BÖLÜM14:Sobe

172 25 8
                                    

Merhabaaa cankuşlarım. Yeni bölümle karşınızdayım. Lütfen bol bol yorum yapmayı unutmayın. Bu arada 38k olduk sonundaaa 🎊

Beni de buradan takip ederseniz alıntılardan ve bölümle alakalı bilgilerden haberdar olursunuz cankuşlarım. @crcbeyzaa

Sayfanın sol alt köşesindeki yıldıza dokunarak sayfanıza ışık olmasını sağlayın.

Sizleri seviyorum.💚

İyi okumalar diliyorum.

~~~

"Kül'ün elindeki listeyi al ve bize getir."

"Ne?" dedim koltuğun üzerindeki çantamı alırken. "Duydun işte, Kül'ün elindeki listeyi al ve getir." Çantayı koluma geçirdim ve adamlara doğru iki adım atıp durdum. "Sizce bunun imkanı var mı? Daha ne listesi olduğunu bile bilmediğim bir şeyi nasıl alıp getirebilirim? Üstelik İstihbarat'ın dahi peşinde olduğu bir listeyi sizce Kül benim bulabileceğim bir yerde mi muhafaza ediyordur?" Adam ayağa kalkarken geriye doğru bir adım atmak durumunda kaldım. Neredeyse iki metre olduğunu düşündüğüm adam resmen bana tepeden bakıyordu. Acaba karşısında nasıl görünüyordum? "Al ve getir. Görevin bu ve itiraz kabul etmiyoruz. Tekrardan görüşmek üzere Alev KANAN." Eliyle kapıyı işaret eden adamı es geçtim ve hızlı adımlarla kapıya ilerledim. Topuklu ayakkabım resmen parkeyi dövmüştü. Elimi sertçe kapı koluna uzattım. "Bizim yerimize ufaklığı yanaklarından öp." Kapıyı kırmak ister gibi çarptım ve ofisi terk ettim. Sinir duygum hat safhayı zorlarken binanın dışına çıktığımda kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım. Nefes al, ver. Sakin kal ve düşün. Park ettiğim siyah araca binip anahtarı deliğine yerleştirdim. Etrafta göz gezdirdim ve arabayı çalıştırmadan bekledim. Sırtımı sürücü koltuğuna yasladım ve gözlerimi kapadım. Alev her zaman bir çıkış yolu bulurdu. Bulmalıydı. Çünkü anneler her zaman cesur olandı ve her olayı çözebilirlerdi. Böcekten belki onlar da korkardı ama o böceği alıp pencereden dışarı atmak çocuğun değil annenin göreviydi. Nefes aldım. Ama çocukken de böcekleri pencereden dışarı ben atıyordum. Hem de her seferinde. Hiç annem atmamıştı. Nefesimi veremedim ve göğsümde müthiş bir acı hissettim. Gözlerim cehennem aleviyle tutuşmaya başlarken arabayı harekete geçirdim. Ayağımı sertçe gaz pedalına dayarken hız ibresi süratle sona doğru yaklaşıyordu. "Kızının ilklerinden mahrum kaldığını..." Elimde değildi ve mecburdum. Ben de onun kızının ilklerinden mahrum kalmasını istemezdim. Üstelik kızının ilk kelimesi baba olmuşken. Göz pınarlarımdan sıcak yaşlar süzülüp eteğime damladı. Gazdan ayağımı çekmedim. "Başka bir adama baba dediği..." Benim kızım başka bir adama baba dememişti ki. O babasını bekliyordu. Babası işleri bitince gelecekti ve biricik kızına kocaman sarılıp ona bir sürü hediye getirecekti. Hem biliyordu Vera, babasının gözleri de onunkiler gibi yeşildi. Yemyeşildi ve annesi o yeşillere meftundu. Semih'in gözleri de yeşil değildi üstelik yani Vera ona baba demezdi. Ben de zaten böyle bir şeye izin verip çocuğuma böyle bir kimlik ve soy karmaşası yaşatmazdım. "Of!" dedim elimi direksiyona vururken. Telefonuma gelen mesaj bildirimiyle sağ elimle koltuğun üzerindeki çantanın içinden telefonumu aldım. Deniz'dendi mesaj. Bugün doktor kontrolüne gittiğini ve bana anlatmak istediği şeylerin olduğunu bu yüzden beni akşam yemeğine davet ettiğini ve neden ekstra olarak eklediğini anlamadığım Simge'nin olmadığı detayını da eklemiş ve sonuna gözleri gibi mavi bir kalp emojisi koymuştu. Bir mesaj daha geldi. Bu mesajda gelmemi çok istediğini yazdığı ve bir sürü sevgi sözcüğüyle lütfenleri arka arkaya dizdiği bir yazıydı. Bir mesaj daha. Gelmezsem fındığın veya fıstığın hala karar veremediği karnındaki çocuğun çok üzüleceğini söylediği bir mesajdı. Bir mesaj daha atmasın diye hızlıca geleceğimi yazdım ve telefonu yanımdaki koltuğa bıraktım. Yol güzergahımı Denizlerin yaşadığı ve yıllar önce benim de bir parçası olduğum o eve çevirdim. Gitmeden kafamda bir plan oturtmaya başladım. Düşünmek için çok zamanım yoktu. Kül kalleşlik yapar mıydı? Yoksa bu İstihbarat'ın bana oynadığı oyunlardan biri miydi? Belki de benim sadakatimi test ediyorlardı. İkisi de olabilirdi ve yanlış bir hamle yapmamam gerekiyordu. Sanki satranç oynuyordum ve yanlış bir hamle yaparsam vezirimi kaybedecektim ve eğer vezirimi kaybedersem kazanma ihtimalim yarı yarıya azalırdı. Üstelik bu yolun sonunda kendimi kurtarsam bile kızımın dayı dediği ve benim kardeşim saydığım adamın yanmasına sebep olabilirdim ve öyle olursa sonunda yine ben üzülürdüm. Onu yakmadan ve kendim de yanılmadan bir çıkış yolu bulacaktım. Bulurdum.

Kaderin Kırmızı İpiWhere stories live. Discover now