113.Bölüm

865K 34.3K 157K
                                    

Ne kadar itiraz etsem de Bat beni yalnız bırakmamış ve eve kadar bana eşlik etmişti. Bahçeye girdiğimizde, Selim'in bakışları doğrudan kısılmış ve yüzüne ise memnuniyetsiz bir ifade yayılmıştı.

"Hoş geldiniz Bayan Adams," dedi, baskın bir tonlamayla. Sanki yalnızım ve yanımda Bat yok gibi davranıyordu fakat buna şaşıracak değildim.

"İçeri gelip bir kahve içmek ister misin?" diye sordum. Bat'in koyu mavi bakışları bana çevrildi. Kararsız olduğunu fark ettiğimde, "Uzun zamandır sohbet edemiyoruz..." diyerek, ısrar ettim.

"Bir sorun çıkmasın?" dedi Bat, merakla. Selim'in tavrından rahatsız olduğu aşikardı fakat bunu umursamıyor görünmeye çalışıyordu. "Gir sen... Sonra ederiz sohbet." Bat'in sorun diye bahsettiği muhtemelen Bora'ydı ve bu konuda nasıl bir tavır almam gerektiğini bilmiyordum. Çünkü aynı Bat gibi, Bora'nın bir sorun çıkartıp çıkartmayacağını kestiremiyordum. Bat benim arkadaşımdı ve arkadaşımı evime çağırırken Bora'dan izin alacak değildim ama öte yandan normal bir hayat yaşamadığımız için ve Bat OCTO'dan olduğu için, onunla aynı ortamda olmanın Bora tarafından anlayışla karşılanmayacağı da aşikardı. Bat'e gülümsedim ve hızlı adımlarla eve girdim.

Bora salondaki tekli koltuğa oturmuş, ayaklarını önündeki pufa uzatmış gazete okuyordu. Salona girdiğimde, beni baştan aşağı süzerek, değiştirdiğim kıyafetlerimi incelemişti fakat bununla alakalı herhangi bir yorumda bulunmadı. "Hoş geldin," dedi, içten bir tavırla. Gazeteyi katlarken ayaklarını puftan çekti ve gazeteyi kolçağın üzerine bıraktı. "Beklediğimden erken geldin..."

Etrafıma bakınırken, "Herkes nerede?" diye sordum.

"Arka bahçedeler," dedi. Yavaş birkaç adım atarak, Bora'nın oturduğu koltuğa doğru ilerledim ve pufa oturdum. Kapkara gözleri merakla yüzümde dolaşırken, esmer ellerinin arasına parmak uçlarım yerleşti. Alyansı hala takılıydı, sanırım artık çıkartmayacaktı. "Her şey yolunda mı?" diye sordu, yavaşça.

"Aslında konuşmamız gerek," dedim.

"Dinliyorum," dedi. Bana güç vermek ister gibi, baş parmakları ellerimin üzerinde dolaşmaya başlamıştı. "Anlat hadi..."

Anlatmak demek, hatırlamak demekti fakat bazı anları hatırlamak çok, çok zordu.

Kıyım gibi.

♠️

Zil sesinin duyulmasından biraz sonra, Sevim Hanım'ın adım seslerini takip ettim. Bora, üçlü kanepenin köşesine yerleşmiş kahvesini yudumlarken, Gökhan da diğer kanepede oturuyordu. Aydın biraz daha uzakta, tekli koltukta oturmayı uygun bulmuştu fakat benim yerim, şüphesiz ki her zaman olduğu gibi Bora'nın yanıydı. Kalın topukların çıkardığı sesler salona yaklaşırken, Nagihan Akbulut'la karşılaşmaya hiç ama hiç hazır olmadığımı hissetmiştim fakat hayat benim neye ne kadar hazır olduğumu sorgulamaksızın akmaya devam ediyordu.

"Merhaba," dedi Nagihan Hanım. Siyah ipek bir gömlek ve siyah, dizlerinin biraz altında biten bir etek giymişti. Sarı saçlarını, şık bir tokayla topuz yapmıştı ve yüzünde hiç makyaj yoktu. Gergin görünüyordu. Gökhan ve Aydın da benim gibi ayağa kalkmışlardı fakat Bora, böylesi bir kibarlığa gerek duymamıştı. "Beni kabul ettiğiniz için teşekkür ederim." Gökhan, Nagihan Hanım'a oturması için az evvel kalktığı kanepeyi gösterdi. Nagihan Hanım, çantasını Gökhan'la arasına koyarak kanepenin ucuna oturdu ve bakışlarını dikkatle bana çevirdi. "Merhaba..."

"Merhaba," dedim. Nagihan Hanım, ellerini nereye koyacağını bilemez gibi, birbirlerine kenetlediğinde, zor bir konuşma yapacağını anlamıştım. "Ne içersiniz?"

Maça Kızı 8Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ