Öğle tenefüsünü haber veren zil çaldığı anda Eylül tuttuğu nefesi dışarı bırakıp rahatlamış gibi arkasına yaslandı. Öğleden sonraki dersler test çözüm saatleri olduğundan dans provası yapacaklardı. Yani onun için okulun bitiş zili sayılırdı.

"Çok sıkıldım kızım ya. Aynı konuları 6363. Ye görmekten cidden çok sıkıldım. Neyse hadi gel kantine gidelim de az havamız değişsin."

Sıramızdan kalktıktan sonra Eylül koluma girdi ve biz de diğerlerinin peşinden sınıftan çıktık. Anıl ve Furkan futbol oynamak için dışarı çıkarken Sena ve Emir muhtemelen bahçeye çıkmıştı. Bade ve Bora çiftininse nereye kaybolduğu her zaman için bir muammaydı. Sınıfatn çıkar çıkmaz karşı sınıfın kapısından çıkan ve muhtemelen Eylülünde görmeyi umduğu kişi görüş alanımıza girdi. Anında kolumdan çıkarken yüzündeki aptal sırıtışla aynı şekilde gülümseyen Uğurla ortada buluştular.

"Naber fıstık."

"İyi yavrum sen nasılsın?"

Uğur kolunu Eylülün omzuna atıp onu kendine çekerken Eylül çoktan beni unutmuş Uğurla birlikte yürümeye başlamıştı. Şok olmuş bir şekilde olduğum yerde kalırken bir kol omzumu kavrayarak beni kendine çekmiş ve ona sokulmamı sağlamıştı. Kafamı kaldırıp Doruğun gülümseyen suratıyla karşılaşınca bir ona bir de etraftakilere bakıp anında bir adım öne çıkıp kolunun altından çıktım. Bu basit hareketle bile koridordakilerin bakışlarını üzerimizde toplamayı başarmıştı. Dişlerimin arasından sadece onun duyabileceği bir ses tonuyla konuşurken omzuna vurdum.

"Napıyosun olum milletin içinde."

Anında yüzü düşerken omuz silkti.

"Umrumda değil kızım. Milletin ne düşündüğünü takmayı ne zaman bırakırsın. Neden kendin gibi davranmıyorsun."

Söylediklerinin haklılık payını kendime yediremeyip görmezden gelirken kollarımı önümde kavuşturup omuz silktim. Tavrımdan taviz verirsem bu hareketlerine devam edebilirdi.

"Gayet de kendim gibi davranıyorum. İnsanların görüp yanlış anlamasını istemiyorum tamam mı?"

Kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırıp etrafına baktı ve bizi izleyen meraklı gözleri fark edince beni kolumdan tuttuğu gibi peşinde götürmeye başladı. En üst kata çıkıp kimsenin olmadığı müzik odasına gelince sonunda kapıyı kapatmış ve kolumu bırakmıştı.

"İnsanlar sence yanlış mı anlıyor Lavin? Yada ben yanlış mı anlıyorum?"

Bu da nasıl bir soruydu böyle. Benden hesap mı soruyordu?

"Tek derdin insanların görüp kafalarında kurup bizi konuşmaları mı Doruk? Şaka mısın ya."

Yüzündeki ifade artık tamamen solarken ellerini bel boşluklarına koyup histerik bir şekilde güldü.

"Çok güzel ya , gerçekten. Biliyor musun , çocuk gibisin Lavin. Bazen diyorum ulan bu kız gerçekten bana aynı şekilde değer veriyor , beni anlıyor diyorum. Yalnız olduğumuz anlar bambaşkasın. Sonra gelip sevgili olamam senle henüz diyosun. Ona da eyvallah diyorum. Bir bakıyorum bana çok yakınsın seni şuramda hissediyorum-"

Parmağıyla kalbini gösterdi. Yutkundum.

"-sonra bir bakıyorum yoksun. Yaklaşmak istiyorum , izin vermiyorsun. İnsanlar bilsin istemiyorsun ama belli bir nedenin bile yok. Bırak artık ya , bırak millet ne isterse düşünsün. Ne isterse onu desin. İnsanların yaptığı yorumlar seni her şeyden çok etkiliyo. Benim derdimse senin sandığının aksine şov yapmak değil , yaşamak ya. İnsanların ne düşünüğüne göre değil içimden geldiği gibi yaşamak. Bir şeyler anlaşılıyorsa zaten var demektir. Ama biliyor musun , bence senin hala kafan karışık. Haklısın , biz bir süre uzak kalsak iyi olacak."

SOLOWhere stories live. Discover now