yaşında. O deli dolu olan zamanlarımızı geride bırakıp bir yuva kurmanın vakti geldi Canan. Bunu biliyoruz ikimiz de. Bir bebeğin sorumluluğunu alabilecek kadar büyüdük, hayat bizi sınavlarıyla geliştirdi. Ben de Yavuz da artık acemiliğini üzerinden atmış yetişkinleriz ve çocuğumuzun olması son zamanlarda yaşadığımız sallantıları geride bırakmamızı sağlıyor. Eminim gitgide daha iyi bir ilişkiye de sahip olacağız. Bunu tüm ruhumla buna inanıyorum." Ben de yirmi beş yaşındaydım ve anne olalı neredeyse dört yıl olmuştu. Deli gibi ağladığım o hamileliğimi öğrendiğim haftayı düşününce yirmi bir yaşındaki Canan'ın anne olmaya hazır olmadığını anlayabiliyordum. Belki o zaman yirmi beş yaşında olan babası ebeveynliğe tüm benliğiyle hazırdı ama hayat ama kendisi ona baba olmanın yaşatacağı sevinci tattırmamıştı. "Biraz da senden konuşalım." dedi ıslanan yanaklarını silip arkasına yaslanırken. Magnolia kasesine uzandığında bu onun yediği kaçıncı tatlıydı takip edemiyordum, iştahı açılmış olmalıydı. Kaşığı daldırıp koca bir kaşık o beyaz muhallebiyi ağzına götürdü. Omuz silkip "Konuşacak bir şey olduğunu sanmıyorum." dedim. "Hadi ama Canan!" dedi tatlıyla dolu ağzıyla. "Dört yıl. Dört yılda elbette konuşacak şeyler olmuştur. Mesela Semih dediğin adam neden seni öptü, neden Yavuz'un ya da ÖZKAN'LARIN konuşmadığı Yamaç'ın yanındasın, onu nasıl buldun yoksa o mu seni buldu, Ceren'i yani eltimi seviyor musun, onu mu daha çok seviyorsun yoksa beni mi?" Derin bir nefes alıp sustuğunda kahkaha attım. Ayağa kalkıp dolaptan soğuk su alırken ne anlatabileceğimi düşündüm. Hamileydim. O gün şirketten çıktığımda Atıf piçi beni kaçırdı. 43 gün çeşit çeşit işkence gördüm ve beni oradan Ela kurtardı. Evet, onun eski sevgilisi. Bebeğimin birini düşük yaptım. İkizlermiş bunu da Ela'nın yanında tedavi altındayken öğrendim. Sonra İzmir'e döndüm. Evet, evet asla dönmem dediğim İzmir'e. Annem saçımı onunkiler gibi kızıla boyadı. Dediğim gibi hamileydim ve hiç doktora gitmedim. Annemle kavga ettik ve onu evden kovdum o da beni kovdu ama sonra hamile olduğum için yanıma dönmek zorunda kaldı. İstihbarat tarafından kafama silah dayandı ve o şekilde uyandırıldım. Hapse atılmakla ve doğuracağım çocuğumun elimden alınmasıyla tehdit edildiğim için onların teklifine bir kural karşılığında imza attım ve artık onlara çalışan bir köstebeğim. İstihbarat'a çalışmayı kabul ettiğimde Melek Hanım'ın yaşadığını öğrendim ama bu uzun konu. Bu şekilde Yamaç'ın yanına gitmeyi kabul ettim çünkü İstihbarat'a bilgi vermem gerekiyordu. Ama sonra işler değişti ve Yamaç, Ceren ve Semih hem benim hem de kızım yani Vera'nın veyahut Melek'in ailesi oldular bu yüzden onların bilgilerini sızdırmadım. Çift taraflı oynuyorum ve her an yakalanıp batabilirim. Bu arada senin yanına gelmem de bir görev ve hatta Kül'den bilgi sızdırabilmek için seninle yaşamaya başlamamı emrettiler. Fakat bu olmaz çünkü Vera ne olacak?

Kaderin Kırmızı İpiWhere stories live. Discover now