Bölüm2:Tanıdık Yabancı

419 38 53
                                    

Merhaba canlarımm. Uzuuun bir aradan sonra tekrar buradayım. Sizlerin bizleri özlediğini gelen yorumlardan biliyorum ve inanın biz de sizleri çook ama çoook özledik.

32K oldukk, daha binlercesine.

İlk önce bugün yani 2 Nisan benim için çok ama çok değerli olan birinin doğum günü. Teyzemin yani buradaki Gökçen halamızın ad sahibinin doğum günü. Kitabımı ilk yazmaya başladığım zamanlardan beri yanımda olduğun ve bana destek olduğun için sana çok ama çok minnettarım. Kitabımı okumanın, yazdıklarım hakkında bana yorum yapmanın ve merakla bir sonraki bölümü beklediğini söylemenin benim için ne kadar kıymetli olduğunu bilemezsin. Bunlar için de ayrıca çok teşekkür ederim.

Canım teyzem, bu bölüm sana ait. İyi ki varsın, iyi ki bizimlesin. Doğum günün kutlu olsun. Yeni yaşın sana ve ailene huzur, mutluluk, sevgi, sağlık ve daha nicesini getirsin. GkenBaz

Bölüme geçmeden birkaç şey daha söyleyeyim. 2. kitabımız Kül'ün ilk bölümleri gerçekten biraz ağır. Çünkü ne Canan'ın ne de Cihan'ın yaşadıkları şeyler kolay değil. Bu bölümlerde biraz canımız yanacak biraz sıkılacak ama sonrası eminim hepimiz için daha iyi olacak.  Bu yüzden bu başlangıç bölümlerini okurken sizlerden biraz sabır ve  anlayış bekliyorum. 

Kitaba gösterdiğiniz ilgi ve alaka için de ayrıca teşekkür ederim. 

Şimdi bölümü okumaya geçmeden önce yeni bölümlerden haberdar olmak için de beni takip ederseniz çok sevinirim.
crcbeyzaa

Bölümü okumadan sol köşedeki yıldıza dokunup sayfanıza ışık olmasını sağlayın.

Hepinize iyi okumalar dilerim.

Öpüldünüz💚

~~~

6.Gün

Mideme saplanan ve paslı bir bıçak darbesini andıran o şiddetli ağrıyla musalla taşından farksız olan o tahta bankın üzerinden gözlerimi saniyeler içerisinde aralayıp doğrulduğumda iki büklüm oluvermiştim. Ağzımda oluşan acı tatla kusma isteğim beni zorlamaya ve artık bu isteğimi bastıramadığım için de taşmaya yaklaşmıştı. Mideme sancılar giriyordu, zor nefes alıyordum. Mideme giren sancılar ya açlıktandı ya da birkaç gündür altında ezildiğim olayların vücuduma yansımasıydı. Derin bir nefes aldım ve ayağa kalktım. Birkaç saniyelik baş dönmesinin ardından kapıya doğru ilerledim. Yumruk yaptığım sağ elimi üç kez güçlü bir şekilde kapıya vurdum. "Kapıyı açın." Ne bir ses ne de bir hareket gelmemişti dış taraftan. Mideme bir sancı daha girdiğinde dudaklarımı dişledim. Önüme düşen saçlarımı yüzümden çekip tekrar kapıya vurmaya başladım. "Tuvalete gitmem gerek, açın şu kahrolası kapıyı. Açın!" Bir öğürme hissinin ardından sinirle kapıya bir tekme attığımda ayak parmaklarımın acısıyla birkaç adım geriledim. "Kahretsin." Metal sesi kulaklarıma ulaştığında gözlerimi açılan kapıya diktim. Birkaç saniye sonra metal kapı yukarıya kalkmış ve karşımda Atıf'ın yanında olan koruma belirivermişti. "Gel." dedi ve yanıma gelip sağ bileğimi tuttu. Kafamı ona çevirip ters bir şekilde yüzüne baktığımda o mimiksiz bir şekilde bana bakıyordu. "Yürü hadi, seni tuvalete götüreceğim." Şu an ne itiraz edecek gücüm vardı ne de isteğim. Küçük adımlarla açılan kapıya doğru çıplak ayaklarla soğuk betonun üzerinde yürümeye başladım. Açılan kapının hizasına geldiğimde yani içinde hapis tutulduğum o betondan yapılma dört duvar arasından çıkmam için atmam gereken son bir adım kaldığında duraksadım. Kafamı kaldırıp gözlerimi etrafta gezdirdim. Ormanlık bir alandı. Güneş tam tepede değil biraz daha batı tarafa kaymıştı. Öğleden sonra olmalıydı. Ormanlar sık ve uzundu. Gözlerimi gezdirdiğimde gördüğüm ağaç türleri gürgen, kayın, çam ve meşeydi. Eğer Türkiye'de bir yerde esir tutuluyorsam büyük ihtimalle ya Marmara bölgesindeydim ya da Karadeniz'in Marmara'ya yakın olan illerinin birinde olmalıydım. Bu ağaç türlerinin çoğunlukta olduğu yerler ülkemizde buralardı. Ama eğer Türkiye'de değil de yurt dışında bir yerdeysem işte nerede olabilirdim bilemiyordum. Geçmiş olsundu.

Kaderin Kırmızı İpiWhere stories live. Discover now