BÖLÜM7:Kızıl Kıyamet

225 36 24
                                    

Merhaba cankuşlarım. Nasılsınız, umarım iyisinizdir. Güzel bir bölümle geldim, umarım beğenirsiniz. Bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen, sizin yorumlarınızı okumayı çok seviyor ve çok istiyorum.

Bir de Melek'i merak eden çok kişi olmuş. Aslında hiçbir karakter için bir model olmasını istemiyorum. Herkesin zihnindeki betimlemeye göre hayal etmesini daha doğru buluyorum lakin Melek'i canlandırabilmeniz için benim zihnimdeki Melek'e en yakın gelen birkaç fotoğrafı sizlerle paylaşacağım.

 Herkesin zihnindeki betimlemeye göre hayal etmesini daha doğru buluyorum lakin Melek'i canlandırabilmeniz için benim zihnimdeki Melek'e en yakın gelen birkaç fotoğrafı sizlerle paylaşacağım

Deze afbeelding leeft onze inhoudsrichtlijnen niet na. Verwijder de afbeelding of upload een andere om verder te gaan met publiceren.

Sol alt köşedeki yıldıza dokunup sayfanıza ışık olmasını sağlayın.

İyi okumalar diliyorum.

Sizleri seviyorum.💚

~~~

"Anne bu kim? Neden dayıma benziyor? Bu kim anne?" Vera'nın küçük parmakları bacağıma vurup dururken onun sorduğu soruya verecek yanıtı bulamıyordum. Yamaç oturduğu yerden uzanarak ellerimden kayıp giden kumandayı aldı ve televizyonu kapattı. "O kimdi dayı?" Vera benden yanıt alamadığında Yamaç'a döndü. Yamaç da ona verecek cevabı bulamamış olmalıydı ki ne diyeyim diyen gözlerle bana bakıyordu. "Vera senin bebeklerin birbirine benziyor ya hani, baksana şurada duran üçü de birbirinin aynısı. O adamda dayına benziyormuş işte." Ceren konuştuğunda Vera yerde duran bebeklere baktı. Deniz hamileydi. Deniz evlenmişti. Dört yılda kim bilir daha neler olmuştu? Bileğimdeki tokayla kızıl saçlarımı hırsla bağladım. "Vera, bebeğim hadi sen birazcık tabletinle oyna. Tak kulaklığını da annecim, bak sana en çok sevdiğin şarkıyı da açalım." diyerek oyun alanı açılsın diye kenara çekilmiş olan sehpanın üzerindeki kulaklığa uzandım. Üzerinde iki tane tavşan kulağı bulunan kulak üstü kulaklığı tablete bağlayıp şarkıyı açtım ve koltuğa oturup beni hevesle bekleyen Vera'ya uzattım. Kulaklığı kafasına geçirip saçlarının üzerine bir öpücük bıraktım. O bizi artık duyamayacaktı.

Bana endişeyle bakan Yamaç ve Ceren koltuğa oturmuş benim konuşmamı bekliyorlardı. Vera'nın yanına oturup yutkundum. "Haberiniz var mıydı?" Tırnağımın üzerini kaplayan siyah mat ojeyi diğer tırnağımla kazımaya başladım. "Deniz'in evlendiğinden, hamile olduğundan..." Yamaç'a dikilen gözlerim az önce televizyonda gördüğüm suretin neredeyse ilk tanıştığım zamanlarındakinin aynısıydı. "Vardı." Kaşlarım havalandı. "Vardı ama sana söylemedik. Bizi o kadar kesin bir dille uyarmıştın ki dört yıl önce sana onlar hakkında öğrendiğimiz hayatlarındaki gelişmelerden hiçbirini anlatmadık ama eğer istersen anlat-" "İstemem." dedim net bir şekilde. Alnımı kaşıdım ve derin bir nefes alıp tekrar Yamaç'a döndüm. "Sadece Deniz hakkında." dedim sakin kalmaya çalışarak. Kafasını hızla salladı ve öne doğru eğilip konuşmaya başladı. "Ayrılmışlardı." Kaşlarım çatıldığında bunu dinleyip dinlememek arasında kaldım ve tepkimle Yamaç da bu karrasızlığımı anlamış olmalıydı ki sustu. Kalbim yıllar sonra Deniz'i neredeyse beş saniye ve televizyon ekranından olsa bile gördüğü için içimde koşmaya başlamıştı. Onu çok özlemiştim. Deniz'in beni arayıp aramadığını ya da sorup sormadığını dahi bilmiyordum. Dedikleri gibi tek bir kelime dahi ettirmemiştim yanımda onlar hakkında ve ne de ben etmiştim ama şimdi onu görmüş olmam, onun evlenmiş olması ve üstüne üstlük hamile olması içimi allak bullak etmişti. Nikah şahidi ben olacaktım. Kim olmuştu acaba? "Devam et." dedim arkama yaslanırken. "Deniz senin yaşadıklarını öğrendiğinde yüzüğünü çıkarıp atmış. Hepsine rest çekmiş. Polise falan da gitmeye çalışmış ama engellemişler." Kalbime saplanan hançer etrafında bir tam tur attı. Yamaç'sa anlattıklarının beni ne kadar zorladığını gördüğü için zorlukla konuşuyor, adeta kelimelelerini cımbızla seçiyordu. "Artık ne dedilerse Deniz'e pılısını pırtısını toplayıp İzmir'e babasının yanına dönmüştü." Şok içindeydim. "Yavuz bırakmamış peşini, İzmir'e gitmiş, kapısında yatmış. Aralarını yapsın diye babasıyla konuşmuş falan filan. Bir yıl böyle bir İstanbul bir İzmir gitmiş gelmiş sonra Deniz İstanbul'a geri dönmüş. Dönmüş ama hala barışmamışlardı, dondurduğu okuluna devam etmiş. Bölümünü bitirmiş, mezun olmuş. Yavuz onun hep peşindeymiş. Tuğba'nın dediğine göre iki ay önce falan tatile gittiklerinde ikisi de sarhoşmuş, ne olduysa o gün olmuş işte. Sonra da apar topar evlendiler, düğün yapmadılar. Sade bir nikahla-" Elimi kaldırıp Yamaç'ı susturdum ve ayağa kalkıp mutfağa doğru ilerledim. Ellerim titriyordu. Buzdolabını açıp arkadaki viski şişesini tepeme diktim. Şişeyi dudaklarımdan ayırıp derin bir soluk aldım ve şişenin içindeki bitene kadar içtim. Şişeyi çöpe attım, elimi yıkadım ve ağzımı çalkaladım. Ağzıma naneli bir şeker attım ve tekrar oturma odasına döndüm. Kapıdan içeri girerken göz göze geldiğim kızıma gülümsedim ve gidip yanına oturdum. Ceren ve Yamaç merakla bana bakıyordu. Konuşmamı, tepki vermemi bekliyorlardı. Gözlerimi ikisinin üzerinde gezdirdim ve dudaklarımı dişlemeyi bırakıp sakin bir şekilde kaldım. "Beklediğimiz gün geldi." dedim soğuk bir şekilde. İkisi de anlamamış veya inanmak istememiş gibi kaşlarını çattığında devam ettim. "Bir söz vermiştim bundan yıllar yıllar önce. Daha on altı, on yedi yaşında falandım bu sözü verdiğimde. Beni az çok tanıdınız, Alev'in nasıl biri olduğunu öğrendiniz. Canan'la ortak bir noktası var onun, verdiği sözleri canı pahasına da olsa tutar her ikisi de. Ki söz verdiğim kişi Deniz. Bu da sözümü tutmam için gayet yeterli bir sebep. Sözün kısası Türkiye'ye, İstanbul'a dönmem gerek." dediğimde birbirlerine döndüler. Benimse zihnim kanla yazdığı ajandalarında iyice geriye gitti ve beynimde Deniz'in sesi yankılandı. "Canan ben annemi çok merak ediyorum. Doğum günüme çok az kaldı, yani onun da öldüğü güne. On yedi yıl olacak, ben doğalı koskoca on yedi yıl. Onsuz geçen on yedi yılı olacak babamın. Ben çok korkuyorum biliyor musun Canan? Şimdi düşünsene; bu hastalık kalıtsal, ya benim de çocuğum doğarken ben ölürsem? Ya benim çocuğum da annesiz büyürse, benim de masalım kötü sonla biterse; eğer öyle bir şey olursa onu yalnız bırakma olur mu Canan? Ona annelik yap. Hep benim yanımda olduğun gibi onun da yanında ol, seninle yaptığımız gibi onunla delilikler yap. Ona hep beni anlat olur mu? Sonu iyi biten masallar anlat ona ki o da annesi gibi masallardan nefret etmesin."

Kaderin Kırmızı İpiWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu