65

1.3K 61 18
                                    


Evet , şu an tam da neredeyse bir senedir bulunmadığım Taksim İstiklal Caddesinin tam ortasındaydım. Belki ben gelmemiştim ama hala aynı yerdi. Aynı kalabalık , aynı birbirinden bağımsız bir yerlere yetişmeye çalışan insanlar. Benim gidişim burayı değiştirmemişti. Ama ben son zamanlarda yaşadığı her şeyle  büyümüş ve yepyeni bir Lavin olarak yeniden aynı yerdeydim. Üstelik yanımda benim için hiç da basit olmayan başka bir insan daha vardı. Özel bir insan. Derin bir nefes alıp Doruğa döndüm.

"Dondurma yemeye gidelim mi , bildiğim çok güzel bir yer var."

Etrafını incelemeyi bıraktıktan sonra bana döndü .

"Hay hay , patron sensin."

Derin bir nefes alıp eline uzandım ve tuttum. Şaşkın ama mutlu bir şekilde yüzüme baktığında gülümsedim ve omuz silktim.

"Kaybolmaman için , uğraştırma beni."

Taksim sokaklarında el ele yürürken defalarca geçtiğim bu yollardan tekrar geçiyordum. Dershaneden çıkıp Kayrayla beraber buraya geldiğimiz zamanları hatırladıkça eski hayatıma ait film şeridi gözlerimin önünden geçiyordu. Sağda bulunan butik bir zamanlar Yaz ile favori giyim mağzamızdı. İzmire taşındıktan sonra aslında İstanbulda geçirdiğim 17 senemi nasıl da unuttuğumu yeni fark ediyordum. Oysaki daha 1 sene bile olmamıştı. Bahsettiğim dondurmacı olan Manolya isimli tatlı dükkanının önüne geldiğimizde yenilendiğini fark ettim. Fazlasıyla tatlı olan mekanın su yeşili tabelası lila rengine boyanmış ve değiştirilmişti. İçeriye girdiğimizde Doruğun elini bıraktım. İçerinin bildik vanilya kokusu fazlasıyla tanıdıktı. Masalar da dükkanın girişiyle uyumlu olarak lila rengine boyanmıştı. Dorukla birlikte iki kişilik masalardan birine oturduk. İçerisi kalabalık sayılmazdı. Garson siparişlerimizi almak için yanımıza geldiğinde her zamanki siparişimi verdim.

"İki top kivili bir top da naneli dondurma istiyorum. Ama külahta değil tabakta olsun lütfen."

Garson kadın Doruğa döndüğünde oda önündeki menüye bakmakla meşguldü.

"İki top yaban mersinli iki topda vanilyalı alıyim ben de. Ha bir de su lütfen."

Garson siparişlerimizi alıp yanımızdan ayrıldığında mekanın her bir köşesine tekrar tekrar bakmakla meşguldüm.

"Naneli ve kivili demek. İlginç bir seçim."

Doruğa dönüp mutlu bir şekilde başımı olumlu anlamda salladım.

"Dershane çıkışı yada boş vakit buldukça Kayrayla buraya gelirdik. Ben hep kivi ve naneli yerdim. Oysa klasikçiydi. Çikolata ve vanilyadan şaşmazdı. Şimdi buraya tekrar gelince , bunların nasıl da aklımdan çıktığını düşünüyorum."

"Sanki İzmirden önce bir hayatın yokmuş gibi değil mi?"

Doruğa bakıp biraz şaşırarak başımı olumlu anlamda salladım. Ben de tam olarak aynı şeyi düşünmüştüm. Şu yaşadığım son ayların hayatımın bundan önceki bölümümden çok daha dolu dolu ve karmaşık olduğu doğruydu. Ama bundan önceki kısmeten sakin ve kendi halindeki hayatımı ne kadar unuttuğumu fark edince ister istemez üzülüyordum.

Dondurmalar geldiğinde kendimi Doruğa İzmirden önceki hayatımdan bir şeyler anlatırken buldum. Dondurmalarımız bittikten sonra kalktığımızda bile devam ediyordum. Oysa beni yüzünde bir tebessümle dinliyor ve sorular soruyordu. İstiklal Caddesinde , tekrardan el ele yürümeye başlamıştık. Öyle ki müzik mağazalarının olduğu sokağa geldiğimizi bile fark etmemiştim. Ta ki orayı görene kadar. Işıklı bir tabelası olan Pena isimli müzik mağazası tam karşımdaydı ve bir anda duraksamama sebep olmuştu. Yıllar içinde birçok defa gitar değiştirmiş , yada yenilerini almıştım. Ama başından beri her zaman Berkan Abiden , yani bu mağzanın sahibinden alırdım. İstanbulda yaşadığım dönemde ayda mutlaka 1-2 defa uğradığım bu müzik mağazası , hayatımda rafa kaldırdığım alışkanlıklarım arasına eklenmişti. İç geçirdim ve gülümseyerek Doruğa döndüm.

SOLOWhere stories live. Discover now