2.BÖLÜM: "SÖNMÜŞ RUH''

Depuis le début
                                    

''Arada ziyarete gel.'' dedi alayla.

Ona gözlerimi devirip yataktan destek alarak ayağa kalktım ve onunda elinden tutup ayağa kaldırdım. Sessizce elinde ki cam parçasını aldım.

Odadan çıkmadan önce tekrar yüzüne baktım. Gözlerinin altları uykusuzluktan her geçen gün daha da mor rengine bürünüyordu. Onun bu halini gördükçe ve yardım edemedikçe kendimi daha da çaresiz hissediyordum.

Ben odadan çıkarken Kıvancın yatağa yattığını gördüm. Bir süre kapısında bekleyip, yatakta pozisyonunu alırken seyrettim onu. Yorganı çenesine kadar çektikten sonra, o da yüzüme bakmayı sürdürdü. Çoğu zaman, onun dostluğunu gerçekten hak edip etmediğimi sorguluyordum. İnsanları farkında olmadan kırıyordum. Zihnimin öfkesi bazı anlar sadece bana değil, etrafımdakilere de sıçrıyordu. Bu yüzden uzak durmaya çalışmıştım insanlardan. Zihnim varlığını gösterdiğinden beri uzaktım herkesten, her şeyden. Zarar vermek istemiyordum kimseye. Fakat nereye kadar devam ettirebileceğimi de kestiremiyordum.

Kıvanca gülümseyip, geri çekilerek kapıyı kapattım. Odama geldiğimde yine aynı renkler karşılamıştı beni. Gri duvarlar ve beyaz eşyalar. Elimdeki cam parçasını çöpe attıktan sonra, yatağıma yönelip yeni serilmiş çarşafın kokusuyla bir süre öylece oturdum.

Çevremde gelişen olayları bu kadar sakinlikle karşılamam beni korkutuyordu. Şu anda odamın karanlık olmasına rağmen bunu garipsemiyor oluşum beni korkutuyordu. Karanlığı sevmezdim, peki şu an karanlığın tam ortasında bu denli sakin oturmam neyin bedeliydi?

Zihnimin yine ruhumu kışkırttığını hissedebiliyordum. Zihnim ve ruhum bana düşmandı, bunu kabullenmiştim. Fakat kabullenmem, bununla baş edebiliyor olduğum anlamına gelmiyordu. Çoğu zaman susturamıyordum onların öfkesini, çoğu zaman yenik düşüyordum. Belki de bu yüzdendi etrafa karşı bu kadar tepkisiz olmam. Onlara kulak vermişken, dış dünyaya odaklanamıyordum.

En sonunda oturduğum yerden kalkıp, yorganımı kendime doğru çekip, içine girdim. Gözlerimi kapatmadan önce saate baktığımda akşam yemeği saatinin gelmiş olduğunu fark edince yorganı tekrar üstümden kaldırıp banyoya yöneldim. Uykum vardı ama karnımın acıktığını kilometrelerce öteden duyulan karın gurultumdan hissedebiliyordum. Bu yüzden uykuyu ikinci plana attım. Banyoya gidip yüzümü yıkadıktan sonra tekrar odaya girip koyu yeşil hırkalarımdan birini üzerime geçirip Kıvanç'ın yanına gitmek için terliklerimi ayağıma geçirdim.

Tek elimle gözlerimi ovuşturup esnedikten sonra ayaklarımı sürüyerek Kıvanç'ın odasına girdim. Aynanın önünde ki cam parçaları temizlenmişti. Kıvanç da hiçbir şey olmamış gibi sol kolu başının altında televizyon seyrediyordu. Beni görünce hiç istifini bozmadan televizyon izlemeye devam etti. Bende yanında ki koltuğa oturup televizyona boş bakışlarımı atmaya başladım fakat bunu bölen karnımdan gelen garip sesler ve Kıvanç'ın yarım ağız gülüşü olmuştu.

''Miden isyan ediyor. Yemek ye istersen.''

Onu taklit ederek dediklerinin aynısını söyledikten sonra gözlerini devirmişti. Televizyonu kapattıktan sonra yemekhaneye indik.

Çoğu kişi yemeğini almaya başlamıştı bile. Yemekhane de diğer her yer gibi sessizdi. Konuşup sohbet eden fazla kişi yoktu. Herkes tabağıyla ilgileniyordu. Bir an önce karnımı doyurmak için koşar adımlarda yemek sırasına girip beklemeye başladım. Kıvançta ayaklarını sürüyerek gelip, sıraya girmişti. Onun iki kişi önündeydim. Zaferle gülümseyip önüme döndüm. Tepsimle beraber patates kızartması verilen yere gittim ve tabağımı karşımda duran adama verdim. Bolca kızarmış patates alarak sıradan çıktım. Diğer yandan patatesin yanında kızarmış tavuk dağıtıyorlardı ama tavuktan nefret ederdim. Bu yüzden sadece patatesle doymak zorundaydım. Masaya geçtiğim de karşımda saçlarını dağınık topuz yapmış, benim gibi patateslerine odaklanmış kız ve yanımda sürekli burnunu çeken bir çocuk oturuyordu. Diğer yanıma Kıvanç oturduğunda yanımda ki çocuğun burnundan gelen seslere odaklanmamaya çalışarak patateslerimden iki tane alıp Kıvanç'a döndüm.

''Bugün neden tekrar kendine zarar vermeye çalıştın?''

''Ne?''

Patatesleri ağzıma atıp kaşlarımı kaldırarak ona baktım.

''Yanına geldiğimde, elinde bir cam parçası vardı.''

''Evet.''

''Konuyu uzatmaya çalışma. Neden yapıyordun?''

Sürekli sorularımdan yırtmak için ya duymazlıktan geliyordu ya da konuyu değiştirmeye çalışıyordu ama nedenini öğrenecektim.

''Merak etme Eftelya. Kendimi öldürme planlarımdan vazgeçeli çok oluyor.''

''Ne diye kendine zarar veriyorsun o zaman?''

''Canımı yakmak hoşuma gidiyor. En azından hala bir şeyleri hissedebildiğimi bilmek güzel.''

''Hissedebilmeyi çok istiyorsan ben sana yumruk falan atabilirdim. Saçmalık bu.''

''Ve diğer şeyleri unutmama yardımcı oluyor. Sadece acıyan koluma odaklanıyorum ve birden ne düşündüğümü unutuyorum.''

''Bunu yapmanı istemiyorum''

"Sen neden yapmıyorsun? Yani bir kere yapmıştın. Şimdi neden duruyorsun?"

"O zaman kendimi öldürmeye çalışıyordum."

"Ne yani kendimi öldürmem mi gerekli?"

"Cidden sadece bunu mu anladın?"

"Evet?" dedi kaşlarını kaldırarak.

Derin bir nefes aldıktan sonra tekrar Kıvanç'a döndüm.

''Neyin var?''

Kıvanç derin bir nefes alıp, iki eliyle saçlarını karıştırıp, gözlerini bir süre kapalı tutup, boğuk sesiyle konuştu.

''Babam. Bugün ziyaretime geleceğini söylemişti. Bazen beni hiç önemsemediğini düşünüyorum. Benden nefret ediyor olamaz, değil mi?''

Ağzımı bir şey söylemek için açsam da geri kapattım. Diyecek bir şey bulamıyordum. Zaten bu konular da konuşmayı pek beceremezdim. Ne zaman bir yerde baba veya aile ile ilgili konular açılsa ya kaçardım ya da kafamda yarattığım mutlu aile tablomu anlatırdım insanlara.

Kıvanç cevap veremeyeceğimi anladığında yerinden kalkarak yemekhanenin kapısına yöneldi. Beni beklememişti. Ona cevap vermem ve yanında olmam gerektiğini sonradan fark ederek, kafamı iki yana salladım. Kabusumda ki yansımamın söyledikleri yine tüm gerçekliğiyle karşımda dikiliyordu. Onlara karşı yaptığım şeyi yapmıştım yine.

Bencildim.

Onunla konuşmam gerekiyordu, iyi hissetmesi gerekiyordu.

ÖLÜM YILDIZIOù les histoires vivent. Découvrez maintenant