35

6.9K 863 128
                                    

Önümdeki bilgisayarı kapatıp, gözlerimi birkaç kez ovuşturdum. Karşı koltuğa baktığımda Batu'nun uyukluyor olduğunu gördüm. Yanına gidip oturduğumda gözlerini açtı.

"Bitti mi çalışman?" dedi kolunu omzuma atarak.

"Hı hı."

"Ağrın geçti mi peki?"

"Evet." diye mırıldandım. Sabahtan beri regl ağrısı çekiyordum.

Gözlerini kısıp bana baktığında gülümsedim hemen. "Söyle, başımın belası. Ne istiyorsun?"

"Nasıl anladın hemen ya?"

"Sokuldun kedi gibi. Anlamamam mümkün değil."

Daha fazla bekletmeden konuşmaya başladım. Batu'yu ikna etmek kolaydı ama bazen de inanılmaz zor oluyordu. Özellikle uykusu olduğu zamanlar çekilmez hale geliyordu.

"Geçen sefer bir pilavcıya gitmiştik ya, gidelim mi yine?"

"Bu saatte?" dedi şaşkınca. Hiçbir sorun yokmuş gibi başımı salladım. Saatin gece on iki olması problem değildi bence.

"Senin yazılım yüklemen gerekmiyor muydu?"

"Daha iki gün süresi var onun. Batu ya, lütfen. Çok canım çekti."

Başını koltuğun arkasına yaslayarak ofladı. Bu onun dilinde, tamam demekti. Heyecanla kalkıp odama giderken arkamdan seslendi.

"Sıkı giyin!"

"Tamam!"

Dolabımı açarak kıyafet aradım. Kalın bir eşofman altı giydikten sonra, Kaan abimin kazağına takıldı gözüm. Üniversite için geldiğim bu şehirde, onları delicesine özlüyordum. Derin bir nefes alıp kendi kazaklarımdan birini giydim. İçeri geçtiğimde Batu, telefonunu hızla cebine koyarak kapıya yöneldi.

"Şapkan nerede?"

"Dolapta." diyerek kapının yanındaki dolaba ilerledim. Şapkamı taktıktan sonra montumu da üzerime geçirdim. Botlarımı da giyerken küçük bir çocuk gibi heyecanlı oluşuma gülmeden edemedim.

"Bunun acısını çok fena çıkaracağım senden. Önümüzdeki iki gün makarnaları sen yaparsın."

Batu her zamanki gibi söylenmeye başladığında sessiz kaldım. Sonuçta ona işim düşmüştü, ne derse desin çıtım çıkmazdı. Şimdilik.

Dışarı çıktığımızda yüzümüze vuran soğukla büzüşmüştük. Fazla kar yağdığı için her yer buz tutmuştu.

Batu'nun koluna girip sıkıca tutundum. Pilavcı evimize yakın bir yerde olduğu için rahattım.

"Çikolata falan da alalım giderken, unutmayalım."

"Aldım ben eve gelirken. Çekmeceye koymuştum."

Düşünceli hali içimi sıcacık ederken koluna daha sıkı sarıldım. Kısık bir sesle güldü.

"Daha dün evi süpürmedim diye azar yiyordum, şimdi duygulandım."

"Abarttın sen de, azarlamadım ki."

"Tabi tabi, kafama yastık atmandan anladım zaten azarlamadığını."

Pilavcıya gelir gelmez sandalyelerin birine kuruldum. Soğuk havadan dolayı, nefesim buhar olup gidiyordu. Bu kadar soğuk olmasına rağmen pilavcının müşterisi çoktu. Belki de açık havada pilav yemenin keyfi başka oluyordu, bilmiyordum.

"Al bakalım," diyerek pet tabağı masaya bıraktı Batu. Yanıma oturdu. "Nohutlu çok az kalmıştı, iyisin yine."

"Sen bir tanesin." dedim pilavı kaşıklarken. Güldükten sonra şapkamın üzerinden, başımdan öpmüştü.

Küre Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin