Bölüm19:Doğum Günü

889 54 15
                                    

Canlarım hoş geldiniz.

5k olmaya çok az kala 5109 kelimelik bir bölüm ile geldim. Umarım beğenirsiniz.

Hepinize iyi okumalar.

Oy vermeyi ve satır aralarında yorum yapmayı unutmayınn❤

~~~

Karanlık...
Ve ben karanlıktan korkuyorum.

Bir mum yak karanlığıma.
Kurtar beni korkularımdan.

Çek al beni uçurumun kenarından.
Bir adım daha atamadan.

~~~

"Çok iyi düşündün sevgilim." diyip dudaklarına yöneldim. Bu isteğimi karşılıksız bırakmadan beni belimden kavrayıp arkamdaki ağaca yasladı; dudaklarıma kısa ama tutkulu bir buse bıraktı. Alnını alnıma koyup "Gerisine evde devam edelim" diyip çapkın bir şekilde göz kırptı. Geldiğimiz yoldan geri bizimkilerin yanına dönerken duyduğum sözlerle ayaklarım yerden kesilmişti. Çok mutluydum. Bir gün evlenecektik.

Cihan ile ben...

Yanımıza doğru gelen koruma ile ikimiz de o tarafa doğru döndük. "Abi kahvaltı hazırmış, sizi bekliyorlar. Herkes geldi." demiş ve Cihan'ın "Geliyoruz." demesiyle geri dönmüştü. Ağaçların arasından geldiğimiz yolu geri dönerken öylece el ele tutuşmuş yürüyorduk. Temiz havadan içime derin bir nefes aldım. Ne kadar iyi gözükmeye çalışsam da çok korkmuştum. Ve kendimi yorgun hissediyordum. Doktor yorgunluk ve uyku hissinin normal olduğunu, zehir vücudumdan tamamen atılana kadar devam edebileceğini söylemişti. Bu konuyu da Cihan ile konuşmamıştık. Kimin beni zehirlediğini, yakalanıp yakalanmadığını merak ediyordum. Ama en azından bunları piknikten sonra konuşabilirdik. Bu piknik herkesin biraz kafasını dağıtması için planlanmıştı yani Cihan öyle söylemişti.

Düşündüğüm şeylerin arasından "İyisin değil mi Canan? İyi değilsen eve dönebiliriz." diye soran ve  bana yumuşak bakan yeşillere döndüm. "İyiyim sadece biraz başım ağrıyor. Yere düştüğümde sert çarpmışım galiba. Hala şiş." dediğimde elini yavaşça kafamın arkasına götüren Cihan "Burası mı?" diye sorup şişliğin üzerine dokunduğunda yavaşça dokunmasına rağmen başıma derin bir ağrı saplandı. Saniyelik gelen acı ile "Ahh, evet orası." dedim. "Eve döndüğümüzde krem sürelim." diyen Cihan ile yürümeye devam ettim.

Ağaçların arasından çıkıp kamelyaların olduğu çimlerle örtülü düz alana geldiğimizde bizimkilerin geniş kamelyanın etrafında oturduğunu gördüm. Herkes buradaydı, hatta Tuğba bile buradaydı.

"Onun burada ne işi var Canan?"

Onlara doğru ilerlerken Cihan'a doğru dönüp "Tuğba'nın geleceğinden benim haberim yoktu. Senin var mıydı?" diye sorduğumda sesimden rahatsız olduğumu gizlemeye çalışmamıştım. Bunu hisseden Cihan sorgulayan gözlerle bana dönerek "Hayır yoktu güzelim. Ablam davet etmiş buraya. Benim de sabah haberim oldu." demişti. Cümlesini bitirdiğinde biz de bizimkilerin oturduğu kamelyanın oraya gelmiştik.

Biz buraya geldiğimizde hepsinden erken geldiğimiz için Cihan beni ormanı gezmeye götürmüştü. O yüzden dünden beri hepsiyle yeni karşılaşıyordum. "Günaydın." diyerek Cihan'ın elini bırakıp Deniz'in yanındaki boş yere oturdum. Yanına oturmam ile bana dönen Deniz de "Günaydın." demiş ve önüne dönmüştü. Sesinden akan tribi hissetmemek elde değildi. Onunla hemen konuşmam ve bu durumu anlamam gerekti.

Kurulan semaverin başında duran Hakan ile Mert'in çay tepsisi ile masaya gelmesi ile herkes çayını almış ve kahvaltısına başlamıştı. Masanın etrafından dolanıp yanıma oturan Mert ile ona dönüp gülümsedim. "Nasılsın Canan, iyi misin?" diye sorduğunda "İyiyim Mert." diyerek tebessüm ettim. Deniz'in sesinden akan soğukluğun aynısı onda da vardı. Bana tavır almaları canımı sıkmıştı.

Kaderin Kırmızı İpiWhere stories live. Discover now